• 2006 yapımı richard kelly filmi. "ben bu filmi izledim, bir bok anlamadım" diyen sayısı oldukça fazladır. hatta "bu ne lan izlemedim ben böyle bir şey" diyenler daha da fazladır. imdb puanı bok gibidir. donnie darko ile kafası karışan izleyici, bu filmden sonra felç geçirir. filmin anlaşılmamasının nedenlerinden birinin, filmin öncesinin olmasıdır. filmin öncesinde okunması gereken bir çizgi roman vardır, 3 sayılık sanırsam. filmi ilk izlediğinizde bundan haberiniz olmadığı için, ilk izleyiş heba olur. fakat çizgi romanları okuduktan sonra filmi izlemek muhteşem zevklidir. "oha! adamlar neler yapıyo amk!" dedirten bir filmdir. richard kelly böyle bir senaryoyu nasıl bir kafayla çıkarmış bilemiyorum, ama gerçekten güzel bir iş çıkarmış. kendisi filmin kendine ait bilumum olayı, terimi, karakteri vardır. distopik bir filmdir.

    "this is the way the world ends. this is the way the world ends. this is the way the world ends. not with a whimper, but with a bang."

    (bkz: sarah michelle gellar)
    (bkz: dwayne johnson)
    (bkz: seann william scott)
    (bkz: justin timberlake)
  • "di$kilamamiz gerektigi ne zamandan beri incilde yaziyor?" dream, southland tales (repligi yazan: r.kelly)

    ???

    bi film gondermeleriyle renklenir, alt metinleriyle zenginlesir ama bunlar isin kremasi, ekstrasi olmali. [eger film star wars episode v misali bir serinin parcasi degilse] filmin ana metni kendine yetebilmeli. hele bu iki bucuk saat suren bir filmse

    nasil lost'un viral videolarini izlememenin, tie-in sitelerini gezmemenin dizinin kendisinden alinan zevkten birsey eksiltmemesi gibi, yonetmenin onceki filmi donnie darko'yu da daha web sitesini gezmeden, dvd-ekstralarini incelemeden, sadece filmi izleyip cok sevip bagrimiza bastik. sonradan gorduklerimiz, ogrendiklerimiz ustune ce$ni oldu, "ha demek ki asli buymus" dememize, kafada arta kalan muhtemel meraklarin giderilmesine yardimci oldu.

    ne yazik ki bu filmde boyle bir katmanlama yok. filmde ne olup bittigini takip edebilmek icin ekstra materyallerde olup bitenleri ogrenmek bir nevi zaruri. ve isin kotusu bunlari ogrenmek filme tat katmiyor, algida biraktigi metal tatsizlik ayni devam ediyor, olan ucup giden vakte oluyor.

    "istersen patatese tap!", istersen bu filme tap, bana ne kime ne.

    de

    lafi "ben anladim, siz salaksiniz"a getirenleri giresun baltasiyla kovalayasi gelir deli gonlumun

    bunlarin daha giyotinlik versiyonlari ise "bi kac kez izlemekte fayda var" diyenleri. yavrum senin agzindan cikani kulagin duyuyo mu hic? bahsettigin oralet osman reklami degil ki 144 dakikalik film. hayir zaten en kral film bile olsa [kesinlikle degil!!!] nolacak gorev a$kiyla 5 defa izleyince? ab-i hayat irmaklarinin yerini mi ogrenecegim gaipten? kimde var bu bolluk?

    r.kelly'nin nefret ettigi hemen her seyi book of revelation adaptasyonu uzerinden kusup, kendi masturbatif hezeyanlarini ve, daha da fenasi, beceriksizligini david lynch oykunmeleri gerisinde saklamaya calisip tuy diktigi, alakasiz oyunculara oynatilmis gereksiz bi dolu karakter ve onlarin biribirinden gereksiz yan hikayeleriyle dolu, ne yaptigini bilmeyen, devamlilik mevhumuna alerjik, aptalca kurgulanmis bi corba diyip gidiyorum bu seyirden. yeryuzunun en guzel en sevdigim cografyalarindan bazilarini arka plana alarak cektigin filme bak lan allahsiz kelly.

    cografya demisken, filmin nadir (2.5-3) basarili unsurundan biri, escape from la'den beri la'in normalde ustu ortulu olan ama yuzeye cok kolay cikip bendinden ta$abilen** kaotik yapisini iyi vurgulayan ve kullanan i$lerden biri olmasi

    al sana mis gibi vahiy*: bu adam bu filmden de beterini yapaca, ben de yine fragmana falan tav olup izleyecegim
  • aldrich'in kiss me deadly'siyle, cox'un repo man'ine saygı duruşu fikriyle birleşen kelly kareleri' ne yazık ki cannes'da yerden, yere vuruldu. bir çok insan bu filmin- festivalin yarışma bölümünde; bugüne kadar gösterilen en kötü film olduğunu söylüyor. 160 ve üzeri bir kaç dakikayı: hafıza kaybı, kötü karma, kumsal, şöhret, dünyanın sonu, cover, zamanda yolculuk, jump cut, gece, petrol, flash forward, noe-marksizm, uçak, cameo, okyanus...gibi düşler veya engellerle tüketen kelly; ilk yirmi dakikanın sonunda sinemayı terk etmeyen azınlık için (rus kanlı sinema açılımlarında "ilk 2o dakika hiç bir şey olmuyorsa sinemayı terk et!" denir. uzun zaman önce, filmler daha ağır ve sahte sevgiyle doluyken.) filmin kapanış jeneriği parçası bir tür hakaret olarak eşleştirilmiş-bu büyük çılgınlık, her küçük çılgınlığın düşük yaptığı yerde. zihnin kürtajı.-blur'la seyrelen "come on, come on, come on, get through it" nidaları ile sonsuzluğa terke...
    nihayetinde yönetmen filmi yeniden kurgulayacağını söyledi.
    domino'yu izlerken, mickey'nin kadınlar hakkında, yenilgi ve kopan parmaklara ithafen söylediği şeyler, tavanda ki örümcek sadeliğindeydi. o anda bu filmin bir saygı duruşu olduğunu hissetmiştim. çok fazla yan karakter, çok fazla alt metin, çok fazla söylem- ve yerli, yerinde tek çizgili cümleler, acid tripleri, ortadoğu ülkeleri, talk şovlar...kelly ya bu gezegende uzun yıllar vakit geçirmeyi düşünmüyor. ya da zihni sıradışı bir insanın zihninin dört katı dolulukta ve her kusma seansı; içinde altı ayrı film bulunduran tek bir filme tekabül ediyor.

    ve av yeniden başladı. bazen tüketen olmak yaratan olmaktan daha az vicdan gerektiriyor.

    edit:southland'in gördüğü tepkiyi, marie antoinette'nin geçtiğimiz hafta cannes'da gördüğü tepkiden ayırmak lazım. s.coppola'nun filmi, fransız eleştirmenler tarafından yuhalanmıştı. bu filmin politik zemini ve fransa hakkında konuşan bir amerika'lının fransızlar tarafından nasıl algılandığıyla da ilişkili. zamanında dancer' ve wild at heart gibi filmlerde aynı salonlar da, aynı insanların genç halleri tarafından yuhalanmıştı. oysa southland sadece büyük bir şaşkınlık ve iletişimsizlik olarak algılandı. bir çok kelly hayranı da bu kollektif sürecin bir yerlerinde aynı şeyi hissetiklerini söylüyorlar ve bugünden filmin sadece dvd formatında 'getirileri ve götürüleri' konuşulur olmuş. bir tür "straight to video." hipnozu söz konusu. geri kalan her şey bir bilinmez. geri kalan her şey bir spoiler.
  • --- spoiler ---

    film george orwell'in nineteen eighty four romanını andırıyor. hatta orwell'in oceania adlı ülkesine ithafen, southland tales'de, amerika, tüm dünyanın petrol, nükleer vb tüm enerji kaynaklarını tükettikten sonra alternatif enerji kaynakları aramaya başladığında, okyanus dalgalarının sonsuz enerji kaynağı olarak kullanılabileceğini iddia eden ve dünyayı yönetmelerine ramak kalan bir grup kaçık bilim insanı var. fena halde bush'u andıran amerikan başkanı ülkenin dört bir yanında kurduğu şirketlerle big brother misali herkesin her adımını izliyor. internete sansür uygulanıyor (tanıdık gedi mi?) ve her türlü sanal, bankacılık vs işlemleri parmak izi kontrolüyle yapılıyor ki hükümet attığınız her adımı takip edebilsin. bunun üzerine parmak mafyası türüyor. ayrıca kapitalizmi yok etmeye ve tanrı'tı tahtından etmeye kararlı neo-marksist bir oluşum var ki filmin sonunda southland'i kurtaranlar da onlar oluyor.

    film çizgi roman, grafik roman, korku ütopyası, bilim kurgu, müzikal, gerilim, macera, gizem, kara mizah vb türlerin pastiche metoduyla bir araya getirilmesinden oluşuyor. filmin girişinde aynı zamanda anlatıcı rolünü üstlenen pilot abilene karakteri, üç bölümlük bir prequel (i the roads diverge, ii fingerprints, iii the mechanicals) olarak, hızlıca bu noktaya kadar neler olduğunu, southland ve amerika'nın içinde bulunduğu durumu özetleyip geleceğe dair ipuçları veriyor. olay örgüsü aslında revelations'ın modern zamanlara uyarlanmışı ki bu da akla the book of life adlı filmi getiriyor.

    ancak gördüğüm kadarıyla bu türkiye izleyicisi için fazla hılzı oldu yanımdaki kuş beyinliler başta olmak üzere tüm sinemadan ben anlamadım, ben hiç bir şey anlamadım feryatları yükselip durdu. hatta bir grup insan filmi terketti. evet uyarayım bu film ortalama sinema seyircisine hitap etmiyor. sinemada seyretmeyin. kendinize güvenmiyorsanız dvd'sini alın ev ortamında geri ala ala seyredin. hatta endişeleriniz varsa en iyisi uzak durun.

    perry farrel'ın "we saw the shadows of the morning light/the shadows of the evening sun/
    til the shadows and the light were one" dizeleri ise filmdeki gizemin başlıca ipuçlarından biri olarak kullanılıyor.

    öyle filme böyle pastiche entry.

    --- spoiler ---
  • içinde akıllara zarar bir amerikan milli marşı yorumu bulunduran filmdir. donnie darko'da olduğu gibi bu filmin de müzikleri pek güzeldir. bakınız moby.
    içeriği konusunda ise henüz kafamı toparlayabilmiş değilim, ama seyirciye zaman zaman sıkıcı bile gelseler yönetmenlerin alabildiğine özgür olması gerektiğini düşünüyorum. adam dolmuş baya. benzer eleştiriler donnie darko da vardı, ancak daha dar bir kurgu içerisinde olunca film daha derli toplu görünüyordu. burada ise kelly direkt hedefe odaklanmış ve içinde ne varsa, neredeyse kusmuş. yani çok afedersiniz götünde bağırsağında bir damla bok kalmamıştır. filmde verilen bütün mesajları, yapılan bütün göndermeleri akroştişleri, sarkastikleri bir oturuşta görmenin, anlamanın ve hazmetmenin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. bir bilenin kontrolünde kontrollü bir şekilde izlemek gerekebilir.
  • oyuncu kadrosunun zenginliğine bakıp kandığım film. donnie darko'nun yönetmeni olduğunu bilseydim zaten çoktan izlerdim de, kaçırmışım. dün 2.5 saatimi harcayıp izledim ve bütünlüklü bir anlam çıkaramadan da bitirdim. tekrar izlemek gerekir mi? bence zaman kaybı olur. siyasi göndermeleri filan hoş, hatta küçük amerika olduğumuzdan neo-marksistlerin bizdeki yansımalarından dolayı göndermeleri anlayabiliyoruz. ama incil'den yola çıkarak yaptığı göndermeler bize uymaz aga. fularlı olmadıktan sonra anlaması hakikaten zor. uyuşturucu kafasıyla yazılmadıysa, senaryonun kopuk kopukluğunu yeteneksizliğe bağlayacağım, kusura bakmayın.

    çorba gibi, aşure gibi bir şey ama nasıl ki bu yemeklerde malzeme fazla kaçınca tadı kalmıyor, bu da öyle. bir sürü konuya şöylesine bir dokunulup geçince, bir de yukarıda yazanlardan öğrendiğim kadarıyla önden okunması gereken bir çizgiroman olunca, o çorba hissiyatı keskinleşiyor. hıristiyanlık ve marksizm ile ilgili referans noktalarda da eksikseniz, tadı kalmıyor.

    2.5 saat harcayacaklara duyurulur.
  • bu arada mubi nin programinda ‘missunderstood films’ kategorisinde olan film. izlemeyi denedim, 10 dakika sonra buraya geldim, cunku alakasiz geldi. amma velakin bu filmi izlemeye kararliyim, sanirim biraz fazla arastirmak lazim sadece.
  • richard kelly'nin, yaptığı postmodern kolajı 2,5 saatlik bir eğlence haline getirmeyip eklektik bir fanteziye dönüştürmesi bile takdire şayan. onun ötesinde bu büyük laflar eden a tipi stüdyo filmlerindeki ciddi anarşist tavrın aksine, bir yandan didaktik takılırken -zaman zaman topuzun ayarını kaçırmış olsa da, diğer yandan oluşturduğu karakterler (isimleri coen filmlerinden fırlamış gibi) ve ("anal sekse karşıyım") diyaloglarıyla, kitsch duruşu(?) ve yapmacık oyuncu yönetimiyle bu 'anarşist' filmlerle adeta taşak geçiyor, klişeleri lime lime ediyor. bu filmi spoil etmek anlamsız ama yine de:

    --- spoiler ---

    misal; mesih klişesini the rock'ın oyunuyla, tipiyle gayrıciddi bir düzeye indiriyor; ardından filmin sonunda asıl dünyayı kurtaracak/batıracak olanın başkası olduğunun ortaya çıkmasıyla hem beklentileri iyi anlamda boşa çıkarıyor hem de sean william scott'ın karakteriyle de harika bir ironi yakalıyor. (adam ırkçı pezevengin teki ve pezevengler asla kendilerini öldürmüyorlar)

    --- spoiler ---

    ayrıca film, lynch sinemasına da borcunu saygı duruşlarıyla ödüyor; amerikan marşı sahnesi (mulholland dr), baron von westphalen karakterinin makyajı (lost highway)
    ve senaryo, porno dünyasına yaslanmış mizahıyla zaman zaman kevin smith'i de hatırlatıyor ki kendisi simon says esprisi yapabilen simon isimli bilge bir karakteri (oracle) oynuyor. ayrıca kevin smith'in filmde olmasının başka bir sebebi var, o da filmin öncesini anlatan 3 bölümlük çizgi roman serisi. bu seriyi filmden önce okumak zevk katsayısını katlayacak, üç boyutlu gözlük takıp emmanuelle izliyormuşsunuz hissiyatı yaratacaktır benden söylemesi. ilginçtir (aslında değildir) çizgi romanların çıktığı şirketin adı da view askew.
  • izlediğim en sikko film. "kıyamet günü fonunda koşturan neomarksist porno yıldızı" tamlaması ilginizi çekiyorsa, şansınızı deneyin derim.

    (bkz: ayıp lan boyle film mi olur)
  • ifistanbul 2008 kapsaminda hit filmler bolumunde gosterilecek olan film.
hesabın var mı? giriş yap