• "video oyunları daha ortalıklarda pek yokken pinpon topları ve oyuncak adamların suratlarına yapıştırdığım etiketler ile kendi futbol oyunumu yaratırdım" diyor jon hare, swos'un yapımcısı. bu oyuncuların norwich city futbolcuları olması beni şaşırtmazdı çünkü hare sıkı bir norwich taraftarı!

    futbolu sanal dünyaya taşımanın ilk adımlarını oyuncaklar ile atan hare ve swos ekibi için video oyunları çağı istedikleri dünyayı yaratmak için müthiş bir fırsat sundu. önce microprose soccer ile deneyim kazanan hare, sonrasında ekibi ile 1992'de sensible soccer'ı yazarak oyun dünyasında yeni bir çağ başlattı demek abartı bir yorum olmayacaktır.

    günün en popüler takımlarının, eskimeyen ve oynadıkça kolaylaşmayan, yapay zeka hilesine başvurmayan müthiş maç motoru ile sahaya inmesi o zamanlarda eşine rastlanmış bir olay değildi. gerçeğe yakın görünen bir oyundan ziyade gerçeğe yakın hissettiren bir oyun peşindeydiler ve buna bir hayli yaklaşmışlardı.

    ama bununla yetinmediler. kodlamadan sorumlu chris chapman yazılan müthiş motoru ufak dokunuşlar ile geliştirdikçe gelişti. kendilerine olabilecek en kusursuz futbol oyununu yaratma hedefini koydular.

    sensible soccer, daha doğrusu sensible world of soccer dediğimizde aklımıza ilk ne gelir? tabii ki 1994-1996 yıllarının şartlarında sunabildikleri ve bugün dahi bir karşılığı olmayan 27000 oyuncudan ve 1500 takımdan oluşan olağanüstü database'i. oyuncuların adları, soyadları, istatistikleri gibi bilgilerine ulaşmak bugün bile oldukça zor iken 1996'da, daha manchester united gibi büyüklerin dahi doğru düzgün websiteleri yokken ulaşabilmeleri ve bunu doğru bir şekilde yansıtabilmeleri inanılmaz bir başarı. peki bu nasıl gerçekleşti? bir türk'ün 4 büyükler dışındaki takımların bilgilerine ulaşması bile zorken 1996'da gana liginin herhangi bir takımını nasıl tam kadro, ad soyad ve yetenekleri olarak yansıtabildiler?

    bunu kendilerine yakışır bir şekilde, bu işin pirini işe atayarak başardılar. mike hammond'u database'in sorumlusu yaptılar. mike hammond o güne kadar birçok futbol istatistiği kitabı yazmış, meşhur rothman's yearbook'un ve uefa'nın resmi yıllıklarının yazarıydı. 2018 senesine kadar, biraz da günümüz dijital dünyasına direnerek inatla basılı olarak çıkarmaya devam etti. her oyuncuyu olması gerektiği gibi yazmaya özen gösterdiler. mark hammond'ın uzmanlığı avrupa'ydı, bu sebeple diğer dünya ligleri için de serge van hoof'u atadı. van hoof'ta tıpkı hammond gibi bu işin ustası, kolombiya futbol tarihi ve 1930'lu yıllardan gününe istatistikleri ile ilgili kitapları olan biri. baştan savma hiçbir iş yoktu. türkiye'de sadece 4 büyükler değil, o yıllarda ciddi yatırımlar yapan istanbulspor gibi takımların da öne çıktığını görmek mümkündü. en çok bunun oyuna doğru yansıması için uğraştıklarını belirttiler. george weah ile alessandro del piero farklı hissettirmeli, farklı oynamalıydılar. işin database kısmı için ise john hare"bizim için çok kolaydı!" yorumunu getirmekten çekinmiyor. "hammond'a delege ettik ve o çok güzel bir şekilde halletti, zaten işi bu kitapları yazmaktı, bunu dataya çevirip daha fazla para kazanması onun için de iyi oldu".

    sensible world of soccer ayağa kalktıktan sonra european championship ve efsane statüsüne yükselen 96/97 versiyonu için yapılması gereken, kariyer modunda başkanın reaksyonları ve oynanışa dokunuşlar gibi ince ayardan başka bir şey kalmamıştı. ekip hatta maç motoruna öyle inanıyordu ki açıkçası fazla oynayıp zarar vermekten korkuyorlardı. dönemin oyunlarını bilirsiniz. her şutun girdiği belirli noktaları keşfettiğiniz an bir daha oynamak istemezdiniz.

    2021 senesine girdiğimizde hiçbir yapay zeka hilesine başvurmadan bu kadar keyif veren, hala zorluk dengesini muhteşem bir şekilde saklayabilen, bisiklet kullanmak gibi 20 sene ara verip bilgisayar başına geçtiğinizde bıraktığınız yerden devam edebildiğiniz maç motorunun ve kusursuz database çalışmasının verdiği zaman tüneli etkisinin önünde saygı ile eğilip alkışlamamak elde değil. çok yaşa swos!
  • şimdiki pesçilerin orta kafayla attığı golü atmak için grand master olmanız gereken oyun.şöyle diyim bin bir zorlukla ortayı yaptın top yere düşmeden o adamı topla aynı hizaya getirmek için harcadığın çabayla şimdi airbus indirirsin
  • gelmis gecmis ve de gelebilecek en oynanabilir futbol oyunu. takimlar bilem tamdi. en son versiyonunda sictilar baya bi.
  • bu oyunu kariyer modunda oynayacak bünyelere birkaç tavsiye vermek istediğim oyun.
    ama öncelikle (bkz: kendini hala 90'larda sanmak)

    öncelikle eğlenceli bir oyun istiyorsanız az takımın olduğu, oyuncu değerlerinin de 80-90k civarı olduğu bir lig seçmeye çalışın. ben mesela genelde izlanda ligi'nden seçiyorum. takım isimleri de ıbv, ıa, fr filan zaten. ık mık derken sezon bitiyor.

    neyse, bütün olay zaten adam verip para ekleyip daha iyisini almak. yine başlangıç için önerebileceğim en önemli isim vincent goliath. güney afrika'da amazulu isimli takımda oynuyor. 300k gibi bir değeri var. adamın en önemli yanı, bu seviye oyunculara nazaran haldır huldur koşması. top kontrolü iyi değil pek ama olsun. değer de kazanıyor eğer pozisyonunda oynatılırsa. bir diğer isim ise porto'dan domingos. bunu alıp da pişman olanı görmedim hacılar. 1.1m filan. gol kralı da olur asist de yapar koşar da. top tutuşu da iyi. yine önereceğim bir diğer isim ise altyapı fabrikası total futbolun beşiği ajax'tan nwankwo kanu. bu eleman aslen yedek olduğu için takasta filan daha kolay veriyorlar adamı. yine ajax'tan kaleci baabında edwin van der sar ya da köln'den bodo illgner. bu elemanların değeri düşmüyor ve kalede aslanlar gibi durur bunlar. yunanistan'dan, ofi crete'den nikos machlas başlangıç için 500k değeriyle forvet olarak iyi bir opsiyon.

    diğer pozisyonlar için aşağı yukarı takım dengesini sabit tutmak yeterli. ancak takımın bir yıldızı olmalı ve bu yıldız forvet olursa pek sükela olur. neden? çünkü adam gol atacak ve attıkça değer kazanacak. mesela domingos'ta ısrarcı olursanız 4-5 senede 6-7m gibi bir değeri olabilir.

    oyunda sabırlı olmak önemli. düşmek üzere olan bir takımı transfer bütçesinin artacağını umarak devam ettirmek gerek. takım başarısız olsa da kadronun değerli olması çok mühim. varsın bütçe negatifleri görsün.

    yalnız burada ayarı tutturmak da önemli. hayvani bir kadroyla ligi kazanamazsan yönetim kurulu huysuzlaşıyor biraz. transfer bütçesi de azalıyor haliyle. sonra negatiflere düşüyorsun. sürekli takaslarla daha pahalı ve nispeten iyi oyuncular da alınması gerektiği için haliyle takım sert bir düşüş yaşayabiliyor.

    kariyer esnasında çok aşırı sayıda teknik direktörlük teklifi almak doğal. fakat bunlara gözü kapatıp takım için oynamak önemli. bir de gaza gelip mesela paolo maldini için 15m filan verilmemeli. değeri çok hızlı düşüyor kendisinin. ama bir george weah için paraya acımayın derim. veya bebeto için. bu adamlar hem golleriyle hem de değerleriyle takıma çok şey kazandırıyor.

    tannen '95 yılından bildirdi.
  • üç boyutlu hali akıllara zarar derecede kötü olan,amiga zamanlarındaki bir numaralı oyunum..uğruna turnuvalar düzenlerdik,o da yetmeyince ev halkı yattığında sen git kalk gizlice bilgisayarı kur,efendim amiga 520 modülatörüdür ses kablosudur o öküzümsü adaptörüdür onları kur oyna...en son annem evden çıkarken bilgisayarın bir parçasını götürme fikriyle bizi hüzünlendirmişti..götürülen şey bizim abi-kardeş arasında küçük anten dediğimiz ses kablosuydu..biz de yaşımız itibariyle sanırım biraz mal olduğumuzdan uyanamamıştık mewzuya..neyse bir gün büyük abim üşenmeyip bilgisayarı küçük antensiz kurmuşmuş da çalışıyomuş sadece ses yokmuş *..olay kardeşler ittifakına bomba gibi düştü..büyük bir sevinç yumağı oluşturmuştuk netekim...uzun süre öyle idare ettik..eee ses de olmayınca oynamayan şahıs maçın spikerliğini bile yapıyordu...taa ki günlerden birgün sevgili anneciğim eve sessizce gelip bizi bilgisayar karşısında kıskıvrak yakalayıncaya kadar...işin en kötüsü üç maç bir save diye bir sistemimiz vardı üç maç yapan kariyerini save ediyordu sıradaki geçiyodu falan * ...annem ise olay mahallinde hiç zaman kaybetmeden,"anne saveeeee" haykırışlarına aldırış etmeden,kıvrak bir hareketle direk fişi çeken gözükara bir kadındı,gözümüzün yaşına bakmazdı...

    annemle biz üç kardeş hep beraber bilgisayarın yapıtaşlarını öğreniyorduk..hem eğleniyor hem öğreniyorduk aslında..annem sonunda amiganın modülatör denen cihazını evde yokken beraberinde götürme fikrine sarmıştı...neyse ki yaş itibariyle mallığımız bir yere kadardı bu şekilde bilgisayarın çalışmayacağı aşikardı...amma velakin ikinci kez öne geçtik...

    abimle yaptığımız kısa bir ev araştırmasında modülatöre tıpkı benzeyen ve o boyutlarda olan aynı gri renkte alakasız bir cihaz bulduk...sanırım traş makinesi gibi bişeydi ama bir kalıbın içerisindeydi ve uzaktan tıpkısı gibi gözüküyordu..artık geriye kalan tek şey annem evden çıkmadan çantaya gizlice sızıp modülatörü alacak ve yerine bu zımbırtıyı yerleştirecek bir cengaverdi..en küçükleri olarak mafyavari bir sistemle * göreve ben getirildim..işimi eksiksiz yerine getiriyordum..kapı kapanma sesini duyar duymaz müthişbir hızla bilgisayarı kuruyor ve evi stada çeviriyorduk..artık oynamayan kişi pencereden anneyi gözetliyordu..anne gözükür gözükmez "topla topla topla" çığlıklarıyla kısa sürede toplardık bilgisayarı...bazen tam da üçüncü maç esnasında olaylar vuku bulduğu için oyununu save edemeyende içler acısı melül bakışlar gözlenirdi...

    uzun süre bu şekilde devam ettikten sonra tabi yine yakalanmamız sonucu daha büyük yasaklar getirildi..ama sonraları biz de annemin bu büyük uğraşları sonucu üniversitelerde çok iyi bölümleri kazandık...yoksa bu alışkanlığın bir sınırı yoktu..ama o çocukluğun engellenemez 2-3-4-5 disketlik oyun sevdası ve amiga ve sensible world of soccer hayatım boyunca hatıralarım en özel yerlerinde gezinip duracak...

    ve ben yıllardır o çocukluğumda aldığım keyifi istiyorum...ve evet ben amigamı istiyorum...
  • sene 94, kolejde bilgisayar odasındaki makinede var bu oyun. ama odanın anahtarı hocada. bir şekilde anahtarı aşırdık, gece yarısı odaya girdik, açtık bilgisayarı şifre koymuş.

    nedir, ne değildir denerken, allahtan 1453 yapmış da kolay çözdük.

    sanırım 4 kişiydik gece 4'e kadar oynadık gizlice, ama o gece bu oyundan aldığım zevki hayatımda 1-2 şeyden daha ya almışımdır yada almamışımdır.

    hayatta öyle anları yakalamak önemli,zira çok az geliyor.

    tanım: efsane oyun
  • üzerinden 20 yıl geçse bile ilk defa oynanıyormuş gibi keyif verebilen, zamanla bağımlılık yaratan, 10 sene hiç oynamayıp aniden kriz geçirerek internette eski versiyonların download edilmesine neden olan, futbol oyunları tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kültü.editör mod sayesinde güncellenen datalar yeni sezonlara uygun olarak, internet üzerindeki sensible soccer forumlarında paylaşıma açılıyor ancak eski kült futbolcularla oynamak çok daha keyifli geliyor bünyeye.

    2009 yılında barcelona takımını çalıştırıp, ileri ikilide romario ve hristo stoitchkov fenomeniyle gol aramak, galatasaray'ın kalesinde hayrettin demirbaş'ı görmek, türk milli takımında hami mandıralı'nın yıldız statüsünde oynayışını izlemek, teknik direktör olarak ünal karaman'lı bir orta saha kurgusuyla wembley deplasmanına gitmek, stoper olarak takoz recep çetin'i transfer etmek, teknik direktör josep guardiola ile real madrid'e gol atmak, futbol bağımlısı bünyeye tarifi imkansız bir nostalji zevki yaşatıyor. hakan şükür umut veren genç forvet olarak kadıköy deplasmanında okechukwu uche ve jes hogh'ün karşısına çıkıyor, galatasaray ataklarını orta alandan yönlendiren isim tugay kerimoğlu oluyor. tüm bunlar 2009 yılında oynaması hala keyif veren bir oyunun içinde oluyor ve insan ''yaşım 50 olsa bile ben bu oyunu oynarım arkadaş'' diyerek kalkamıyor ekran başından. amiga olmadan xplere, vistalara bulanmış laptop ekranlarından sensible oynamak, oynanabilirlik açısından asla o eski keyfi vermese bile hissettirdiği nostaljik futbol lezzeti için çekiliyor bu cefa.

    insana; kariyer modu sayesinde faroe adalari ve san marino liglerinde takım çalıştırıp, belirli bir seviyeye gelerek papua yeni gine ulusal takımının teknik direktörlüğünü yapabilme şansı sunacak kadar fantastik bir data sunan fenomenin adıdır sensible soccer. günümüz oyun aleminin trend serileri; fm, cm, pes ve fifa gibi uçuk grafik takviyeli üç boyutlu futbol simülasyonları, sensible soccer fenomeninin kariyer modunun yanına dahi yaklaşamazlar.

    dünyadaki tüm takımların yer aldığı, çağımıza göre çok yetersiz grafiklere sahip bu şaheserin yerini 3d efektli fifalar, pes serileri asla tutamaz. o havayı doğallığı veremez. sensible soccer oynamayan bir insan doğarken kaybetmiş bir insandır. tevellütüne lanetler okusun. küçük takımların teknik direktörü olmanın keyfini yaşamayan, exeter city'den, hull city'den, reading takımından haberi olmayan, fa cup modunda galler takımlarını seçip ingiltere'nin dev takımlarına karşı elde kırılan joystikle verilen falsoyla, deplasmanda bir gol bulup 0-1 kazanarak tur atlamanın keyfinden, local takımları çalıştırmaktan, oyuncuları alt yapıdan yetiştirip değerlerini k seviyesinden m seviyesine çekerek başka takımlardan gelen teklifler için pazarlık etmekten, george weah ve alan sherar'ı aynı takıma transfer edip efsane forvet ikilisi oluşturmaktan, 10 m değerine sahip dejan savicevic'li ac milan orta sahasıyla korner noktasından muz falso goller atmaktan, joysticki kırarak yedek klübesini çıkartıp taktik değiştirmenin zevkinden mahrum kalmış, bu zevki yaşayamamış , gözlerini fifayla açıp pesle kapatan bir nesle aşina değiliz, üzülüyoruz bu şanssız kuşaklar için.
  • beşiktaş ta amokachi nin siyahi olarak modellendiğini gördüğümüzde çok şaşırmıştık. düşün nasıl bir grafik yokluktan geçmişiz atari salonuna.

    ama söylemeden edemeyeceğim, öyle falso verilir mi lan topa. allah diyen falso.
  • managerlık yapıp başarıdan başarıya koştuğum player olarak hızına yetişemiyip sıçıp batırdığım oyun, çapraz giderken şut tuşunu algılamıyodu oyun kafayı yedirtiyodu. ama san marinonun b36 takımını şampiyonlar ligi şampiyonu ettiğimi bilirim
  • 90 lı yılların ortalarında oyun salonlarında final figth ve street fighter pek revaçtaydı. mahallenin yegane ataricisinin müdavimleri, çevre okullardan sıklıkla dersi kırıp gönlünce sanal cenk etmeye gelen serseri öğrencilerle, akşamdan babasının cebinden bir iki jeton parası çalıp sabah atari salonunun kepengini oranın sahibiyle birlikte kaldıran bilimum hıyarlardan oluşmaktaydı.
    bu çocuklar arasında bir hiyerarşi mevcuttu. her birinin ayrı bir saygınlığı vardı kendi maharetleri doğrultusunda. kim kimden daha iyi, kim kimi yenebilir, kime boyun eğer her bir atari sakini çocuk 100 üzerinden bir puanla notlanmıştı sanki.
    ben ortalarda seyrediyordum. tek jetonla tüm rakipleri perfect geçip son demoyu hızlı gösterecek ustalıktan uzak sayılırdım. itibarım çok para etmezdi yani.
    ama o sıralar evimde amigam vardı. zaten onu da final fight ı street fighterı evde oynayabileyim diye almıştım. almadan önce kancık satış elemanı karıya babamla birlikte sormuştum. "şimdi ben bu bilgisayarla atari oyunlarını birebir oynayabilecekmiyim" diye.
    oda "oynayacan tabii" diye cevaplamıştı.
    aynı akşam tüm mahalle arkadaşlarımı "lan olm striit faytır artık benim evimde, gelin allah ne verdiyse hep beraber oryuken çekelim" şeklinde artislik bir şekilde çağırmıştım. hepsi evime toplandıktan sonra amigacıdan çektirdiğim 4 disketi indir bindir yarım saat yükledikten sonra bi bakmıştım ki bu striit faytır bizim ataride oynadığımız oyunun resmen yandan yemişi. emektar asteriks joistiğimi sağ üst çapraza çekiyom hasmımın üstüne atlıyom, adam havadayken joistiği bi daha geri çekiyom anca öle tekme atıyo. meğersem amigada sadece tek tuş olayı varmış. neyse o gün süper bi göt olmuştum arkadaşlara.
    "bu mu lan sitriit faytır, bu mu lan evde atari" diyip siktir çektiler. güldüler. dişlerinin arasından "tıssp" diye yüzüme tükürenler oldu.
    büyük hayal kırıklığına uğradım ama amigamı satmadım, "atari kadar süper olmasada belki güzel oyunlar vardır bunda da" diyerek diskete oyun çektirmeye devam ettim.
    ve bir oyun gördüm ki beni benden aldı. işte o oyun sensıble soccer dı.
    kollektif futbolun en güzel örneklerini verdim, gol atmadan önce en az 35 pas yapıyordum, uzaktan doksana takmalar ganiydi, uçan kafayla ağları deldim, falsolu vuruşlarla meşin yuvarlağı sıfıra gönderdim. bu oyundan büyük zevk alıyordum,
    ve tam bir ustası olmuştum. bolivya ile dünya şampiyonu olmuştum mesela.
    ama aynı zamanda atari oyunlarını da kovalıyordum.
    bir gün geldim baktım ki bizim "ninja" adlı atari salonumuza 3 tane bilgisayar monitörü gelmiş beyaz beyaz..
    lan dedim nooluyo. yaklaştım monitöre baktım, ufacık adamlar aralarında beyaz bir topu döndürüyolar. aha dedim bu sensible!!
    yalnız sensible ın büyüsünü keşfetmiş bu uyanık atarici abi bunu yine alışılagelmiş bir şekilde sabit kolla oynatıyor.
    neyse salondaki herkezin ilgisi bu yönde. mal mal oynuyorlar. iki pas üstüste yapamayanlar, ayağında top tutamayanlar,
    taca şut çekenler gırla. street fighet ustaları başı kesilmiş tavuğa dönmüşler resmen. herkez yeni gelen bu oyunun akıcılığına vurulmuş ama kimse ne yapacağını bilmiyor.
    o an "dur bakiim ne menem bişeymiş bu" diyip geçtim her daim günün 15 saati oynadığım oyunun başına.
    sanki oyunu onlar gibi ilk defa keşfediyormuş ama çok yetenekli olduğum için hepsini 7 veya 9 sıfırla gönderiyormuş kisvesine büründüm. ortamın resmen amına koydum. gelene gidene çaktım. gol atmamdan çok tak tak futbolum konuşuluyordu. "adama bak ne süper paslaşıyo, bloklar arası süper iletişim kuruyo" nidaları salonda yükseliyor, adeta fikirtepenin dağlarında çınlıyordu. ataricinin daşşaklı bilekleri, tek jetonla 32 kişi harcayan ustalar bile saygıyla yaklaşıyolardı artık. en üst mertebeye erişmiştim. kraldım artık. en yeni en revaçta oyunda 1 numaraydım. ve bu zevki doyasıya yaşadım.
    sonradan oyunun yıldızı düştü. ben yine sikik atari oyunlarında ortalama bi oyuncu oldum.

    sensible ın hayatımda böyle de ayrı bir yönü vardır.

    bu arada oyunun gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu miguel angel nadal dır. adamın ayağından top zor kurtulurdu.
    hız ve şut bakımından ise jose emilio amaviska süperdi.
    oyun genel olarak şu anki fifaydı pes di hepsine 2300 basar.
hesabın var mı? giriş yap