• edward dmytryk tarafindan gammazlanip mccarthy'nin kara listesine eklendikten sonra fransa'ya kacan jules dassinin amerika disinda cektigi ilk filmdir rififi. dassin'in siyasi durumu yuzunden uzun sure avrupa'da is bulamamasindan sonra 1955'te fransiz bir yapimci august le bretonun du rififi chez les hommes kitabini dassin'e getirip senaryolastirarak filme cekmesini teklif eder. dassin kitaptan nefret etmesine ragmen parasizliktan yapimcinin teklifini kabul eder. tabi dassin cekecegi filmin, konusmasiz ve muziksiz gecen ve nefes kesen 30 dakikalik hirsizlik sahnesiyle sinema tarihinin ilk ve en baba heist moviesi konumuna oturacagini ve benzer filmler tarafindan su gune dek taklit edilecegini bilmemektedir.
    1955 cannes film festivalinde rififi'yle en iyi yonetmen odulune laik gorulen dassin,
    ayrica filmde perlo vita takma adiyla bas karakterlerden birini oynamistir.
  • heist movie deyince, ayni dönemden aklimiza geliveren bir the asphalt jungle veya stanley kubrick'in sahane the killing'i gibi basyapitlar bile bu filmin yaninda biraz sönük, eksik kalmaktadir, kara film camiasinin süphesiz en unutulmaz filmlerinden birisidir rififi.

    konu nedir? hapisten yeni cikan bir fransiz amca, cikar cikmaz büyük para koparacagi yepisyeni bir isin pesine düser, bir kuyumcu soyulacaktir. takim kurulur, hazirliklar baslar. ayni zamanda adamimiz hapisteyken kendisini terkeden sevgilisini bulup vay kaltak demek simdi pavyon gülü oldun ha diye tokadi basar. bildigimiz gibi iste. bilmedigimiz, tüm bunlarin beyazperdede ilk defa yapildigini görüyor olmanin getirdigi heyecan, filmin bugün icin bile insani koltugundan dikeltecek ölcüde acimasiz bir baskaraktere sahip olmasi ve bide rififi'nin sarkisini söyleyen sütyen giymeyen bi kadin var o da süper. izleyin.
  • "çocuklar... milyonlarca çocuk, fakir büyüyor. senin gibi. nasıl oldu da, seninle onlar arasındaki fark neydi de sen serserinin, kabadayının tekine dönüşürken onlar dönüşmedi? ne düşünüyorum, biliyor musun jo? bence adam olan onlar, sen değilsin"

    rififi soygun filmi denince akla gelmesi gereken filmlerden bir tanesi. nitekim de filmi izleyen çoğu kişinin aklına muhakkak gelir. en etkileyici sekansı, soygun sekansı şüphesiz. 30 dakika sürer bu sekans. ama sekansta hiçbir diyalog, hiçbir monolog ve müzik yoktur. soygundan sonraki on dakikada da diyalog ve monolog yoktur. dönemine göre bence cesur bir tercih. ayrıca bu tercih gerilimi daha da arttırır. o sekans her açıdan çok iyidir. bunun dışında aslında farklı bir hikaye anlatılmaz. özdeşleşmenin mümkün olmadığı bir hırsız hapisten çıkar. çıktıktan sonra her zamanki gibi "son bir vurgun" teklifi gelir kendisine. önce reddeder ama biliriz ki bir süre sonra karaktere bir şeyler olacak ve teklifi kabul edecek. nitekim öyle de olur ve teklifi kabul eder. sonrasında bütün karakterler boka batarlar. bataklıktan kurtulmanın yolu da yoktur. yönetmenin finale kadar bütün karakterleri harcaması da ayrıca takdire şayandır. kimseye acımaz, kimseyi daha fazla önemsemez, ocean's'taki gibi vurgun yapıp paçayı kurtaramaz karakterler. etkileyici filmdir velhasıl. pek de gerilimlidir. "keşke çekmesem" düşüncesiyle çekilen bir filmin bir başyapıta dönüşmesi de göz önünde tutulmalı. "bu filmi kontratım yüzünden çektim, çekmek istemiyordum, o yüzden kötü oldu" bahanelerini tuzla buz eder bu filmin arka planı. zira yönetmen bildiğim kadarıyla filmi çekmeye istekli değildi, para için çekmiş, buna rağmen ortaya başyapıt koymuş. izlenmeli...
  • gelmiş geçmiş en iyi soygun filmi olabilir.
  • başyapıt.... 40 ve 50 lerin amerikan film noir leri havasında ama onu karanlık ve lezzetli yapan işin içine fransız yeni gerçekçiliğnden de bir parmak bal bulaşmış olması. hiç kastırmadan enfes şekilde izlenen çok güzel film......
  • amerika’lı yönetmen jules dassin’in fransa’da çektiği bu film, sinema tarihinin kuşkusuz en nefes kesici soygun sekansını barındırmasıyla bilinmektedir. yaklaşık 35-40 dakika süren, sıfır diyalog ve müzik içeren bu sahnede gerilimi sonuna kadar hissediyorsunuz. yönetmen dassin bu sahnede amerikan işçiliği ile fransız estetikliğini muhteşem bir şekilde harmanlamıştır.

    peki rififi’yi sadece bu soygun sahnesinden ibaret mi göreceğiz. elbette hayır. evet rififi sapına kadar çok sağlam bir soygun filmi ancak aynı zamanda çok iyi bir karakter filmi. filmin ana karakteri tony le stéphanois’u filmin henüz en başında bir kumar masasında görüyoruz. kaybetmektedir ve devam etmek için borç paraya ihtiyacı vardır. en başta oldukça “loser” bir karakter imajı veren tony, ilerleyen dakikalarda karizması giderek büyüyecek ve ekibin asıl beyni haline gelecektir.

    tony’nin aslında kaybedecek bir şeyi yoktur. ara ara kesik kesik öksürmesi bize hapiste geçirdiği 5 senenin onun sağlığını da bozduğuna dair fikir vermektedir. tony bir anlamda bu büyük soygun ile kaybettiği yılların kendisinde yarattığı tahribatı onarmaya çalışmaktadır. esasında para çok önemli değildir asıl olan bir takım etik ilkeleri korumaktır.

    yönetmen dassin, dönemin oldukça meşhur bir janr’ı olan american film-noir’i bir anlamda fransız sinemasının yeni dalga akımıyla harmanlamış ve ortaya cidden nefis bir iş çıkmış. film özellikle dramatik yapısıyla da amerikan türdaşlarından biraz ayrılıyor. bize hollywood örneklerine nazaran daha karamsar bir atmosfer sunuyor. görüntü yönetimi de oldukça şahane ve dönemin paris sokaklarının görüntüleri harika bir nostalji duygusu yaşatıyor. yine sonlara doğru tony’nin araba sürdüğü sahnedeki kurgu da inanılmaz.

    ayrıca ek bilgi olarak filmle aynı adı taşıyan şarkıyı da izmir doğumlu fransız şarkıcı ve oyuncu magali noel seslendirmektedir. kendisi filmde sadece şarkı söylemekle kalmamış oldukça kritik bir rolü de üstlenmiştir.

    sonuç olarak sonradan çekilecek birçok filme de ilham kaynağı olmuş gerçek bir başyapıt.
  • jules dassin romanı okuduğunda beğenmez, fazla ırkçı ve sert bulur lakin yeni bir filme ve paraya ihtiyacı vardır, işi alır. filmi kendince çekilebilir hale getirme için uğraşır, faşizan öğeleri azaltır(afrika-arap unsurları çıkarır) ve 250 sayfalık kitapta 10 sayfa kadar tutan soygun bölümünü filmin merkezine oturtur, yaklaşık yarım saatlik o eşsiz sekansını elde eder. soranlara "hacı kitaptan kurtularak kitabın filmini anca bu şekil çekebilirdim" der geçer. he bunun üstüne august le breton'un kitabım nerede ulan diye karşısına dikilip masasına silahını koymuşluğu vakidir lakin sonraları kanka olurlar. tabi işin bi de jean pierre melville ayağı var, the naked city ve jules dassin olmayaydı rififiyi o çekecekti, olmadı. o da kendi rififisini çekti.(bkz: le cercle rouge)

    eser miktarda spoiler içerebilir.
    dassin filmlerinde paranın peşinde koşmak pek hayırlara vesile olmaz, sonu ölüm olan tehlikeli bi yolculuğun arzu nesnesidir zira. ama arada stéphanois gibi ağır ağbiler çıkıyor ve önemli olan gittiğin yer değildir yeğen, önemli olan yaptığın yolculuktur, önemli olan yolculukta kendinden ne kadar ödün verdiğindir diyor, kalbimizi fethediyor. gang olaylarında liyakat önemli tabi, o da bunu biliyor ve bunun dışına çıkanı gözünü kırpmadan öldürüyor. elbette iyi bi adam değil, eski sevgilisini kemerle döven bir rififi o, kadında da liyakat arıyor, yoksa cezasını vermekten de çekinmiyor. ahlaki bi tutarlılığa sahip ama insani değerlerini suçun aleminde kaybetmiş biri. eheh yok behzat ç. değil lan. çökmüş gözlerine kurban olduğum alkoliği, hiç bi zaman loser olmadı, kaybettiğinde bile. erkek egemenliği en çok filmlere yakışıyor, dışarda bastırıyoruz da filmlerde rahatlıyoruz çok şükür.

    filmin son yolculuğuna değinmeden geçmek de dassin ustasaya ayıp olacak, şu les quatre cents coups'un girişini kim çektiyse, gitsin dassin ustanın elini öpsün. öyle kuru kuru "şimdiye kadar izlediğim en iyi film noir, çok becerikli, pek yaratıcı" demekle olmuyo bu işler.
  • filmde söylenen şarkıdan yola çıkarak, adının türkçe'ye "vaveyla" olarak da çevirilebileceğini düşündüğüm çok başarılı ve heyecan dolu bir eser.
  • iddialı bir soygun sahnesine sahip film. bu sahnede 32 dakika boyunca hiçbir diyalog ve müzik bulunmamasına rağmen tarihte en beğenilen soygun sahneleri arasında yerini almıştır.

    filmin müziklerinin bestecisi georges auric diyalog ve müzik olmadan böyle bir sahnenin çekiminin bir facia ile sonuçlanacağını söyleyip, jules dassin'in sahnede müzik istemediğini söylemesine rağmen kendi başına sahne için bir müzik hazırlar. daha sonra jules dassin, sahneyi georges auric'e müzikli ve müziksiz olarak izletir ve georges auric sahnenin sessiz olmasına ikna olur.
  • jules dassin'in yönetmenliğini yaptığı 1955 yapımı bir fransız filmi. beş yıl hapis yattıktan sonra çıkan tony ve avanesinin kuyumcu soygununu anlatır.

    rififi bugüne kadar seyrettiğim soygun filmleri içinde ilk üçe girdi diyebilirim. paris manzaraları da cabası.

    --- spoiler ---

    tony her şeyi ince noktasına kadar planlar fakat sonunda italyan kasacı işi bozar. tony üstüne basa basa ahmağı uyarır. ama gerizekalı gece kulubüne gidip açık verir. sonrasında hasım gangsterler devreye girer. hediye yüzükten olayı çözüp ekibinin üzerine gider. içlerinde tek kafası çalışan adam tony'dir. o da diğerleri gibi mıhlanır. para kimseye yar olmaz. ölen öldüğüyle kalır.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap