• sessiz ev çok sesli bir romandır. her bölüm farklı karakterlerin ağzından anlatılır. bir tek komünist kızımız nilgün'ün gözlerinden görememişizdir hikayeyi. bunun sebebi orhan pamuk'un "komünizm susturulmuştur" düşüncesine göndermedir.
    orhan pamuk'un en iyi kitaplarından biridir bence.
  • --- spoiler ---
    yıllar sonra masumiyet müzesi'nin gövdesini oluşturacak olan, "sevilenin eşyasını çalma" temasının tohumu bu kitapta atılmış. 12. bölümde hasan, nilgün'ün çantasından tarağını çalıyor.

    --- spoiler ---
  • her karakter o kadar iyi çizilmiş, öyle güzel ayrıntılarla verilmiş ki!
    fatma’nın ve hasan’ın anlatımlarıyla zirveye çıkan bir derinlik, şiirsellik var. özellikle hasan karakteri bana dostoyevski’nin hastalıklı karakterlerini okurken yaşadığım o endişeyi hissettirdi. o küçük, zavallı dünyasında yaşarken, her an kendinden beklenmeyen bir şey yapmasından, düşüncesinin çarpıklığından, onun bize özgü sahiciliğinden korktum.
    hayatını anlamsız bir amaç uğruna harcayan, deliliğin sınırlarında gezen doktor selahattin’in bütün o saçma sapan tespitlerinin içinde arasıra yüzeye çıkıp beni allak bullak eden derin fikirlerine şaşırdım. özellikle ölümü keşfetmenin heyecanıyla fatma’nın odasına girip hiçlik üzerine yaptığı o harika konuşma bana, "roman okumanın ödülü bu işte", dedirtti. doğu-batı ikileminde boğulan türk aydınının oldukça kötümser resmedilmiş bir hali gibiydi selahattin, çarpık ama bizden biri işte.
    faruk’un, insanların okuduğu her metinde bir hikâye bulma ihtiyacı hissetmesinin üzerine kafa yorduğu, neden sonuç ilişkilerini aşmaya çalıştığı, tıpkı evliya çelebi'nin yaptığı gibi gördüklerinin içine kendini katmadan anlatılan metinlere dikkat çektiği bölümler bana orhan pamuk'un yazarlık serüveninde izlediği yolu ve modern edebiyatın kaygılarını hatırlattı.
    metin’in ceylan'a duyduğu aşk, parti gecesi ve özelikle arabanın yağmurda yokuş yukarı itildiği sahneler harikaydı.
    fatma’nın roman boyunca recep'e, "ne anlattın onlara, ne konuşuyorsun onlarla?", diyerek açığa çıkardığı içindeki derin karanlık, o meşum gecenin hastalıklı hatırası derinden sarstı beni.
    ve tabii nilgün... roman boyunca "o neden hiç konuşmuyor, neden onun dünyasını da görmüyoruz?" derken ben, romanın sonunda anladım bunun da bir anlamı olduğunu...
    velhasıl, bütün önyargıların bir kenara bırakılıp mutlaka okunması gereken bir roman sessiz ev.
  • tarihci gozuyle sessiz ev eleştiriyi yapan; ahmet kuyas yayımlanışı; sanat olayi-1984
    buradaki alintinin yapildigi kitap; orhan pamuk'u anlamak
    kitabı derleyen engin kilic (cok guzel bir derleme kitabı)
    *

    oncelikle engin kilicin bu romanla ilgili muazzam konuşmasını dinlemek icin (bkz: #18690655)
    bu konusmada engin kilic'in bahsettigi ahmet kuyas elestirisini cok aramistim. buraya tamamani (benim gibi arayanlar olursa diye) kopyalalıyorum vatana millete bizim de hizmetimiz olsun kıyısından köşesinden;

    orhan pamuk'un sessiz ev adli romani uzerine uzun bir sessizlikten sonra iki elestiri yayinlandi ocak ayinda. her iki elestirmen de romanin tarihsellik acisindan eristigi zengin boyutlari kavramis gorunmediler bana gore. hele fusun akatlinin romanin toplumsal icerik acisindan pek onemsenecek bir sey getirmedigini soylemesi, bir tarihci olarak cok gucume gitti. bence sessiz ev'in toplumsal-tarihsel icerik bakimindan romanimizda tek basina bir koseye konmasi gerekir. nitekim kanimca orhan pamuk tum toplumumuzu bir eve sigdirmayi basarmakla kalmayip, asagi yukari `bir yuzyillik tarihimizi de uc yuz elli sayfaya sigdirmis`. kutlamamiz gerekir. umarim fusun akatli sessiz ev'i bir kez daha, '32 kasim tekmili birden turk devrim tarihi' olarak okur ve tek tek ele alacagim simgelerin yalnizca bir tarihcinin zorlamalari olmadigini teslim eder.

    buyukbaba doktordur. pozitivizmi simgeleyen bu meslek, cagdaslasma tarihimizin ortaya cikardigi ilk liberal meslektir de ayni zamanda. bir menfi olusu ve siyasal iktidar tarafindan surgun edilisi de sanirim pek yadirganmamistir okurlarca. doktorumuzun pozitivizmi insan faktorunu unutturacak kadar asiridir. bu ozelligi ile tepeden inme devrimciligin kendinden bir sure sonra sloganlasacak 'halka ragmen halk icin' kavraminin da babasidir. her seyi bilen ve yapan aydinlanmacilarimizdan oldugu icin guzel bir tip kitabi yazacagi yerde ansiklopedi yazmaya kalkisir, sonucta da kimseye tek satir okutamaz. gene de hem gelenegi hem cehaleti doller. birincisiyle olan iliskisi kadina soz hakki tanimayan bir evlilikle simgelenen zor kullanma, ikincisiyle olani da norodnik romantizmidir.

    babanne gelenekte iyi niyet ve merak yoktur. su goturmez bir fizik deneyi karsisinda bile gordugune degil de seytana inanmayi yegler. tarihe de saygisi yoktur" yillarin emegini sobaya atip yakar. hakli olarak gecmisten miras kalmis degerlerinin devrim adina satilip savilmasina kizar ama, satilmamis olsalar da simgeledikleri dunyaya donme arzusundan kimse alikoyamaz babaanneyi. butun hincini toplumun iyi niyetni topal ve humanizmini de cuce birakarak alir ve bir turlu olmez.

    gayrimesru babaanne neredeyse yoktur. sesi solugu cikmaz. guzel oldugunu biliriz yalnizca: o gitmeyip gormedigimiz koy gibi bir seydir: bizimdir ve sevilir.

    ogul iyi niyetli on-cumhuriyet memurudur. iyi bir is tutup zengin olacagina ulkeyi kurtarmayi koymustur kafasina. doguya' dogu hizmeti diye bir kavram turemeden gidenlerdendir. yiyici degildir: istifa eder. saftir: basina devlet kusu konan dostlarin 'eski dost'luga terfi ettigini bilmez. didinir durur ve genc yasta olur gider. gider ama tohumlari sacilmistir bir kez. uc cocuk babasi olmak da az sey degildir ciliz bir kadindan.

    dedigimiz gibi gelin celimsiz bir kadindir. on yildan fazla kizilay'a kan yetistirmistir. galicya senin yemen benim, canakkale senin sakarya benim. cok yasamaz, ne var ki genc ve idealist kocasini sever: dogurgandir da. uc cocuk verir iyi kotu bizi bugune getiren.

    gayrimesru cocuklar her seyden once gayrimesrudurlar ve eziktirler: milletin efendisi hic degildirler. topal-iyi niyet calisir durur: 'bize de cikabilir' der ve oglunun okumasini ister: 'sinifini gecmesini ister. en onemli ozelligi topalligidir ama unutmayalim ki cocuk sahibidir. cuce humanizm ise cucedir. bu ozelligiyle guduk oldugu gibi pek ender rastlanan bir yaratiktir. nitekim nesli de tukenecege benziyor.\: kadinin guzelinden anliyor ama onu anlayan yok ki! ustune ustluk bir de alay konusu oluyor. ne yapsin? o da kendini bir takim islere vermistir; bunlarin basinda da herkese yardim etmek, herkesin iyiligini istemek, gelenegin hizmetinde calismak gelir.

    torunlarin en buyugu bilimsel dusuncedir. parlak fikirleri vardir: cagina egemen olan sorular kafasinda yer etmistir. sarayin, savaslarin ya da devletin degil, insanlatin tarihini yazmayi dusunur. gelin gorun ki kisirdir. karisi da birakip gitmistir onu.

    devrimci dusunce* disidir ve hic konusmaz. nasil konussun? daha babalar ve ogullari okuyor:hele biraz daha kendinden oncesini ogrensin, oyle! dedikleri de ortada zaten. ya bilimsel dusunceye cok sorgulayici olmamasini oneriyor ya da gayrimesru toruna ''manyak'' diyor. bilimsel dusunceyi biraz daha iyi taniyip belli bir bilimselligin disinda kalanlari da ''aptal''likla suclamasa olmezdi zavallicik. olumu de cok anlamli:\; olay anindan sonra ve ''beyin'' kanamasindan.

    en kucuk torun, en kucuk olan, kapitalist dusuncedir. palazlanmadan yetim kalmis olmasi buyuk bir aci kaynagidir onun icin ve devlet babasinin erken olumune lanet okur.

    gayrimesru torun da bir disiye ''asiktir'' ipe sapa gelmez sevgisinin karsiliksiz kalisi sertlige goturur onu. duslerine cekiduzen vermeyi akil edemez. edemez, cunku bilimden ve turkce olmayandan ikmale kalmistir: ustelik bunlarin onemini de yadsir. gunumuzde en kararli olan da odur ve sahte kimlikle aramizdadi su anda.

    gerci bir tarihci olarak gucendim demistim yazimin nasinda ama, orhan pamuk'un romanindaki tarihi az cok actigim gibi gorebilmek icin pek meslekten tarihci olmak gerekmez kanisindayim. ne de olsa elli yildir liselerimizde, universitelerimizde devrim tarihi okuyoruz. ama tarih kotuymus, siirsizmis, sicakliktan yoksunmus; ne yapalim? kotumserligine katilmasak da yazara kotumser olma hakkini cok goremeyiz. biz simdi asil sorumuza gelelim; iyi ya da kotu, dogru veya yanlis: sessiz ev'deki toplum. yorum yonunden gercekten yetersiz midir?

    not: orhan pamuk'u elestirenler onun romanlarindan hicbir sey anlamayanlardir diyerek bitireyim bu entryi.
    bir de gezi olaylarina ve turkiyenin cumhuriyet tarihi boyunca gecirdigi buhranlara bu gozle bakmak aydinlatici olur diye dusunuyorum.
    turkce harf sorunu icin uzgunum. *
  • sessiz bir intikama da mekân olan ev. zîrâ kitapta recep, büyükhanım'ın kinine ve vakti zamanında onlara yaptıklarına rağmen o kasvetli evden taşınmayarak, sükûnetle ona hizmet ederek ve her dâim gözünün önünde geçmişin izlerini taşıyarak/göstererek bir nevî intikam alır.
  • arka planda donem turkiyesi'nin siyasi yapisi dusunuldugunde ulkenin belli toplumsal aktorlerinin toplumla ve birbirleriyle iliskilerini nasil kurduklari, ne hayaller pesinde olduklari ve nasil bir sonla karsilastiklarini da gosteren bir romandir. [tamamiyla indirgemeci bir analiz olacak bu, sadece bir okuma onerisi...]

    --- spoiler ---

    kanimca milliyetci muhafazakar hasan ve yeni burjuva metin benzer kisiliklerdir. icine kapanmis, tum amac ve idealini yitirmis faruk yurdum aydinini simgeler. aylaklik eder, ne aradigini bilmeden metinlere gomulur. kendi agzindan hikayesini hic duymadigimiz nilgun ise solun sesidir. genc, heyecanli nilgun uzaktan bakilip izlenen, hep bir huzurun ve utopyanin vucuda gelmis hali olarak etrafta gezinen olsa da, en sonunda basi ezilendir. "en masumumuzun basina bu geldi" der faruk. hasan katil olarak kaderini cizdikten sonra yeni suclarina yelken acmak icin istanbul'a yollanir. muhtemelen seksen sonrasi kurulacak toplumsal duzende istedigi gibi bir kahraman da olacaktir. metin'in amerika'ya gidecegi fatma ve nilgun'un olumuyle netlesir. faruk ise tek dayanagi ve hayatla tek baglantisi olan nilgun'un de yitirdikten sonra muhtemelen iyice kendine gomulecektir.
    --- spoiler ---
  • sonlarina dogru, halid ziya uşaklıgil'in aşk-ı memnu'suna dair ufak bir spoiler veren romandir ayrica.
  • orhan pamuk'un dünyaya bir cücenin, 90 yaşında bir kadının ve ülkücü bir ergenin gözüyle de bakabilmeyi başardığı kitabı.
  • çok ağır biten roman.

    --- spoiler ---

    ve aslında bitmeyen roman. ucu açık kalıyor birçok şeyin. (bkz: postmodern roman)

    büyükanne, torunlarının istanbul'a döneceği gün onlara "çok önemli" neyi söyleyecektir,
    hasan yakalanacak mıdır, istanbul'da ne yapacaktır,
    metin tüm olanlardan sonra yolunu nasıl çizecektir,
    faruk "beynindeki kurtlarla" ne yapacaktır, veba konusunda sonuca varacak mıdır,
    nilgün'ün ölüsü salonda yatarken aşağıda neler olmuştur...

    hepsi gizli kalıyor.

    ve nilgün'ün ölümü o kadar ani oluyor ki ensenize çekiç yemiş gibi oluyorsunuz. orhan pamuk bu ölümü hiç hissettirmeden burnumuzun dibine kadar getiriyor. çok büyük bir romancı başarabilir bunu ancak.

    --- spoiler ---
  • annenin olmadığı babanın olduğu ev.
hesabın var mı? giriş yap