• genç kız hazırlığa ya da lise 1'e gidiyordu... birbirinden iyi, dünya tatlısı 3 farklı yahudi aileden hangisi haftasonu eğlenceye çıkmışsa ve ihtiyacı varsa, onların çocuklarına cumartesi akşamları bakıcılık yaparak harçlığını çıkarırdı... aileler de genç kızı seviyorlar ve ailelerinin bir ferdi gibi görürlerdi..

    yaz tatili geldiğinde, neredeyse her yahudi aile gibi onlar da büyükada'ya gitmişlerdi... nadiren de olsa adaya da gitmişti genç kız bakıcılık için...

    bir gün, hanımlardan bir tanesi adada tanıdığı bir arkadaşlarının yaz tatili için sürekli bakıcı aradıklarını haber verir... genç kız tanıdığı yahudi ailelerin ne kadar iyi olduklarına güvenerek kabul eder işi... hasta babasını bir süre bırakmak zorunda kalacaktır ama böyle geçici işi kolay kolay bulamayacağının da farkındadır...

    5-6 yaşlarından bir kız çocuğu vardır bu ailenin... karı koca aynı iştedirler ve her sabah istanbul'a işe gider, akşam geri dönerler...

    bir süre sonra genç kızdan çok memnun olan aile, kendi istekleriyle ufak bir zam yaparlar genç kıza.. genç kız çok mutlu olmuştur bundan... evin hanımı, bir zaman sonra da ufak boyda lulu parfüm hediye etmiştir genç kıza.. genç kızın ilk kez öyle pahalı bir parfümü olmuştur, mutluluktan uçmuştur...

    gel zaman git zaman, evin bayanının ilginç davranışlarına şahit olur genç kız... daha önce tanıdığı 3 yahudi aile, "kendi evin gibi rahat ol, dolapta, buzlukta ne görüyorsan her şeyi istediğin şekilde hazırla ye" diyerek sahip oldukları hiç bir şeyi esirgemediklerinden, bu hanımın davranışları garip gelir genç kıza...

    misal, yaz günüdür, hanım eve bir sürü meyve alıp gelir diyelim.... gün içinde genç kız meyveyi yıkar, yemekten sonra çocukla yerler doğal olarak...
    akşam eve gelen anne;
    "dilara, bu yemeklerin hepsini kim bitirdi bakiim?..."
    "dilara, bu meyveleri kim bitirdi bakiim?"
    (dilara, evin küçük kızı)

    üstelik bu konuşmalar genç kızın yanında yapılmaktadır.. genç kız zaten dal gibidir, hani babasıyla evdeyken o kadar güzel yemekler pişiremiyor olsa da, gözü tok olan genç kızın adadaki o evde yiyeceği en fazla bir tabak yemektir... fakat bu bir tabak yemeğin bile böyle hesabı sorulmaktadır...

    bunlara katlanmaya çalışır genç kız.. fakat bir gün zaten hasta olan babası daha da ağırlaşır... ona bakmak için işi bırakmak zorundadır... (zaten bir süre sonra da kaybedecektir)

    bunu aileye söylediğinde, karı koca belli etmeseler de sinirlenmişlerdir...

    genç kız ayrılırken, çok beğendikleri ve memnun kaldıkları için artırdıkları zammı geri isterler... genç kız ağzı 2 karış açık olarak geri verir o parayı....

    üzerinden çok zaman geçtiği için, genç kız kadının hediye ettiği parfümü geri isteyip istemediğini hatırlayamaz...

    o karı koca, sevil parfümeri'nin ortağı olan yahudi çifttir...

    o gün bugündür, genç kız nerede sevil parfümeri adını duysa ya da görse, midesi bulanır kusacak gibi olur, seneler önceki bu kötü anıları tekrar tekrar canlanır...

    ve nefret eder sevil parfümeri'den.....
  • burada alisveris yaptiktan sonra olaki telefon numaranizi vermis olun, hergun bir superonline olsun turk telekom olsun yok dogan bilmem ne grupdan devremulk satisi olsun rahatsiz edilmediginiz tek bir gun bile kalmaz.

    senin yaptigini biliyorum sevil! inkar etme kanitlarim var...
  • çalışanlarını seçerken daha ne kadar kılını seçebiliriz diye ciddi çaba gösterdiklerini düşündüğüm kozmetikçi. üstelik bir de pahalı zaten.
  • sevemediğim parfümeri. içeri girerken bile kendimi müdürün odasına çağrılan öğrenci gibi hissediyorum. allahım ben buraya ait değiliiim diye bağırasım geliyor. gerçekten daha önce de yazıldığı gibi çalışanları yardımcı olmak yerine tipe bak çay demle ehehe diyeceklermiş gibi geliyor. paramızla rezil oluyoruz azizim! alt tarafı bi tükkan bütün psikolojimi bozuyor. sevil parfümeri gibi yerler öyle olmalı ki aslında çıkarken mutlu mesut, reklamlardaki gibi elimizde poşetler, kıkır kıkır gülmeliyiz. neyse daha da sevil'e gelmem. siz kaybedersiniz, hıh.
  • moschino 100 ml'si 30 euro olan parfümlerini 205 liraya satan marka. neyin kafasındalar anlamıyorum.
  • çalışanları sattıkları ürünlerle ilgili yeterli donanıma sahip olmayan, ve ayrıca pazarlama , müşteriyle iletişim kurmada yerlerde sürünen kozmetik magazası. sanki kendisi oradaki testerları kendine ayırıp( sordunmu yok derler ) sürüp dolaşmasa, benden cok daha bakımlı görünecekmiş gibi, insanı bir süzmeler, bu kesin burdan bişi almaz bakışları, veya sıkılmışta mesaim dolsa da gitsem havaları. birde bu magaza calısanlarında bir seye dokundunmu,parfüm sıktınmı sanki calacakmıssın gibi adamın dötünde gezmeleri var ki beni en sinir eden harekettir , ne biliyosun yani benim zaten 20 sise parfümüm , 3 kg cilt bakım kremim var. bir parfüm base notu sorarsın , bana baz notası sandalwood olan varmı örnek göster dersin bilmez, sadece bildigi su marka parfüm , yeni cıktı, fiyatıda budur , kredi kartına 5 taksit, üstüne su kadar para puan demek. bu tarz bitsin! magazalar ve gıcık calısanları ile muhatap olunmasındansa, kendin arastırma yapıp kullanacagın seyi bulacaksın, akabinde duty free vs bir şekilde satınalacaksın.
  • web sitelerindeki ürün açıklamalarını kimin yazdığını çok merak ettiğim parfümeri. müşteriyi böylesine aptal yerine koyan ürün açıklamalarını başka yerde görmedim. "..en iyisini her zaman için arayan kişiler bu kremi kesinlikle almalıdırlar. çünkü içeriğinde oldukça farklı olan bileşenler vardır."

    kardeş bu ne? türkçe mi?

    nasıl uydurduğun ortada da, bari düzgün konuş.

    yazdıkları özensiz ve felaket baştan savma içerikten dolayı sevil yöneticileri utanmalı bence.
  • yuzsuzce sahte parfum kervanina katilmis parfumeri.

    almayin aldirmayin.
  • vakti zamanında yönetici asistanı olarak başvurmuştum.

    o kadar saçma sapan çalışma şartları var ki. hala daha yönetici asistanı arıyorlar. bulamazlar da o şartlarla.
  • gece yarısı evde iş yaparken sevil parfümeri'nin şaşkınbakkal şubesinde iki hafta önce yaşadığım saçma şey aklıma takıldı. özet: ben buraya sinir oldum. bir de en büyük ilgi alanlarından biri parfüm olan ve türkiye'de yaşayan biri olarak hayatım boyunca sevil'den hatırı sayılır alışveriş yapmışımdır. o yüzden daha da sinir oldum.

    normalde evime en yakın parfüm mağazası burası olduğu için, 5-6 ayda bir yolumu düşürür, birkaç parfümü test kağıdına sıkar, sonra evde bir hafta boyunca o kağıtları her gün denerim. aralarından sıyrılan olursa, kısa sürede tekrar uğrar ve bu sefer o parfümü tenime denerim. tabii pandemide bu sıklık azaldı.

    bunu niye anlattım? çünkü sürekli parfüm keşfeden biri için bu aslında bayağı seyrek bir tablo. çünkü parfüm keşfetmek beni ne kadar mutlu ediyorsa, parfümeride çalışanların "bizi oyalama" tavırları o kadar mutsuz ediyor. o yüzden başka alternatiflerim varken yakın da olsa sevil'de fazla zaman geçirmeyi sevmiyorum.

    neyse uzatmayayım, önceki gidişimde denediğim altı parfümden biri hoşuma gitti. tenimde denemeye karar verdim. sevil'e girdim, nokta atışı biçimde parfümü işaret ettim. ("pandemi sebebiyle biz sıkıyoruz," demişlerdi) "şunu tenime alabilir miyim?" dedim. beyefendi dolu şişeyi alıp koluma az bir şey fıslattı, kapağı geri taktı. tam koluma gelmediğini söyleyince az bir şey daha fıslattı, kapağı geri taktı. yani durum bir garip ama ben hala amacıma odaklanmaya çalışıyorum. boynumu gösterip "şöyle de alabilir miyim?" dedim, dhhjkddkh. bu da kaşlarını kaldırıp "hayır, pandemi sebebiyle oraya sıkamıyoruz, tester gelmiyor çünkü," dedi. "çok bile sıktım," diye de ekledi. hııı sağ olun diyip çıktım, başka yerde denerim diye düşünerek. sonra mağazadan çıkınca son sözü aklıma takıldı ve kafası o zaman geldi. hani pek mantıklı olmasa da, pandemi sebebiyle ağza burna kaçmasını önlemek için boyna sıkmadıklarını yazmışım aklımdan bir saniyede. meğer testerları bitecekmiş yahu. çok bile sıkmış.

    canım sen parfümerisin, parfüm denen şey tene ve saça ayrı denenir, kumaşa ayrı denenir. kapalı ortamdaki performansı ayrı, açık havadaki ayrı değerlendirilir. tene yakın mı duruyor yoksa silajı çok mu yüksek gün boyunca test edilir. ve bunların hiçbiri sineğe nişan alır gibi bir santim öteden sıkılan bir fısla anlaşılmaz. mümkün olduğu kadar geniş bir alana yayılması için uzaktan üç dört kez sıkarsın.

    bu işin vizyon kısmıydı, tester harcamadan parfüm satma ideallerine hayran kaldım, ne yapayım. bir de işin üslup kısmı var tabii. bak sephora pandemide bütün tester'ları raflardan kaldırdı. gidip özel olarak istiyorsun, gayet kibar bir şekilde denetiyorlar. ellerinde kalmamışsa da kalmadı diyorlar.

    madem dardasın, sen de kaldırsana tester'ları. hem dopdolu şişeleri dizip hem de biter diye sıkmamak, bir de müşteriye bunu çocuk eğitir gibi belirtmek nedir? gerçekten berbat bir tarz.

    neyse böylece ayağım tamamen kesilmiş oldu. hem kendim parfüm bloğu tuttum, hem xoxo the mag ve petals gibi dergilerde parfüm yazıları yazdım, hem çevrem hem de hiç tanımadığım insanlar tarafından bana en sık gelen üç soru: "şu parfümü çok seviyorum, başka hangi parfümü severim?" "bu parfüm orijinal mi?" ve "bu parfümü nereden alayım?" insanı zorla züppe yaparsınız; beymen'den, harvey nichols'tan ve bazı komik ukalalıkları olsa da sephora'dan şaşmamak lazım. (parfüm seçimlerimizi beğenmeyip bize chanel no:18 tavsiye etmiş ve gerine gerine "isminden de gördüğünüz gibi 18 yıllık bir parfüm," demişti ergen bir oğlan, onu unutamıyorum. sevil'in yaptığı hadsizliktense yüz kere tercih ederim tabii.) isimden pek çaktırmasa da aydın parfümeri de güvenilir bir mağaza.

    "top benim, oynatmam," kafasıyla lüks parfüm satın siz de, ah saf sevil'im.
hesabın var mı? giriş yap