• ben ruh emici gördüm. yanıbaşımdaydı. sürekli. kaçmak imkansızdı. çok çirkindi. böö. sevmedim. aslında bunu ona da söylemek istedim. yazık ki ben o kadar çirkin değildim, en azından bunu sesli söyleyecek kadar... çünkü o kadar da çirkin olmayan biri, çirkin birine çirkin olduğunu söylerse, o kadar da çok olmayan güzelliğini yitirir. diye düşündüm. ve sustum. çünkü ben ruh emici gördüm. dostum bir ruh emici gördünse ondan kurtulman artık imkansızdır ama ben yine de onu sana tanıtayım:

    çirkindi. küçük şeylerden mutsuz olmayı öğrenmişti. sürekli şikâyet ediyordu. her şeyden. "nasılsın?" diye sorduğumda "bilmiyorum." diyordu. iyi değildi. ama sorun iyi olmaması değildi. sorun bunu ifade ediş biçimiydi. "kötü müsün, anlatmak ister misin?" diyordum. "hayır." diyordu. o zaman iyi gibi olsundu! onu da yapmıyordu. yanımdayken berbat görünüyordu ve bana hiçbişi anlatmadığı için elimden bişi gelmiyordu. hâline üzülmeme izin vermediği gibi, benim hayatımdan memnun olmam onu feci biçimde rahatsız ediyordu. sorunun ne olduğunu anlatabildim mi? benim mutsuzluğumdan besleniyordu. etrafında kendisi gibi mutsuz insanların çoğalmasını istiyordu. çünkü o zaman yalnızlığından kurtulacağını zannediyordu. ben mutluydum. hayatımda olumsuz giden birçok şey olmasına rağmen mutluydum. çünkü kendimi tedavi etmeyi öğrenmiştim. izin verseydi bunu ona da öğretmek isterdim. ama o öyle yapmadı. tüm somurtkanlığıyla yanımda oturdu ve hiç gitmedi. o bu hâldeyken mutlu olduğum için kendimden utanmaya başladım. beni kendimden utandırmayı başardı ve mutsuz oldum. mecburen.

    bence onun yeri benim yanım değil, metruk evlerden birisi ya da cehennemin berisiydi! gitsin ve duvarların karşısında istediği kadar bilmiyorumculuk oynasındı! bana duvar muamelesi yapmasındı! benim hislerim vardı! ve yanımda sebebini bilmediğim bir kederin pençesinde kıvrılan birini görmeye dayanamazdım! onu iyi etmek isterdim! acıyan yerlerini öpmek isterdim! yaşadıklarını saklamak istiyorsa pekâlâ mutsuzluğunu da saklayabilirdi! çünkü ben hep öyle yapardım! beni üzen bir şey varsa ve bundan kurtulmak için birine ihtiyaç duyuyorsam, yüzüme çok hüzünlü bir ifade yerleştirir ve hissettiklerimi anlatırdım! eğer bunu kendi başıma hâlledebileceğime inanıyorsam, o vakit o çok hüzünlü ifadeyi sadece tek başımayken yüzüme yerleştirir ve aynanın karşısında kendimi seyrederdim! kendimle konuşurdum! kendimle ağlardım! ikisinden birini yapardım ve sebepsiz yere kimsenin ruhunu tüketmezdim! kimsenin enerjisini sömürmezdim! kimseyi mutsuzluğumdan ötürü suçlamazdım! kimsenin mutluluğundan rahatsız olmazdım! kimseyi mutlu olduğuna pişman etmezdim!

    ama işte o öyle yapmıyordu. çirkindi. çok çirkindi. üstüne bir de bencildi. bütün dünyanın onu mutsuz etmek için canla başla çalıştığına inanıyordu. beni işbirlikçi olmakla suçluyordu. sırf hayatımdan memnunum diye. evet bunu sırf bu nedenle yapıyordu ve ondan asla kurtulamıyordum. çünkü ben harry potter değildim ve expecto patronum dediğimde ruh emiciler ortadan kaybolmuyordu. işte hepsi buydu.

    dostum bir ruh emici gördünse ondan kurtulman artık imkansızdır ve seninle tanışsak iyi olur. belki birer hamburger yeriz beraber...
  • geçen harry potter'la ufak bi tanışıklığı olan bi arkadaşım bunların ismini hatırlayamayıp 'ya heri potırda ölü sikici mi ne öyle bişe vardı neydi o?' gibi bir cümle kurdu da aklıma düşürdü, ölü sikici şeklinde de olurmuş bunların türkçeye çevirisi. çeviri dediğin şey sonsuz olasılıklar deryası değil mi zaten?
  • ben orta sondaydım harry potter serisini okumaya başladığımda. yenisi çıkana kadar defalarca okurdum diğerlerini. babam defalarca okumama kızdığı için de yorganın altında fenerle okuduğumu bilirim. büyülü bir dünyanın varlığından şüphe edip de muggle olmaktan korktuğum zamanlardı.. ruh emicilerle orada tanıştım. havayı buz kesen insanın içindeki mutluluğu yok eden, varlığıyla içini daraltan siyah siluetler... o dünyada yaşamayı düşlerken, sahici dünyada da o dünyaya ait varlıkların olduğunu farketmemişim o zamanlar.
  • gerçek hayatta da böyle varlıkların insan şeklinde gezdiği ve bunların yaptığı gibi bir insandaki tüm güzel duyguları yokettiği görülmekte olduğu için j.k. rowling in bunları çok iyi bir şekilde romana uyarlaması takdir edilesidir.
  • ruh emiciler romantik kişilerdir. romantik derken, bir romana konu olmaya elverişli manasında... zaten vampir, zombi gibi örneklerle de olagelmişlerdir bunca zaman. uzun süre çeşitli ruh emicilerle pek yakın ilişkilerde bulunmuş ve gözlemleme fırsatı edinmiş birisi olarak şunları söyleyebilirim: ruh emicilik temelinde ruhsal yetersizlikten kaynaklanan bir doyma arzusunun yani açlığın yarattığı bir ihtiyaçtır. bunun da kendi içinde mertebeleri vardır. ben en tipik, en belirgin, hayatını sadece ruh emici olarak geçiren örnek üzerinden gideceğim. öncelikle bir ruh emicinin hayatındaki en büyük laneti yalnızlıktır.

    zira kendi ruhu yaşamını sürdürmesi için yeterli gelmediğinden, devam edebilmek için emeceği ruhlara ihtiyaç duyar. evet, vampirdir kendisi bir yönüyle. vampir benzetmesi bu tip insanlar için pek güzel kullanmıştır halihazırda. ruh emicilerin ortak özelliği kendilerine, kendilerine ait bir özelliklerinin olmamasıdır. yani bu kimseler asla bir şeyi diğer şeyden daha fazla sevmez, beğenmezler. bağlanmazlar da. hayatlarında bir mana, hedef, amaç falan yoktur. siz hiç atletizmle ilgilenen zombi gördünüz mü? ya da ünlü bir salsacı olan bir vampir? ancak emdikleri ruhun karakterine bürünmeye çalışırlar. o ne seviyor, ne sevmiyorsa aşağı yukarı bunlar onların da kimliği olur. elbette bu yüzeysel bir durumdur. (tek satır şarkısını bile bilmediği bir grubun fanı gibi davranan nice ruh emiciler gördüm a dostlar! bu tabii işin ergen kısmı. aynı davranış şeklini sevgiliye göre takım değiştiren kezban'da da görüyoruz öyle değil mi? bu arada bir insan hem kezban hem de ruh emici olabilir ki bu model bana göre en uzak durulması gerekendir.) ruh emicilerin tavır ve beğenilerindeki değişim bilin ki etrafındaki kişilerin değişmesine bağlıdır. yoksa ömrü boyunca tek bir konuda, yalnızca tek bir konuda istikrar ve bağlılık göstermiş, kendini bir süreliğine bile herhangi bir şeye adamış tek bir ruh emici gösteremezsiniz. o ruh emici değil, başka bir şeydir. bu arada bir ruha yapışıp sürekli onu emdiğini düşünmeyin bu emicilerin. elverişli her ruha musallat olur bunlar. kimde ne kadar malzeme varsa, ne kadar müsaade ediyorsa o kadar. genelde toplumda hiçbir özelliği ile dikkat çekmeyen, kimsenin pek fark etmediği insanlar olurlar. çünkü gerçekte yokturlar. yani yanlarında birisi olmadığı sürece... ancak o koşulda yanlarındaki kişinin bir şeysi olarak varlıklarını gösterirler; misal, ahmet'in karısı, ayşe'nin abisi, ali'nin kankası, oya'nın anası gibi... kimse de bu "ruhsar emicioğlu" demez yani. çünkü öyle bir şey yok'tur. net. kişilk kazanma savaşı vermemiş, verememiş, başka kişiliklere- ruhlara yapışarak varolmaya çalışan varlıklardır. dolayısıyla çok güzel yan rol olur bu karakterlerden. esas anlatılmak istenen şeye gerekli yerlerde vurgu yapmak için birebirdir bunlar.

    tavsiye: ruh emiciler hakkında fantastik olmayan bir hikaye isteyenlere de çoğunluk filmini tavsiye ederim. bartu küçükçağlayan'ın canlandırdığı karakterle bu mesele başka bir şekilde anlatılmış.
  • kaç yıldır tepemde dolaşıyor bilmiyorum ama mutsuzluğumu kendisine bağladığım yaratık. bir insan evladı bu kadar mutsuz olmamalı.
  • vernon dursley in 5. harry potter kitabında bir türlü adını doğru telaffuz edemediği yaratıklardır. vernon dursley bu yaratıklar için ruh eğiciler, ruh eziciler fln demiştir...
  • her geldiğinde tayyip patronusu yapıp tabanlarını götüne vurdura vurdura kaçırdığım varlık.
  • (bkz: dementor)
  • bunlarla münasebetten sonra çikolata yemek gerekir. neden? çünkü insanın içindeki mutluluk, umut, neşe gibi olumlu duygularla beslenirler.
    bir de tasallutu ilerletip ruhunuzu emerlerse de artık bir maydonoz, bir pırasa senin yanında daha manalı kalıyor. (anladın sen) öyle de pis yaratıklar. ağababaları azkaban'dadır.

    ne saçmalıyorsun diyenler için gelsin (bkz: harry potter)
hesabın var mı? giriş yap