• hafta sonudur. güneşli bir londra günüdür. arkadaşlarla sözleşilip buluşulur, yiyecekler alınır ve regen's park'ın çimlerine oturulur. bir yandan alınanlar yenir, bir yandan parktaki sincaplar ve güvercinler beslenir, bir yandan muhabbet edilir. keyifler yerindedir.

    yiyecekler bitirilir. parkta gezintiye çıkılır. insanların kimisi yanlız gelmiş, gölün kenarında, çimlerin üzerinde kitap okurlar ya da sporlarını yaparlar. kimisi eşlerini dostlarını almış piknik yaparlar, futbol oynarlar. parka gıptayla bakılır. resmen bir botanik bahçesi gibidir. düzenli ve bir o kadar da temiz. insanlara imrenerek bakılır. kimse kimseyi rahatsız etmeksizin, herkes, parkın, havanın, eşleriyle dostlarıyla olan muhabbetin, kısacası anın tadını çıkarma peşindedir. park ve hava insana bir yaşama sevinci vermektedir. fotoğraflar çekilinir, o güzel anlar ölümsüzleştirilir. belli bir süre vakit geçirdikten sonra yemyeşil çimlerin önümüzde serili olduğu ve çok fazla kişinin olmadığı bir alan bulunur. ortamın ve günün verdiği huzur, mutluluk ve coşkuyla dolan vücut patlama noktasına gelir. ayakkabılar ve çoraplar çıkarılır. güneşli, açık bir günde yemyeşil çimlerin üzerinde çıplak ayak ve kollar açık bir şekilde sere serpe koşulur. koşarken farkına varılır ki hayat budur, yaşamak budur, özgürlük budur. regent's park da benim için bu 3 kavramdır.
  • londranin buyuk parklarindan biri. icinde kew gardens gibi olmasa da cicek bahcelerinin barindigi, insanlarin km2 lerce yesillikte futbol oynadigi, icinde guzel cafelerin oldugu ve bol miktarda turke rastlanabilecek park.
  • bu parkta organik dondurma satan küçük bir büfe vardır. pahalıdır ama dondurmaları çok lezzetlidir. ayrıca bir sürü yarı evcil kuş türü, bisikletle gezenler, kırlarda yayılıp güneşlenenler, majeste kraliçenin gül bahçeleri, tai-chi yapılan platformlar, kadim ağaçlar, gölgelik banklar, çocuklar, yaşlılar, işe gitmeden önce spor yapan profesyoneller, benim gibi bu parkı çok seven yabancılar vardır.

    eskiden sherlock holmes de az aşındırmamıştır herhalde bu ulu parkın yollarını..
  • iyi ki hyde park'ın popülaritesine sahip değil, çünkü bence londra'nın en güzel parkı. özellikle merkezinde yer alan queen mary's gardens'ı ziyaret edip çimlere oturarak nehir kıyısında bira içtiğinizde parklife'ı derinden hissedersiniz. mary tudor'ın kişiliğiyle* tezat oluşturacak kadar güzeldir, adını bu mary'den alan bahçeler.
    (bkz: http://static.flickr.com/…87868483_0d1edceb7e_o.jpg)
    (bkz: http://www.mooseyscountrygarden.com/…ark-bridge.jpg)
    (bkz: http://gallery.nen.gov.uk/…ys_rose_garden_1_mid.jpg)
    (bkz: http://gallery.nen.gov.uk/…ys_rose_garden_2_mid.jpg)
    (bkz: http://s0.geograph.org.uk/…2/11/921162_ed6c51f7.jpg)
  • zamanı durdurup dönmek istediğim.
  • camden town'a arkadaşlarla yapılacak cumartesi macerasının gece bölümüne geçmeden önce demlenmek için gidebileceğiniz, içinde hayvanat ve botanik bahçesi de bulunan, yanından regents kanalı geçen, yemyeşil park.
  • londranın en rahatlatıcı,sakin parkıdır.saatler gecirilir tadına tam olarak varılmaz.
  • londra'daki en sevdigim, bana en guzel gelen park budur.
  • icerisinde gezerken ejderha kafali agaclara rastgelebilirsiniz.

    http://i.imgur.com/8vk54yd.jpg

    hatta uslu bir cocuk olursaniz sirinleriajhsdshdha
hesabın var mı? giriş yap