• zamanın ruhuna olabilecek en iyi uyumu sağlamış olan modern tragedya. mad men ve the sopranos'tan sonra en beğendiğim dizi olarak gönlümde ayrı bir yere sahip oldu. jesse armstrong 4 sezon boyunca hikayeyi öyle ince öyle güzel işledi ki hayran kalmamak elde değil. bir bölümde deli gibi duygulandırıp şok yaşatırken ertesi bölümde the office ayarında komik sahneler ve diyaloglar izledik. diziyle ilgilenenlere vanity fair dergisinde yayınlanan murdoch ailesi makalesini kesinlikle öneririm, burada anlatılan olayların bazılarını bu aile ve arnault gibi dev şirketlere sahip küçük sayılabilecek aileler yaşadı ve yaşıyor.

    --- spoiler ---

    öncelikle çıbanın başı, her şeyin sorumlusu olan logan'dan bahsetmek istiyorum. dizinin başlangıcından ölümüne, hatta ölümünden sonrasına dek o kadar devasa bir karakter olduğunun üzerine duruldu ki 4 çocuğunun da babalarının gölgesinde kalan basiretsizler ordusu olduğu gerçeğini o karakterleri sevsek de asla unutamadık. çok büyük, çok baskın ve güçlü bir karakterdi. connor karakterinin fazla derinlikli işlenmediğini düşünüyorum son 2 sezonda biraz daha kendisini gösterdi gibi ama kendall, roman ve shiv'in üzerinde farklı farklı etkileri oldu. hepsinin babalarına benzedikleri yönler var fakat en iyi versiyonlarını görsek ve bu kardeşler birleşseler bile logan'ın çeyreği kadar bile iyi olamayacaklarını her daim gözümüze soktular. bu kadar baskın, her şeye karışan otoriter bir baba ilgisiz ve sevgisiz bir anneyle birleşince bu çocukların duygusal enkaz olmalarını görmek sürpriz değildi. ne yaptıysa kendi yaptı, 90 yaşına yaklaşmışken bile hala iş kovalıyordu onun da stresinden uçakta gözü açık şekilde öldü gitti. cenazesinde hayatına damgasını vuran 3 kadın+kerry'nin sahnesini izlemek de epey garipti. çocukların ağlamaktan canı çıkmışken kadınların hepsi "hayatımızı mahvetti öldü gitti şimdi rahmetli" havasındaydı. 2 eski karısı zaten sinir bozucu yanlarını gülümseyerek andılar orada gülmekten havaya uçmuştum lol.

    roman gerek insan ilişkileri olsun gerek içgüdüleri olsun babasına en yakın isimdi ama insanlık tarihinin en laubali en iş bilmez adamlarından biriydi. burada connor'ı konunun dışında bırakıyorum -nitekim jesse armstrong da kendall için "i'm the eldest son" repliğini sık sık kullandığı için de böyle düşünüyorum- roman gerçek bir ortanca çocuk. annesinin açık ara favorisi olmasını da ciddiyetsiz ve komik bir insan olmasına bağlıyorum ayrıca. anneleri caroline logan'ın işini hiçbir zaman ciddiye almadı ingiliz aristokrasisinden geldiği için ve muhtemelen ailesinin parası bittiği için logan'ın hayatına katlanmak zorunda kaldı. hepsinde daddy issue var ama en ağır mommy issue yaşayanı kesinlikle roman oldu bu hikayede. final bölümünden önceki bölümde kafayı kırıp protestocuların arasına dalması ve kafayı toplamak için hemen annesinin yanına koşmasıyla bir kez daha gösterdi bunu bence.

    shiv belki de izlediğim en negatif girlboss karakterdi. kendisini çok zeki zannetmesi ama aslında o kadar da zeki olmaması nedeniyle kendisini çok saçma ve komik durumlara düşürdü. en tepeye geçme şansını da 2. sezondaki pierce-roy aile yemeğinde mahvetti bence o treni shiv orada kaçırdı. sürekli bir şeyler planladı ve o planladıklarının hepsi elinde patladı. günün sonunda gerçekten sevdiğini düşündüğüm ama asla saygı duymadığı adamdan hem çocuk yaptı hem de kendi elleriyle onu en tepeye yerleştirdi. ceo olamayacağını anlayınca kingmaker olmayı seçti. her an cozutmaya ve güç sarhoşluğu yaşamaya müsait olan kendall'dan ziyade daha yumuşak mizaçlı olan kocası tom'u kral olarak seçmeyi tercih etti çünkü kendall'ın bu iş için hazırlanmış olmasını hayatı boyunca sindiremedi. shiv'in pratik zekası ve kurnazlığı kesinlikle logan'dan kendisine geçme ama logan kadar zeki biri olmadığı için, içgüdüleri çok zayıf olduğu için, son ana kadar durumlara hakim olamadığı için kendisi için planladığı her şey elinde patladı. logan son ana kadar hep diken üstünde ve tetikte olurdu ama shiv her güzel şeyi hak ettiğini düşünüp kapılıp gidiyordu. nasıl girlboss olunmaz işte böyle olunmaz. son sezondaki kıyafetleri mükemmeldi bu arada söylemeden geçemeyeceğim.

    kendall izlediğim en özel karakterlerden biriydi. michael corleone gibi ama onun kadar sağlam sinirlere sahip olan cüretkar bir adam değildi. asla vito'nun yerini dolduramayacağını bilen, içten içe hayatı boyunca bunun ezikliğini yaşayan bir michael nasıl olabilirse kendall da böyle oldu. liderlik ve gücü elde etme isteği konusunda kesinlikle logan ama çok kırılgan ve modu çok çabuk değişen bir karakter oldu hep. her zaman zaafları vardı. hugo'ya "one head, one crown" diyince inceden umutlanmıştım sonunda adam oluyor diye ama logan'ın masasında yaptığı hareketler olsun shiv'in kararından sonra kafayı yemesi olsun o koltuğa aslında çok da layık biri olmadığını gösterdi bence. bu hikayede en çok kendall'ı sevdim ve onu destekledim ama çok kolay güç sarhoşu olan rüzgar nereye eserse oraya giden bir adamdı. muhtemelen buradan artık toparlanamaz derecede bir depresyona girdi dizinin sonunda, 3-5 sene sonra da intihar haberi de new york times'ın manşetinde yayınlanır herhalde. logan zayıf karakterli olduğunu düşündüğü 7 yaşındaki oğlunu gaza getirmek için "bunların hepsi sana kalacak" dedi kendall da hayatı boyunca buna inanıp tutundu sanırım. belki isteyerek belki de istemeyerek öz oğlunu resmen lanetledi bence. bu sözün rahatlığıyla çok saçma sapan hareketler yapıp anlamsız kararlar verdi ve günün sonunda beceriksiz mirasyedi olarak kaldı maalesef ki.

    tom hem "new money" hem de "underdog" olarak diziye başladı, çok uzun bir süre boyunca da böyle devam etti. bana kalırsa roman ve kendall'ın kendisine karşı tavırları ve shiv'in istemem yan cebimde dursun hareketleriyle ne kadar dolu bir karakter olduğu çok uzun bir süre anlaşılmadı. adam roy ailesi kadar olmasa da yine de zengin bir aileden gelen ivy league mezunu bir adamdı. shiv roy'la evlenip, atn'in başına geçebilecek ve orayı belli bir ajandaya göre yönetebilecek adam azdır amerika'da shdghsdgfhd. dizi boyunca açık ara en stresli ve en pis işleri bu adam yaptı, bu kadar şeyi sineye çekme sebebi de dizinin finalinde ulaşabileceği o konumdu. logan roy cruise gemileriyle servet kazandı, medya imparatorluğuyla başkanlara bile siktir çekebilecek bir güce ulaştı. adam günün sonunda şirketler grubundaki bu iki kolu da yürüttü. düşününce kendisinden daha uygun bir aday da yok aslında. elon musk çakması olduğu ayan beyan belli olan, teknoloji zengini lukas müesses nizamdan uzaktı ve waystar'ı satın almasıyla sonunda bu ezikliğini tatmin etti. lukas hep aykırı bir karakter olarak kalacağı için müesses nizama en yakın isim olan tom'u seçti. connor maceracı bir milyarderdi, kadınlara zerre saygı duymadığı için shiv'i hiçbir zaman ceo olarak düşünmedi, roman hep ciddiyetsizdi, kendall bu süreçte zaten rakibiydi, rakibi olmasa bile böyle bir riske girmek istemezdi kendall başına buyruk hareket edeceği için. sporus teorisi ve beyzbolcu wambsgangs teorisi de doğrulandığı için mutlu oldum ama. iki teori de aklıma feci yatmıştı ve tam da bu dizinin ruhuna uygun bir son olurdu, nitekim öyle de oldu.

    --- spoiler ---

    peak tv dönemine denk gelmiş olan belki de son büyük televizyon işiydi. game of thrones finaliyle karizmayı feci çizdiren hbo'nun da imajını feci topladı the sopranos, the wire, sex and the city, boardwalk empire yayınladıkları dönemlerdeki prestijine geri döndürdü. aynı zamanda sosyal medyada çok popüler olan "old money aesthetic" ve "quite luxury" kavramlarının palazlanmasında ciddi bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. bütün dünyada gelir dağılımı bozulmuşken, dev medya kuruluşları yarattıkları kutuplaştırma ortamıyla ülkeleri toplumları karpuz gibi ikiye bölüyorken medya patronu milyarder bir ailesinin basiretsiz üyelerini her hafta ayıla bayıla izleyerek onlarla beraber sevindik ve üzüldük. bunu yapabilecek başka bir televizyon/sinema işi olur mu emin değilim.

    dizi kademe kademe büyüdü ve ekip başta olmak üzere kanal yapılan işe inandığı için hiç müdahale etmedi. çöpflix'e kalsaydı belki de 1. sezonda iptal olacaktı. yazandan, çekenden, oynayandan, set işçisinden, yapımcısından, yayıncısından hepinizden allah razı olsun. iyi ki de bu işi bize izlettiniz. 5-6 yıl sonra tekrardan izlerim, şu an izlediğimde görmediğim başka şeyleri de görürüm kesin.
  • sürekli daha iyiye giden dizinin üçüncü sezonu da bittiğine göre bir şeyler yazabiliriz artık.
    bu entry'de daha çok karakterlerin psikolojisine odaklanmak istiyorum. sözlükte hep narsisizmden bahsedilmiş ve bundan muzdarip olan kişinin logan olduğuna dair yorumlar var. buna katılmıyorum. açıklayacağım.

    logan roy: narsisistik olamayacak kadar duygudan yoksun bir karakter. yani: dış dünyadan alacağı bir şey yok, aksine, dış dünyayı kendi isteklerine göre manipüle ediyor ve bunu narsisistiklerin yapamayacağı kadar "güçlü" bir şekilde yapıyor. güçlü'yü olumlu anlamda kullanmadım.
    eğer logan bir narsisistik olsaydı en ufak bir kötü gidişatta spiral bir şekilde içine doğru çökmeye başlar ve oradan çıkması kendi başına zor olurdu. çünkü zaten narsisistiklerde eksik olan şey, iç dünyalarındaki güç'tür. oysa logan'ın dünya umurunda değil. o kendine odaklı.
    bu da onu, televizyon tarihinin yüksek işlevlere sahip psikopatlarının en iyi işlenmişlerinden biri yapıyor. basit bir psikopat olsaydı zaten bu denli yükselemezdi. ama o, yüksek işlevlere sahip ve içinde hiçbir duygu taşımasa bile, bu duyguları taklit edebiliyor ve bu sayede işini yapmaya devam ediyor.
    burası önemli, çünkü çocuklarına yaklaşırken onları nasıl manipüle edeceğini biliyor: örneğin shiv'e pinkie diyor, roman'a gaz veriyor, kendall'ı hapse girmekten kurtarıyor. bunları yapma amacı onları sevmesi ya da onların iyiliğini istemesi değil: kendi işine bu geldiği için, o sırada yapılması gereken hamle bu olduğu için yapıyor.

    nasıl ki o efsanevi yemek sahnesinde torurunu bile gözü görmediyse kendall'ı da hapse göndermekten çekinmezdi ancak bu, o sırada yapılması uygun bir hamle değildi.

    benzer denklemi aşk ilişkilerinde de görmek mümkün: ilk sezonun önemli karakterlerinden marcia, ikinci ve üçüncü sezonda resmen ortadan kayboldu. onun yerine logan'ın başka kadınlarla ilişkilerini izledik. ancak bu ilişkilerin "aşk" olduğunu düşünmüyoruz, değil mi? çünkü logan'ın içinde duygu yok. içindeki boşluğu doldurma gibi bir niyeti de yok.

    kendall roy: tipik bir borderline. kokain kullandığı için söylemiyorum, kokain borderline olmasının semptomlarından sadece biri.
    iki uç (sevgi - nefret) arasında gidip gelmeleri bipolar bozukluk ile karıştırabilir, ama değil. çünkü bipolar durumda mani ya da depresif modlar arasındaki geçiş, içseldir. oysa kendall dış dünyaya göre bağlanma - yabancılaşma yaşıyor ve eminim, kontrollü bir ortamda mod geçişi yaşamadan gayet normal bir şekilde işlev görebilir. oysa aynı kontrollü ortamda olan bir bipolar kişi, koşullar değişmese bile mani ile depresif mod arasında salınır.

    kendall'ın psikopat olamamasının en iyi örneğini, yaşadığı pişmanlık gösteriyor. yani birinin ölümünü izleyip ona yardım edememenin pişmanlığını hem suçluluk duyarak hem de aylar sonra ağlayarak gösteriyor. aynı durumdaki bir psikopat bırakın ağlamayı, bunu önemsemez bile.

    üçüncü sezondaki tavırları, ne kadar acınasıydı değil mi? tüm o grotesk haller, saçma sapan kıyafetler, söylemler, vs. ama ne oldu: bağlandığı avukat tarafından bile ihanete uğramış gibi hissettiği için anında yabancılaşma evresine girerek avukat değiştirdi.
    stewy, babasıyla olan ilişkisinde payanda görevi görüyor. babasından uzaklaştığında yerine stewy'yi koymakta gecikmiyor, ancak babasından onay aldığında stewy'yi anında satabiliyor.

    çünkü kendall duyguları deneyimleyebilse de terk edilme korkusu o denli ağır basıyor ki, kendisi terk edilmeden önce terk eden olmak istiyor. bu sebeple avukatının en ufak eleştirisi sonrasında başka avukatla anlaşıyor ve elbette ikinci sezon finalindeki hamlesini yapıyor.

    siobhan roy: işte, narsisistiklerin aslında ne denli zalim ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olabildiklerini görmek istiyorsanız, bakmanız gereken kişi shiv.
    kocasına olanca kötülüğüyle laflar edebilen, çocuk yapalım dedikten hemen sonraki gün "ya aslında 10 yıllık planımız içinde olsun," diyebilen shiv...
    kocasının kendisinden daha alt sosyal sınıftan gelmesi bile çok şeyi özetliyor. çünkü shiv'in kendini "güçlü/iyi" hissetmesi, tamamen dış uyaranlara bağlı ve tom, shiv'in egosunun yakıtı.
    siyasi danışmanlık yaptığı dönemde de, şirkete girdiğinde de istediği tek bir şey var: en iyisi olmak, herkesin övgüsünü almak. shiv hakkındaki en doğru tespiti, ikinci sezonda rhea yapıyor: "shiv kendini olduğundan daha zeki zannediyor."
    çünkü narsisistlerin "kendilik imgesi" ile gerçeklik arasında fark vardır. bu fark, daha iyi bir kendilik oluşturmak için faydalı bir şekilde kullanılabilir ve aslına bakarsanız "başarılı" olmanın yolu da biraz bundan geçer.
    fakat, shiv'in narsisizmi sağlıklı değil, bu açıdan babasının bir güzel sözüyle hayatının akışını değiştiriyor. ama babası roman'la ya da bir başkasıyla ilgilendiğinde bu defa başka bir yola, diyelim daha iyi bir teklif yapan kendall'a, yanlayabiliyor. çünkü o sırada shiv'e istediğini veren kendall oluyor.
    narsisistik özelliğiyle shiv, dizide manipülasyona en açık karakter olarak öne çıkıyor, maalesef.
    (benim kişisel favorilerimden.)

    roman roy: dizinin en eğlenceli karakteri, oedipus'u. gerri'yle olan ilişkisi, gökdelenin bilmem kaçıncı katında mastürbasyon yapması, penis resmi göndermesi, kız arkadaşlarıyla sevişememesi, mazoşizme teşneliği: bir parafili bozukluğu.
    oedipus göndermelerini belki ciddiye almamız gerekebilir, sonuçta kendini gerçekleştiren kehanet gerçek olur da tahta babasını öldüren oedipus çıkarsa hiç şaşırmam açıkçası...
  • mevcut yayınlanan diziler arasında en iyilerden biri olarak kendine yer edinmeli. hbo'nun sevdiğimiz hareketlerinden. muazzam jeneriğinin yanı sıra "boar on the floor" sahnesi, bir dizide izlediğim şiddet içermeyen en rahatsız edici sahne olarak zihnimde yerini aldı sanırım.

    --- spoiler ---

    ikinci sezon finalinin son sahnesinde, kendall'ın babasının istediği killer haline dönüşürken, logan roy'un yüzüne yansıyan gururla karışık ifade şahane bir oyunculuktu
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bu sezon tom'un replikleri o kadar iyi yazılmışti ki hapishane anksiyetesi, evlilik problemleri falan bir şeylerin geldiği belliydi.

    "nero pushed his wife down the stairs and then he had sporus castrated and he married him instead."
    "do u wanna come with me? sporus?"

    macfadyen'in herkesin tek kelimeyle sezonu tanımladığı bir talk showda 3. sezon için "toilet wine" demesi ve sarah snook'un "that was pretty good" tepkisi şimdi yerine oturdu lol. tom, greg'le hapishane yemeği test ederken rasputin'in her gün düşük dozlarda arsenik aldığından bahsetmişti. rasputin, gücünü romanov'ların güvenini kazanarak elde eden bir yabanci. romanov'ların yıkılmasındaki önemli nedenlerden biriydi. romanovların kuzeni(evet) tarafından suikaste uğradı. sezon finalinde shiv'in telefonundan sonra tom ayrıca greg'e "birkaç hemofiliyi öldürmek"ten bahsediyor. burdaki referans ise 12 yaşında bolsevikler tarafından kardeşleriyle birlikte katledilen, hemofili hastası,rus tahtinin varisi alexi romanov.

    logan in season 2 : "you married a man fathoms beneath you to avoid being betrayed"
    bu dünyayı yakarsa garipler yakar
    --- spoiler ---
  • yorumlarda "çoq diyalog var, sıkıldım" şikayetleri var. gerçekten yanlış dizidesiniz bunun farkına varmalısınız. bir söz geldi şimdi aklıma: "öldüğünüzde ölü olduğunuzu bilmezsiniz. bu sadece başkaları için zordur. aynı şey salak olduğunuzda da geçerli."
  • shiv’in neden karar değiştirdiğini soranlar için: platon ve aristo’nun trajedi çözümlemesi üzerinden anlatayım. succession modern bir trajedi ve trajedideki çözüm bölümünde(yani succession’ın final bölümünde) aniden bir baht dönüş anı olur(shiv’in ayaklarını masaya uzatan kendall’a baktığı an) bu an zaferden yıkıma geçilen, komediyle(3 kardeşin absürt bir şekilde beraber eğlendiği an) trajedinin farkının altının çizildiği andır. shiv’in ihaneti değil söz konusu olan; shiv’in ani bir aydınlanma ile kendall’ın ceoluğa uygun olmadığını fark ettiği o kısacık bakış anıdır.

    trajedideki şaşırtma hamlesi ise shiv’in aniden baht dönüşünü yapmasıyla verilmiş. bilirsiniz antik yunan’da kölelerin bir üstünde kadınlar yer alır. kadınların aklı yönetime çalışmaz algısı hakimdir. succession, shiv’in kardeşleri tarafından küçümsenmesi ve ailedeki erkekler tarafından ciddiye alınmamasıyla buna göndermede bulunur.

    finalden tatmin olmayanlar için ise: trajediler istediğiniz sonlarla bitmez çünkü trajedinin verdiği haz diğer hazlar gibi sizi tatmin etmez, sizlere acıma duygusunu hissettirerek (kendall’a acımamızı sağlayarak) katharsis yaşatır, dizideki katharsis kendall’a acımamız yoluyla sağlanmış. trajedide esas kahramanların hiçbiri mutlu sona kavuşmaz aksine yıkıma doğru yol alır, roman’ın alkol şişesinde kaybolarak, shiv hep küçümsediği tom’un otoritesine girip şahsiyetini tamamen kaybederek, kendall ise …belki intihar, belki bir daha kendine gelemeyecek kadar yoğun bir depresyona girerek yıkılırlar.

    tom baştan beri ceoluğa en uygun adaydı, sadece biz kendall’ın 7 yaşından beri ceoluğa yaptığı duygusal yatırım sebebiyle ve empati kurduğumuz, acıdığımız tek karakter olması sebebiyle ceoluk kendall’ın hakkıymış sanısına kapıldık ve senarist bu sanımızı yıkarak bize istediğimizi vermedi çünkü trajedi size istediğinizi vermez…üç tane beceriksizi çok özleyeceğiz çok…
  • s03e08'deki yemek sahnesiyle birlikte diziye olan hayranlığım, bunu ortaya seren akla saygım çok acayip bi noktaya ulaştı.

    --- 3*8 ---

    logan'ın elbette ki kendall tarafından zehirlenebileceğine dair zerre kadar şüphesi yoktu. başından beri kendall'ı kötü hissettirmeye çalıştığı yemekte, oğlunun servis edilirken tabakları değiştirme şeklindeki ironik misillemesine en iyi bildiği şeyle, değersiz hissettirmeyle karşılık verdi. iverson'a tabağından ilk lokmayı yedirmesinin sebebi de gerçekten zehirli olup olmadığını test etmek için değil; kendall'a uyguladığı sevgisizlik, değersizlik işkencesini, kendall'ın hayatta en değer verdiği, sevdiği insan üzerinden de sergilemek içindi. kendi çocuğuna senelerce değersizlik hissini aşılayıp, "bak, senin için en değerli olan, benim için işte bu kadar değersiz" dedi. artık enkaz olmuş baba-oğul ilişkilerinin üzerinde tepinmek yerine, kendall'ın evlat sevgisini bile ayaklar altına almayı becerdi.

    3 sezondur bu tür yıkımlar karşısında zaman zaman çok hüzünleniyordum fakat dizinin belki de şimdiye kadarki en dramatik sahnesini böylesi bir akıl oyunuyla masaya sermeleri acayip afallattı. tekrar tekrar izlerim bu yemek sahnesini.

    --- 3*8 ---
  • --- spoiler ---

    logan'ın şirketi satma kararı almasını saçma bulanlar olmuş. bana göre logan'ın bu kararı almasında kendall'ın babasına ''let me out'' yemeğinin etkisi var. logan için ne shiv ne de roman asla başa geçecek kişi olamadılar ama kendall için öyle düşündüğünü sanmıyorum. logan'ın josh ile olan yemekte kendall hakkında söyledikleri ''it'll be him one day. maybe he's the best one of all of them'' sözlerinde ciddi olduğunu düşünüyorum her ne kadar sonra kıvırsa da. ne zaman kendall bu işlerden çıkmak istediğini söylüyor, logan da bunlardan yol olmaz diyip elindeki en iyi fırsatı değerlendirip şirketi satmaya karar veriyor.

    roman kardeşler içinde en iş bitirici olanı. karşıdaki ne duymak istiyorsa onu veriyor, kendisinin de söylediği gibi tam bir insan sarrafı. öte yandan liderlik yapabilecek çapı yok. babasından ölümüne korkuyor, fino köpek gibi. hastalıklı bir cinsel sapık olması da cabası. kardeşi kendall'ın baba olmasını kıskanıyor. sürekli çocuklarından habersiz, ilgisiz baba diye laf sokması kendisinin bunu yapamayacak kadar çüksüz olmasından kaynaklı.

    kendall aralarında en insan olanı. bu da onu başa geçebilecek en iyi aday olmasının önünde duvar oluyor. fazla takıntılı, fazla duygusal. kardeşlerine en bağlı kişi. babası, rom'a vurduğunda araya girip bağırması çok iyiydi. liderlik konusunda roman ve shiv'den daha iyi. kardeşlerinin başardığı çoğu işin ardında bile kendisinin parmağı var. zaman zaman gördük ki logan'dan bile daha ileri görüşlü. shiv ve roman'ın geçtiği yollardan çoktan geçmiş, kaza sonrası feleğin kamçısını yemiş ve dönüm noktası geçirmiş, babasını çoğu kez patlatmasına rağmen ölümcül vuruşu bir türlü yapamamış, hep yalnız en büyük kardeş. logan'ın tek çekindiği çocuğu. arabada babalarını indirme planı yaparlarken kendall'ı izleyin. biraz önce yerde ''benim sorunum var'' diye ağlayan adam orda kardeşlerini yönlendiriyor.

    üvey kardeş con'u bu işlere uzak olduğu için saymıyorum. evlilik teklifini ''neden olmasın, ne kadar kötü olabilir ki'' diye kabul eden biriyle yaşayıp hayal kursun ve para ezmeye devam etsin.

    shiv dizide en sevmediğim karakter. acı çekmesinden keyif alıyorum beceriksiz kadının. düğün gecesi eşine tek eşlilik bana göre değil diyebilecek kadar kaltak biri. kardeşlerini babasına en çok aşağılayan kişi. marcia'nın dediği gibi kendini çok akıllı sanıyor. herkesi oyuncağı yapabileceğini düşünüyor. logan bunu başa sen geçeceksin diye ağzına bir parmak bal sürüp yolladığında kendini bir bok sanıp işleri tek tek batırmasını izlemek çok zevkliydi. kendall'ın ''sıradaki kurban sensin demek'' lafı güzel uyarıyıdı kendisine. düğünde babasının planını öğrenince hemen kendall'a koşması da çok iyiydi. kendall bu yollardan kaç defa geçti iki kardeş bunu ancak 3. sezon finalinde anlayabildi. son sahnede roman ve shiv yıkılırken kendall'a bakın, artık acıtmıyor bile yenilgi.

    merak ettiğim şey ise 3. sezon finalinde üç kardeş babalarına engel olmak için arabada giderken shiv neden tom'a plandan bahsetti. atn'e ihtiyaçları var tamam ama bunu pek ala daha sonra açıklayabilirlerdi. kocasına koşulsuz güveniyor desek kendall'ın evinde toplandıklarında bunu gizlemişti. greg söylemişti. yani güvendiği falan yok. öte yandan kendall, tom'un hapise girme pahasına olsa da logan'ı desteklediğini gördü. '' i've seen you get a a lot fucked and i've never seen logan get fucked once.'' shiv'i uyarabilirdi bahsetme diye. kaçırdığım şey neyse aydınlatana müteşekkir olacağım bu konuda.
    --- spoiler ---
  • bir üstteki yazarın kamera sürekli hareket ediyor diyip dizinin ana omurgası olan seyirciyi olaya dahil etme fikrini eleştirdiği dizi.

    bilin(me)diği üzere succession'da agresif bir kamera tekniği var. kameranın hareketleri tam olarak seyircinin göz ve kafa hareketlerini temsil ediyor. seyircinin söylenene dikkat edilmesi istendiğinde zoom-in yapıyor. replik bir karakterden başka karaktere geçtiğinde kamerayı çevirerek kafamızı çevirme hereketini temsil ediyor. iki karakter gizli gizli bir şeyler konuşup fikir alışverişi yaparken olaya önce uzaktan dahil oluyor, mekanı ve oyuncuların konumunu gösteriyor. daha sonra yaklaşıyor ve seyircinin konuyu daha iyi anlaması sağlanıyor.

    benim gözümde bu diziye dair her şey eleştirilebilir, kamera kullanımı asla.
  • hbo'nun hbo olduğunu hatırladığı tek dizi bu. succession bildiğin 2000'lerin başlarından fırlamış gibi. sopranos, six feet under, wire, oz, carnivàle, deadwood neyse, nasıl bir tattaysa, aynen o tadı aldığın bir yapım.

    z kuşağını hedefleyen yapımları can sıkmaya başladı çünkü hbo'nun. netflix tarzı dizi yapacağım diye ayağa düşmeye başladı. gerçek hbo euphoria değil, lovecraft country değil, i may destroy you hiç ama hiç değil; his dark materials, raised by wolves ve watchmen bile değil ne kadar uğraşılmış yapımlar da olsa.

    insanlar succession'a bu yüzden mal bulmuş mağribi gibi yaklaşıyor. çünkü böylesi bir diziyi artık hbo bile çekmiyor, çekemiyor.
hesabın var mı? giriş yap