• aile yaşantınızda nevrotik bozukluklara sebebiyet verebilecek bir oyundur.şöyle ki;dede,baba,dayı cocuklar falan bütün ailenin toplandığı bir ortamdasınızdır.bakışlarınız yavaştan dedeye yönelir ve bir süre dalarsınız...evet ailenin faction leader i odur! yıllarca aileyi zaferden zafere taşımış usta bir komutandır o.sonra babanız;o da tabii faction heir.sonra bakışlar kuzenlere çevrilir...pis hain kuzenler!..hepsinin tahtta gözü var biliyorum!ama yedirir miyim ulan!ben yönetecem bu hanedanı! lejyonerlerim?nerdesiniz?
  • çocukken, böyle a3 büyüklüğünde bir kağıt bulduğumda hemen avrupadan ortadoğuya kadar bir harita çizerdim. sonra renkli küçük kağıtları keser, üzerlerine harfler yazardım. t-türkiye, r-rusya, a-almanya gibi. saatlerce o harita üzerinde sıra tabanlı oyun oynardım. her sırada her ülke için bir asker eklerdim. sonra savaştırırdım. saatlerin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. sonra bir ara işi ilerletip, evde kimse yokken bu oyunu, evdeki garip şekilli halımız üzerinde oynamaya başladım. halı artık dünya haritam idi. (gerçi garip şekillerle orta dünya gibi ama) askeri birlikler de hazırdı. mandallar. renk renk, çeşit çeşit mandalların her birinin bir anlamı vardı. sonra bilgisayar çağına geçtik. ilk commodore 64'ümüzde bu tarz bir oyun bulamadım hiç. en iyi oyun test drive idi ama o da bana hiç tat vermiyordu. sonra atarici bir abi vardı mahallede. o zaman atari salonları yok tabi. binalarının merdiveni altında bir makina vardı. zili çalar, parayı verir, jeton alır yukarıdaki kargaları uzay gemimizle vururduk (oyunun adını hatırlamıyorum) o da hiç zevk vermezdi. sonra atari salonları mantar gibi kurulunca, bir sürü oyuna sardık. örümceklerden kaçıp japon çıplak kadınların resimlerini mi ortaya çıkarmak dersin, street fighter mi dersen her boku oynadım ama hiç birinden zevk almıyordum. daha sonra yıllar geçti, age of empires ile tanıştım, sevdim de. ardından empire earth çıktı. onu daha çok sevdim ama ikisi de içimdeki boşluğu doldurmadı. dolduramadı da. sonra 3-4 yıl kadar önce bir gün rome total war ile tanıştım. biraz oyunu öğrendim, sonra bir cumartesi öğlen 12:00 de başlayıp pazar gecesi 03:00 de yani tam 15 saat kesintisiz oynayarak bitirdim. o çocukluğumdan beri gelen özlemi dindirdi. şimdi her akşam ya da iki-üç günde bir açar, iki savaş yapar ya da bir-iki şehir alır bırakırım. hayatımda anlam ifade eden üç beş şeyden bir tanesidir.
    (bkz: çocukluktan ukte olan oyuncaklar)
  • parthia'nın dünyanın yarısını ele geçirmiş bir roma hanedanına, kalan son bölgesinden gönderdiği diplomat ile "accept or we attack" önerisini götürmesi ve karşılığında "give 153 denariis" talebinde bulunmasıyla yarmış oyundur. şöyle göbeğimi tuta tuta güldüm, "al ulan al köpeğin olsun" diyerekten kabul ettim.

    --- spoiler ---
    ertesi turn senato orayı da almamı söyledi, aldım.
    --- spoiler ---
  • her muharebeden önce savaşla ilgili bir özdeyiş yazan şahane oyundur.
    bu vesileyle ilkçağ düşünürlerinin savaşı meşrulaştırmak için ne kadar kafa yorduklarını da gözlemlemiş oluyoruz.

    bu özdeyişlerden bazıları:

    the desire for safety stands against every great and noble enterprise
    emniyet isteği her büyük ve yüce girişimden ağır basar
    -tacitus-

    laws are silent in times of war
    savaşta kanunlar susar
    -çiçero-

    a good general not only sees the way to victory, he also knows when victory is impossible
    iyi bir general sadece zafere ulaşmayı değil zafer imkansız olduğunda da bunu görendir
    -polybius-

    to those that flee comes neither power nor glory
    kaçanların ne iktidarı olur ne şanı
    -homeros-

    we make war that we may live in peace
    barış içinde yaşamak için savaşırız
    -aristotales-

    men grow tired of sleep, love, singing and dancing sooner than war
    insanlar uyku, aşk, şarkı söyleyip dans etmekten, savaştan daha çabuk bıkarlar
    -homeros-

    let him who desires peace prepare for war
    barış isteyen savaşa hazır olsun.
    -vegetius-

    fortes fortuna adiuvat
    fortune favours the brave
    talih cesurdan yanadır
    -terence-

    few men are born brave; many become so through training and force of discipline
    az insan cesur doğar, çoğu çalışma ve disiplinin gücüyle cesur olur.
    -vegetius-

    in peace, sons bury their fathers; in war, fathers bury their sons
    barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer
    -herodot-

    fas est et ab hoste doceri
    it is right to learn, even from the enemy
    düşmandan bile olsa öğrenmek doğrudur
    -ovid-

    learn to obey before you command
    yönetmeden önce itaat etmeyi öğren
    -atinalı solon-

    march divided and fight concentrated
    bölünerek yürü, yoğunlaşıp saldır
    -asker atasözü-

    flet victus, victor interiit
    the conquered mourns, the conqueror is undone
    yenilen yas tutuyorsa, yenenin işi bitmemiştir
    -latin özdeyişi-

    constant exposure to dangers will breed contempt for them
    tehlikelere açık dura dura tehlikeler küçümsenir olur
    -seneca-

    a glorious death is his who for his country falls
    ülkesi için can vereninki şanlı bir ölümdür
    -homeros-

    self-control is the chief element in self-respect, and self-respect is the chief element in courage
    kendine hakim olmak, kendine saygının yapıtaşı, kendine saygı da cesaretin yapıtaşıdır
    -thucydides-

    he who knows when he can fight and when he cannot will be victorious
    ne zaman mücadele edebilip ne zaman edemeyeceğini bilen muzaffer olur
    -sun tzu-

    we should provide in peace what we need in war
    savaşta gerekecekleri barışta temin etmeliyiz
    -publilius syrus-

    noble and manly music invigorates the spirit, strengthens the wavering man, and incites him to great and worthy deeds
    soylu yiğitlik müziği, ruhu dinçleştirir, duraksayanı güçlendirir ve onu yüce, erdemli işlere teşvik eder
    -homeros-

    to brave men, the prizes that war offers are liberty and fame
    savaşın cesurlara vaadi özgürlük ve ündür
    -lycurgus of sparta-

    a bad peace is even worse than war
    kötü bir barış savaştan bile beterdir
    -tacitus-
  • rome'u izleyip izleyip başladığım oyun.

    daha önceleri 3-4 kez başlayıp nedense sonunu getiremeden bırakmıştım. rome'du, derslerdi, filmlerdi filan derken duygularım depreşti ve tekrar başladım.

    julii ile senato görevlerini yapmaya başladım. inceden inceden kuzeye yol alıyor, rebelleri kendi topraklarımıza katıyordum. çizmeyi emniyete aldıktan sonra, bellerine kurbanlarının kellelerini kesip asan galyalılarla çetin mücadeleler verdik. fransa içlerine kadar ilerledik. güneyde ise scipio dallamalarının bir türlü alamadığı kartaca'yı ele geçirdik ve zamanla akdenizi bir julii gölü haline getirmeye başladık.

    galyalılar it sürüsü gibi saldırıyor, tacizleri bitmek bilmiyordu. 16 yaşındaki tüysüz veletlerden, hanedanın en tepesindeki isimlere kadar herkesi seferber ettim ve aynı anda birçok yere normandiya misali bindirme yaptım. savaşta kimseye acımadım, kadın çoluk çocuk demeden hepsini katlettim (sezar da öyle yapmıştı). (ayıp etmişim, keşke köleleştirseydim). bazen ordularımı köpeklerden kuruyordum. vahşi köpeklerin o düşmanlarıma saldırması savaş düzenlerini bozmalarını sağlıyordu. ardından lejyonları gönderip işlerini bitiriyordum. ispanya'dan danimarka'ya kadar geniş bir bölgenin hakimi olmak beni zengin etmişti.

    son engelim olan britanya'yı da temizledikten ve oradaki vahşileri ehlileştirdikten sonra topraklarımda huzuru hakim kılmak için çalıştım. (bkz: pax romana) dedikleri şey var ya, benim zamanımda yaşandı işte. tarih kitapları bunu yazmaz.

    senatoda adamlarım vardı, soyağacım genişti, hemen hepsi bir şekilde tecrübe sahibiydi. mutluyduk, huzurluyduk. fakat tebaam bana gaz vermeye başlamıştı bile. beni roma'da görmek istiyorlardı. anlık bir gazla rubicon'u geçtim, evet. ama yaptığım en büyük hata olacaktı.

    ispanya'dan, kartaca'dan, fransa'dan germen topraklarından lejyonlarımı, paralı askerleri, asilleri topladım. kendimi balkonda konuşma yapıp gaza gelmiş saruman gibi hissediyordum. benim emrimle roma'nın o efsanevi surlarına saldıran askerlerim beklenen direnişle karşılaştılar. kaybımız artıyor, takviye birliklerle destek topluyordum. sonunda bir cuma günü duvarları aştık ve senato'ya yürüdük. sokaklar bomboştu. yavşak senato kaçmıştı.

    tam "ohh" dedim ki beklediğim karşı saldırı scipio ve brutii'dan geldi. şerefsizler batiatus abinin memleketi capua'dan bir girdiler, jüpiter sizi inandırsın zor kaçtım. adamlar gladyatörlerden oluşan bölüklerle bana daldılar :( balkanlardan gönderdikleri destekle beni yarım adadan attılar, üstüne üstlük ıspartalılarla ittifak yapıp avrupa'da beni sürekli taciz ettiler.

    ordumuz dağılmış, asilzadelerim, prenslerim ve damatlarım şehit düşmüştü. akdeniz adalarını tek tek kaybettim. kartaca ise salgın hastalıklarla boğuşuyordu. vatandaşlar ordumu şehirden attılar. scipio oraya hemen çöküverdi.

    daha fazla direnmenin anlamı yoktu. kılıcımı teslim ettim. görkemli bir triumph ile beni idam ettiler.

    böyle ruh hastası bir oyundur. en büyük hatam avrupayı, anadoluyu tehditlerden arındırmayıp, hışımla roma'da dalmam oldu. halbuki atina'da şarap içecek, mısırda kleopatra'ya kayacaktım, olmadı :(
  • güldüren yanlarından başka biri oyundaki gözcü kuleleri. bir gözcü kulesi 300 km çaplı alanı falan görebiliyor. britanya'nın güneyindeki kule fransa kıyısındaki şehri, izmir'e dikilen kule atina'yı görüyor. kule değil, uydular resmen.

    asıl komik kısmı da kulenin civarında bir gerçek zamanlı savaşa girince kuleyi savaş ekranında görmek: boyu 5 metreyi falan geçmeyen dandirik bir şey (edit: screenshot'ı).
  • bağımlılık yapan bu konuda aşırı tehlikeli tarih oyunu. oynamaktan ve en zor / en zor 'da neredeyse her ulusla oyunu bitirmekten tam kaşarı olduğum oyundur. zaten bir age of empires 2 bir bu başka bir oyun oynamışlığım da yoktur böyle deliler gibi.

    oyunun beyninizi uyuşturmak sebebiylen geç yatıp ölü gibi kalkmak zararları vardır ama eğer oyuna kendinizi vererek oynarsanız çok şeyler öğrenmeniz de mümkündür. bundan 2280 yıl önce neler döndüğünü, hangi devletlerin olduğunu, hangi askerlerin olduğunu, gelir kaynaklarını, hangi milletlerin yaşadığını, diplomatik ilişkileri, gerçek tarihi olayları vs. öğrenebilirsiniz. zira ben oyun sayesinde mısır ve kartaca tarihine sardırmıştım.

    oyundaki en zevkli şey fikrimce başka bir şehre girdiğinizde oraya kendi kültürünüzü aşılamak. kültür penaltı'nın yavaş yavaş düşüşünü izlemek yerel tapınakları yıkıp, kendi tanrılarınızın tapınaklarını dikmek ve yıllar geçtikçe oranın sanki hep sizin kültürünüze aitmiş gibi durmasını sağlamak. öyle ki antik mısırla oynarken klasik sonumuz: roma'yı fethet oyun bitsinden çok oyunun en kuzeyindeki gizlenmiş amazon şehrini mısır kültürüne geçirmekle ilgileniyordum.

    bu arada eğer roma şehrini parayla satın alırsanız oyun mortluyor ne yapacağını şaşırıyor bu da komik bir ayrıntıdır. hile kullanmadan, biriktirdiğim 300.000 dinar karşılığında şehri satın almam sonucu oyun kitlenip kapanmıştır ben de tekrar açarak normal yollarla fethetmişimdir. halbuki ulan köpeğimizsiniz be artık parayla satın alıyorum lan dünyanın başkenti dediğiniz şeyi demek daha bir zevkli olacaktı diye üzmüştür.

    oyunun yapay zekası inanılmaz zayıftır. yeteri kadar atlı birliğiniz varsa her türlü orduyu yok edebilirsiniz. kısaca en iyi taktik düşmanı sarmalayıp arada tost yapmaktır. zira şehriniz kuşatma altında ise de bin kişilik bir orduyu birkaç okçu ve birkaç piyade birimiyle durdurabilirsiniz.

    komutanların konuşmaları mükemmeldir ama kısıtlıdır. oyun seven biri tarafından her milletle oynanmalıdır, ben uğraşamam hepsini açmakla diyen için spqr dışında tüm milletleri açan bir ayar var internette onu tavsiye ederim.

    bir de söylemesem olmazdı oyundaki atların kafasında bir surat şekli var. evet evet. dikkatli bakılırsa görülecek böyle bir totem suratı gibi bir şey çizmiş oraya yapımcılar. tebrik ediyoruz kendilerini bu amaçsız hareket için.

    kaşar ipucu:

    -bir şehir size isyan edecekse ve yapabileceğiniz bir şey yoksa tüm asker üretme listesini peasant ile doldurun. o nüfus askere çağrıldığı için populasyondan düşecek ve isyan ya olmayacak ya da gücü zayıflayacaktır.

    -oyunun en başında diplomatlarınızı gönderdiğiniz uluslara asilere saldırmayı teklif edin karşılığında size oyunun başlangıcı için çok yararlı olabilecek 600-1000 arası miktarda dinar vereceklerdir. özellikle barbar bir milleti aldıysanız o para çok işe yarar.

    oyundaki rahatsız edici kolaylık:

    bir şehrin nüfusu çok arttığında, şehri zayıf bırakıp asilerin ele geçirmesini sağlamak ve nihayetinde geri alarak soykırımdan geçirmek hem hazine kazanmak, hem de nüfus birikmişliği temizlendiği için şehrin çiçek gibi olması hepimizin aklına gelen bir şey. ama oyunun tadını bozsa da bunun daha kolay bir yöntemi var. gidin düşmanınıza o şehri elçinizle hediye edin. nalçak da olsanız hediyenizi kabul ediyoruz cicim diyecektir. o şehre baktığınızda içinde hiç bir asker olmadığını, savunmasız bir şekilde sadece düşmanınızın bayrağı çekilmiş olduğunu göreceksiniz. çıkartılmış ordunuzu geri sokun ve soykırım yapın, afiyet olsun.
  • spartacus finali yüzünden kurma işlemlerine başladım. ananı sikicem roma az bekle.. seed please.
  • güçlü bir devlet haline geldiğinizde, soykırım yapmasanız bile kimsenin sizinle dost olmadığı oyun. bunun sonucunda dört cephede savaştan savaşa koşup, oyunda herkesin size düşman olduğunun mantıksızlığını irdelerken loading screende şu söz belirir;
    "an alliance with the powerful is never to be trusted" - phaedrus
  • bu oyundaki bütün şehir isyanlarını şimdiye kadar dış mihrak oyunu olarak değerlendiren sığırsı bir politikam vardı. gezi olaylarından sonra anladım ki meğer adamlar hakları için isyan ediyorlarmış ya la. darısı anlamayanların başına.
hesabın var mı? giriş yap