• ben şeyi merak ediyorum, bu peynirin yenilebilirliğini ilk keşfeden kişiyi. hangi açlık asker postalı gibi kokan küften yeşermiş bi peynire bakıp "hacu ben bunu yerim yaa" dedirtebilir ki insana? yani benim annem dolapta görse yenmez bu diye atar.

    kokusundan kusmayıp da yiyebileni çok seviyor da, ben sevemeyenlerdenim. hadi ordan zevksiz diyeceksiniz, şarapla süper oluyor diyeceksiniz de, benim yiyebilmem için ciddi grip olup burnumun tıkanması lazım yani. tadı beklenmedik derecede güzel ama, insan görüntüden kokudan tiksiniyor bir kere.

    mis gibi ezine varken buna sümüğümü atmam yani. hem niye atıyım ki? sonuçta küflü de olsa nimettir. nimetle şaka olmaz.
  • en yağlı, en bakterili, en lezzetli peynir türü. şarap aralarına sıkıştırıldığında ağızda bıraktığı tatla sanki ilk şarabınızı içiyormuşunuz hissi sağlar. ağızda ne var yok süpürür güce sahip kişilikli peynir.
  • guneydogu fransa'nin averyon eyaleti'nin combalou daglarindaki roquefort koyunden kokenlenen roquefort peyniri, ozel bakim uygulanan larzac koyunlarinin sutlerinden uretilen ve bu yoredeki dogal kaya magaralarda olgunlastirilan mavi kuflu bir peynir cesididir. ilk yapilis tarihi kesin bilinmemekle birlikte, milattan sonra 1. yuzyilda tanindigi belirtilmektedir. fransiz yasalarina gore bu peynirin yalnizca koklendigi bolgede (la france metropolitaine), korsika ve atlantik preneleri gibi onaylanmis bolgelerde uretimine izin verilmektedir.

    soz konusu onayli yorelerin uretimdeki payi dusuktur. ancak, nerede yapilirsa yapilsin peynirlerin "appellation d'origine" damgasini tasiyabilmesi icin roquefort yakinlarindaki kirecli bir platonun cokmesiyle olusmus kaya magaralarda olgunlastirilmalari zorunludur. bu magaralarda kilometrelerce uzunlukta bosluklar ve kanallar vardir. magaralardaki bosluklar, dikey olarak olusmus hava kanallari araciligiyla platonun ust kismindaki hava ile baglantilidir. bu hava kanallari bir nevi filtre islevi gorerek, ortam sicakligini ve bagil nem oranini ozel kuflerin en uygun sekilde cogalip gelismelerini saglayacak seviyede tutar.
  • sevene sözüm yok ama şahsen nefret ettiğim peynir. bilemiyorum belki de iyisini yememişimdir. ama ağızda bıraktığı tat daha doğrusu bütün dil damak ağız içini bir anda kaplayıp beyine hızla ulaşan tat hafif ekşimsi ama baskın bir acı tattır. şarap ile uyumu için sıradan bir sofra şarabı değil çok güçlü baskın kuvvetli bir kırmızı şarap seçmek gerekir muhtemelen. genel olarak acı tatları sevmediğimden olabilir tabi bu tepkim.

    ama günün birinde biri çıkar "sen çok yanlışlardasın bak rokforun asıl tadı budur bir yudum al bak bu şarapla uyumu mükemmeldir" derse de saygı duyar denerim efendim.

    sözlüğüm sana söylüyorum vedat milor'um sen anla.*
  • seveninin çok sevdiği sevmeyenin ise küf bu deyip tükürdüğü bir peynirdir. kilogram üzerinden birim fiyatta diğer peynirlere nazaran pahalıdır. damakta bıraktığı tadı, lezzeti ve kokusuyla bu pahalılığa değer. ayrıca küflü ve yoğun yapısı nedeniyle tüketilebilen miktarı diğer peynirlere nazaran daha düşüktür. bir kahvaltıda 3x ezine peyniri tüketilebiliyor ise ezine yerine rokfor konur ise bu miktar x’e düşer. bu açıdan bakılır ise fiyatı aslında çok da pahalı değildir çünkü verimli yapısıyla daha az miktarıyla peynir ihtiyacınızı karşılar. ayrıca toptancısından tekerlek (bir tekerlek yaklaşık 4kg gelmekte) olarak alınır ise fiyatı daha alınabilir noktalara düşmekte. dayanıklı yapısı nedeniylede bozulmamakta ve uzun sürede yavaş yavaş tüketilebilmektedir. ben kahvaltıda tüketsem de daha çok şarabın yanında tüketilir. ve son olarak harika bir sos malzemesidir. tereyağında pembeleşinceye kadar kavrulan incecik çekilmiş soğana rokfor peyniri eklenir eridikten sonra krema eklenir birkaç dakikaya rokfor sosu hazır olur. bu sos bonfileden makarnaya bir çok üründe kullanılabilir.
  • şimdi kendime bir peynir tabağı hazırladım: parmigiano-reggiano, cheddar, ezine, rokfor, bulgar kaşkavalı.

    bunlar şarapla iyi mi gider kötü mü gider haberim yok, dolaptaki peynirler işte.

    açtım bi tane ispanyol şarabı, test yapıyorum hangi peynirin bitmesine en çok üzüleceğim diye.

    sonuç şu ki rokfor hepsine tur bindirir arkadaş. ardından duş almam gerekecek koku gitsin diye ama gerçek şu ki kokusu kadar tadı da keskin bu arkadaşın. müthiş lan.

    bu fransızlara yer yer kıl oluyorum ama yemek konusuna geldiğimizde bu herifler bu işin dehası. tamam kebaplar çok güzel, tamam italyan yemekleri çok leziz, tamam asya yemekleri de güzel ama...

    ama iş rafine lezzetlere gelince bu fransız dallamalarının eline kimse su dökemez. nasıl keşfettiniz olm siz bu peyniri? cidden amacınız neydi?
  • zeytinyagi, sarimsak, herbs de provence, krema, beyaz sarap bir kapta yavas yavas isitilir. icine rokfor katilarak sosun koyulasmasi beklenir. sonra iste guzel bir etin ustune ister makarnaya sos olur. eti sosla beraber de pisirmek mumkundur.
  • ucuz muadili danish blue ile sık sık karıştırılan peynirdir.
    marketlerde kilosu 20 lira civarında bulunabileni danish blue'dur.
    italya'da yaşamakta olan (evet, peynir canlı bir organizmadır) yakın akrabası gorgonzola ise her zaman 1. tercihimdir.
  • kaynanalarin hoşlanmadığı peynir.

    neden mi?

    kaynanam dolapta bulmuş ve yarım kiloya yakın peyniri bozulmuş bu diyerek çöpe atmış. bı de diyor ki oğlum dolabınızı temizledim, peyniriniz bozulmuştu attım.

    ulan o peynir kaç para haberin var mı? diyemedim ya la.
  • mavi damarlı peynirden yapılıyormuş. ben böyle damak tadına sokayım, neymiş efendim zevkler ve renkler tartışılmazmış. arkadaş bunu yiyeni nasıl kaale alayım.
    yarım kilosu 250 lira bu arada. yani direkt zenginler için yapılmış bir icat.
    ne zamandır bazı marketlerde gözüme ilişiyordu, "ben de bunu yiyecek ağız yok" diyerek tezgahın önünü fazla meşgul etmiyordum.
    zaten pahalı olduğu için hep 100 gramlık ambalajlıyorlar.
    neyse, "bir ara zengin olursak tadına bakarız" diyerek öteliyordum. geçen gün marketin birinde bunun sürülen peynir halini yapmışlar ucuzuma geldi, "ulan dünyaya bir daha mı geleceğiz amk yavv, şu zenginlerle anlık da olsa ortak paydaya bir gireyim" dedim. işe götürdüm, çayı aldım, bizim diğer bebelere de ikram ettim. vay ben öleydim. yok muydu beni şöyle cayır cayır bir s.ken.

    bunun hamilelere ve 150 yaşından küçüklere satışının yasaklanması lazım. üzerinde, "hamileyken yemeyin düşük yaparsınız" diye bir not olması lazım. bunu yiyen bebeye ben kız mız vermem. şerrefisizm paralize etti (ne kadar sikerttiyse aynı zengin bebeleri gibi konuşuyorum), az bir şey autocad biliyordum onu sıfırladı.
    seni doğuracağıma taş doğuraydım. seni dünya mutfağına kazandıranın cenazesini taşıyacak olan cemaatin yedi ceddini yedi bayram anasını ölsün.

    vay efendim şarapla güzel gidiyormuş. fransa'sına ayrı sokayım, şarabına ayrı sokayım.

    la olm hadi ben sikten götten bir adamım, şantiyedeki bir allan kulu sevmedi, hepsi de mühendis bebeler hatta birisinin babası oxford mezunu. o bile yedikten sonra bana "senin kulağına ezan okuyan imamın köyüne sokayım" der gibi baktı. ibineye bak hele, babası oxford mezunu bu sikik daha bu peyniri tatmamış, babanı da sevmezdim zaten. *
hesabın var mı? giriş yap