• şakayla karışık sadri alışık.

    kaptan rafet, otoriter anne saffet'in oğlu, 1925 yılının dördüncü ayının beşinci günü, istanbul paşabahçe'de gözlerini dünyaya mehmet sadrettin olarak açtı. aile fertleri ona "sadri" diye hitâp etti, hayatının geri kalanında da milyonlar onu "sadri" diye tanıyıp sevdiler.

    sanatın neredeyse her alanında üretici olan sadri alışık serüvenine tiyatro oyunculuğu ile başlar, resim yapar, şarkı söyler, enstrüman çalar, nihayet "günahsızlar" filmi ile sinemaya geçer...

    off... şunları kendi ağzından dinlemek vardı ya. gelmiyor ki bir türlü gerisi...

    -*-

    - küçük hanım hey... uyansana yahu

    gözlerimi ovuşturuyorum.

    - küçük hanım, wunsch ... epey oldu başında bekliyorum,
    - aa.. ama

    kolalı gömleği, jilet gibi pantolonu, ince gravatı, janti hali ve dudağının kenarına sıkıştırdığı sigarası ile 30 lu yaşlarındaki sadri alışık gülümseyerek bana bakıyor. şaşkınlığımın geçmesine izin vermiyor gülümsemesi.

    - beni çağırmadın mı, işte geldim.
    - be..ben çok şaşkınım. rüyada mıyım ?
    - elbette ki rüyadasın. kaç zamandır sesin geliyordu kulağıma. bir sürü döküman topladın ve ne yapacağını bilemiyorsun şimdi değil mi ? biraz soluklansan belki iyi gelecek.
    - e..evet.. de
    - bak sana bir teklifim var . seni hayalini kurduğun bir yolculuğa çıkarsam...ne dersin ?
    - ne diyebilirim ki, allah derim.
    - e o zaman... wunsch hanım !
    - sadri bey !

    koluna giriyorum. yumurta topuklu ayakkabılarım, diz üstü dar eteğim, kısa kollu fistolu blûzum , mizampli edilmiş saçlarımla pek güzelim.

    önce paşabahçe'deki üç katlı ahşap evde alıyoruz soluğu. bahçesinde meyve ağaçları olan bu evde, küçük bir kediciğin ayaklarına ceviz kabuğu takan 5 yaşındaki yaramaz sadri önümüzden koşturuyor. sonra birden balkonda beliriveriyor, bu sefer de oltayla yukarı civciv çekmeye çabalıyor. evin içine girdiğimizde ise namaz kılan babaannesine türlü muziplikler yaparken buluyoruz onu. gülmekten katılıyorum.

    - çok yaramazmışım küçükken, diyor.

    gözleri parlayarak bakıyor o eve ve küçüklüğüne.

    sokaklarda dolaşmaya başlıyoruz. ilık bir rüzgarın eşlik ettiği bir yaz günü olmalı.

    - ben istanbul'a aşığım , aşığıyım onun . denizine, havasına, vapurlarına, mavisine, yeşiline, çiçek bahçelerine, arnavut kaldırımlarına, salepli kışlarına, boğaziçine... aşığım.

    - aşık olunmayacak gibi değil ki... hele ki senin gözlerinle görebilmek kimbilir nasıldır.

    konuşurken birden kendimizi boğaziçinden geçen bir vapurda buluyoruz. yakıyoruz birer sigara, yanına da çayımız geliyor. şeker atmıyor o da ama kaşığı oynatıp bardağı çınlatıyoruz. gülüyoruz ikimiz de. bir şiir okumaya başlıyor:

    bir vapur geçsin isterim önümden
    ille de boğazdan
    yırtılmış denizlerden
    yorganlar gelir aklıma
    sanki hiç ıslanmadan
    bir sabahçı kahvesinden
    kavaklar derim
    kız kulesi derim
    hisarlardan birine takılır gözlerim
    doymaz martılar gibi
    ışıklar hiç sönmesin isterim
    bir demli çay
    bir demli çay daha
    sonra hep istanbul şarkıları söylerim

    vapur, denizi yırta yırta ilerlerken , benim bildiğim ama onun ağzından duymak istediklerimi sorma imkânı buluyorum.

    - daha üçüncü sınıftayken "istiklal madalyası" oyununda başrolü, "adalı halil"i oynamak, cağaloğlu halkevinde tiyatroya devam etmek, güzel sanatlar akademisinde resim eğitimi almak... nasıl sığdırdın tüm bunları koltuğunun altına ?

    - aşkla küçük hanım. hep sevdim, hep istedim, sevdiklerimi istediklerimi yaptım. bunlarla mutlu oldum ben. hem babamın bir nasihati vardı bana :" işini elinle değil, canınla yap " demişti. onu yerine getirmeye çalıştım .

    - sonra sinemaya geçisin de "günahsızlar" filmi ile oluyor...

    - evet, sinemaya başladığım ilk yıllarda daha çok tarihi, kahramanlık hikayelerini anlatan filmlerde rol aldım * * * *

    - küçük rollerdi değil mi ?

    - küçük rollerdi evet ama faruk kenç, şadan kamil, muhsin ertuğrul, sami ayanoğlu gibi usta yönetmenlerin yanısıra çok değerli oyuncularla, mesela gülistan güzey, cahide sonku, neriman köksal, sezer sezin, nedret güvenç 'le aynı sahneyi paylaştım. beraber büyüdük öğrendik.

    - peki.. ömer lütfi akad desem sana...

    -ustam derim, ellerinden öperim. hem hayatımın kadını ile tanışmama vesile oldu biliyorsun "yalnızlar rıhtımı"nda. çok güzeldi be wunsch. ona aşık olmaktan başka çarem yoktu ki !

    gülümsüyorum. ağzıma yay kaçmışcasına geniş bir gülümseme bu.

    -*-
    yatağın içindeyim. gülümseyerek uyandığım bir sabah bu sabah. hepsi bir rüyaymış ya ! kaldığım yerden devam devam ...

    sadri alışık'ın türk sinemasına kazandırdığı bir çok tip olmuştur ki bunların en ünlüsü turist ömer'dir kuşkusuz. turist ömer de zaten, ayhan ışık'ın başrolünü oynadığı helal olsun ali abi filminde hayat bulmuştur ilkin. film çıkışı seyircilerin aklında ayhan ışık'tan ziyade sadri alışık'ın turist ömer'i kalınca 7 filmden oluşan turist serisi ortaya çıkar. işin bir ilginç yanı da o günün parasıyla fiyatı 5000 lira olan sadri alışık'ın yeni fiyatı 10000 liradır artık. ha ayhan ışık mı ? can dostu ayhan ışık'ın fiyatı ise 60000 liradan aşağı düşer.

    gün doğmadan neler doğar misali filmden de film doğar oynayan sadri alışık olunca. osman f seden 'in yönettiği şakayla karışık filmindeki osman da çok tutulur. ofsayt osman.

    hulki saner, aram gülyüz, ülkü erakalın ,nejat saydam, osman f seden , atıf yılmaz ve türker inanoğlu en çok çalıştığı yönetmenler olmuştur. bu turist ömerler, ayşecikler vr ofsayt osman, saner'le olan çalışmalarının kahramanlarıdır. küçük hanımefendi serileri nejat saydam , afacan serisi ülkü erakalın imzalıdır.

    -*-

    burnuma gelen sigara kokusu ile gözlerimi açıyorum. kapının kenarına yaslanmış :
    .
    - nerede kalmıştık küçük hanım ?
    - ahh.. rüya olduğu için o denli hayıflandım ki.
    - ah küçük kız, rüyadayız yine. kaldığımız yerden devam edeceğiz çünkü yolculuğumuz bitmedi ki...

    rüya olduğunu bilmenin, biteceğini bilmenin mahzunluğu ile :

    - peki...

    derken bir balıkçı lokantasındayız. balık ağlarıyla dekore edilmiş bu yerin duvarları mavi boyalı, masalarında pitikare örtüler var. kızartma ile karışık anason kokusu çarpıyor burnumuza. masamız donanmış bir iki mezeyle. bir de kedi dolanıyor ayaklarımızın altında. ona bakıyorum. o janti kıyafetli sadri gitmiş yerine turist ömer gelmiş. bende ise değişen tek şey saçlarımın topuz olması ve üzerime aldığım şal. kadehini kaldırıyor.

    - iç be güzelim, rüyadayız vebali yok.

    bir şarkıya başlıyor inceden, eşlik ediyorum ona:

    seni ben unutmak içn sevmediiim
    gülmen
    ayrılııık demekmiş bilmeedim

    o içiyor ben içiyorum. sonunda şişe boşalıyor. yeni bir şişe geliyor masaya. meğer lokantanın sahibi de hulusi kentmen değil miymiş. omzunda koyu renkli bir havlu ile masaya yanaşıp göz kırpıyor bana. turist bana bakıyor ve kahkayı koyveriyor.

    - tadını çıkar wunschum koçum benim.

    rakı kadar erkek turistle vuruyoruz kendimizi kasımpaşa'ya. avare'yi , badem şekerini , turist ömer derler adıma'yı söylüyoruz sokaklarda.sabahın ilk ışıklarıyla birlikte piyer lotiye çıkıyoruz. haliç'in üzerine yağan yağmurda ıslanıyoruz. onun üzerinde trençkotu var bu sefer, tekrar bir istanbul beyefendisi görünümüne bürünmüş. belgin doruk gibi kabarttığım saçlarım yağmurda sünüyor. gözlerimdeki boyalar akıyor.

    -*-

    bu sabahlara hep böyle uyanmsam ya...

    yan rollerde oynadığı filmleri de katarsak sadri alışık'ın kamera karşısına birilkte en çok geçtiği aktrisler feri cansel, fatma girik , çolpan ilhan, belgin doruk, sevda ferdağ, filiz akın, türkan şoray, esen püsküllü, hülya koçyiğit.

    çevirdiği 189 filmin 88 inde başrol oynamıştır. sinemaya adım attığı günahsızlar filmindeki rolü de başroldür. 1962 yılına gelindiğinde ayşecik yavru melek filmi ile alışık'ın komedi filmi oyuncusu dönemi de başlar. bu filmi aman kimse duymasın, geçim dünyası, helal olsun ali abi, afilli delikanlılar v.s nihayetinde turist ömer izler.

    ofsayt osman, turist ömer rollerinin yanında izzet günay ile başrolü paylaştığı 64 yapımı fıstık gibi maşallah filminde canlandırdığı fikri/ fikriye rolü son derece komik bir roldür. bir başka kadın kılığına girdiği film de fıstık gibi'dir. fıstık gibi maşallah filminin yusuf sezgin , feri cansel'li ikinci versiyonudur bu film. efkarlıyım abiler filminde de kısa bir rolde kadın kılığında gözükür.

    soyadıyla müsemma dört filmi vardır : şakayla karışık, acıyla karışık, işler karışık, serseri aşık.

    oynadığı rollerin adı da çoğunlukla lâkaplıdır : turist ömer, ofsayt osman, ringo kazım, gönlübol arif, efkarlı arif *, taşkasaplı necati * , kapkaç hüsnü * , banazlı ismail * , şaşkın hafiye *

    tarık akan'ın en çok ferit olması gibi sadri alışık da en çok osman olmuştur filmlerinde : arkadaşlık öldü mü, darıldın mı cicim bana, ağlama değmez hayat, acı ile karışık, şakayla karışık, sana layık değilim, yan kesicinin aşkı bulabildiklerim.

    -*-

    sabahın ilk ışıkları ve biz sarayburnu'nda kıyıdaki taşlara oturmuş martılara, vapurlara bakıyoruz. az evvel aldığımız simitler hala sıcacık. silutei giderek silikleşmeye başlamış, anlıyorum ki bu beni son ziyareti olacak. aklımdan geçenleri anlamış gibi :

    - yazının sonuna yaklaşıyorsun artık. istanbul'u geze geze bitiremeyiz. şarkıların sonunu da getiremeyiz. bu son rüyayı film setlerine ayırdım ben. en sevdiğin filmlerimin setlerine, içlerine, rollerine, repliklerine gireceksin.

    gözlerimin ışıldadığını kendim bile anlıyorum.

    mekan değişiyor, dekor değişiyor. neredeyiz ?

    bir arabanın içinde hususi şoförle beş kişiyiz. arka koltukta neriman *, ömer * ve bülent * oturuyor . ben ön koltuktayım. içinden farklı planlar kuran üç sevimli insan .küçük hanımefendi'yi izliyorum. oldukça minik bişey, hokka gibi bir de burnu var. ayhan ışık'a bakıyorum hayranlıkla. o sırada hariçten bir ses kulağıma fısıldıyor " can dostum benim o" diyor.

    ayşe ile gül dansöz kıyafetleri içinde bir masanın üzerine çıkmış babaları sadi'yi sevgilisinin yanında rezil etmekle meşguller. hımm, gelinlik kızlar filiminin bir karesi. yan masalardan birinde oturuyorum. ahah figüran olarak sanırım. kareler hızla değişiyor.

    bir yatak odası . yatağın kenarına oturmuş bestekâr sadi bey açık bırak pencereni örtme perdeyi bu gece'yi hem çalıyor hem söylüyor. bense zeynep aksu'nun mürebbiye rolünü kapmışım çoktan. kapı aralığından izliyorum onu.

    piyanonun tuşlarına iştahla basan yasemin * ona eşlik eden osman öp beniöp beni öp diye şakıyorlar. piyanonun üzerine oturmuşum ama kimse görmüyor beni.

    o kadar hızla geçiyor ki kareler ; baş belası filminde orospu çocuğu canum evladum kulaklarımla duyuyorum , tatlım filminde hale soygazi ona "tamam mı tatlım" diyor. ben diyorum. hayır hale diyor. ah müjgan ah'a gelince gözleri dört defa lacivert müjganın saçlarını çekiyorum, hüsnü'ye tercih ettiği zengin züppeye * bir tekme savuruyrum ama hepsi havaya gidiyor. filme müdahale edemiyorum. bir kez daha anlıyorum ne müjgan o müjgan ne de hüsnü o hüsnü. herşey bir anda bulanıyor. ışık hızıyla film karelerinden koparıp alıyor sanki birisi beni.

    - wunsch kız, ayrılma vakti

    - ne çabuk...

    - rüyaydı biliyorsun, bitti. bitmeli.

    - bir gün yine rüyalarıma beklerim, hayır demem.

    sıcacık bir gülüş atıyor.

    - sen gibi sevenlerim var mı hâlâ ,diyor

    - elbette. seni seven, arayan, senin gibi olmak isteyen, seni örnek alan, yaptıklarını bugün de takdir eden binlerce kişi var. filmlerini hâlâ heyecanla izleyen kişiler.

    mutlu olduğunu hissediyorum.

    - selam olsun onlara.

    - olsun

    - onlara çok şey söylemek isterdim, lâkin o rüya bu rüya değil !

    bir turist ömer selamı çakıyor. gururla gülerek karşılık veriyorum. kayboluyor.

    * * *
  • bir filminde geçiyordu. nubar terziyan evsiz, barksız, görünümünde gizli hafiye karakterini oynuyordu. sadri alışık sokakta onu görüyor, içi acıyor ve elindeki yemeği ona veriyor, nubar terziyan da şöyle diyordu;

    - bu bana mı?
    - tabi sana ya bey baba ne sandın! biz boşuna fukara olmadık! hadi eyvallah!

    "biz boşuna fukara olmadık" bu sahne benim için çok önemlidir. aklımın bir köşesinde bu ses ara ara yankılanır, hatırlar dururum. "biz boşuna fukara olmadık" işte bu insanın bir cümle ile yüreğini cesurca beyan etmesi demek.
  • eşi çolpan ilhan şöyle anlatıyor sadri alışık'ı (s. 16-23):

    "kendi hayatında o kadar disiplinli değildi ama tiyatronun kapısından girdiği an çok özenli, dikkatli ve disiplinli bir oyuncuydu. biri güldü mü çok rahatsız olurdu, onun için onu iki de bir sahne amiri yapardık. her şeyi sıkı kontrol eder, her şeye fevkalade dikkat eder, antre kaçırmaz, rol çalmaya karşı... (...) sadri çok özenli çıkıyordu (sahneye), çok da yakışıklı bir dönemiydi, seyircinin "hiii" diye iç geçirdiğini hatırlarım. (...) çok iyi gözlem yapardı. (...) mesela alakasız bir saatte otobüse biner gezerdi. ya da balıkçıların arasına girerdi.

    örneğin "şakayla karışık"ta olağanüstü bir tpleme yapmıştı (ofsayt osman; "bu da mı gol değil be?"). gala gecesi seyiricisi onu taksim'deki divan oteli'ne kadar taşıdı. bütün sinema "gooooool" diye bağırıyordu.

    yaşamasını, eğlenmesini severdi. örneğin bir almanya turnesi yaptı. çok iyi para aldı. turnede bitirdik parayı. bir kenara ayırayım da şöyle olur, böyle olur hiç düşünmezdi. söylediğim zaman boşver, gider dublaj yaparım derdi.

    aldı kartallar yüksek uçar 'ın senaryosunu bütün tiplerin resmini çizdi. ayhan ışık' ı çok severdi. çok duygusal bir adamdı, her şey koyuyordu ona. ayhan'ın ölümü on yılını yedi. çok etkilendi, kıyamadı, üzüldü, yani çok kötü oldu. geceyarıları, yılbaşı geceleri mezardan alır eve getirirdik.

    sadri karaciğerden ölmedi. karaciğer naklinden sonra verilen ilaçlar vücudun direncini kırıyor. bağışıklık diye bir şey kalmıyor. bronşitten öldü. bir yerde bir üşüttü, kurtaramadılar. 68-69 yaşındaydı, çok erken..."

    ***

    oğlu kerem alışık anlatıyor (s. 24-29):

    "sinemanın kötüye gittiği bir dönem var, seks furyalarının başladığı bir dönem. (...) şunu hiç unutmuyorum: 'ben limon satarım, gene de gidip bugünlere tertemiz getirdiğim kariyerimi o yollara, çöplere atmam' derdi. işinde çok disiplinliydi, kendi makyajını kendisi yapardı.

    (...) 'çok isterdim' derdi, 'benim de bir erkek çocuğum olacak, benimle oturup karşılıklı rakı içecek, ama bizimkisi rakı da içmez, içki de içmiyor bu.'

    (...) bir gün ben küçükken bir gece uyanmışlar. 'çolpan' demiş babam. 'efendim sadri?', 'aç camı at şu çocuğu' demiş. öyle fenalık geçirttiğim zamanlar olmuş."

    ***

    birkaç not: sari alışık, turist ömer tiplemesindeki meşhur şapkasını "helal olsun ali abi" filminin setinin yanındaki bir inşaatın işçisinden almış. meşhur turist ömer selamı ise aslında bir askerlik arkadaşına aitmiş. asıl ismi mehmet sadrettin alışık'mış. bir ömürlük istanbul adını verdiği bir şiiir kitabı varmış. resim yapmayı çok severmiş. yavuz özkan, yengeç sepeti filmindeki rolü kabul edip etmediğini sormak için gittiğinde sadri alışık'ı sigara paketinden çıkardığı jelatinle kendisine bir kulaklık yapmış bir şekilde görmüş.(filmi izleyenler sadri alışık'ın filmin bir yerinde çocuklarının kavgalarını duymamak için işitme cihazının kulaklığını çıkardığını görürler. bu sadri alışık'ın eklediği bir jestmiş... ). sadri alışık'ın babası şehir hatları vapuru kaptanıymış: paşabahçeli şükrü kaptan. son bir anekdot ile bitirelim:

    sadri alışık, bir keresinde muhsin ertuğrul 'a, küçük sahne'deki bir oyun provasında şöyle demiş: "hocam ben hep george, paul falan oluyorum. hani ah diyorum, bir oyunda şöyle kahve meydancısı ali olsam, askıyı usulünce taşısam, bir mendili fiyakalı bir biçimde omzuma atsam..."

    ***

    kaynak: ankara sinema derneği, kahkaha ve hüzün: sadri alışık, dost kitabevi yayınları, hazırlayan: kurtuluş özyazıcı, ankara 2006.
  • cem yilmaz, cnntürk deki, bir yudum insan programında;
    sadri alışık şu an yaşayıp 30-35 yaşlarında olsaydı, hepimiz evde otururduk demiştir.
  • "sokak köpeklerine selam verdiğimiz zaman, insan olmaya çeyrek kalmıştır."

    sadri alışık
  • "hey yavrum hey" lafını çok kullanır filmlerinde. hem çok hüzünlendiğinde, hem de çok sevindiğinde. tek farkı söyleyişteki tonlamadır. tıpkı hababam sınıfının müziği gibi....
  • ah güzel istanbul ile bize istanbul beyefendiliğinin ne demek olduğunu öğreten türk sinemasının en büyük ustasıydı. girdiği her kılığın hakkını veren bir adamdı. çok sigara içerdi, hem sipahi hem de iki paket...ciğerleri dayanmadı. amerika'lara ciğerini değiştirmeye gitti. ama o ciğerler de para etmedi. vakti geldi, gitti... yetişemedik onu perdede görmeye...

    bazen sadri babayla karşılıklı rakı içeriz. masamda resmi durur, tam karşımda... bir sigara da ona yakarım. küllükte ööyle durur ama sigarasız sadri alışık'a alışık değilim. müjganın haline ağlarız,bazen de istanbul'un haline.. ben nihavent severim, o hicaz sever... pikapta o ağacın altını anmaz olur muyum hiç çalar...resmi pek neşeli ama değerini öbür tarafta anlamış olacaklar ki acı acı gülümsüyor sadri baba. şarkıdan da olabilir gülümsemesi. ne de olsa hicaz, en sevdiği makam. belki de istanbul'un haline gülüyordur, en güzel zamanlarını ben yaşadım diye...
    geçenlerde söz aldı benden, miyadım dolunca o da beni misafir edecekmiş mekanında...
  • yağmurlu bir beylerbeyi akşamı, tenha bir meyhane. rahmetli abdullah yüce'nin bir şarkısı duyuluyor. belli belirsiz bir ud tımbırtısı, döşte belli belirsiz bir hançer sızısı, yağmura, meyhaneye, güfteye sinmiş katiyen belli bir gönül yarası.. ve böylesi bir manzara ortasında rakıyı en güzel içip en güzel ağlayabilen adamdır merhum sadri alışık.

    5. sınıf senaryolarda yarı meczup geçkin kent serserisini de oynasa, daha kötü senaryolarda kart zampara sonradan görmeyi de canlandırsa büründüğü rolü kendi sesi ve ruhuyla yorumlamayıp adeta baştan yaratabilmiş bir aktördür.

    sadri alışık son derece görmüş geçirmiş, yeryüzünün en babacan miralay'ı olup kâh feride'ye inanılmaz sevecen nasihatlar verir, kâh yakasında kırmızı karanfille "kimseye etmem şikayet"i söyleyip son baharında hüsrandan hüsrana koşan banazlı ismail olarak usumuza takılır.

    lakin belgin doruk'u ayhan ışık'a kaptırdığı filmler, erol büyükburç'la sabun köpüğü maceraları bi tarafa; sadri baba aslen ve her daim yağmurlu bir yalnızlığın kuşattığı viran meyhanelerde dünyanın en güzel kederlenen adamıdır.
  • "öpüşecek birilerini aramadık, bizim için ölsün de demedik. hani biraz sevse üstünü biz tamamlardık..."
  • kendi biyografi'sini yazmış bir şair aynı zamanda *

    paşabahçede doğmuşum
    sayı bilmişim sünnet olmuşum
    koynumda pabuçlarım
    uyanık uykular uyumuşum arife geceleri
    kamalı bekir çamur ahmet bir de süleyman
    ayak yapıp çift kaleler kurmuşum
    cigaraya başlamış
    tertemiz yataklarda pis rüyalar görmüşüm
    tepelerde uçurtma
    sokakta şarkı
    karakollarda sabah
    ekmek karnesi çay fişi
    ihtilaller görmüşüm
    kah kafa vurmuşum taşlara
    kah can evimden vurulmuş
    hanumanlar yıkmışım

    üçüncü selim mustafa çavuş ve baküs
    erik narı çiçek açmış şarkılar
    yitik baharlarında gönlümün
    ve kıpkırmızı bir granada akşamı
    ispanya'da şatolar kurmuşum
    oklar üşüştürüp gemiler batırmışım karadeniz'de
    sancaktepe hadımköy'de nöbetlere kalmışım
    daracık daracık sokaklara girmişim
    ya dostlar tutup sofralar vermişim
    ya ev bark kurup anasını satmışım
    avarelik mavarelik etmişim
    en sonunda oyuncu olmuşum olabildiğimce

    1961 şişli
    ***
hesabın var mı? giriş yap