• batıl inançlar ve emperyalizm işbirliği ile hep birlikte yok etmekte olduğumuz ülkedir. malum somali kıtlık içerisinde, ancak şöyle ufak bir araştırma yaptığınızda durumun sanılandan biraz daha farklı olduğu görülüyor. somali kıyıları balık açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biri (http://www.nationsencyclopedia.com/…ia-fishing.html). ancak kabile liderleri balık yemeyi yasaklamış durumda ve halk balık tüket(e)miyor (http://en.wikipedia.org/…drink#fish)...n%c3%bcfusun sadece %1'i balıkçılık yapıyor ve komik paralar elde ediyorlar. bir diğer husus ise, somali'nin kıta sahanlığının bir türlü (!) diğer ülkeler tarafından tanınmaması ve ihlal edilmesi (http://www.afrika.no/detailed/19917.html). hatta "korsanlık" olarak gördüğümüz aktiviteler bile bu sebeple başlamış zaten (http://www.timeturk.com/…-ve-korsanlik-gercegi.html). avrupa ve asya'dan gelen gemiler somali kıyılarına çok ucuz maliyetlerle zehirli atık bırakıp, büyük miktarlarda ve kontrolsüzce balıkçılık yaparak hem somali'nin doğal kaynaklarına hem de insanlarına verebilecekleri en büyük zararı veriyorlar.

    şimdi lütfen bana söyler misiniz, bir yandan çalıp bir yandan yardım yapmanın neresi etik, neresi onurlu?

    edit: "din" kelimesini "batıl inanç" ile değiştirdim, çünkü kabilelerin balık yasağının dinsel inançlara dayandığına ilişkin bir bulguya rastlamadım.
  • bence dünyanın en şanslı insanlarından biriyim. çünkü somalili tanıdıklarım var. hatta şimdi tanıdık demek eksik kalır, kardeşlerim var.

    beş altı ay önce, mekke'de, anneanne torun olduğunu tahmin ettiğimiz iki afrikalıyla karşılaşmıştık. ne zaman mescid-i haram'a gitsek oradaydılar. oturdukları yer hiç değişmiyordu. yanlarında bikaç tane poşet vardı. sonra fark ettik ki onlar gece de orada kalıyorlardı. küçük kız çocuğu ve anneannesi, gece olduğunda oraya kıvrılıp yatıyorlardı. yanlarındaki bikaç poşet, onların hem valizleri, hem de erzaklarıydı. bizim türk hacı teyzeler, tavaftan döndükten sonra namaz kılacak yer bulamamaktan korktuklarından o afrikalı teyzeyle bi şekilde anlaşıp kendilerine yer tutmasını istiyorlardı. afrikalı teyze zaten hep aynı yerde oturduğundan onun için bi sorun olmuyordu. ben de küçük kızla konuşma fırsatı kolluyordum. ama yere batasıca bi çekingenlik huyum var, bi türlü yanlarına gidip oturamadım. artık döneceğimiz gün geldiğinde, bi cesaret gittim yanlarına. küçük kıza nereli olduklarını sordum. ingilizce bilmiyordu ama ben "memleket?" deyince anladı, "somaali" dedi. sonra ben sarıldım o kıza, türkçe olarak bişeyler söyledim, o anlamadı tabii ama olsun, söylediklerimin içinden allah kelimesini anlıyor olması kafiydi.

    türkiye'ye döndükten aylar sonra hükümetin somali'den getirdiği çocuklar olduğunu öğrendim. 56 tanesi bizim bi tanıdığımızın çalıştığı bi yurda yerleştirilmişti. annemle beraber gittik, o çocuklarla tanıştık. çoğunluğu 15 -16 yaşlarında. hükümet somali'de bi sınav yapmış, o sınavdan yüksek not alanları türkiye'ye getirmiş, çeşitli illere dağıtmış. lise çağında olan bu çocuklar, bi an evvel türkçe öğrenip liseye, ardından da üniversiteye gidip doktor filan olup ülkelerine dönmek istiyorlar. harıl harıl türkçe öğrenmeye çalışıyorlar. ben üniversiteye gittiğim için onlara çok değişik geldim, bir sürü soru sordular. ben de bana allah'ın lütfu olan bu çocuklara elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum. en çok sıkıldıkları şey insanların onlara sürekli "somali'de o var mı, bu var mı, şu var mı?" diye sormasıymış. biz insan değil miyiz, tabii ki bizde de var onlardan diyorlar. benim en çok şaşırdığım şey ise, aşk-ı memnu'yu, tuğba büyüküstün'ü bilmeleriydi. türk dizilerinin arap ülkelerinde yayınlandığını biliyordum ama somali'ye kadar ulaşmış olacağını tahmin edememiştim. kendi ülkeleri sürekli savaş halinde olduğu için ölümü kanıksamışlar. bize ülkelerinin durumunu anlattıklarında annem ağlamaya başlayınca, annemi teselli etmeye bile başladılar; "siz bize çok dua edin, allah'ın rahmeti büyüktür, her şey güzel olacak"

    beni en çok etkileyense inanılmaz derecede zengin gönüllüler. yanlarında paraları yok, ayda bir ellerine yüz lira miktarında para veriliyormuş somali'de yetkili bir merciden, çoğu da bu parayı somali'deki ailesine göndermek için izin istiyormuş. onlarla bi yere gittiğimizde sadece yemek ısmarlasam bile çok üzülüyorlar. onbeş yaşındaki raha'nın ağzından: "ben bebek değilim, sen beni kandırıyorsun. burada her şey para para, hep sen veriyorsun" en sonunda burada misafir olduklarına ikna ettim. yanında biraz "küserim" diye zor da kulllandım sayılır, şimdi bişey demiyor. bi de söz verdim, somali'ye gittiğimde de ben misafir olacağım. zaten ellerine geçen ilk fırsatta annemle bana hediye almışlar. kabul etmek istemediğimizde bu sefer onlar aynı silahı kullandı; "küserim"
    bizdeki gibi bi mülkiyet anlayışı onlarda yok. sanırım kapitalizm henüz onlara o kadar nüfuz edememiş. hiç çekinmeden kendi eşyalarını başkalarıyla paylaşıyorlar. geçen yurttan dönerken ayakkabımı bulamadım. hemen bi tanesi koşup bana kendi ayakkabısını. halbuki biliyorum, o ayakkabı onun tek ayakkabısı. istemiyorum diyorum, anlamıyor. tutturdu bu ayakkabıyı giyeceksin diye. neyse sonra benim ayakkabım bi yerden çıktı da konuyu tatlıya bağladık.

    ergenlik dönemim boyunca "insan özünde çok kötü bi varlık taaam mıığğ" diye bunalımlardan bunalımlara sürükledim kendimi. çünkü insanın özünde çok kötü bi varlık olması, umut etmeyi imkansızlaştırır. umut edecek bir şey, bekleyecek güzel gün kalmaz. çünkü bunu hak eden insan yoktur. ama şimdi biliyorum ki insan özünde çok kötü, bencil, yabancılaşmış, bok püsür değil. böylesine kötü olan sadece modern insanmış. aşırı dozda modernite'ye maruz kaldığımızdan, her şeyi kötü sanıyormuşuz. üç senedir de okulda okuyordum zaten modernite'nin ne olduğunu. ama gene de canlı canlı modernite tarafından zehirlenmemiş bi insan görmeden, insana dair olan düşüncelerim bi türlü değişemiyordu. çok şükür ki, allah karşıma bu somalili çocukları çıkardı. artık insanın özünde kötü olmadığını, umudun bitmediğini biliyorum. çünkü ben hiç tanımadığım bi somalili çocuğa sarılabiliyorum. çünkü o çocuk benim anneme annecim diyebiliyor. çünkü o çocuk sefaletin ne olduğunu çok iyi bilmesine rağmen, eline ne geçerse benimle paylaşmak istiyor. asla "önce ben" demiyor.
    insan gerçekten bizim bildiğimiz gibi bir şey değil. ve nihayet, başka bir dünya mümkün. başka bir dünya bizden çok uzak da olsa, somalili bir çocuğun yüreğinde, zihninde yaşıyor. bir gün bütün dünya o temizliğe ulaşamayacak olsa bile, bu dünyada bi yerlerde öyle bi temizlik olması, umudu yaşatıyor. artık kimse insanözündeçokkötüü demesin tamam mı. thomas hobbes da bok yesin.
  • acıdır fakat bunu engellemek için gsm operatörlerinin mesaj servisini kullananlar, kızılay'dan, x örgütten y dernekten yardım gönderen insanların olması daha acıdır.

    somali'de çocuklar açlıktan değil var olan sistem yüzünden ölüyorlar. yoksa mesaj atsan, dernekle bir şeyler gödersen, yok ramazanda zekat ve fitre somali'ye desen de kumanya ile kıtlık mı çözülür. kumanyadan meden mi umulur?

    somali'yi kurtaracak şey projedir, altyapıdır, tarımı kurtarmaktır, insanı kurtarmaktır. yoksa senelerce sen somali'yi iç savaşlarla oyala, üretime yönelme var olan kırıntıyı da bitir. sonra gönder kumanya gelsin belki kurtulurlar.

    ayağa kalkmak lazım. somali için iftar değil, somali için ayağa kalkma vakti!
  • bugün otururken "bu öğrenci halimle bağış yapamam ben" gibisinden bir düşünce geçti aklımdan; ama sonra öyle bir vicdan azabı çektim ki... düşündüm, lan ben bazı günler eğlenmek için oradaki bir çocuğun 1 aylık yemek parası kadar para harcıyorum, konserlere gitmek için para saçıyorum resmen, bu durumdayken gidip oraya yapacağım 50 tllik bağış için "öğrenciyim" diyerek bahane bulmamın yarattığı vicdan azabı gerçekten öyle böyle olmadı. şimdi de gittim ilk iş elimden geldiği kadar yüksek bir miktarla bağışımı yaptım, umarım iyi bir şeylere neden olabilir bu bağış, umarım oradaki bu acı biraz olsun azalır düşünceli insanların yardımlarıyla.
  • 1980'lere kadar kendine yeten hatta dışarıya ürün ihraç eden bir ülkeyken, imf'nin ekonomi politikalarıyla 10 yıl içerisinde dibe vurmuş ve iç savaşla parça pinçik olmuş ülke. imf'nin talimatlarıyla kamu maliyetlerini düşürmek adına büyük bir özelleştirme operasyonuna girilmiş, binlerce kamu çalışanı işten çıkarılırken, ülkenin en önemli geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık, üst üste gelen devalüasyonlar ve artan maliyetlerle değil ihraç kaynağı olmak, ülkeye bile yetemez hale gelerek nüfusun yarısını oluşturan çiftçilerin ağır borçlar altında iflas etmesine neden olmuş, sonrasında da yıllarca süren bir iç savaş başlamıştır.
  • bir kaç kişiden alınan yorumlarla saptama yapılmaması gereken ülke. somali halkının tepkisinin ardında somali'nin 1980'lere dek kendine yeten bir ülke olması vardır.

    1980'lerde amerikan destekli siad barre iktidarı ardından uygulanan imf politikası ve özelleştirme zinciri ile tarım politikalılarındaki köklü değişiklik, yeni yeni gelişmekte olan sanayiyi yerin dibine geçirmekle kalmayıp tarımı da yok olma seviyesine getirmiştir. öyle ki düne dek tarım ürünlerini ihraç eden ülke açlıktan kıvranmaya başlamıştır. özellikle bu etki 1988'de tepe noktasına erişmiştir. bu sorunları gören ve kendi çapında düzeltme çabasına giren barre'nin istihbarat şefi muhammed farah aidid barre'ye karşı 1991'de bir darbe girişiminde bulunur ve ülkede kaos başlar. ardından 1992'de amerika siad barre'yi yönetimi geri getirmek için adı üstünde olan restore hope adlı operasyona girişir ve 3 ekim 1993 pazar günü saat 16:12 itibariyle çuvallar; black hawk down

    bu çuvallamanın gerisinde halkın 1980'den beri yaşananların amerikan destekli bir süreç olduğunu bilmesi yatmaktadır. nitekim bugün somali'de şeriatla idare edilen bir devletin kurulması 30 yıllık tepkinin seviyesi hakkında bize bilgi vermektedir.

    bu süreç içinde olan hep somali halkına olmuştur, olmaya da devam etmektedir.
  • iç savaştan sonra gelen ilk turistini "olm manyak mısın" diyerek geri göndermeye çalışan lol bir ülke.

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25159277/
  • sağlam bir komploya habersizce alet olan zavallı ülke.

    geyik yapıp uzatmak mümkün. ama gerek yok. sadece sormak istediğim birkaç soru var.

    1. afrika'da bu halde bulunan tek ülke somali mi? tek yardım kriteri müslümanlık mı?
    2. niçin bu akımın temel taşları akp ile ilgili olan herkesten ibaret?
    3. yaklaşık iki hafta öncesine kadar bu gerçek neredeydi? nasıl oldu da ansızın somali ile yatıp kalkmaya başladık?

    kötülemeden önce dikkatinizi vermenizi istiyorum; kimse somali'deki insanlar ölsün demiyor, elbette ki yardım edilmeli. "kendi insanımız dururken somali'den bize ne" gibi bir yaklaşım da asla sergilemiyorum; zira o söylemin, ünlü türk düşünürü serdar ortaç'ın haiti ile ilgili sığ yumurtlamalarından bir farkı olmazdı.

    ama işte, özellikle yukarıdaki son soruyu düşünüyorum da, yanında da türkiye'min güzel aktif gündemini aklıma getiriyorum; bir yanda şehit haberlerini, bir yanda bu defa teğet bile geçmeyecek* olan ekonomik krizi falan.. nasıl da somali ile yatıp kalkar olduk bir anda, daha bir anlıyorum.

    ha bir de, toplanan delicesine para ve deniz feneri davası gibi bir gerçek varken ortada, iyice burnumun direği kırılıyor.
  • bu ülkede çocuklar ölüyor. tam şu anda hem de. sebep açlık gibi görünse de değil. kıtlık gibi görünse de değil. tek sebep dünyanın iyice kaypak, iyice seviyesiz, iyice unutkan bir hale gelmiş olması. biz kaypaklar 5 liramızı modern dolandırıcılara(?) kaptıracağız mazeretiyle o çocuklardan bir yudum suyu esirgiyoruz. mevzu gayet açık; tanımadığımız, çok iyi bilmediğimiz kurum/kuruluş/insanlara para verip "bunu götür somali'deki muhtaçlar için harca" diyoruz ve hemen peşinden içimizi bir şüphe kaplıyor "acaba götürecek mi?". şu an öyle büyük bir trajedi yaşanıyor ki gayemiz somali'dekilere yardım etmek yerine "somali'ye yardım ettiğini iddia eden kurum/kuruluşlara, yiyemeyip kalanını afrika'ya götürecekleri kadar çok para transfer etmek" olsa gücüme gitmeyecek.

    sanki deniz feneri yolsuzluğunun yaşanmasına sevinmişcesine, sanki bir aradığını bulmuşcasına "ama şunlara para kaptırmayın" deyip durmak, bunu durmaksızın tekrarlamak nedir anlamış değilim. "misyonerlik yapıyor bunlar" mazeretini de kabul etmiyorum. gidip bir avuç su versinler, bir yudum ekmek versinler de biz vatikan'ın hesabına doğrudan yatıralım. 3 yaşında öleceğine 20 yaşında düzgün bir hıristiyan olsunlar. çok samimi söylüyorum, durumun vahamet ve aciliyeti bakımından umurumda değil göndereceğimiz parayı misyonerlik faaliyetlerinde kullanıyor(?) olmaları.
  • gundemden tak diye dusen ulke. sanki bir anda ulkedeki kuraklik, aclik sona erdi; kamplarda her sey cok yolunda, el-sebab bolgeyi terk etti, su kuyulari acildi, yardimlar ulasti vs.

    baya baya reklam malzemesi oldu. kanallarda para analari/babalari prestij bagislari yapti, kanal sahipleri ayri duyarlilikla reklam yapti; futbolcular, yesil sermayeciler, sosyete dernekleri tek tek isim duyurdular. recep tayyip erdogan ve emine erdogan gulucukler sacti kamplarda, yanlarinda goturdukleri 3-5 isim ekranlarda "yau coh acaib kotu haldeler." falan dedi. ardindan kilicdaroglu gitti. yardim paketi aldi mi dagitti mi anlamadik. bu surecte sosyalistler acikca yazdi: "kitligin sebebi somurgedir." diye; herkes bildigini okudu yine.

    somali'de kuraklik dinmedi, aclik bitmedi, cocuk olumleri sona ermedi, hayvanlar kurakliktan nasibini aldi. somali ayni somali. biz de ayniyiz, cep telefonumuzdan yaptigimiz 5 liralik bagislarla rahatladik, oturuyoruz.
hesabın var mı? giriş yap