• kısa bir an için bile olsa kendinizi bir masalın içinde hissetmek istiyorsanız gidebileceğiniz turistik şehircik. gidinice mutlaca palacio da pena'ya gidin ki masalı tam anlamıyla yaşayın...
  • oldukça yüksek kayalıklar ile uçsuz bucaksız okyanusun arasında geniş ve el değmemiş kumsallara sahiptir. insan burada, evrendeki ufak bir toz parçasının binde biri olduğunu anlar; yeryüzünün yaratılışına tanıklık ediyormuş gibi, yaşamakta olduğu anın, aldığı nefesin sesini duyar.

    http://everythingneat.files.wordpress.com/…gal1.jpg
  • portekiz’in kendinizi sokaklardan sokaklara vurmak isteyeceğiniz şirin beldesi.
    bademli çıtır bir geleneksel tatlısı var (hafif hamur tatlısı) denenebilir.
    tepelerden manzara fotoğrafları alınabilir ya da saray gezilebilir.
    saraylara katedrallere doyanlar için, sokakların dokusunu gözlemlemek havasını solumak da pekâlâ iyi geliyor.
  • lizbona gitmişken mutlaka görülmesi gereken yer, zira lizbon şehir merkezinde müzeler, kale ve belem kulesi dışında çok da kayda değer bir yer yokken asıl sintra ve cascais gibi yakın kasabalar mutlaka görülmeli. buraları gezmek için de araba kiralamaya hiç gerek yok, trenle heryere 40 dk. - 1 saat arası bir sürede ulaşabiliyorsunuz. tabii bir de oralara gitmişken cabo da rocaya, avrupa kıtasının en batı ucuna gitmeden olmaz.
  • dünya ralli şampiyonasının kaderini değiştiren olayların başlamasına neden olan, portekiz rallisindeki bir özel etabın adı. 1986 senesinde yapılan portekiz rallisinde joahim santos güçlü grup b ford rs 200 ile yoldan çıkarak seyircilerin arasına daldı ve 8 kişinin ölümüne neden oldu. organizasyon yarışa devam kararı verdi. walter rohrl, hannu mikkola, ari vatanen gibi pilotlar bu olayın ardından yarıştan çekilmeye karar verdiler.
    fısa (yeni adıyla fia) ilk kez grup b'lerin aslında ne kadar tehlikeli olduğunu bu olayda gördü. aynı yıl yapılan korsika rallisinde henri toivonen ve `sergio crestonun lancia delta s4 içinde feci şekilde hayatlarını kaybetmelerinin ardından da grup b lerin ipi çekildi.
  • 3 gün kaldığım, lizbon'un epey bir dışında kalan, portekiz'in eeen ucundaki kasaba. kesinlikle lizbon'dan çok daha güzel ve görülesi bir yer. pena sarayı, roca burnu, mağribi kalesi ve regaleira sarayı gibi muhteşem yerler var.

    portekiz tatilimi planlarken aslında sadece lizbon'da kalmayı düşünüyordum. sintra hesapta yoktu. üstüne bir de otellerin aşırı pahalı olması eklenince hiç şans vermeyecektim. ancak lizbon'dan 3 günde sıkılınca sintra'yı da görmek istedim.

    sintra'nın tertemiz, yemyeşil ve şirin bir kasaba olmasını geçersek,

    ***pena sarayı***

    çizgi filmlerden fırlamış gibi duran, rengarenk, göz alıcı mimarili, disneyland gibi saray. hayatımda gördüğüm en ilginç yerlerden biriydi.

    gittiğim zaman epey sis vardı. saray da tepede sisler arasından fırlamış gibi masalsı duruyordu. zaten epey yüksekte bir yer. kesinlikle yürüyerek gitmeniz tavsiye edilmiyor çünkü yolu oldukça dar ve virajlı olduğundan karşıdan gelecek arabalar size çarpabilirmiş. ben de tuk tuk misali bir motor kiralayıp öyle vardım. dönüşte ise sintra'ya giden ormanların içinden kestirme bir yol bulup öyle maceramsı bir şekilde indim.

    pena sarayı 19. yüzyılda yapımı tamamlanan, kraliyet ailesinin dinlenmesi için yapılmış; içerisinde yüzlerce şatafatlı odaları, dışarısında ise müthiş manzaralı avluları ve burçları olan bir yapı. hakkını vermek için 1 tam gün ayırın.

    ***roca burnu***

    sintra'nın bile dışında bulunan, portekiz'in dolayısıyla avrupa'nın en batı ucu. sintra'dan saat başı servisler var.

    epey rüzgarlı roca burnu oldukça yüksekte ve uçurumdan aşağı devasa okyanus dalgalarını görebiliyorsunuz. gözümü karartıp sahile kadar bir yerimi kırmadan kayalıklardan indim. ancak rüzgar ve soğuğa fazla dayanamayıp geri döndüm.

    ***regaleira sarayı***

    sintra'nın merkezindeki büyük saray. bu sarayın ilginç olan tarafı ise bahçesi. çünkü içinde çok tuhaf yapıları var. heykelli havuzlu güzel parkları geçiyorum. mesela bahçede 40 metrelik kuyu var.. sarmal bir merdivenle aşağı iniyorsunuz. indikten sonra bir mağaraya giriyor ve 15 dakika sonra bahçenin başka bir köşesinden çıkıyorsunuz. zaten sarayın sahibi oldukça garip bir adammış, şaşırtmadı.. gideceklere tavsiyem, bahçe oldukça büyük olduğundan mutlaka bir harita alın. gerçi yine kaybolacaksınız. ben sabah gittiğim için oldukça tenhaydı. bu da insanı iki kat etkiliyor.

    lizbon'u da başka bir entrymde yazarım.

    edit: yazamadı.
  • yarım saatlik bir yürüyüşle tepede yer alan eski bir kaleden atlas okyanusunu seyredebileceğiniz, minik tarihi kasaba.
  • cabo da rocanin yakininda sirin kucuk belde.
  • dort bes katli apartman boyundaki agaclari kokunden sokup devirmis firtinalardan sapasaglam cikan "yapilara" sahip sirin kasaba.

    tepesi sisten gorunmeyen satolar memleketi.

    doya doya gezmek icin bir tam gunun zorla yetecegini dusundugum dev "park".

    lizbon'da sehri soyle bir gezin belki ama sintra'ya mutlaka gidin. derim sahsen.
hesabın var mı? giriş yap