• yıllar önce sevdiceğimle okulun kafetaryasında oturuyoruz.
    çok seviyoruz birbirimizi fakat bunu hiç söylememişiz birbirimize, o ilk benim söylememi bekliyor bende onun.

    ıvır zıvır muhabbet derken elini tuttum.

    bak dedim şimdi eline parmağımla bişey yazıcam bakalım bilebilecekmisin.

    - bilirim tabi ne varki bunda.

    + bence bilemezsin.

    - taam yaz bakalım görecez.

    avucunun içine parmağımla "seni seviyorum" yazdım.

    kim milyoner olmak ister'de son soruyu bilmiş gibi heyecanlandı sevdiceğim..

    - ahahaha biliyorum biliyorum ne yazdığını.

    + tamam söyle ne yazdım?

    - seni seviyorum!

    + neeey??

    - seni seviyorum.

    + aahhh canım benim yaaa bende seni seviyorum!

    - pisliksin biliyosun dimi..(utandı kıpkırmızı oldu)

    on yıldan fazla oldu, hala seviyoruz birbirimizi.
  • bu tam da yazdığım 300. entry olacak.
    uzun süredir beklettiğim bir no. 300 vardı ama bir şeyler yazmadan da durmak saçma geliyor ara ara. 301'de yazarım, 302'de olur, 303 belki ama yazarım.

    bugün oğlumu okuldan aldıktan sonra sohbet muhabbet gırla yürüyoruz. hikaye şöyle ilerliyor;

    - baba, tüm babalar erkek değil mi?
    + evet oğlum
    - tüm anneler de kız değil mi?
    + evet babacım
    - ama çocuklar kız ve erkek olabiliyorlar değil mi?
    + evet babacım.
    konuyu bir yere getirmek için bir girizgah yaptığını da anlıyorum, yüzünde konuyu buraya getirmenin verdiği gurur da var ( yaş üç buçuk falan)

    - ben de baba olacağım büyüyünce
    + kimin babası olacaksın?
    + kimin babası olmak istiyorsun?
    - senin ( piç gülüşü var burada)
    + ne yapacaksın benim babam olunca
    - seni gezdireceğim, seninle oyun oynayacağım, piyano çalacağım, sana bir şeyler öğreteceğim.

    susuyorum
    çünkü muhabbeti devam ettirirsem ağlarım.

    benim ona yapmaya çalıştığım her şeyi, bana yapmak istiyor, aklındaki babalık sınırları bunlar ve belli ki keyif alıyor, ben keyif alayım diye de bana uyguluyor...

    seni seviyorum dese...
    ya da demese...
    ne olur ki?
    şu minicik zekanın, karşılıksız ve sadece sevgi içeren şu cümleleri aleni seni seviyorum'dur.
    bu dünyayı elbet garipler de yakar ama babaları da es geçmeyelim lütfen.
  • bir arkadaşım uyku konusunda huyluydu biraz. takıntılarından biri de yanında yönünde kimsenin yatmaması. aynı odada bile biri varken rahatsız oluyor ama yanında biri yatarken mümkün değil uyuyamıyor. ortaokuldan beri tanıyorum o zamandan beri var bu huyu.

    bir kızla birlikteydi. bir gün sevgilisiyle konuşurken bunun konusunu açtım. hani bekliyorum ki kız da şikayet edecek, güleceğiz falan. ama kız çok şaşırdı. yok öyle bir huyu dedi.

    meğer çocuk kıza sarılıp bir dakika bile uyumadan bütün gece yatıyormuş öyle. sonra sevgilisi gidince sabah uyuyormuş olur da fırsat bulabilirse. kızın haberi bile yok. ne uyuyamıyorum demiş ne bir şey.

    bence bu çocuğun seni seviyorum demesine gerek yok.
  • yaklaşık bir aydır oğlana adını seslendiğinde "efendim" demesini öğretmeye çalışıyoruz. evde 3 kadın bunu tekrar ediyoruz, babası uğraşıyor, okulda öğretmenleri deniyor ama yok arkadaş. adını söyleyince o da papağan gibi tekrar ediyor. öğrenemedi gitti. ben de pes ettim, dedim herhalde bizim oğlan bağımsız ruhlu, efendi mefendi gelmedi buna. adını seslenene "al bu adım" diye kendi de tekrar edecek. bir ara aldım karşıma, konuştum. “yavrum 5 yıldır dünyamızdasın, artık havasına suyuna alışmışsındır. bir de iletişim yollarımızı, dilimizi öğrensen olmaz mı” dedim. yok, muhatap almadı beni.
    böyle dediğime bakmayın ben yine baya üzüldüm, isyan ettim ama n'aparsın.

    geçen akşam babasıyla geldiler, salonda takılıyoruz. babası dedi ki “bak sana ne göstereceğiz”
    -bir ön bilgi vereyim, babası çok sıkı bir galatasaray taraftarıdır. ayrıca futbol aşığıdır. ek olarak da fenerbahçe'den hiç hoşlanmaz. çocuğa zıplamayı öğretmek için "zıpla zıpla zıplamayan fenerli" ritmini kullanmıştı, hala söylerler karşılıklı. ben de lafta fenerbahçeliyim ama futbolla işim olmaz. bir ara babası bafetimmi diyordu oğlan da gommmbişşş diye bağırıyordur. ben o zaman öğrendim bafetimbi gomis diye bir insan olduğunu. sol frame'de gördüğümde habire götten zarto gibi uydurma bir şey sanıyordum. meğer baya adam ismiymiş-

    bunlar karşılıklı geçtiler, kolları kaldırdılar, babası lara lara lay la la lay diye bir ritim tutturdu, maskulenleştirilmiş bir çifte telli oynadılar, babası şarkısını kesti ve bizim oğlan "koduk mu" diye noktayı koydu. bir de böyle dudakları büze büze söylüyor. biz tek kelimeyi bir ayda öğretemedik, oğlum 2 günde hem el ayak koordinasyolu bir oyun, hem belli bir süreyi bekleyebilme hem de tam olması gereken anda lafını söylemeyi nasıl öğrendin?
    o kadar mutlu oldum ki, çektim videosunu herkese yolladım. "oley bakın oğlum koyduk mu diyor" diyorum. neyse ki ailem ve çok yakın arkadaşlarım duruma alışık. bu üstün başarı için bizi tebrik ettiler. (siz normal çocuğu olanlar çocuk böyle okumayı öğrenince ne bileyim bir enstrüman falan çalınca nasıl fezaya füze yollamıyorsunuz gerçekten şaşıyorum)

    neyse gelelim konumuza. dün gece 2 gibi başımda bu cüce beni çekiştirerek uyandırdı, tuttu elimden yatağına götürdü, artık rüya mı gördü nedir biraz da durgun. yattık beraber, yüzlerimiz birbirine çevrili, elini yüzüme dokundurdu, gözlerini kapattı ve "annecim koduk mu" dedi. dilin yabancısı olanlar için ben tercümemi buraya koyup kaçayım. yani dedi ki "annecim seni seviyorum"
    ve evet koyduk olm koyduk.
  • - hep ablan gibi bir baldizim olsun istedim...
  • -seni sevmiyor değilim
  • sevdiğini direkt söyleyemeyen insanlar tarafından her şekilde bulunan yollardır.

    benim tarafından sadece bir arkadaş olarak görülen, ancak benden hoşlandığını ufak ufak belli eden bir arkadaşla, bir gün oturup türk kahvesi içilmiştir. öylesine bana fal bakar mısın der er kişi. bendenizde ''pekala'' diyerek kabul ederim. gerçi erkeklerin fal baktırması bana pek hoş gelen bir şey değil ya neyse. fincan kapatılır. fincan soğuyunca da bakmaya başlarım. fal ya bu sallıyorum istediğim gibi. kuş var anahtar var derken, bir de aşk olayına gireyim dedim. şu diyalog gelişti:

    ben : burada çok güzel sarışın bir kız var, sen aşık olmuşsun ona.

    er kişi : allah allah aşık olmuşum ha?

    ben: evet, hatta söyleyecek gibisin yakında.

    er kişi : hayrola, saçını sarıya mı boyatacaksın?

    ben : ???? (boş boş bak)

    er kişi : sana sarı saç yakışmaz bence hiç kalkışma.
  • ondan önce yatıyorsanız yatacağı tarafta yatıp o bölümü ısıtmak.

    ekleme: allahım nasıl tatlıyım belli değil, değilim demek ki.
  • *ona anlattığınız sizin bile anlattığınızı unuttuğunuz şey hakkında jest yapması. (örneğin; laf arasında sevdiğinizi söylediğiniz yiyecekle, gelecek buluşmaya çıkagelmesi)

    *tarafınıza saygı göstermesi. aranızdaki saygıyı yitirmemeye gösterdiği özen.

    *üzüldüğünüz konuyu küçümsemeyip dinlemesi, ilgili konuya ortak olma çabası.

    *hayatıyla alakalı gelişmelerden sizi sürekli olarak haberdar etmesi.

    *en sevdiği yemeği canı çok çektiğinde o yemeği sizinle birlikte yemek istemesi.

    *şahsınıza duyduğu istikrarlı merak.

    *ilgi alanlarınıza duyduğu sempatizanlık.

    *saçını/sakalını, ceketini/gömleğini sizin sevmeniz için çabası.

    *size kıyamaması.

    *tarafınızca ikna olmaya müsait olması. hatta sizin tarafınızdan ikna edilmekten haz alması.

    *gözlerinin parıldaması.(bkz: gözüyle sevenler)

    debe editi: tespitlerle ilgili mesaj kutumda birikmiş çok güzel yorumlar aldım. sevgi nasıl da şifalı değil mi, nasıl da bulaşıcı… yine sevgi kazandı. teşekkürlerim entryi debeye taşıyanlara gelsin.
  • "dünya’nın en güzel yeri neresi biliyor musun?
    neresi?
    az kaysana.."
    ah muhsin ünlü
hesabın var mı? giriş yap