• seti araştırmalarının önündeki en büyük sorun, neyi araştıracağımız konusunda alınan kararın realiteye pek uygun düşmemesi.

    proje kapsamında, dünya dışı uygarlıklardan gelebilecek radyo sinyalleri taranıyor. fakat bu tarama, dünya dışı yabancı uygarlıkların yaydığı olağan radyo yayınlarını yakalayabilmek için değil de, dünya'ya yöneltilmiş özel bir sinyalin peşinde olmak şeklinde. daha açık bir ifade ile, seti kapsamında, dünya dışı uygarlıkların doğrudan bize veya bulunduğumuz bölgeye göndermiş olabilecekleri sinyaller tespit edilmeye çalışılıyor. evet, bunu beklemiyordunuz biliyorum ama, bilim adamları uzaylıların bizlere; "selam biz buradayız" diyeceğini düşünerek hareket ediyorlar. tüm seti projesi bu olasılık üzerine kurulu.

    güneşin ve dolayısıyla dünyanın konumu göz önünde bulundurulduğunda, dünya dışı uygarlıkların niçin bizim olduğumuz bu noktaya mesaj göndermeyi tercih edecekleri bir soru işareti. çünkü güneş; ne yıldızların yoğun olduğu bir bölgede yer alıyor, ne de samanyolu'nun özel ilgi görebilecek bir yerinde. güneş ve biz malesef samanyolu'nun düşük yıldız yoğunluklu, görece niteliksiz ve boş bir bölgesinin sakinleriyiz. hal böyle olunca, bize doğru özel olarak yönlendirilmiş bir mesajın gönderilme olasılığı düşük bir ihtimal oluyor.

    iyimser bir yaklaşımla, bize yönlendirilmiş bir mesaj alabilsek dahi, bunu farkedebilmemiz zor olabilir. ayrıca bu mesajın bize ulaşması gereken zaman aralığında yaşamıyor olmamız, yaşıyor olmamızdan çok daha büyük bir olasılık. bunu şöyle örnekleyebiliriz:

    bizler, yaklaşık 150 yıldır radyo dalgaları ile iletişim kuruyoruz. buna karşın, dünya dışı uygarlık arayışına sadece son 50 yılda kalkıştık. ve olası bir uygarlığa bu süre dahilinde sadece bir kez mesaj göndermeyi denedik. mesajı gönderdiğimiz yer ise, bizden 25 bin ışık yılı uzaklıktaki m13 yıldız kümesi. iyimser bir bakış açısıyla; bizim toplam 3 dakika uzunluğundaki, 2380 mhz'lik, saniyede 10 bit içeren mesajımız buraya 25.000 yıl sonra ulaşacak. ve bu süre sonunda, o yıldız kümesindeki bir gezegende, "tam mesaj geldiği anda" bizim olduğumuz tarafa, yani güneşe dönük bir radyo teleskop varsa bu mesajı alabilecekler. tabi iletişim için radyo dalgalarını kullandıkları farzedilirse.

    oysa biz bile, keşfinin üzerinden henüz 150 yıl bile geçmemiş olmasına rağmen, artık iletişim yöntemi olarak yüksek güçlü radyo dalgalarını kullanmayı hızla terk ediyoruz. televizyon iletişimimiz, uzaktan tespiti mümkün olmayan dijital uydu ve kablolu yayın sistemlerine geçiş yapıyor. radyo dalgaları ile haberleşmek yerine, düşük enejili cep telefonu ve uydu sinyalleri kullanmaya başladık. tüm bunların uzaydan görülebilmesi malesef mümkün değil.

    eğer biz bile yüksek enerjili ve erimli radyo dalgalarını kullanmaya artık son veriyorsak, niçin dünya dışı uygarlıklar bunu kullanmayı sürdürsünler? o halde gelişmiş bir uygarlığın 100-200 yıllık bir süre radyo dalgalarını iletişim için kullanacağını, sonrasında ise başka iletişim protokollerine geçeceğini düşünmek en doğrusu olacak. özetle radyo dalgalarının, sanayi devrimi başındaki uygarlıklar tarafından kullanılan ilkel bir teknoloji olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. yine de tüm bunlara rağmen, oralarda bir yerde olmasını umduğumuz uygarlıklar gönderdiğimiz bu mesajı alabilseler bile, bunun bir mesaj olup olmadığını anlayabilmeleri de ayrı bir tartışmanın konusu.

    peki neden bize gönderilmiş özel bir sinyal yerine, uzaylı varlıkların kendi iletişimleri için kullandıkları ve uzaya yaydıkları radyo dalgalarını tespit etmeye çalışmıyoruz?

    aslında bu çok daha zor. bilinen bir şehir efsanesi, dünyadaki radyo ve televizyon yayınlarının uzaya yayıldığını ve gelişmiş uygarlıkların bu yayını tespit edip bizi bulmalarının mümkün olduğunu söyler. fakat gerçekler böyle değil. dünyadan uzaya yayılan radyo dalgalarını ışık yılları uzaklıktan tespit edebilmek pek çok ama çok zor. şimdiye kadar en fazla 100 ışık yılı uzağa kadar ulaşabilen dünya kaynaklı radyo ve televizyon yayınlarının sinyalleri hem çok zayıftır, hem de güneşin ve diğer yıldızların yaydığı radyo dalgaları arasında kaybolup giderler.

    bizim elimizdeki en güçlü radyo teleskop, porto rico'daki arecibo gözlemevi'nde bulunuyor. gerçekten güçlü bir teleskop ve o kadar büyük ki, 305 metrelik koca cüssesini taşıyabilmesi için yere, sanki bir kratere gömülmüş gibi kurulmak zorunda kalındı. işte elimizde buna benzer bir radyo teleskop ile dünyanın radyo ve televizyon yayınlarını, dünyaya en yakın yıldız olan 4.2 ışık yılı (yaklaşık 40 trilyon kilometre) uzaklıktaki alpha centauri'den tespit etmeye kalksaydık başarısız olurduk. çünkü 305 metre çapındaki bu teleskop bile, dünyadan yayılan radyo dalgalarını malesef 0.3 ışık yılı (yaklaşık 3 trilyon kilometre) uzaklıktan sonra tespit edemiyor. sinyal o kadar zayıflıyor ki, daha bir ışık yılı uzağa bile varamadan farkedilemez hale geliyor.

    şu anki haliyle seti çalışmalarını, oynadığımız büyük bir şans oyunu olarak düşünmek yanlış olmaz. seti kapsamındaki tüm beklentimiz, uygun zamanda ve uygun yerde olmayı ummaktan ibaret. belki de hayalgücümüzü biraz daha zorlayıp, dünya dışı varlıklarla olası başka ve daha akıllıca iletişim yöntemleri üzerine kafa yormaya başlasak çok daha iyi olacak.
  • dünya dışındaki zeki varlıkları tespit etmek için nasa tarafından 70'li yıllarda başlatılan proje.

    dev bir kulağa benzer. şöyle çalışır:

    uzun mesafede iletişim söz konusuysa -bildiğimiz kadarıyla- bunu yapmanın en kolay yolu elektromagnetik dalgaları kullanmaktır. gözümüzle gördüğümüz ışık bir tür elektromanyetik dalgadır aslında. bunun dışında cep telefonu, telsiz, radyo gibi uzun mesefali iletişim sistemleri görülebilir ışıktan daha farklı elektromanyetik dalgalardan başka bir şey değildir. proje, bizden başka zeki varlıklar varsa kendi gezegenlerinde ya da bulundukları gezegenler arasında iletişim sağlamak için elektromanyetik dalgaları kullanıyor olmalılar gibi bir fikir üzerine kuruludur. devasa büyüklükteki radyo teleskoplarıyla uzayda gezinen dalgalar dinlenir ve kendi aralarında iletişim kurmak için uzaya dalgalar yayan başka varlıkların olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. sistemin çok çok uzaklardaki bir gezegende, o gezegendeki canlılar için radyo yayını yapan bir baz istasyonunu tespit etmesi, ya da bu canlıların gönderdiği bir uydunun kendi gezegenlerine gönderdiği radyo dalgalarını yakalaması muhtemeldir.

    radyo teleskopları bu şekilde bütün uzayı dinler ve bilmediğimiz bir medeniyetin haberleşme için elektromanyetik dalgaları kullanıp kullanmadığını tespit etmeye çalışır.

    proje ilk çıktığı yıllarda bilim camiasında çok büyük heyecan uyandırmış olsa da 30 küsür yıldır hiç bir sonuç alamaması önemini yitirmesine sebep olmuştur. bugün nasa bu projeyi geliştirmek için yatırım yapmamaktadır.
  • maddi kaynak yetersizliğinden dolayı dünya dışı yaşam arayışına son vermiş. kapatmışlar dükkanı yani...
  • bilimsel bir proje değildir.
    eğer gerçekten varsalar; uzayın bir yerlerindeki doğalarını, niyetlerini, düşüncelerini ve ne kadar tehlikeli olabileceklerini bilmediğimiz canlılara "bakın biz buradayız, biraz anasını bellemiş olsak da hala karbon bazlı canlılar için yaşamaya elverişli ve çok zengin madenlere sahip bir gezegenimiz var" demekle eşdeğer bir eylemin enstrümanıdır sadece.

    bu eylemin saçmalığını en iyi açıklayan da central park alegorisiyle david brin:
    kendinizi gecenin 3'ünde new york central park'ın derinliklerinde bir yerde bulduğunuzu düşünün. bu saatler parkın neredeyse en yoğun olduğu zaman dilimi; uyuşturucu alışverişleri, fuhuş pazarlıkları, gasp, yaralama ve hatta cinayet gırla gidiyor. etrafınızda niyetini, gücünü, elinde ne tür silahların olduğunu bilmediğiniz belki de binlerce insan var.
    bu durumda elinizdeki feneri yakıp söndürerek "ben buradayım" diye bağırmak sizce ne derece mantıklı?
    uzay da büyük ihtimalle carl sagan'ın fazlasıyla iyimser bir şekilde yaklaştığı gibi ileri teknolojiye ulaşmış varlıkların ellerindeki bu büyük güçle kendilerini yok etmeme sınavını geçip ahlaki olgunluğa ulaştıkları ve saldırganlıklarından uzaklaştıkları bir yer değil ve asla olmayacak.
    aksine sadece samanyolu galaksisinde belki de binlerce yıldızın binlerce gezegeninde var olabilecek canlıların motivasyonları ve doğalarının bizim aklımıza getiremeyeceğimiz kadar zenofobik ve saldırgan olması daha muhtemel.
    yine central park alegorisine dönersek, bu ortamda hayatta kalmak adına yapabileceğiniz çok az şey var; parkın dışına çıkmak, polise sığınmak, kafanızı aşağıda tutup dikkat çekmemeye çalışarak sabahı beklemek.
    ancak dışarı çıkmanın bir yolu yok, muhtemelen polis de yok ve gece asla bitmeyecek.
  • jodie fosterın oscar adayı olduğu, carl saganın kitabı üzerine kurulmuş olan mesaj filmi de bu projeyi konu alır. tabii orada intelligant bi sinyale rastlandıktan sonra olaylar gelişir.
  • tam contact'takine benzer şekilde maddi nedenlerle durdurulmuş. dileriz bir eleanor arroway çıkar bu işin peşine düşecek (tabi bir de s. r. hadden)
  • (bkz: setiathome)

    proje elde edilen verilerin incelenmesi nedeniyle 31.03.2020 tarihinde sona erecek.

    seti kapanmıyor yani setiathome durduruluyor.

    https://setiathome.berkeley.edu/…id=2035163#2035163
  • çok bilime yatkın bir proje olmamasına rağmen, yıllık uydu başına sadece 2.5 milyon dolarlık maliyeti nedeniyle aksaması/durması oldukça düşündürücü.

    bilimin yavaş yavaş kapitalizmin oyuncağı haline gelmesi ve arka plana itildiğinin bir başka kanıtı olarak da algılanabilir.

    (bkz: james webb uzay teleskobu/@zenithgeist)

    dünyada nerelere bu paralar harcanıyor derseniz;

    https://www.flickr.com/…160/sizes/o/in/photostream/

    not: 2.5 milyon dolar tek bir uydunun gideri elbette.
  • hem zeno, hem de eksoarkeoloji projesi. şimdilik evrenin yüzeyinde ufak bir fırçayla çalışır gibi gidiyor.
hesabın var mı? giriş yap