sarı
-
benzer tonları tek bir isim altında topladığımızda renkleri “yaratıyoruz” ve bu tonları bilimsel, sanatsal ve diğer kültürel kaynaklardan hareketle sembolik anlamlarla dolduruyoruz. yaşantımızı renklere göre düzenliyor, renklerin gücüne inanıyoruz. mesela mavi huzur verirken, kırmızının her daim tahrik eden tonları duygularımızı baştan çıkarabiliyor. aynı kırmızı renk durmamız gerektiğini söylerken, yeşil güvenle ilerlememizi sağlıyor. sarı renk ise kırmızı ve yeşil arasında tetikte olmamız gerektiğine dikkat çekiyor.
yoğunluğu, şiddeti ve keskinliğiyle tüm renklerin en yakıcısı olan sarının hem ihtişamlı hem de ürkütücü görünmesi ona karşı genel tutumları da etkilemiştir. değişken çağrışımları ölçülü bir hayranlık veya derin bir popülerliksizlik arasında gidip gelmiştir. çoğunlukla kötü bir şöhrete sahip olsa da sıcaklık, canlılık, neşe ve parlaklık çağrıştıran sarı, aslında altının ve güneşin rengidir.
sarının ikaz/tehlike sinyali vermede çok yararlı olan fiziksel görünürlüğü çoğu zaman bir lütuf olarak tercüme edilmez. ister eski ister modern zamanlarda olsun, dil bu renge karşı pek nazik olamamıştır. genellikle ilk başta güzeldir, ancak çok çabuk kirlenir veya solar. gelip geçiciliği simgeler. trafik ışıklarında buyurgan kırmızının yanında yer almasının nedeni de budur.
yüzyıllar boyunca sarı renk, “güvenilmez, sahtekar, ikiyüzlü bir renk” olarak aldatma ve kıskançlık ile ilişkilendirilmiştir. geç orta çağ'dan erken modern döneme kadar vatana ihanetten suçlu bulunan önde gelen şahsiyetlerin evleri sarıya boyanmıştır. sarı kart verilen fahişeler, dış duvarları sarıya boyanmış orta avrupa sanatoryumlarındaki hastalar, barındırdığı bazı bulaşıcı mikrop veya hastalıklar nedeniyle karantinaya alındığı için sarı bayrak çeken gemiler, futbol karşılaşmalarında oyuncuyu ikaz eden sarı kart, geçilmemesi gereken sarı çizgiler (olay yeri, istasyonlar, bekleme sıraları vs.) veya tehlikeli durumlarda kullanılan trafik işaretleri gibi birçok alanda sarı rengin dikkat çekici özelliği kullanılmaktadır.
ancak sarışınlık, antik çağlardan günümüze kadar prestijini koruyan bir görünüm olmuştur. mesela birçok yunan ve roma tanrısı/tanrıçası sarışındır. romalı kadınlar saçlarının rengini açar ya da sarı peruklar takarlardı. şövalyelik çağında sarı saç asalet ve onur anlamına geliyordu.
- feyhaman duran, atatürk portresi, 1937
- ibrahim çallı, mustafa kemal atatürk portresi, 1935
resim sanatında da tüm renkler gibi sarının birçok sembolik anlamı vardır: zenginlik, ihanet, hastalık, gösteriş, ilahi ışık vs. fakat sarının en yakıcı tonunu tuvaline taşıyan vincent van gogh'u (görsel) ve iştah açan ayvalarıyla şeker ahmet paşa'yı (görsel) ayrıca anmadan geçmeyelim.
bu kadar sarı demişken güzel bir şarkı ile yazıyı bitirelim: coldplay - yellow
okumalar için: pdf,pdf, pdf -
jehan barbur'un iskenderun kokan güzel şiirimsisi. iskenderunu sevme sebebidir bu kadın.
videosu:http://www.youtube.com/watch?v=k5yw3w97nhu
sözleri:
bir ara sokakta öldüm...dün
öylece yani.
birdenbire
boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
şehrin boşu boşunalığına içerlerken
bırakmışım son nefesimi kaldırıma
bitmiş,
öylesine yani.
birdenbire
yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
yüz ifadesini göremesem de
anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
o sokakta bitti her şey
öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
apartman sakinlerini düşlerken
sıkıntıdan
ölmüşüm...dün
arka odada ütü yapıp
buharını burnuna çeken kadını,
mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
gözyaşını kabuklara saklayan madam mari'yi
kocasıyla artık sevişemediği için
kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen servi'yi
düşündükçe
ölüvermişim...dün
böylece bitmiş yani,
birdenbire
sıkılmışım derinden zahir.
tutunca da nefesimi
portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
balkabağı mevsimi bile değilken
dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
ve saat henüz 12'yi vuramamışken
kalkmış otobüsler durmamaya
mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
hatırlamam ama
öylece kalakalmışım-kalkamamışım.
şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
kayıklar da serseri misinalar
otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
her gece
bisikletleri balkonlarında unutanlar
her an yağmur yağsın diye dua ediyor
üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
sökülüvermişim
şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
sıkıntı işte
ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
gitmek yerine...? -
oysa alışılabilinir sanmıştım.
bu kadar farkında değildim sarının hakimiyetinin.
her yerde sarı var.
her yer sarı kokuyor.
-yıllar önce bir gün bir kadın* sarıdan kurtulmak için nehire atıyor kendini. maviye bulanmak istiyor. sarıyla ölüyor.-
nefes alırken beynimin tüm hücrelerine nüfuz edip kendini işliyor.
süsledim biraz.
alladim pulladim.
sarıyı kapatabilecek bir rengi henüz bulamadım. bulabilseydim kimse ölmeyecekti. yaşamayacaktı da.
hiçliği bozan sarı.
kaldırsam tüm maskelerini nesnelerin, öznelerin sarısı çıkacak.
kırmızı, sarıdan kaçmaya çalışan sarının bir tonudur.
sonra yeşil, beyaz, siyah vs. bildiğim tüm renkler.
mavi bile.
inanmayan inanmasın.
sarının olmadığı, sarının boğmadığı yer yok.
toprağın rengi sarı, insanın rengi.
ölümün rengi, yaşamın rengi.
cennetin, cehennemin rengi.
doğarken, doğmadan sarıya bulanip, ölsek de kurtulamıyoruz. -
ermenice "dağlı" demek.
hamiş: yavuz bingöl'ün meşhur ettiği türkü vardır "sarı gelin", aslında "dağlı gelin" olması gerekmektedir, türkünün orijini ermenidir. -
sarı ulaşılmayanın rengidir; günü ayıltanın, geceyi başlatanın rengi. siyahtan doğup, siyaha akanın. ve hiç bozulmayıp hep kendi kalanın. yaşam veren 'güneş'in, ışık saçan 'altın'ın.
-
-
sonbaharın tüm tonlarını sunan renk.
-
hadi ye beni
beni ye!
diye bağıran renk -
beden dili denen zıkkımı kalıp kalıp öğrettikleri gibi (herşeyi kalıp kalıp öğretir zaten okullar, ince ince değil asla), renklerin dilini de öyle öğrettiler. renklerin sözlüğünde sarının karşısında "hastalık rengi, hüzün" ırt kırt yazardı. ee, akses kart reklam kampanyası kapak olsun o kalıpçılara. özgü namal'a da sarı pek yakıştı.
hastalık rengiymiş.. -
birseyle birseyin karisimindan olmayan, ana renk.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap