• afyonkarahisar'a benzerliği ile gözlerimi doldurmuş şehir: dağlarla çevrelenmiş düz bir arazi, sert bir iklim, bir ucundan diğer ucuna yürüyebileceğiniz bir şehir merkezi... kış sporlarını saymazsanız gezilip görülecek yerler, aktiviteler sınırlı... nispeten iyi yer tutmuş bir ilimiz, yakın çevresinde hiç bir halt yok ama bir sürü turist noktasına araba ile gidileblir ve ya uçak ile en fazla 2 saat mesafede.

    şehir mormonlara ait olan ve onlar tarafından işletilen temple square'in etrafına kurulmuş. caddelerin isimleri bile hep bu meydan referans alınarak (batı, ana, doğu... vs.) konmuş. meydanda şaşalı bir mormon tapınağı, daha da devasa bir mormon ofis binası (çok merak ettim burada ne yaptıklarını), ünlü mormon korosunun mekanı tabernacle, bir konferans merkezi, güzel bahçeler, havuzlar bulunuyor. bu meydanın hemen karşısında kanyon'un bir boy büyüğü bir alışveriş merkezi var.

    meydanda ve alışveriş merkezinde uzun etekli mormon kadınlar, yanlarında kumaş pantalon, kolsuz süveter ve kravattan oluşan üniformları ile eşleri ve boy boy çocukları -artık allah ne verdiyse doğurmuşlar- geziyor. yerli halkın büyük kısmı sarışın mavi gözlü, beyaz tenli.. gençleri çok güzel, ancak belli yaşın üzerindeki insanlar genellikle gayet şişman. balık eti falan değil sağlık için tehlike olacak kadar şişman. herhalde yapacak br şey olmayınca kendilerini yemeğe vermişler.

    onun dışında bu bölgeden biraz bile uzaklaşınca şehir ıssızlaşıyor. yollarda tekin olmayan tipler, dilenenler, boş dükkanlar dikkat çekecek kadar çoğalıyor. mormonlar içki içmiyorlar ama şehirde bir sürü birahane ve pub var. amerika şartlarına göre ucuz bir şehir.

    kısaca salt lake city ölmeden görmeniz gereken 100 yerden biri değil.
  • sadece havaalanında bile 5 tane starbucks olan şehir. ayrıca las vegasa araba ile 6, san francisco ve los angelesa 10ar saat uzaklıktadır. 8 saatlik mesafede grand canyon, yellowstone, arches ve zion gibi ulusal parklar bulunur. konum itibariyle her yere yakındır yani, en büyük avanajı budur. şehir nüfusu 200 bin, metropol nüfusu ise 1 milyon dolaylarındadır.
  • süpermarketlerinde alkol oranı yüzde 3,5'un üstünde içki satışı yasaktır ve alkollü içeceklerde yaş sınırı tahmin edilebileceği üzere 21'dir. eğer adam gibi alkollü içki satın alınmak isteniyorsa son durak bir market değil, sadece içki satan bir "liquor store" olmalıdır.
  • sırtını dağlara böğrünü çöle dayamış olan şehir.
  • (bkz: utah jazz)
  • herkesin diline 2002 kış olimpiyatlarıyla düşen ama normalde her sene outdoor retailer fuarlarının yapıldığı şehir. üstelik bu sene olimpiyatlar var diye fuarı da alakasız baska bir yerlere aldılar..
  • (bkz: 2002 kis olimpiyatlari) evsahibi.
  • (bkz: mormonlar)
  • red kitin bir bölümünde carlson cityden çekilmeye başlanan ilk telgraf hattının son bulduğu şehir.mormonlarda yardım etmişti hatta.ilk defa mormonlar kavramını o bölümde öğrenmiştim.(bkz: cizgi romanın eğitici özelliği)
  • turistik olarak yolunuzun düşme ihtimali düşük olan ve zaten düşmesine de hacet olmayan, kültür şokunu cepheden karşılayabileceğiniz utah başkenti. gelgelelim burada azıcık ucundan yaşamak ilginç gelecektir. normalde televizyondan abd'ye biraz da olsa alışık olduğumuz ve gitmeden önce kendimizi hazırlayabildiğimiz için diğer büyük şehirler sizi pek şaşırtmayabilir ama burası şaşırtır arkadaş. şehirle pek sorununuz olmaz ama buranın popülasyonu çok ilginç hakikaten*. şehire gelirsek; downtown'da kütüphaneden çıkarsınız, city hall'un önünde yürürken birden highway çıkar karşınıza bi baktınız hoop şehir bitmiş. dur ulan aşağı gideyim tramvay da varmış dersiniz, kendinizi sandy'de, dağların eteğinde bulursunuz. yok olmadı deyip temple tarafına çıkayım dersiniz, tepeyi tırmanırsınız eyalet meclis binasını gezersiniz o kadar. çünkü binanın arkası dağlıktır, şehir yine bitti. üniversitesini de görmeden gitmeyin, east temple'a gidin oraya da tramvay vardır. en fazla yarım saatiniz alır zira şehir gene bitti. ama bunları yaparken araba kiralamak en mantıklı hareket olacaktır. tramvay her ne kadar nizami görünse de her yere gitmez. illa ki otobüse binmek zorunda kalacaksınızdır. otobüslerin bazıları da akşam dokuz, bazıları beşte devre onda biter ahahahah... neyse ağzıma sıçayım, diyeceğim o ki gece dönerken sefer yoktur kalıverirsiniz valla.

    bir de şunu yazasım var. akşam 10'dan sonra bir bara gidilir, üç beş dolar giriş ücreti, id gösterme falan filan neyse mekana girilir, öksüz doyuran biralar içilir, ortamdakilerle kaynaşılır. sanki üç saat hiç geçmemiş gibi gider bir bira daha alayım denir ama yok öyle. gece birden sonra içki satışı yoktur burada. mormon kardeşlerimizin yazılı olmayan bir hakimiyeti vardır o ayrı konu.
hesabın var mı? giriş yap