• bazı köpek osuruklarının aldığı sıfat.
  • unutulmuş bir evin küçük bir odasında iki büklüm yatan üç günlük bir ceset kanıtıdır sessiz ölümün. kimselere hissettirmeden çekip gitmektir.. kimileri içinse "hissettirmemek" yanlış bir kelimedir, onlar ne yaparlarsa yapsınlar, nereye giderlerse gitsinler dünya üzerinde hep görünmez olurlar, varlıkları da yoklukları da hissedilmez. çığlık da atsalar sessizdir ölümleri, değersizdir bedenleri, önemsizdir hisleri..
  • sessiz osuruk. fark edildiği anda artık her şey için çok geçtir.
  • "neden tecride "sessiz çığlık" ya da "sessiz ölüm" ismi veriliyor?

    bunun nedeni, tecridin amacı tutuklunun bedeninin değil ama kişiliğinin öldürülmesiydi. hedeflenen, tutuklunun artık entelektüel ve duygusal olarak hiçbir yaratıcılığının kalmamasıydı. bu tek başına başarıya ulaşamıyordu, çünkü her tutuklu kendi olanaklarınca buna karşı direniyordu ve kendini savunuyordu. bizim kendi yaşadıklarımızdan yola çıkarak edindiğimiz en önemli deneyimlerden birisi cezaevi yaşamının ritmini kabullenmemenin önemli olduğuydu. şuna benzetebiliriz: hastanelerde, huzurevlerinde belli bir yaşam tarzı vardır, bu zamanla, yıllar geçtikçe kişinin de yaşam tarzı haline gelir. örneğin sabah 6'da kalkarsın, kahvaltı olur, 12'de öğle yemeği, 4'te de akşam yemeği olur; ama önemli olan insanın ritmini kendinin belirlemesi, kendisine dışarıdan verilen ritme uymak zorunda kalmamasıdır. bu dışarıdan bakıldığı zaman çok önemli değilmiş gibi görünüyor, ama insanın kendi istediği zaman yemek yiyememesi bile kendi iradesinin yok edilmeye başladığını gösteriyor. bu çok önemli."

    huseyin karabey-irmgard moller soylesisi'nden bir bolum
  • "türkiye'de hükümet hücre tipi cezaevlerine geçilmesini avrupa standartlarına geçiş olarak izah ediyor. siz avrupa standartlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    hücreler temiz olabilir, hiç iz kalmayabilir, kırılmış kemikler olmaz, kanlı yaralar olmaz, ama aslında hücrenin saldırısı bunlardan çok daha derin yerlere gidiyor. işte avrupa standartları bunlar.

    avrupa devletleri türkiye'yi insan hakları ihlali yaptığı için eleştirirken, kendi cezaevlerinde hücre tipi uygulamaktalar, bu çifte standart değil mi?

    tabii ki çifte standart; çünkü onlar kendi yaptıkları her şeyi çok temiz, insan haklarına uygun diye gösteriyorlar, ama aslında onlar da anlattığım gibi saldırgan ve yıkıcı."
    huseyin karabey-irmgard moller soylesisi'nden bir bolum
  • "maruz kaldığınız tecrit koşullarını biraz daha ayrıntılı anlatabilir misiniz?

    hücre cezaevleri almanya'da ve avrupa'nın değişik yerlerinde aslında yüz seneden fazla zamandır var. büyük binalar yapıp daha sonra yakalanan her türlü tutukluyu hücrelere koyuyorlardı. bu sanayileşme süreciyle paralel giden bir süreçti. burada tutsakları disipline etmek ve emeklerini sömürmek planlanıyordu. önceden suç ne olursa olsun herkesin hücrelere konması normaldi. bizim durumumuzda farklı olan, diğer tutsakların hiçbirisiyle görüştürülmememizdi. bizim için ya cezaevlerinin bir bölümü boşaltılıyor ya da yeni cezaevleri yapılıyordu. buralarda ses duymanın imkânı yoktu. buralara ölüm hücreleri diyorduk. dışarıdan gerçekten hiçbir ses gelmiyordu, ne bir tramvay sesi, ne bir uçak sesi. bütün duvarlar beyaza boyanmıştı. geceleri de kontrol amacıyla aydınlatılıyordu. geceleri belli aralıklarla gardiyanlar gelip hücrenin kapısındaki delikten bakıp kontrol yapıyorlardı. bu delikler camdandı ve içeriden dışarısı görünmüyordu. her gün aynı saatlerde üç kez kapı açılırdı, biri sabah kahvaltı vermek için, biri öğlen yemeği için ve varsa mektuplar verilirdi, akşam da yemek verilirdi ve o zamandan sonra kapı kapanır ve her tarafa bir sessizlik çökerdi. o andan itibaren insan yalnız kalır, kimseyi göremez ve hiçbir şey duyamazdı. bu uzun yıllar böyle sürdü."
    huseyin karabey-irmgard moller soylesisi'nden bir bolum
  • "tecridi anlatmak çok zor. tecridi tek bir kelimeyle açıklayabilir misiniz?

    bunu yapamam. aklıma gelen bir şeyi söyleyeyim: hatırladığım, tecritte kendi vücuduma bile yabancılaştığımdı. bugün tekrar vücudumla ilgili normal duygulara sahibim. mesela o günlerde dizimle kafamla arasında inanılmaz bir mesafe varmış gibi geliyordu, ya da bacağımın bana ait olmadığı hissine kapılıyordum. böyle olmasının nedeni de sürekli olarak kapalı ve hiçbir değişikliğin olmadığı bir hücrede kalmamdı. yapabileceğiniz en fazla şey hücre içinde üç adım ileri üç adım geri gitmekti. buna karşı yapılabilecek şey de her gün jimnastik yapmaktı. bence hayati bir öneme sahip bu. illa ki bu jimnastiğin belli bir program çerçevesinde olması da şart değil. her gün 5'te kalkıp belli bir programla jimnastik yapanlar vardı, ama ben böyle yapmadım, sadece vücudumun hareket yeteneğini kaybetmemesi için bazı çalışmalar yaptım. bence vücudun hareketiyle beynin çalışması birbirine doğrudan bağlı şeyler. ben de bunu yaptığım için bugün gerçekten çok mutluyum, bir zorunluluktan değil ihtiyaçtan yaptım. tüm bunlara rağmen kendi vücuduma yabancılaştığım zamanlar oldu. mesela öyle zamanlar oluyordu ki sürekli kendimi aç hissediyordum, yemek olduğu halde. alışveriş hakkımı hep yiyeceklerden yana kullanıyordum ve her şeyi yiyip bitirene kadar açlık hissinden kurtulamıyordum. bu da bence bir yabancılaşma duygusu. normalde insanlar ihtiyaç duydukları zaman yerler ya da içerler, her şey belli bir dengededir. bunları aşmak için jimnastiği komik bir disiplin veya program çerçevesinde yapmak da şart değil, önemli olan her gün vücudun hareket etmesini sağlamak."

    huseyin karabey-irmgard moller soylesisi'nden bir bolum
  • "tecrit psikolojik bir işkence, fiziksel sonuçları da oluyor mu?

    temelde psikolojik bir işkence, uzun süreçte insan konuşmayı bile unutuyor. örneğin bir gazete okuyorsunuz ama orada yazan kelimeleri algılayamıyorsunuz, kelimelerle ilişkiniz kesiliyor. belli bir süre sonra fiziksel olarak da hasta olmaya başlıyorsunuz. bu bütün tutsaklarda görüldü. bir süre sonra vücut artık tüm bunlara tepki veriyor. mesela kan dolaşımında problemler yaşanıyordu, kan basıncı düşüyordu, kulakta çınlamalar oluyordu, vücudun tepki vermeye başlamasıyla kronik hastalıklara yakalanıyordunuz. her vücudun kendi tipik özeliklerine göre belli hastalıklarınız oluyordu artık; kiminin kafasında, kiminin boğazında, kiminin herhangi bir iç organında, herkesin kesin bir hastalığı oluyordu."

    huseyin karabey-irmgard moller soylesisi'nden bir bolum
hesabın var mı? giriş yap