• insandır ve insanın görebildiği, gözleri önüne serilmiş her şey.
    artı olarak insan da sanatkârının kendinde ve etrafındaki tecellilerine bakarak yorumlar, hayran olur, duygulanır, ah ederse kendi minik eserlerini ortaya koyar. yalnız aradaki fark insan olanı ortaya koyar ve her insan değildir bu da, bu özelliğin tecelli edebileceği estetik bir bakışı olan, kalbiyle de ayrı bir pencereden bakabilen insanlardır. gerçek sanatkâr ise çoktan onu ve etrafındakileri oldurmuştur zaten.

    "ah"kelimesi önemli burada sanırım. bunu kalpten dile getiremeyenlerin içleri yanmaz, tutuşmaz, akıl çarkları ile harman edilip eser ortaya çıkamaz. o sebeple her insan değil bazı insanlar hayatın kıymetli ve estetik yanlarının farkına varınca harekete geçerler. toplumun nabzını tutarlar ve genellikle içinden çıktıkları toplumla özdeş eserler sunarlar.

    hani bazen deriz, vay be nasıl farketmiş bunu bu insan? aslında ben de böyle hissediyorum da neden ben ifade edemiyorum? işte size o insanın tercüman olabilmesinin sebebi "ah" etmesi ve ister gerçek sanatkâra inansın, ister inanmasın kendine verilmiş yeteneği farkedip uygulamaya koymasıdır.

    bu insanlar vesilesiyle sanatkâr, oldurduklarındaki güzelliği gözler önüne serer. hem de o insanları kendisine aşık eder.

    insanlara sanat eseri dedik, itiraz edenler olabilir. bazı insanlar çok kötü böyle sanat eseri mi olur diye. neden olmasın? kiminin hamuruna, elmas katılmış, kimine altın, kimi sadece çamurdan. şimdi diyebilir miyiz biri elmastan diğeri çamurdan o zaman çamurdan olan eser değildir. hayır çamurdan olan da eserdir sadece kullanılan malzeme farklıdır. nasıl ki heykel çamurdan ama sanatçısı onu esere çevirmiş ve kabul görür hâle getirmiş aynı mantık.

    bu açıdan bakınca işte kendini tanımak, ne kadar değerleniyor. kişi kendi hamurunda ne varsa bunu keşfeder ve harekete geçerse anlamlıdır ondaki malzeme. yoksa som altından olsan ne olur? farket ki kendini hem kendi dünyan, hem insanlarınki güzelleşsin. tabii çamurdan isen de kimse seni hor görmüyor, sende de sanatkârının nimetleri var demektir. yeter ki kendini tanısın şu insan.
  • "benim için sanatçı, sanatçı olduğunu söyleyen kişidir ve sanat eseri, sanatçının sanat eseri olduğunu söylediği şeydir." carl andre
  • dürtü ile başlayıp aşk ile rafine edilmiş düşün eseridir. bir başka deyişle sanatçının intuitionism kalabalıgından sembolizm yalınlığında sadeleştirme başarısıdır. akla atılmış bir cimcikle yola çıkan sanatçının eli kolu bacağı, özgünlüğe, orjinaliteye ve son adımda da özgürlüğe göğüs açar. sanatçı bu ruhanideyken, gelecekte sanat eseri olacagından bi haber yaratı üstüne giydirilenleri organize etme çabasındadır. yaratının sahası her ne ise sanatın ortak paydaları form, derinlik, oran, ölçü, organizasyon, birlik, düzen, armoni anlam vs. takımı altında kendine ayna karşısında poz arar. bu vakitten sonra sanatçının varmak istediği estetiğe ulaşmasıyla, vitrinleri şenlendiren yaratı için sanat eseri tamlaması artık uzak değildir.
    bu referans takımının son parçası şüphesiz ki toplumdur, toplumun sanat yargılarıdır. sanatçının yaratısını rafa kaldırıp bitti diyememesi toplumun bu değer yargılarıyla ilintilidir. ne gariptir kale ağzında ki son vuruş sanatçı da değil milyarların ayağındadır. toplum sanatcının zikrini fikrini harmanladığı bu yaratının son duruşuna bir değer biçer. sanatçının attığı pasın zarafeti doğrultusunda beğenirse gol beğenmezse geri pas yapar.
  • "her insan yaratıcının ruhundan gelen bir sanat eseridir,
    sen kendi hayat sayfanı süsleyebilirsen, cezbedersen gonülleri, yerin ölsen de artık nadir eser olarak arşivlerdedir.
    gelecek nesiller senin hayatınla şekillenir."

    umut
  • üretiminden yıllar sonra, bir grup sanat tarihçisi tarafından değerlendirilen yapıt.
  • sanatta iyi ve kötü, ahlaklı olan ya da olmayan gibi değerlendirmeler söz konusu olduğunda, bu türdeki değerlendirmelerin asla bir sanat yapıtının öz ve gerçek değerini belirleyemeyeceğini bilmek gerekir. örneğin hatırladığım kadarıyla, çağdaş özerkçi eleştirmenlerden richard posner'ın, sanat eserleri ve diğer edebi yapıtlarla ilgili ahlakçılığı eleştirerek, oscar wilde'ın görüşlerini destekler nitelikte belirttiği şu görüşleri paylaşmam yerinde olacak:

    • "edebi eserlere tutulmak bizi daha iyi vatandaş ya da daha iyi bir insan yapmaz
    • "edebi eserlerde ya da sanat yapıtlarında karşılaştığımız ve hatta yazarın ya da sanatçının da katıldığı ahlaken kötü olan görüşlerden soğumamalıyız."
    • "yazarın ahlaki nitelik ya da görüşleri eserlerine değer biçmemize etki etmemelidir."

    burada görüldüğü gibi posner, hiçbir kitabın "ahlaka uygun ya da aykırı" olamayacağını, bir kitabın ya da bir sanat yapıtının sadece "iyi ya da kötü" yazılmış olabileceğini söylemiştir. özetle benim görüşüme göre de eserlere, aşırı ahlakçı ya da ılımlı ahlakçı görüşlerle yaklaşarak bir eseri değerlendirebilmek ve estetik bir deneyim yaşamak olanaklı değildir. bu yazdıklarımdan yola çıkarak, bu saptamalara neden olan birkaç tavsiyede bulunayım: yazar olarak benim de büyük bir hayranlık duyduğum henry miller'ın olağanüstü kitaplarını ve yine film olarak, kubrick'in "clockwork orange"ı, alejandro amenabar'ın, "içimdeki deniz"i veya reifensthal'ın, "iradenin zaferi" isimli filmleri tavsiye edebilirim.
  • bilincin ve bilinçsizliğin buluştuğu ifade biçimi. bilinçli olarak yapılan bir eylem ve bilincinde olmadığımız doğanın kaynaşması. insan, evrenin sadece bir parçası değildir. kendini doğada dışa vuran tin, insanda belli bir şekilde ifadeye gelir. yaratıcı doğa ve yaratıcı düşüncenin bir olma hali.
  • "bütün hakiki sanat ve felsefe eserleri, toplumun yaşadığı hayattan kendilerini ayırt etmekle birlikte, her zaman onunla ilişki içinde olmuşlardır. bu kadar körcesine ve acımasızca kendi kendini tekrar eden hayatın günahlarını reddetmeleri, bağımsızlık ve özerkliklerinde ısrar etmeleri, bilinçsiz de olsa, bir özgürlük vaadini ima eder." theodor w. adorno
  • seyircisinin hayatına en çok değdiği ve ondan en uzak kaldığı yanlarıyla çarpıcıdır daima. iki uçtan en az birini barındırmalıdır her hâlukârda...
  • iyi bir fikirden ete kemiğe bürünüp son haline gelmesi arasındaki süreç çaresizliklerle dolu olan, geçmişteki örneklerini okuyup öğrendiğimiz kadarıyla hiçbir zaman da yaratıcı için "işte bu" denilecek kıvama gelemeyen bir şeydir. hemingway'in "her şeyin ilk hali berbat ötesidir" lafına başıma bir iş gelmeyecekse katılmıyorum. eğer kastettiği yaratıcının ürettiği eserin az çok tamamlanmış olan bir taslağıysa doğru olabilir, ama şahsi deneyimlerim şunu gösteriyor ki: sanat eserinin nüvesini oluşturan o ilk parlak fikir akla geldiğinde sanki çok muhteşem, şimdiye kadar yapılmış her şeyi kökten değiştirecek, herkesi derinden sarsacak bir şey üreteceğinizi sanıyorsunuz. ama o fikir büyüyüp genişledikçe ışığı da zayıflıyor, dejenere oluyor,hatta kendisine ve size zarar vermeye başlıyor bazı noktalarda. eser büyüdükçe onunla cebelleşmeniz ve onun altında kalma ihtimaliniz de giderek artıyor. hatta bu konularla pek alakası olmayanlara tuhaf gelebilir ama ürettiğiniz şey size rahatsızlık vermeye başlıyor diyebilirim.tabi yanlış anlaşılmasın,bu yazdıklarımı ölmeden önce "elyazmalarımı yakın" diyen franz kafka edasıyla demiyorum, sadece bu konularda az çok dirsek çürütmüş ve samimiyetle birşeyler üretmeye çabalamış biri olarak söylüyorum. hayırlı geceler efendim.
hesabın var mı? giriş yap