• heidegger dedenin bu eserini ilk olarak alman dilinden göktürkçe'ye tercümeler yapan aziz yardımlı beyefendinin tercümesinden okuma fırsatı bulmuştum. tabii tercümanı aziz yardımlı olunca 70. sayfadan sonra hafakanlar, heyulalar, canavarlar, giantlar vesair bilcümle ecinni taifesi ile boğuştum geceler boyu. rüyalarımda neleri uslamlamadım ki aboooo? edi yitiminde özdekçi bir eytişimsellik yaşıyordum nerdeyse billahi!

    vâkıa sonra, kaldırdım rafa, bir daha da elimi değmedim varlık ve zaman'a. sürdürmeye zorluyorum ama olmuyor bir türlü. kelimelerin anlamları peşinden koşarken metni kaybettiğimi anladım çünkü. en temizi almanca öğrenmek ya da kitabı rafa kaldırmaktı. ben ikincisini seçtim. almanca çok zor lan.

    sonra, kaan h. ökten'in enfes çevirisi ve okuma kılavuzu ile olan baskısının tamam olduğunu öğrendim. uzun süredir üzerinde çalışılan bir tercüme idi bu, galiba bir 6 senesi var diye hatırlıyorum, yanlışım varsa zaten yanlışım vardır. şimdi söyleyeceklerimi bu çeviri üzerinden söyleyeceğim. gün olur da varlık ve zaman'ın türkçe tercümelerindeki farklardan da bahsedebilirsem ne mutlu bana.

    varlık ve zaman, çooook taşşaklı bir kitap. bu kitabı henüz anlamış olmaktan fersahlarca uzak birisi olarak yazıyorum bu satırları sevgili sözlük. anlamadınsa neden yazıyorsun denilebilir, doğrudur evet. ama kitabı anlamaya çalışırken geçirdiğim süreçten bahsedersem, sana da faydası olacaktır.

    bir üst paragrafta da dediğim gibi, varlık ve zaman çok taşşaklı bir kitap. "içerisindeki her şey doğru, hayatın anlamını bu kitapta bulacaksın algın'cım" gibi bir şey değil yani bahsettiğim. bu kitabı taşşaklı yapan birkaç unsurdan bahsedeyim öncelikle.

    evvela, heidegger dedemiz friedrich nietzsche ile başlayan "batı metafiziği" putlarına karşı savaşı sürdürür bu eserinde. bu yüzden çok önemlidir. gerçi "yazılanlara" göre heidegger'in üzerinde fazlaca duramadan yazdığı bir esermiş varlık ve zaman ama, lan diyorum eğer ki dursa ne yapacağıdık?

    benim varlık ve zaman kitabını anlamama sebeplerim şöyle: ilki, epistemoloji ve fenomenoloji mevzusuna kafam az basıyor. bu eser de zaten bu ikisiyle alakalı denilebilir. ikincisi, henüz kartezyen dualizm konusunda kısa tanımlar dışında hiçbir bir şey bilmiyorum. sonra john locke, kant, hegel gibi adamlar hakkında da bir şeyler bilmek lazım. bende bunların hiçbirisi yok.

    (bkz: ebu cehil bendim)

    toplamda ise heidegger dede'nin dev eseri varlık ve zaman'da bunlardan da bahsediyor, bunlara atıfta bulunuyor, bunlarla hesaplaşıyor. söz gelimi bir yerde fichte veya schelling'in bir fikrinden bahsettiği zaman, o fikri bilmeden heidegger'in öne sürdüğü argümanı anlamak neredeyse imkansızlaşıyor.

    üçüncü konu varlık problemi. işte en çetrefilli mesele. burada da klasik yunan felsefesine dair bir şeyler bilmiyorsanız eğer (tabii varlık konusundaki felsefi süreç bağlamında) varlık ve zaman uzaydaki sonsuz boşluklar gibi bir esere dönüşüp elinizi bağrınızda koyveriyor. sadece o değil elbette. heidegger kendisinden önceki bütün her şeyle hesaplaşıyor. felsefe tarihinden nefret ediyorum çünkü felsefenin kısır bir kronoloji içerisine hapsedilmesini aklım almıyor velakin bir arkeoloji yapılacaksa eğer bilgiye dair, işte o zaman görülecektir ki felsefe hesaplaşmaktır. ama gelin görün ki felsefe, kifayetsiz muhteris yarım zamanlı sahte kanaat önderliği adına, adını duyurmaktan geri kalmayanlar için de bir hesaplaşma vesilesi. her ortamda çokça sırıttıkları için, bahsetmeye değmez, zaten ortada her şey.

    son merhalede, bence varlık ve zaman ilk olarak bakılacak heidegger kitabı değil. eğer ki çokça heidegger aşermişseniz, kaan h. ökten'in heidegger kitabı adlı enfes çalışmasını tavsiye eder, huzurlarınızdan ayrılırım.
  • birkaç ay içinde nitelikli bir çevirisi agora kitaplığından çıkacak olan heidegger metni. metni türkçeye kaan h. ökten kazandıracak.

    çeviriye göz attıktan sona gelen not: aziz yardımlı çevirisinden çok daha okunabilir olsa da hala türkçeye daha güzel çevirilebileceğini düşünüyorum. hatta türkçe, -bir felsefe dili olarak- konu heidegger ve onun felsefe dili, kullandığı, türettiği sözcükler olduğunda bir çok avrupa dilinden daha elverişli gelir bana. böyle bir çeviriyi hakkıyla verebilecek hatta bir rivayete göre çoktan vermiş ama kendine saklamış kişi için (bkz: oruç aruoba)

    dileyen, karşılaştırmak için aruoba'nın metiş çeviri dergisinin '87 güz sayısındaki örnek çevirisinin olduğu bölüme bakabilir. tabi dergiyi bulabilirse
  • varolani anlatmanin n tane yolu var. kaba saba isaretlenme dillerinden tut, onlarca felsefi akimin icindeki betimlemelere ve yeryuzunde yer alan tum semantiklere gore farkliliklar icerebilmektedir. bir de bunlari karsi tarafin anlagina indirgeyebilmek icin bizzat bilincli bir sekilde gelistirilen diller vardir ki bunlar heidegger'e gore varligin evidir. heidegger dile mile bulasmadan evvel herseyin temeline varligi koyarak "lan varlik nedir amk?" demis durup dururken. varolani zilyontane anlam uzerine yukleyebiliyoruz tamam da bunun en dibinde daha en basinda ne vardir diye soruzlayagelmis. adam bunu oyle ceviriyor olmuyor boyle ceviriyor olmuyor bir turlu bir cevap bulamiyor ve belirsizlik icine dusuyor. e adam zaten dindar lan allahi da bulamiyor da orasini simdi pek karistirmayalim bir de buradan peygamber yardirmasi yapmayalim. neyse tabi eleman buna bir cevap bulamayisinda yasadigi belirsizligi cevap verememekte okuz oldugundan degil de kurcukladiginin yani varligin belirsizliginden kaynaklandigini dusunuyor. ben de dusunuyorum, sen de dusun. zira dusunun dogrudan herseyi kapsayan bir cevap veremiyoruz ki dada verir o ayri. ogretilerimizi sikeyim anlamlandirmaya calismaktan siyiriyoruz. derken eleman varligi anlamlandirmadan evvel tum dis belirtgenleri dusunup tartisiyor kendince -icinde bulundugu sizofrenik durumu dusun lan- ve en nihayetinde varlik ile varolanin birbirinden farkli oldugunu ifade etmeye karar veriyor. oyle ki eleman varligin her sorgulanisinda varligin gizlendigini dusunuyor ki haklidir. hatta varlik kendini dusunsel olarak aciga vurmasina ragmen ayni zamanda bu dusunce icin de gizli kalmaya devam ediyor. bu baglamdan bakinca eline aldigin tasin, o andaki varolusunu anlamlandirmaya calisirken, tasi elinde tutuyor olusunun tum olasiliklarini da goz onunde bulundurmaya calistigindan, en temel noktadan uzaklasiyor ve varligini yitiriyorsun ki metafizik duzlemin eksikligini de buradan yakaliyor. tam bu noktadan sonra varligi zaman ile bir iliski icerisine sokarak zamani varligin anlaga indirgenmesinin yevmiye defteri yapiyor. adam varlik ile zaman arasindaki doyumsuz ve vahsi seksi anlatirken, varligi aciga cikan, ortada yarrak gibi olani ele almistir. fakat bence birbirlerini sikip attiklarinin ayrimina nasil varildigini ve onca zevkten sonra nasil da paramparca olduklarini gormezden gelmis yavsak. neyse varligi aciga cikani yani yarrak gibi ortada olani ele almistir dedik ki o buna dasein demis. ben bizim anlayacagimiz bir bicime sokarak yarrak diyorum. sonra eleman zamansalligi yarragin varliginin anlami olarak ifade etmeye kasmis. aslinda burada bir hinlik yaparak zamana zamansalliktan ulasmaya calisiyor ki zamansalligin icindeki destruksuyonu da iyice irdeliyor ve zamansalligi da zamanin icinde olup yine zaman tarafindan belirlenen olarak ortaya koyup, yarragi zamansal olarak ifade ediyor. suradan da eleman varligin yitimini kurcuklamaya devam ederekten yitimin varligin gelisim sureciyle alakasiz oldugunu ve varligin her aninda onun cebinde oldugunu dusunuyor. heide nihayetinde belirginlesen bir seye kavusmus olarak diyor ki her yarrak kendi yitimini deneyimleyip kendi gelisimini izleyecektir. simdi o yarraklar biziz diyelim. o yarrak benim misal. benim hayatimin anlami, yitimime yonelik bir varlik oldugumu kabullenisim ile anlamlandirilacaktir heidegger'e gore. bu da elemanin zamani, birey varliginin anlamini belirleyen bir olgu butunu olarak acikladigini gosteriyor ki bence sorguladigi hersey yanlistir, ya da degildir.
  • martin heidegger bu eserinde şöyle der; ( agora kitaplığı yay.)

    "soru sorma varolan-şeyin genel olarak 'var-olması' ve 'öyle-olması' açısından bilişsel arayıştır."

    varlığı oluşturan esas zemin 'hiç'liktir. insanın varoluşsal sorgulamalarının - sorularının tamamı, bu hiçlik temelinden kaynaklandığı için eninde sonunda ulaşılabilecek nokta; elemdir. insanın daima tekrarladığı ve yaşadığını sandığı ' boşluk hissi ', yaşamı boyunca varlığın hiçlik içerisindeki bilişsel çabalarının / arayışlarının tezahürüdür ve nihayete varacağı yer yine hiçliktir.
  • sarmal yayınlarından çıkan kitap stephen mulhall’ın bir incelemesidir yalnızca, heidegger ve “varlık ve zaman” adıyla basıldı -orjinal adı heidegger and being and time-. yani varlık ve zaman henüz türkçeye çevrilmiş değildir. on yıl kadar önce yky, kazım taşkent klasik yapıtlar dizisinden çıkartacağını beyan ettiyse de bir babayiğit çıkıp çevirmemiştir.
    ek olarak şöyle bir kitap bulunabilir; zaman ve varlık üzerine a yayınları. bu çok kısa ve devşirme bir metindir.
    edit: kitabın çevrildiğini söyleyen ve şu anda silinmiş olan entrye istinaden yazılmış idi.
    edit2: kitap maalesef idea yayınlarından çıktı! yani aslında hala çevrilmiş değil.
  • varolan'ı, vardır diyen görüngübilimle kavrabiliyorken aynı şeyi varlık için neden yapamayız, nedir varlık? heidegger yine de soruyu bu şekilde sormaz. "varlık ne anlama geliyor" diyerek köşe gönderinden on sekize enfes bir orta keser ve böylece metafiziğin 'varlık varolandır' eşleşmesinden sıyrılmaya çalışır. o'na göre varlık'ı varolan'dan ayıran bu küçük sorudur. küçüktür ama varlık'ın binlerce yıllık unutuluşuna karşı sorulmuştur. işte bu yüzden o'na göre sein und zeit aslında bir kitap olmaktan çok bir görev olarak önerilendir.
  • x filesın 7. sezon bölümü. devamı closuredır. önemli bir karakterin ölümünü* içerir.
  • (bkz: sein und feld)
  • teena mulder'ın oğluna , kendi oğluna, fox mulder'a hayatta yapabileceği en büyük kötülüğü yaptığı the x files bölümü..

    öyle ki beynim kızarmış, bu şerefsiz karıdan gayri hiçbişi düşünemememe neden olmuş bölümdür...
  • kaan h. okten cevirisini okurken (ki cok saygi duyarim kendisine) neden cevirmemis bu kitabi acaba diye surekli dusundugum kitaptir. felsefi metinleri okumak zaten zorken eskimis osmalica ifadelerin hatta almanca,latince ifadelerin cevirilmemesi kitabi okumayi daha da zorlastirmaktadir.
hesabın var mı? giriş yap