• hikaye yazımının en önemli noktalarından biri settingdir. türkçe'ye kurguyer olarak çevrilen bu kavram, hikayenin geçtiği yerin ve zamanın detaylarının belirlendiği noktadır. örneğin 1780'de geçecek bir roman için o dönem bir setting'tir. ya da 2150'de geçen bir film için uzay gemileri, warp teknolojisi, robotlar gibi detaylar setting'in parçalarıdır. bu setting çalışması sırasında hikayeyi başlatmadan önce bir yığın detay belirlemek daha sonra anlatacağınız hikayenin gerekliliği olan detayları seçerek ilerlemek ortaya daha kaliteli bir metin çıkmasını sağlar.

    setting her yapıt için önemli olsa da fantastik, bilim kurgu ve tarihi filmlerde daha belirgin hale gelir. ancak yeşilçam'da yapılan filmlerde pek setting çalışması bulamazsınız çünkü setting çok fazla detay üzerinde kafa yormayı gerektirir. bu da bir haftada üç filmin çekildiği ortamda yavaş kalmanıza neden olur.

    ancak şabanoğlu şaban filmi bu konuda beklenmedik şekilde derindir. çünkü eğer filmin detaylarına dikkatli bir şekilde bakarsanız çöküş dönemini tarif eden bir osmanlı portresi görürsünüz. biz de bu entry'de filmin senaristi sadık şendil'in yaptığı çalışmanın detaylarına göz atacağız. hazırsanız başlayalım.

    --- spoiler ---

    film bildiğiniz üzere bir savaş sahnesiyle açılıyor. bu ilk savaşın tarihi nedeniyle birinci balkan harbi olduğunu tahmin ediyorum ben. ancak tabi karşı taraftan birilerini göremediğimiz için o konuda bir yorum yapmak pek mümkün değil. aslında bir sahnesinde şaban'ın düşman komutanı alıp gelmesi gerekiyordu. belki oradan emin olabilirdik ama operasyonu yöneten hüsamettin, operasyona gönderilen asker de şaban olunca sonuç pek beklendiği gibi olmadı haliyle. ancak etraf çok dağlık falan değil, öyle olsa belki rusya ile yapılan bir savaş derdik. ya da çöl görsek (ki biraz önce bahsettiğim sahnede bir kere çöle geçip geri geliyoruz ilginç bir şekilde) yemen savaşı diye düşünürdük ama etrafın yeşilliğinden falan balkanlarda geçen bir savaş olduğunu tahmin ediyoruz.

    bu savaş bittikten sonra şaban ve ramazan istanbul'a geliyorlar. burada ilk olarak bir gazinoda çalgıcılık yaptıklarını görüyoruz. bu meslek tercihinin işaret ettiği iki önemli nokta var. birincisi şu; şaban yaptıkları işten şikayet ediyor. ramazan ise "başka iş yok zaten. ekmek aslanın ağzında." diyerek cevap veriyor. buradan anlıyoruz ki o dönemin ekonomisi iyi değil.

    ikinci nokta ise halkın kendini nasıl eğlenceye vurduğu. bu da bir çöküş dönemi psikolojisidir aslında. çünkü artık eski osmanlı yoktur ve birçok insan savaşlarda ölmektedir. bu gazinoyu dolduran insanlar da aralarında geçen konuşmalardan anladığımız üzere farklı cephelerden gelen askerlerdir ve hiçbirinin bir sonraki savaşta geri döneceği garanti değildir. bu yüzden insanlar bunalımlı bir dönem geçiriyordur ve bunu bu tür yerlerde unutmaya çalışıyorlardır.

    bu sekansta aynı zamanda filmin hikayesinde önemli bir yer tutan nigar karakteriyle de tanışırız. nigar da toplumun o dönem ki kadın erkek ilişkilerini gösterir bize. çünkü o dönemdeki genel sıkıntılar ile birlikte aile yapısı da zarar görür. mesela filmdeki erkek karakterlerin hepsi nigar'a bir kere aşık olurlar. hüsamettin eşini aldatmaya çalışır, sıtkı baba ise nigar için elması çalar.

    burada var olan durum şu; insanlar uzun dönemli birbirlerini anladıkları ilişkilerden çok dış görünüşü güzel biriyle anlık hazların peşine düşüyorlar. çünkü dediğim gibi bunalımlı bir dönemde böyle bir ilişki daha çekici geliyor insanlara. bu nedenle de herkes nigar'ın etrafında dönüyor. hatta hipnotize oluyorlar onun etkisiyle. mesela filmin sonlarına doğru şaban ve ramazan'ın hüsamettin'i takip ettiği sahneye bakın. burada hüsam bir şampanya söylüyor şaban da şampanyayı açmaya çalışırken şampanyanın kafasını değil hüsam'ın kafasını sallıyor. burada şener şen'in muhteşem mimiklerine bakın. gözlerini bir an bile nigar'ın üzerinden alamıyor kendisi. bu da o dönemin erkeklerinin bu tür şeylerden ne kadar kötü etkilendiğini göstermek için bir işaret oluyor.

    nigar ile birlikte dinçer çekmez'in (ki bir rol insana ancak bu kadar yakışır) canlandırdığı kadırgalı eşref ile de tanışırız. o dönemde yine genel bir çöküş hali olduğu için kanun ve yasa uygulanamaz hale gelmiş, bu tür suçlular etrafta rahatça gezmeye başlamıştı. mesela esir şehrin insanları kitabında da bu tür insanlara sıkça rastlanır. eşref ile ilgili dikkat çeken açıklama ise sıtkı baba'dan gelir. şaban ve ramazan ile ilk karşılaşmasının sonunda eşref camdan dışarı uçar ve zaptiyeler tarafından yakalanır. bundan sonra sıtkı baba der ki "sizin aylardır yakalayamadığınız kadırgalı'yı bu çocuklar yakaladı." halbuki kadırgalı tek bir insan. belli ki kimseden de saklanmıyor. bu yüzden yakalanamaması ya da filmin finaline yakın hapisten kaçıp gelmesi o dönemde asayişin ne halde olduğunu göstermek için güzel noktalar olarak kullanılmış.

    filmde ekonomik durum ile ilgili hayli çarpıcı bir diyalog daha var. şaban ve ramazan'ın bohçacı kılığına girip eve geldiği sahnede evin kadınları heyecanla "neleriniz var?" diye soruyorlar. şaban burada "söyleyemem." diyor çünkü bohçayı yeni aldıkları için içinde ne olduğunu kendileri de bilmiyor muhtemelen. bu cevabı yanlış anlayan güler ökten'in canlandırdığı karakter de "kaçak mı?" diye soruyor. buradan da o dönem üretimin azaldığını, kaçak ve karaborsa ürünlerin yaygınlaştığını anlayabiliyoruz. zaten dönem ile ilgili romanlara da bakarsanız bu tür konulardan sıkça bahsedildiğini görebilirsiniz.

    filmde çalınan şeyin elmas olmasının da bir nedeni var. şimdi bu tür buhran dönemlerinde devletin bastırdığı para değersizleşir. insanlar da altına yönelir. ancak eğer bu aile gibi zenginseniz kese kese altınınız vardır muhtemelen. bu altınlar da normal şartlar altında kabul edilebilir ancak eğer şehre bir şey olursa ya da ailenin başka bir ülkeye kaçması gerekirse yanlarında bu kadar çok altını taşımaları güvenli değildir. bu nedenle elmas gibi kolay saklanabilen ancak maddi değeri çok yüksek olan şeyler kıymete biner. böylece atıyorum ailenin paris'e kaçması gerekse bile yanlarına alacakları böyle birkaç elmas ya da zümrüt onların gittikleri yerde en azından bir hayat kurmalarını sağlayacaktır.

    filmin finalinde de tekrar bir savaş çıkar. çünkü o dönem gerçekten osmanlı ordusu cepheden cepheye gidiyordu. ancak bu savaşlar da yenilgiyle sonuçlanıyordu hep. burada kısa bir zamanın ardından çıkan savaş da bu yoğunluğa işaret ediyor zaten.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak döneme atılan bu bakışlar, eğer tarihi bir film olsa belki yetersiz görülebilirdi, drama için kabul edilebilir olurdu, ancak bir komedi filmi için dönemle ilgili bu kadar detay yazmak gerçekten usta bir kalemin işidir.

    üstüne bir de bu detaylar göze sokulmuyor. yani en başta dediğim gibi bu tür detaylar sadece filme hizmet edeceği yerde yani kurulan dünyanın inandırıcı olmasını sağlamak için kullanılmış. onun ötesinde arka planı kurduktan sonra hızlıca mizaha geçiş yapılmış.

    ancak gerçekten muazzam bir çalışma var. çünkü çalınan şeyin elmas olmasındaki düşünce ile şaban'ın soruşturma sırasında pencereden düşmesi, sonra hiçbir şey olmamış gibi buradan tekrar odaya girmesi gibi absürt bir olayın aynı filmde olması büyük bir yaratıcılık ürünü gerçekten.
  • -bu gece sabaha kadar ileri karakol nöbeti tutacaksın.
    -senin için herşeyi yaparım canım kumandanım benim.
    -keees. senin gibi askeri gebertmenin başka yolu yok. o düşmanın gözü kör olsun hala öldüremedi seni.
    -canım çok kabiliyetsiz herif bunlar.
    -ileri karakol nöbetinde mutlaka işini bitirecekler. mutlaka.
    -valla hiç sanmıyorum, ama genede siz bilirsiniz.
    -parola ne
    -parola ne,
    -man kafa
    -parola mankafa
    -hayır sersem, parola şafak
    -parola sersem şafak
    -şafak be salak şafak.
    -parola şafak be salak
    -hayır sade şafak
    -parola sade şafak
    -şaaafaaak o kadar. parolayı bilmeyeni geçirmeyeceksin.anladınmı? kumandanın bilmese onuda gerçimeyeceksin.
    -aman efenim estağfurullah.
    -aptal, gerçimeyeceksin. unutma ben bile bilmesem benide geçirmeyeceksin.neydi parola.
    -neydi?
    -şafak ulan şafak.
    -evet şafak ulan şafak
    -çavuş al bu sersemi öğret parolayı dik nöbete.
  • - orada kimse var mı?
    - var hıyar gibi bir herif var
    - ne yapıyor o hıyar?
    - telefonla konuşuyor eşşolueşşek
    - konuşsun bakalım, bu son konuşması olacak ayının
    - bir daha hiç konuşturmayalım ayıyı kumandanım...
    - saban gözün kesiyo mu, alaşşağı edebilecek misin iti?
    - anasını bile bellerim itoğlu itin... gibi diyalogları ile kopartan film
  • -şaban bu neeaağ
    -elmaaa
    -s koy
    -selmağ.. ahıhı
    -gıçına gooooy
    -ahah ayıp olûrr
    -goy goooooy!
    -ahah herkesin içinde!...
    -yaw elmanın gıçına s gooooy
    -elma.. elmass.. haaaaa elmas! kim çaldı elması
  • en basit ifadeyle, dünyanın en başarılı komedi filmidir.

    -o düşmanın gözü körolsun, hala gebertemedi seni.

    ****

    -bırakın vurayım şunu, bu adamı öldürmek vatana hizmettir, harp halindeyiz, hesabını benden sormazlar.
  • süt kardeşler'deki kerami bey amca'nin sacma otesi ve uygulanmasi imkansiz planinin aksine (bkz: #48891798), bu filmdeki sıtkı akçatepe'nin kendisini seslendiren bir diger efsane oyuncu mümtaz ener'in yardimiyla dokturdugu paşa baba nazır bey karakteri son derece akillica ve uygulanabilir bir plan yapar.

    zira kendisi filmdeki en güçlü ve mevkisi en yüksek karakterdir, herkesin gozu onunde oz kardesinin elmasini çalar. kendisinin mevkisi geregi kimse ondan suphelenmez (izleyenler bile), bir taraftan hirsizin bulunmasi icin en cok cabayi sarfediyormus gibi gozukurken obur taraftan aslinda butun cozum yollarini tikayan kisidir.

    mesela daha ilk hirsizlik oldugu anda filmdeki tek dogru karakter kumandanım hüsamettin (a.k.a hüsam) erkekleri aramak ister pasa baba engeller, her turlu akilci yaklasiminin onunu keser sonra onu beceriksizlikle suclar, ve olayi cozmek icin kendi adamlarını gorevlendirecegini bildirir. bu adamlar aslinda beceriksizin onde gideni oldugu icin olayi cozemeyecekleri asikardir, bu da hinzir paşa babanin planinin bir parcasidir.

    bir taraftan olaylarin acikliga kavusmasini istiyormus gibi davranirken aslinda bütün gücünü/mevkisini/yetkisini kullanarak herkesi yanlis yonlendirir, kendi istedigi sekilde kullanir, aldatir.

    kendisine karsi cikma bahtsizligi gosteren herkesi bağırıp çağırarak susturur, azarlar.

    ve isin komigi butun aptalliklara ragmen olay tesadufen aciga cikinca paşa baba yine aradan siyrilir, kimsenin aklina ondan suphelenmek gelmez, gelen kisileri de azarlayip susturur zaten. olan yine bizim bahtsiz hüsam'a olur. islemedigi suc ustune kalir.

    bu hikayeden cikarilacak hisse;

    eger hırsız güçlüyse veya güçlü olan hırsızsa planini bozmak imkansizdir. yani hırsızin kurdugu oyunun kurallariyla oynamak zaten bastan kaybetmeyi kabullenmektir.

    cunku hicbir hırsız eger ki ayni anda güçlüyse kendisini ele verecek sartlarin olusmasina izin vermez, sadece kendi kurdugu sistemin sartlari icinde digerlerinin birşeyleri çözebileceğine/değiştirebileceğine inanmalarına izin verir.

    kisacasi guclu bir hirsiz "bu seceneklerden birini secebilirsiniz, buna izin veriyorum" diyorsa, bunun butun olasi sonuclarini degerlendirmis, goze almis, kendisini ciddi sekilde zora sokmayacagina kanaat getirmistir. yani boyle bir oyundan hirsiz disinda kimseyi mutlu edecek sonuc cikmasi imkansizdir.

    anlamayanlar icin soyleyeyim; nazir bey yere bakan yurek yakan bir capkindir, film cok guzeldir, ortalama bir insanin asil suclunun kim olduguna dair en ufak bir fikri olamayacaginin en acik kanitidir.

    nereden mi biliyorum?

    şabanoğlu şaban filmini ilk seyrettiginiz zamani hatirlayin, paşa babanin hirsiz oldugunu son ana kadar anlamamistiniz degil mi?

    nereden mi biliyorum?

    cevrenize bir bakin.
  • sunnet sahnesi,

    sunullah canyakmaz:ooo masallah kuklalar falan heheee.ee nerde minik yavru
    kumandan husamettin:(dislerini gicirdatarak)gelin de ben size gosteriyim minik yavruyu
    safinaz:sunnetci bey, cok canini yakmazsiniz diil mi...
    sunullah canyakmaz:rica ederim hanimefendi.benim adim sunullah canyakmaz*
    ramazan:korkma be saban bunda korkacak bisey yok.
    kumandan husamettin:minik yavru iste bu
    sunullah canyakmaz:masallah pek de kucukmus...kirven kim olacak yavrum...
    saban:neyim ne olacak
    sunullah canyakmaz:yani kim tutucak
    saban:(husamettini gostererek)bu tutsun
    kumandan husamettin:hayvan herif!!baskasini bulamadin mi tutturucak
    ramazan:ben tutarim amca.
    (akabinde)
    kuklacilar:oldu da bitti masallah oldu da bitti masallah yumurtanin sarisi gitti de onun yarisi
    safinaz:gecmis olsun saban begg...
    saban:hah bi sen eksiktin
    safinaz:cok aciyo mu..bi kere opiym de gecsin
    saban:olmaz opturmem
    safinaz:(simararak)aaaggg, opucem opucem
    saban:yav olur mu herkesin icinde a-aaaag...
    safinaz:banane banane,opucem iste.(uzanir ve yanagindan ufacik oper) oh optum iste oh oh...
    saban:yav oole solesene ben de seyimi opuceksin zannediyorum i-hig...ooouu...
  • en sevdiğim filmlerden biridir. bak yerli yabancı hiçbir ayrım yapmıyorum. süt kardeşler bir bu iki. tosun paşa'yı da eh bunlar kadar sevmesem de üçüncü sıraya yerleştirebilirim. ve şu an en sevdiğim efsanevi sahne oynamakta:

    --- spoiler ---

    - kınalı'da yangın mı çıktı?

    --- spoiler ---

    edit: arada anlamadığım bir şey olunca kullanıyorum bu repliği.
  • kumandan hüsamettinden inciler;
    -aramızda hala el bombası atmayı bilmeyen hayvanlar var...

    -gene mi sen şaban...allah o düşmanın belasını versin ki seni hala gebertemedi...
  • sünnet sahneleri ayrı bir komiktir.

    -nerede minik yavru?
    -gelin de göstereyim size minik yavruyu
    ...
    -neresini kesicem bunun?
    -kesmiyeceksin.
    -bunu göstermek için mi çağırdınız beni!
hesabın var mı? giriş yap