• tozun, toprağın içerisinde, sürekli bir devinim halinde geçen; baret gibi koruyucu maddeler eşliğinde yaşanan, ehil olmadığınız sürece "tehlikeli ve yasak" olan bir hayattır.
  • tiyarto sahnesi gibidir bu meret. bir kere tozunu yutunca kolay kolay birakilmaz.
  • yazın toz kışın çamur içinde sürdürülen hayattır.
  • konaklama şantiye içinde yapılıyorsa ve yerleşim merkezinden çok uzaktaysanız gemide çalışmaktan çok da farklı olmayan hayat biçimidir. hele ayda iki pazar çalışılıyorsa çok yorucudur ama maaşı genellikle şehirdeki işletmelere göre daha iyi olduğu için katlanılır.
  • eziyettir. an gelir, benim ne işim var burada ile başlayan küfürleri sıralarsın ardı ardına. okuduğum okulun da, girdiğim sınavların da, hazırlanan kafamın da ile başlayan, gerisi hayal gücüne kalmış şiirler. kuruyemişçi dükkanı açıp al gülüm ver gülüm yapmak çok cazip gelir sana her sabah o yataktan kalktığında. yataktan kalktığında bugün son dersin içinden, akşam istifamı veriyorum dersin. taşeronu ayrı sıkıntı, işçisi ayrı, malzemecisi, betoncusu, patronu, şefi... üzerinde sürekli baskı, yetişmesi gereken imalat, iş planında oluşan ve önceden planlanması mümkün olmayan, senden bağımsız aksaklıklar, hakediş, yok kıl, yok tüy derken sinir katsayın her zaman yüksektir. fiziki yorgunluk 8 bilemedin 10 saat uyuyunca* geçer ama ya o kafadaki filler?
    saat olur akşam 10 sen hala beton beklersin, her şey yolunda gitsin diye. önceki sabah 4'e kadar beton dökmüşsündür oysa, uyku haramdır sana.

    okulu kazanınca birçok inşaat mühendisi gibi ağaoğlu olacağını düşünen genç dimağlardan biriydim.** şimdi tabliyede, o perde senin bu döşeme benim; şimdi temelde, 12 metreden barete inen taşlar, ne zaman ölürüm acaba sorusu altında çalışmaya çalışmalar.

    an gelir, iyi ki bu işi yapıyorum dersin. bir şeyleri yoktan var etmek denemese de, kağıt üzerinde çizilmiş olan çizgilerden bir yapıyı oluşturmak, içinde belki nice zorluklarla alacağı evini, çocuklarıyla huzurla yaşayarak yuvaya dönüştürmesine vesile olmak birinin. an gelir, gün bitiminde demli bir çaydır mutluluk ya da hayatta kaldığına sevinmektir o gün de.
    işçin ile bir ekmeği bölüp ekmek arası peynir yiyebilmektir, geciken beton arasında tütün sarıp içebilmektir şakalaşarak. bu iş asla bitmez dediğin işlerin bir anda herkesin birlik olmasıyla nasıl hallolduğunu görüp, farklı bir mutluluk ve kıvanç duyabilmektir ekibinle.

    ve an gelir, şantiyeci ölür...
  • bayramın birinci günü sabah kahvaltısında sucuklu yumurta görünce sevinçten yiyemeyecek kıvama getiren hayat. ulan biraz fazla alıp odaya götürsem de sonra yesem mi moduna girersin ama nerede ısıtacağını düşünüp hayalinden vazgeçersin.

    bayramın ikinci günü sabah 6 ya kurulmuş saatinle kalkıp iş başı yaparsın. öyle uzun tatil veremezsin şantiyede. çünkü işçiyi zabdedemezsin. sabah bir gün önceki bayram kahvaltısıyla alakasız bir kahvaltı ile başlarsın güne. oysa 1 gün önce börekler, sucuklar, simitler vardı bu sabah rutin kahvaltı büfesinde olanların bile bir kısmının olmadığını görüp söylenerek kahvaltı yaparsın.

    akşama mangal varsa biraz daha katlanılabilir hal alır bayram günü çalışmak. zaten kimse bayram havasından çıkamadığından doğru düzgün de iş yürümez ama dostlar alışverişte görsün mantığıyla ofisinde takılırsın akşama kadar. çay, kahve, sigara ile günü geçirirsin.

    ancak bu bayramda olan bir durumdur. sabah kalktığında gördüğün adamla akşam odana giderken gördüğün adam aynıdır. sosyal yaşantısı iyi olan bir şantiyedeysen eğer akşam maç vs muhabbetleri bol olur. biz biraz şanslıyız ki yüzme havuzumuz bile var. kışın girebilelim diye çılgın fikirler geliştirilir bu ortamda. en son etrafına çadır yapma fikri ile buluşursun ve gerçekleştirme yöntemlerini irdelersin.

    gündüz askeri hiyerarşinin sürdüğü ortamda akşam şantiye müdürüne laf sokmaya kadar giden bir gevşeklik meydana gelebilir.

    şantiye hayatının en başarılı yanlarından birisi çalıştığın alanla yaşadığın alanın iç içe olmasından dolayı öğle aralarını layıkıyla kullanabilmektir. hava sıcaklığının yüksek olduğu yerlerde 4 saate kadar uzayan öğle araları olunca bir günde iki mesai yapmış gibi olursun.

    pek çok şeyden mahrum kalırsın şantiye hayatında. öyle ki normalde selam bile vermeyeceğin bir adamla akşam kendini tavla oynarken bulursun. inanılmaz bir destek mekanizması oluşur bireyler arasında ancak aynı düzeyde bir dedikodu ve çukur kazma politikaları da güdülür.

    birinin sıkıntısı olduğunda insanlar birbirine destek vermeye çalışır. istifa edip giden arkadaşın olursa sanki evinden kardeşin gidiyormuş gibi duygulanırsın onu yolcularken.

    şantiye hayatı yokluktur... hatta görece olarak bokluktur...

    ama ne olursa olsun okulda sokakta bulamayacağın dostluktur...
  • afedersiniz de yarak gibi hayattır. affedin de gerisini bi okuyuverin..

    ben nereden bulaştım bu işe, kim yaz dedi, o boşlukları hangi parmaklarım doldurdu da girdim. sıkıştım kaldım dağlarda.. böyle hayat mı olur arkadaş.. ya da bu hayat mıdır, ab-ı hayat bu mudur ya da abi bu hayat mıdır ya..? ne menem bi şeymiş olm bu şantiyecilik. amele yanığı mı dersin, olağan bütün deliklerine toz mu dolması dersin, gurbette ota boka duygulanıp, hüzünlenme mi dersin.. yemin ediyom yaşlandım lan kaç aydır.. para kazanmak zormuş derlerdi de bu ney amına koduklarım. isyan ediyom ne izlesem, ne okusam lan. video izliyom. kaç yıldır görmediği sahibini görüyo köpek, gidip yalıyo herifi.. ben burda ağlıyom.. bizonlar aslanı hacamat ediyo..anam gitti ya la aslan deyip yine ağlıyom. belgesel izleyip kültürleneceğime manyak oldum çıktım.. o an biri gelse ''noluyo olm, niye ağlıyon'' dese, ''köpek sahibini yalıyo, aslanı yediler lan'' desem, taşak konusu olacak..

    n'oluyo olm bana..?

    babamın ''çalış olm..'' ''bi baltaya sap ol lan artık..'' bak 1 sene sonra para mara vermem..'' gibi gaza getirici sözleriyle bi kaç deneme sürümünden sonra.. şimdiki işime girdim. çıkamıyom..

    şimdi inşaat mühendisi olacak arkadaşları hayallerinden vazgeçirmeyeyim ama tozun toprağın arasında kalacaksınız gençler. bok değil taş toprak sıçacaksınız yemin ediyom. lan yemek yiyoz, ıslak mendille elimizi siliyoz, bildiğin çamur gibi oluyo o mendil. sümüğün turuncu çıkıyo misal. gün içerisinde ne yesen dişinin arasından toprak çıkıyo. pantolonundan, ayakkabından yukarı mı çıkıyo nedir manyak..

    işim gereği 5 aydır 4 tane yer değiştirdim. yer mi değiştirdim benliğim mi değişti orası belli değil amına koyiim. lan adam gibi bi yerde yapsak ya şu işi. sabit dursak ya.. niye öyle bi oraya bi buraya gidiyosak.. hayır patrona diicem bi gün.. ''ne ayaksın koçum sen.. götünde kurt mu var..? şu işi na burda yapsak ölün mü.?'' dicem de.. sabrediyom..(desem ne kadar dayak yerim acaba.. ya da nasıl döverler..?) çabaladıkça, seviye atladıkça şehir şehir geziniyom amına kodumun işinde. çabalamasam eve şutlayacaklar. babam yine başlayacak ''senin yapacağın işi sikeyim diyecek.. diyo adam.. bi şey diyemiyoz..

    aga sabah bi çıkıyom 7'de, akşam gece kaçta geldiğim belli değil. bi pick up'ım var koltuğunda götümün şekli var. başkası oturdu mu ''bu ne la'' diyo. bildiğin koltuğun götü var..

    sorunsuz bi günümüz olmadı şimdiye kadar çok şükür. eve ''ohh bee, ne kadar güzel bi gündü yaa'' diye gelemiyoz.. yok ekskavatörün hortumu patladı yok kalıpçının gözüne beton sıçradı.. ''şefim bak 25'lik demiri elimle bükebili.. anam parmağım..'' baretsiz gezen, yeleği önden ergen kız gibi bağlayan.. demir geldi onu indirmeye vinç çağır, pimaş boru, koruge boru geldi.. ''şefim boru geldi, naabıcaz..? götümüze sokucaz amına koyiim.. telefon susmuyo arkadaş.. sıçmaya gidiyon.. o 10 dakikada 10 kişi arıyo.. sıçma, işeme zaten ayrı sorun..

    şimdi ofislerin yeriyle saha arasında dağlar kadar fark var. yani aslında bildiğin dağ var. ofiste tuvalet var ama sahada(dağda) doğal olarak yok. geçen çayı fazla mı kaçırdık nedir benim bi çişim geldi, aşağıya inersem olmaz, yetiştirmem gereken işler var. lan dedim şuraya bi işeyim ben. şöyle bi çevreye baktım.. yılan, çiyan, börtü böcek dışında kimse yok. işerken de hatunun adını çişle yazayım da geyik olsun, foto çeker ''adını dağlara işedim yarim'' yazarım dedim. çiş esnasında da uçuşan böcekleri kovmaya çalışıyom tek elle.. uzaktan çok hoş bi görüntü olmasa gerek yaptığım.. o araba ne ara gelmiş, o işveren şirketin kontrollerları ne ara o arabadan inmiş de naaptığımı çözmüş.. götü başı zor topladık.. ''hehe, sıkıştım ya x şef, napak.. ehehe..'' diyebildim. adamlar ne dese ''ya o öyle değil aslında, segregasyon olursa yanarız x şef..'' gibi artislik cevaplar veriyoduk kendimizce, çok bilmişçe.. şimdi hiç bi cevap veremez olduk amına koyiim rezilce, küçümsenince..

    günüm; günlük rapor, haftalık rapor, haftasonu çalışma izni, günlük puantaj, makine puantajı, işverene günlük puantaj, eşeğin siki, at pipisi.. bu ney lan böyle.. diyerek ve yaparak geçiyor. tabi saha gezisi ve günlük manyaklıkları da eklemek gerek.

    akşam kaçta gittiğin belli değil eve. bi bara gittiydik, 2 bira içelim de unutalım her şeyi diye. unutmuş gitmişim her şeyi. uyumuşum lan. bildiğin uyumuş kalmışım barda. nası yorulmuşsam..

    geçenlerde bi tekniker geldi. herif nasıl kibar nasıl temiz bi çocuk.. benim kafa allak bullak olduğundan buna yığdım bazı şeyleri, korkutmadan raporları, puantajları neyin verdim hafta aşırı. yardımcı da oluyom, bize olmadılardı önceden.

    beraber kalıpçıların yanına gidicez.. ben buna işi yaptırmayı, rica eder gibi değil ama emreder gibi de değil.. böyle bu işi yapalım, edelim, biz yapıyomuşcasına, sert değil ama yumuşak da değil.. kırmadan işte, adamları sinir etmeden.. kalıpçılara o kalıpların kurulması gerektiğini, betonu dökmemiz gerektiğini anlattım. iyi dedi, söylerim dedi. gittik..

    - merhaba ustam, nasılsınız(dedi ve sesi titredi garibimin)
    - eyvallah şef, hoşgeldin, hayırlı olsun(dedi bizim usta da)
    - teşekkür ederim.. ya ustam bu işi halletmemiz gerek, beton dökelim mi bugün(dedi ve beton dökümünü rica etti sesi yine titreyerek)
    - yaparız ama şef ''götürüverin'' o zaman bugün(dedi canım ustam)
    - nereye ?(dedi bizim tekniker)
    - ne nereye ?(dedi ustaların ustası)
    - nereye götürelim sizi(dedi saf ve temiz teknikerim)

    sonra gülüştük istemeden ama tutamadık kendimizi. (bkz: #22151356)

    bu yine iyi. ben işe yeni başladığım sıralarda kavga ediyodum amına koyiim.. bu sözden sonra.. lafını bil lan, terbiyesiz, sıçmiim aazına dedim.. adam, ne diyon kardeşim deyip 10-10'lukla(bildiğin tahta) kafamı yaracaktı. götürü vermeyi ''götünü vermek'' olarak anlamak daha götü olsa gerek.

    bunlar işin güzellikleri tabi..

    çalışmak bu kadar zor olmasa gerek aslında bizlere arkadaş. hele şu işçileri düşününce.. mesela bi 963 loder kullanan operatör var bizde. adam paletli makinede titreye titreye çalıştığından çıkınca istemsiz yürüyüşü de tipi de bakışları da değişiyo. adam titremeye devam ediyo aşağıda da.. demirciler misal hep demir bağlıyo. yani tahta bağlayacak değil de.. işte, bağlıyo da bağlıyo. durmadan bağlıyo lan. çok garip. hani bi delirip ''eeehyytt sikecem la'' deyip demiri geçirmiyo birinin kafasına. misal bana. bak şu yanlış bağlanmış, eksik var bak orada.. dediğim gibi 32'lik demiri kafama geçirir mi geçirir amına koyiim.. adam 9 saat demir bağlıyo çünkü. ben her gün 9 saat demir bağlasam 3 güne birinin kafasını gözünü yararım..

    yalnız kendimle çeliştim. ''ne kadar zormuş ya, sokarım çok çalışıyoz'' diye başladım.. sonra da ''çalışmak bu kadar zor olmasa gerek bizlere'' dedim. iyice manyadım lan dağlarda. inek görüp ''memelere bak memelere'' dediğim gün işi bırakmam lazımdı benim. dağda hem azıttım hem kafayı yedim galiba ben.

    n'oldu olm bana..?
  • zordur hem de çok zordur ama alışırsın, alıştığın şey her gün ettiğin küfürlerdir aslında.

    insanın psikolojisini alır bir temiz elden geçirip yerine monte eder. her gün özendiğin o takım elbiseli, öğlen elinde kahve bardağıyla gezen, bir sürü kadın, erkek bir arada çalışmanın verdiği sosyal adam olmadığını, olamayacağını sindirmeye başlarsın yavaşça. buluşmaya giderken paçandaki çamur hatırlatır sana senin kafanda kendine yapıştırdığın (ulan şefim ben, oraları ben yapıyorum) kimlik olmadığını.

    ileri yıllarda tecrübelerinle birlikte arkadaşların olur birlikte çalıştığın, sivildeyken kesik yiyen, hoşmuş denen ama kafasında baret üstünde reflektörlü yelekle ‘ıııhhhh amele’ sıfatı yiyen insanlar.

    ''şef çay yaptık gel'' ile başlar sabahlar. öğlene doğru iş yapmanın, yorulmanın ve acıkmanın verdiği hislerle değişir o sabahki sempatik dünya.

    sıradan bir telsiz konuşması:

    - x şef, x şef ilyas.
    - dinliyorum.
    - şef 10. kata bi gelebilir misin ?
    - işim var noldu.
    - malzeme yerine olmuyo
    - olm telsizden konuşmayın bunları demedim mi ?
    - abi çizen mal kısa vermiş olmuyo (artık benim anonsu ne anladıysa)
    - lan ben verdim onun imalatını ölçüyü de sen getirdin.
    - .mına koycam bunun da haa.
    - ilyas küfür ederken mandaldan elini çek
    - !'^+%&
    - geldim ilyas geldim.

    o kadar değişkenin bir arada olmasıdır işte bu dünyayı enteresan yapan. o kadar adam; kimi akıllı, kimi ise gerçekten neden orda olduğunu bile bilmiyor. bu yüzden oradaki her şey sana bağlıdır aslında. sosyal hayatında uğraşmadığın her şey o sihirli dünyada senin en büyük problemlerindir. parmağı kesilen yanına koşar doktor olursun, kamyoncu mal getirir yılların evden eve nakliyatçısı olursun, yol parası biter adamın 'abi 5 lira var mı?' adamın abisi olursun, laf anlatmaya çalışmaktan saçların beyazlar öğretmen olursun, raporlar, hakedişler, dağılım, maliyet analizi, faturalar vb. derken okulda öğretmedikleri ne varsa sen o anda o olursun.

    insanların cumartesi program yapmaları kanına dokunur şantiyedeki insanın çünkü sen pazar nöbetini satmanın peşindedirsin '' 2 pazardır ben geliyorum yeter '' onlarsa cumartesi polonez köye gidelim, pazar da caddeye akarız peşindedirler. yukarıda da söylediğim gibi kafandaki statü sahibi adam değilsindir sosyal hayatında da alışırsın yani.

    zordur şantiye hayatı bir o kadar da garip; çok fazla adam tanırsın hatta aç telefon rehberine bak yarısını hatırlamazsın bile -bilmem kim usta -bilmem neci ama seversin işte kopamazsın. alışırsın artık ettiğin küfürlere, insanlar da alışır ağzının bozuk olmasına. hijyen kavramı senin için erotik bir telaffuzdan öteye geçmez.. yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve sert geçen bir konteynerda geçer ömrün ve yarılanma süresi en hızlı elementten daha hızlı bir şekilde.
  • bilmişlik yapmak istemem de çıkışta eve gidiyorsan o yaşantı değil çalışmadır. şantiyede hayat değil şantiyede çalışmadır en fazla yani.
    yaşarken anlarsın hele gurbetteysen güzel yemeğin, üste başa bir şey almanın hatta para harcayabilmenin değerini.
    neyse, zordur amk.
  • meslekteki 5.senem 3 farklı ülkede endüstriyel projelerde çalıştım/halen devam ediyorum. şantiyeciliğe ilk başladığımda hiç sevmedim, kurtulmanın yollarını aradım. sonra sonra sevmeye başladım, daha sonra bir baktım yine sevmiyorum, kurtulmaya çalışıyorum, kısa bir süre sonra tekrar sevmeye başladığımda şantiyecinin ruh halini çözmüş oldum. biz şantiyeciler mesleğe başladığımız ilk günden emekli olacağımız güne kadar arkadaş ortamlarında aslan, yalnız kaldığımızda ise ergen genç triplerinde olacağız. hiç bir duyguyu tam olarak yaşayamayacağız. bir şeyi çok sevemeyip birşeyden tümüyle nefret edemeyeceğiz. düşünsenize harcayamayacağınız bir parayı kazanıyorsunuz, paranız ülkenizde hesabınıza yatıyor ve siz başka bir ülkede başka bir iklimde sadece şantiyede pişen yemeği yiyorsunuz. hiç bir zaman oturamayacağınız bir eve sahip oluyorsunuz, borçlanıyorsunuz ama o evde hiç yaşayamıyorsunuz. uzaktan ilişkileriniz oluyor o ilişkileri çeşitli programlar ile internet üzerinden sürdürüyorsunuz ve belli bir süre sonra uzak ilişkinizin düğün fotograflarına bakmak durumunda kalıyorsunuz. her izne geldiğinizde birilerinin öldüğünü, evlendiğini, çocuk sahibi olduğunu ve bir çok şeyin değiştiğini görüyorsunuz. küçük kardeşinizin büyüdüğünü yıllar sonra farkediyorsunuz. herkesin etrafta olmamanıza o kadar çok alışmasını farkettiğinizde kahroluyorsunuz ama yine de izin bittiğinde bu kahrolası işi bırakmak yerine şantiyeye geri dönüyorsunuz.
    şantiye; eğer başka bir ülkenin en ücra köşesinde ise bir kürek mahkumundan farkınız yok. evet hesabınıza para yatıyor ama bu sizin mahkum gibi hissetmenizi değiştirmiyor. yönetici bile olsanız bu durum değişmiyor.
hesabın var mı? giriş yap