• tek başına soru olarak kullanıldığında insanı iticiliğin doruklarına çıkarabilen bir kelime.
  • jülide özçelik ' in jazz istanbul volume 1 albümünde söylediği türkü. orjinal halini bilmem etmem ama caz yorumu şahane.
  • sebep mezarında yosunlar bitsin vay bitsin
    yılanlar çıyanlar mekanın tutsun sebep sebep
    viran olsun yurdun baykuşlar ötsün
    kimsesiz ellerde kalasın sebep amman amman

    evin yıkılsın sebep
    belin bükülsün sebep
    dalında baykuş ötsün
    gülün dökülsün sebep

    yekin yekin kalkamazsın yerinden yerinden
    ayrılasın sahibinden serinden sebep sebep
    ahirinden ben tutayım ben tutayım elinden elinden
    iki yüzün kara olasın sebep amman amman

    evin yıkılsın sebep
    belin bükülsün sebep
    dalında baykuş ötsün
    gülün dökülsün sebep

    nere gitsem geldin girdin arama arama
    derman bulunmasın gizli yarana sebep sebep
    hep senin öcündan döndüm kerem'e kerem'e
    bana ettiğini bulasın sebep amman amman

    evin yıkılsın sebep
    belin bükülsün sebep
    dalında baykuş ötsün
    gülün dökülsün sebep

    (bkz: evin yıkılsın sebep)
    (bkz: muharrem ertaş)
    (bkz: jülide özçelik)
  • neden, maksat.
    bi de tarkan krut'a atil emrini verdiginde kurt'tan gelen cevap.
  • jülide özçelik yorumu şahane. misal ben o bedduaları dinleyen bir tanrı olsam gerçekleştirmemeye kıyamam o kadar zarif ki reddetmek olmaz böyle bir sesten gelen dilekleri.

    http://www.youtube.com/watch?v=vpkjvrxt4uk
  • sebepler dairesi ile itikad ve tevhid dairesi birbirine karıştırılmamalıdır. hikmet diyarı olan maddi alemde allah, istenen neticelere ve hedeflere ulaşmayı belli sebeplerin yerine gelmesine ve belli merhalelerin aşılmasına bağlamıştır. dolayısıyla hikmetin, yerine getirilmesi gerekli gördüğü bu sebepleri yerine getirmek, merhaleleri aşmak gerekir. ancak bir şeyi gerçekleştirmek için yapılan sebeplerin hiçbirinin nihai neticeyi elde etmede nihai bir tesiri yoktur. sebeplerin sonucunu, nihai hedef yaratan hz. allah’tır. her şeye vücut veren odur. o bu gerçeği sebeplerde boğulmadan apaçık görebilelim diye, aynı sebepleri yerine getirmemize rağmen zaman zaman bizi aynı hedefe ulaştırmaz. bu nedenle, sebepleri yerine getirmemiz hikmetin hükmü, ama sebeplerin neticede hakiki ve yaratıcı tesiri olmadığını, yaratmanın, vücut vermenin tamamen allah’a, o’nun kudretine ait olduğunu kabul etmek de itikad dairesinin ve tevhidin hükmüdür.
  • " o kul, 'doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin, (iç yüzünü) kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredersin?'dedi."
    kehf: 68

    "yavrucuğum! namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir."
    lokman: 17

    rivayet odur ki, yüce allah azrail aleyhisselam'ı eceli gelenlerin canlarını almak ile vazifelendirdiği zaman azrail a.s. kendisine verilen görev sebebiyle insanların kendisini sevmeyeceğini bilakis kendisinden korkacaklarını düşünür ve bu durumu yüce hakk'a arzeder.
    cenab-ı hak, azrail a.s.'a endişelenmemesini, kişinin eceli geldiğinde hastalık, kaza, afet gibi perdeler/sebepler var ederek insanların bakışlarının bu sebeplerle perdeleneceğini buyurur.

    sebepler birer perdedir. ve esasen halkın çoğunluğu için bir rahmettir. insanlar bu sebeplere takılmayıp her olan biteni yüce hakk'tan bilselerdi, halka yönelttikleri itiraz, öfke ve hatta kini yüce hakk'a yöneltirlerdi. ki, bu kendi başına bir kahırdır. musibettir. beladır.

    o nedenle kaç defa okuyup dinlemiş olurlarsa olsunlar insanlar ötesini değil, sebepleri görür. ve olan bitenler neticesinde içlerindeki tüm kir ve pası sebeplere kusarlar. bu, allah'ın bir nevi kulunu kulun kendisinden, kulun içindeki şerden, bizi bizden korumasıdır. zira sıradan kendi halinde bir vatandaşın tv karşısında yahut dostlarıyla konuşurken devlet politikasını ve erkanını eleştirmesi başka; bir şekilde devlet büyüğünün huzuruna çıktığında o makamda iken kin, öfke kusması başkadır. birincisi görmezden gelinir belki ama ikincisinin sonuçları ağır olur. bu nedenle sebepler ve perdeler rahmettir.

    ve sebepler bir yönüyle nimettir.
    insan hemen herşeyi aklıyla kavramak ve anlamak, kalbe havale edilecek hiçbir şey bırakmak istemez. çünkü açıkça itiraf etmese de kendisini son derece hakîm, âdil ve dahî yetkili mercî olarak gördüğü için düşünür ki; olan bitenler kendi muhakemesine uyarsa o iş muvafıkdır yok uymazsa o iş bâtıldır, yanlıştır ve zulümdür. daracık penceresinden kısıtlı bakış açısıyla cümle hadisatı çözmeye kalkanların anlama ve kavrama açlığının önüne konulan birer lokmadır sebepler. bu yönüyle nimettir ve fakat buz dağının görünen kısmıdır. o kadar.

    esasen... yeryüzü varoldukça masum çocukların boş yere öldürüldüğüne, şerefli ve yardımsever insanların işlerinin kesat gidip gemilerinin ve hayatlarının yara aldığına, kötülüğüyle nam salmış beldelerin yıkık duvarlarının, hanelerinin inşa edildiğine yûsufların kardeş eliyle kuyuya aşk eliyle zindana atıldığına şahit olacağız.

    firavun kendi sonunu şefkatle büyütürken, kendisini himaye eden amcasının ölüm döşeğindeki mahrumiyetini yeğeni üzüntüyle seyredecek, bir evlat babasını hakk'a davet ederken bir yerlerde salih bir baba evladının boğuluşuna esefle tanıklık ederken "oğlum benim ehlimdendir nidasına (hud:45)" "ey nuh! o senin ehlinden değildir.(hud:46) hitabı gelecek,
    başını alıp giden bir peygamberin miracı içine düştüğü üç kat karanlığın içinde parlayacaktır. tüm bunlar olup biterken de akla "anlar gibi olmaktan", son tahlilde saçlarını yolmaktan başka bir tavır kalmayacak.

    ve inanmak, ve teslim olmak için herşeyin akıl çerçevesi içinde açıklanmasını bekleyenler, sebepleri ve perdeleri ne kadar çekiştirirlerse çekiştirsinler birşeyler hep açıkta kalacak.

    cenab-ı hakk'ın abes iş yapmayacağına dair iyi niyetle yapılan tüm o izahlar, akl-ı selim açıklamalar bir türlü yetmeyecek.

    sır, ifşa edilmeyecek hesap gününe kadar o büyük perde açılmayacaktır.

    yani ki akıl dairesine sığmayan işler olmaya devam edecek yeryüzünde...

    bu noktadan sonra yürümeye, devam etmeye takat bulabilenler; ancak "iç yüzünü kavrayamadığı"; hayr yahut şer, akla sığsın yahut sığmasın tüm işleri kabullenmeyi, sahibine edeb ile havale edebilmeyi kısaca sabretmeyi öğrenebilenler olacaktır zannımca.

    işte, azmedilmeye değer iş budur.
  • bir dengesiz herifler şarkısı
    sözlerinide yazayım tam olsun

    durmadan ararken sen beni,
    dağıt gereksiz herşeyi.
    bilmeden konuştun genede,
    anlamadım seni.
    bir gün gerçekten duyarsan,
    dizlerimin üstündeyim ben.
    geri dönüpte beni bulamazsan
    bilki hepsi senin yüzünden.
    bana ağlamak için iyi bir sebep ver.
    çünkü buna ihtiyacım var.
    atmamak için burdan kendimi
    ne olur bi cevap ver.
    sana ihtiyacım var.
    ağlamak için iyi bir sebep ver.
    çünkü buna ihtiyacım var.
    atmamak için burdan kendimi
    ne olur bi cevap ver. sana ihtiyacım var.
    durmadan ararken sen beni,
    bunaldım sanmıştım meğer.
    nakadarda aptalmışım duymasanda beni.
    bir gün gerçekten duyarsan,
    dizlerimin üstündeyim ben.
    geri dönüpte beni bulamazsan
    bilki hepsi senin yüzünden
  • aslı muharrem ertaşa ait olan kırşehir türküsünün jülide özçelik eyyorlaması takdire şayandır. dinlenmeli.
  • yeniçağın sebep adlı parçası;

    bir vakti tükettim hala gelmedin
    böyle yaşamak zor, hayat imkansız
    mecalim kalmadı, sabrım tükendi
    beklemem imkansız, durmam imkansız

    bir vakti tükettim hala gelmedin
    sensiz yaşamak zor, hayat imkansız
    takatim kalmadı, sabrım tükendi
    beklemek imkansız, durmam imkansız

    sen; aşk adına yaratılmış varlığıma sebep
    muhammed muhabbetine yaratılmış aleme sebep
    süzülmek ten evinden sana doğru tövbeme sebep
    savrulmak isterim sana soğru cennetime sebep

    sevdiklerim birer birer hayattan gitti
    bu yalnızlık içinde olmam imkansız
    mecalim kalmadı sabrım tükendi
    beklemem imkansız, durmam imkansız

    muhammed!
hesabın var mı? giriş yap