• birkaç ay önce bilenlerin tam olarak bildiği, bilmeyenlerin ise hiç bilmediği işsizlik psikolojisi yüzünden depresyona girdim. ama ne depresyon:
    kendi işsizliğimden başlattığım beyin amcıklaması, ülkedeki rezalet işsizlik oranından, utanç verici bir rakam olan asgari ücretle çalışanların tutunma çabalarına ve insanlığa hakaret olan çalışma koşullarına; kapitalist sistemin oluşturduğu kancık gelir eşitsizliğine; bazıları altın klozetlere sıçacak diye günde 12 saat çalışmak zorunda kalan ve emeğinin karşılığını asla alamayacak olan insanlara; dünya çapındaki haksızlıklara/acılara ve insanların nasıl birbirinin cehennemi olduğuna; hayvanların bile insanlardan eziyet çektiği bu gezegen için artık bir umut kalmadığından bir başka gezegene siktir olup gitme ihtimaline kadar mikrodan makroya tüme vara vara evrendeki bütün sorunları masaya yatırıp hepsine itinayla moralimi bozuyor, hazır elimi atmışken ne kadar çözümsüz problem varsa hepsine ayrıca kafa yormaktan çekinmiyor, dünya halkları ve elbette gitmesek de görmesek de kardeşlerimiz olan uzaylılar adına ''ona da yazık, buna da, şuna da yazık, onlara da yazık lan aslında!'' diye tek tek üzülmeyi katiyyen ihmal etmiyordum.

    zor zamanlarım için sakladığım hatrı sayılır derecede birikmiş karamsarlık stokumu rahat rahat harcıyor, ''sikerim gelmişini geçmişini ayıpsa ayıp!'' sezen aksu'su olarak başladığım günleri ''damn right i've got the blues'' buddy guy'ı olarak sürdürüp ''hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye?'' mahsun kırmızıgül'ü olarak bitiriyor, böylece akıp giden haftaları habitatım olan balkon sandalyesinde, önümde izmarit taşan küllük ve kirli kahve bardağı koleksiyonuyla kendimi hıyar gibi hissederek geçiriyor; beni değil akdeniz, atlas okyanusu'na doğrasalar cacık olacağını adım gibi biliyordum. bi' baltaya sap olamamanın verdiği sıkıntıya ortada henüz bir balta bile olmadığını ekleyerek kukumav kuşu modundaki düşünme ritüellerimi ''ben o baltanın da tekerine çomak sokayım!!'' diyerek sonlandırıyordum. yani, eğer düşünce kanseri diye bir şey olsaydı çoktan nalları dikmiştim.

    derken, yine klasik bi' balkon seansı içindeyken aydınlanma geldi: kendimi depresyona kaptırmam neyse de, ulan içinde beynim vardı! benim sınava çalışmam lazım, tek iş bulma ihtimalim bu... bu kafada ders çalışmak pek mümkün olmadığından, dikkatimi toparlayıcı bir ilaç vermesi umuduyla psikiyatrist yollarını tuttum. bi' yandan da psikolojiye merakım yüzünden hep psikiyatriste gitmek istediğimden meraklandım, hannibal karizmasında bi' doktor mu hayal etmedim; maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinden mi konuşmayacaktık, varoluşçuluktan mı, bilinçdışından mı, o neler neler...

    tabii bu hayallerimin son kullanma tarihi doktorun odasına girene kadardı. hiç de hannibal'a benzemeyen psikiyatristin, ilk defa mı psikiyatriye geldiğim, neden şimdi geldiğim sorularına cevap olarak işsizlik yüzünden depresyona girdiğimi alınca yaptığı yorum gerçekten siktire şayandı:

    -yahu işsizlik yüzünden depresyona girilir mi!! bak benim bir arkadaşım var 50 yaşında iş buldu!

    lan sen psikiyatristsin bu nasıl cevap? ''kaderimizse çekeriz be gülüm'' diyen kapıcı mecit efendi misin sen, ''şurda ne yazıyosa o evladım'' diyen altın günlerinin gözbebeği menkıbe teyze misin?

    neyse, dedim ki: bana ders çalışmam için ilaç vermeniz lazım, konsantre olmamı sağlasın, dikkatimi toparlasın falan filan.'' prozac yazıyorum.'' dedi. antidepresan kullanmamama ve çevremde kullanan olmamasına rağmen prozac'ı duymuş olduğumdan suratım eşeğin amına döndü duyunca. ''ya o antidepresan değil mi, ben uyutacak/mala bağlatacak bir şey istemiyorum, ritalin filan yok mu?'' diyerek, gitmeden önce google'dan araştırmalarımı yapmış olduğumdan doktora bakkal muamelesi yapmakta ve sipariş vermekte beis görmedim. ama bizimki ''yok o hiperaktiflere verilir, sen bunu kullan.'' diyince bindik bi' alamete gedeyoz kıyamete diyerek kabullendim. eve gelince ilk işim internetten ilaç hakkında araştırmalar yapmak, türkçe ingilizce ve bittabii japonca kaynakları gözden geçirmek oldu. yazılanlar kaşlarımı çatmama sebep olsa da ''bi' kullanalım bakalım, bi' ipnelik olursa bırakırım.'' diyip başladım ilaca.
    hazır ilacı kullanmaya başlayalı bir ayı geçmişken ve etkilerini tanımışken de dostlara güven, düşmanlara korku salacak deneyimleri buraya yazmaya, ilacı merak edenler için altar'ın oğlu tarkan olarak hain kostok'u saf dışı etmeye geldim.

    tabii buraya kadar iç kanama geçirmeden okuyabildilerse.

    hancı! bana şarap, kurt'a cicibebe getir; genel yorumları masaya yatırıyoruz:

    1- ''bir prozac attım, oo, deli kafa yaptı hacı kafa bir milyon ya huhaha...''
    mükremin yereyatan/ 18 / istanbul

    ilacın bünyeden bünyeye farklı yan etkiler gösterdiği doktorların da hemfikir olduğu bir gerçek olsa da, mükremin'in yaşadığı kafayı yaşamanız mümkün değil; ortada bir yanlışlık var demektir, hemen en yakın at arabasına binip dörtnala sürerek acil'e gidin ve size neler olduğunu öğrenin. zira antidepresanların etkisinin 2-3 haftada başlamakla kalmayıp, gün içinde hapı aldıktan sonraki etkisinin de 6-8 saati bulduğu bilgisine kolaylıkla erişebilirsiniz.
    zaten, ilaç mükremin'in dediği kafayı yaşatıyor olsaydı, [ reçetesiz olarak herhangi bir eczaneden alabileceğiniz 24 tabletlik prozac 10 lira olduğundan ] yani 40 kuruşluk bir tanecik hapla böyle şahane kafalar yaşanıyor olsaydı, uyuşturucu piyasasında otorite olmasak bile, bunun tüm sektöre bir darbe vuracağını, aksaraylı torbacı hamdi'lerin ve meksikalı baron escobar'ların tası tarağı toplayıp prozac işine gireceğini kolaylıkla öngörebilirdik.

    2- ''iştahımı kapattı ayol; fazla kilolarımdan kurtuldum artık bikinime sığabileceğim hihihi.''
    şukufe kırpık/ 27 / edirne

    şukufe bacımız gereksiz bi' sevinç içinde olsa da haklı; bu iştah mevzusunu, ne olursa olsun sucuğu yaşam tarzı olarak gören ve hayallerinden biri sucuk ağaçları olan bi' insan olarak saniyesinde tüketmiş olmam gereken sucuğun bir hafta buzdolabı köşesinde ağladığını gördüğümde fark ettim ben de. iştahı kapatıyor meret.
    fekat bu konuyu da bünye meselesine bağlayabilir ve ilaç mide kazınması/bulantısı tarzı bir şey yaptığından, bunun ''canım bir şey yemek istemiyor'' olarak karşılanabileceği gibi, ''daha da çok yiyeyim en çok yiyeyim.'' diye kapatmaya çalışıp ters etki yaşayan insanların olabileceğini ekleyebiliriz. her halükarda bu etki uzun sürmüyor, bende iki hafta sürdü.

    3- ''uykusuzluk yaptı, zırt pırt uyanır oldum be atıfet.''
    murtaza kayık/ 33 / kırşehir

    murtaza arkadaşıma katılıyorum, bende de devrim yaratan ilk etkisi bu oldu. kendimi bildim bileli uyumadan birkaç gün kalabilen ama uyudu mu dünya yansa uyanmayan ve bu yüzden sayısız sınav, iş, mülakat, buluşma, tren, uzay gemisi kaçırmış bi' insanım. hiçbir zaman uyanmadım, hep 'uyandırıldım': kurulan zilyonlarca alarm, gelip tekme atarak uyandırması istenen insanlarla geçti hayatım.
    meğer olay asi, uyanmak bilmeyen vücudum değil, serotoninmiş, prozac işi çözüverdi:
    1'de yatılmasına rağmen 4'te dinç bir şekilde uyanabilmek, kendi kendine [ hem de 12 saat uyumadan ] uyanabilmek, üstelik bu zamana kadar hiç aynı saatlerde yatıp kalkılmasa bile ilaçtan sonra gelen uyku ve uyanma saatlerindeki düzen alkışlanası, ''senin ağzını yerim ben, bu zamana kadar nerelerdeydin sen?'' diye kırolaşılası.

    4- ''rengarenk rüyalar görüyorum, küçük sevimli ağaçlar, bulut beyazı olaylar...''
    bob ross/ 44 / gaziantep

    ben zaten absürt rüyalar gören bir insan olduğumdan bob'un yaşadığını yaşamadım ama normalde hiç görmediğim halde seneler önce yaşadığım olayları, görüştüğüm insanları gördüm rüyalarımda; ilacın bilinçdışı musluğunu açma gibi bi' özelliği olabileceği kanaatindeyim. neden olmasındı?

    5- ''kafam hiçbir şeye basmaz oldu, robot gibi oldum ayol.''
    şehnaz fiyonk/ 28 / aydın

    şehnaz'ın aksine, bendeki ikinci devrimi kafamı açıp konsantre olmamı sağlamasıyla oldu. masa başında maliye çalışmaya çalışıyorken 10 dakika sonra kendimi sünger bob izlerken bulmalarım gitti, yerine 8 saat (sekiz saat) aralıksız çalışabilmelerim geldi. bunu daha önce keşfetmiş olsaydım boynu bükük eğitim hayatım çok daha farklı olabilir ve einstein 'ın bile bakınca ''bi' dakika lan, hangi dersten kaç kez kalmışsın şimdi sen?!'' diyeceği transkriptim daha düz bir şekil alabilir, okulu uzatmayabilir, kimbilir belki şirinler'i bile görebilirdim.

    6- ''ilaç sayesinde siklemez biri oldum çok mutluyum, takmayacaksın tak açacaksın, koy götüne rahvan gitsin bebeyim!''
    hulusi kiraz/ 34 / kastamonu

    herhangi bir ilacın insanın karakterini ya da bakış açısını değiştireceğini düşünmüyorum, öyle olsa herkese verirdik bi' hap, dünya laylaylom bir yer olurdu değil mi, hulusi? bence hulusi'nin içinde varmış o adamsendecilik, ilaç bahanesi olmuş sadece. ben şimdi ilaç kullanıyorum diye pembe gözlükleri taktım ve dünya birden çok tatlı bir yer mi oluverdi? nayn! ne olaylar değişti ne de paradigmam; musmutlu bir çiçeğe dönüşmüş de değilim. şimdi başlasam aynı karamsarlığa doğru ekmek kırıntılarını izleyerek yol alabilirim fekat kafamı başka şeylere verebiliyor olmam bunu arka plana atıyor. bu yüzden ilacı kullanıp memnun olanlar da diyor: ilaç mucize değil, diye. o yüzden beklentileri eşeğin amına şelale kaçırmayacak seviyede tutmakta fayda var şekerim.

    7- ''bağımlılık yapıyo diyolar anacım, bırakamıyomuşsun hiç!''
    dürdane laylon/ 47 / zonguldak

    bağımlılık yapmadığı doktorlarca söylense de, bırakırkenki aşamayı yazana kadar dürdane teyzemizin sorusunu bekleticiim. evet memnun olsak da bırakacağız elbet, sonuçta bu bir kimyasal. gerçi insan hiçbir şeyin bağımlısı olmak istemez... şeey, kahve hariç... hmm bi' de sigara... kestik!

    şimdi, bu kadar yazdığım için yerinden çıkan elimi bantla geri yapıştırmam gerektiğinden burada ansiklopedime son veriyorum ve gitmeden, televizyonunu yeni açanlar için özetin özetinin özetini geçiyorum:
    uykumu azaltıp düzene sokması ve konsantre olmamı sağlaması dışında bi' etkisi olmadı bende ki beklentilerim bunlar olduğundan fazlasıyla memnun kaldım; bulanın ağzından öper, ilaca bakarak ''bir efsaneydi efsaneydi senle beraber olmak!'' diye haykırmayı ihmal etmem.

    ___________________________________

    bıraktıktan sonra:

    efenim yukarıda taparak bahsettiğim ilacın kafa açma özelliği ne yazık ki 2. ve 3. aylarda vuku buldu ve üçüncü ayın ortalarında kayboldu gitti. little şrfsz. takdir edersiniz ki pek hoşuma gitmeyen bu durum ''hadi ama antuan, sene olmuş 2015, kafamı kendim çalıştıracaksam neden içiyorum bu ilacı söylesene ha adamım?'' isyanlarına karışmama ve ilacı ''olmaz artık, kapı açık, arkanı dön ve git, istenmiyorsun artık...'' ajda pekkanlığıyla bırakmama neden oldu. böylece 3 ay kullandığım prozac efendiyle yollarımızı ayırdık.

    gitmeden, antidepresanları uyuşturucu olarak görenlere, kullandığım dönem boyunca herhangi bir mutasyona uğramadığımı, bir sabah devcileyin bi' böcek olarak uyanmadığımı, efenime söyleyeyim üçüncü bir kolumun ya da ikinci bir burnumun çıkmadığını, her sağlıklı insan evladı gibi kan bağışında bulunabildiğimi, birkaç bardak alkol yuvarlayabildiğimi ve falanları filanları belirtmek isterim ki artık bu ilaçlardan kullanan birilerini gördüklerinde huşu içinde çeneleri göbeklerine düşmesin.

    tabii ilacı kullananlar benim kadar rahat da takılmasın, zira ''amaan bir şey olmaz ya, dandik bi' hap.'' diyerek önemsemediğim için dişim yüzünden üç tane ilaç içmek zorunda kaldığım bir haftada, üzerine bol kahve ve alkolle kombinlenince prozac ile iyi bir ortaklık yaratmamış olacak ki bi' ara öleyazdım ve allah'ı görüp geldim. dikkatli olunuz senyorlar senyoritalar.

    işbu entry'mi bitirirken hepinizin gözlerinden öper, depresyonsuz ve şuh kahkahalı, hadi o da olmadı keyifli günler dilerim.

    çünkü en değerli giysiniz, beyniniz. [lan?]

    2 sene sonra p.s.:
    ara sıra bu entry ile ilgili mesajlar alıyorum, eklemeden edemeyeceğim: lütfen bu entry'nin tamamen ''benim'' kişisel deneyimlerimden ibaret olduğunu ve sizin ''kullanıp kullanmamanıza'' dair herhangi bir fikir beyanında bulunamayacağımı göz ardı etmeyiniz.

    7 sene sonra gelen p.p.s:
    burada anlattığım 3 aylık deneyimin kötü olmamasından aldığım kuvvet ile, seneleer sonra, yallah diyip, kendimi toparlamak adına birkaç ay kullanayım sonra bırakırım dedim. niye kafana göre iş yapıyon ismet?
    o kadar berbat etkiledi ki beni: uyurken ağzım yamuluyodu, gün içinde bacağım atıyodu kendinden. ulan iyi kötü düzgün çalışan bedenin de ağzına sıçtık, iyi mi? tövbeler olsun dedim ve nalet ederek bıraktım. demek ki beyin de aynı beyin değil artık, seneler öncesinin formülü çalışmıyor haşmet, aaah tembel haşmet, miskin haşmeeet...
    velhasılı lütfen doktorsuz kullanmayın, kafanıza göre iş yapmayın lan ismet.
  • yaklaşık 6 ay önce yaşadığım ufacık bir olayı beynimde abartmam sonucunda kullanmaya başladığım ilaç. bundan 6 ay önce bir gece tamamen uyuyamamıştım ve ertesi gün çok stresli bir görüşmem vardı. o gece beynim bana öyle bir oyun oynadı ki hiç sormayın. beynim "eğer uyuyamazsan görüşmen çok kötü geçecek ve bunun sonuçları utanç verici olacak." diye diye beni strese soktu. mide yanmaları, çarpıntılar,ateş basmaları eşliğinde o geceyi sabah edemedim. gözlerimin altında mor halkalar ve adrenalinden kasılmış vücudumla görüşmemi tamamladım. belki kaderim böyleydi her durumda kötü geçecekti ama bundan kaçan düşüncelerim tamamen uykuya bağladı sorunu. ve gün içinde uyku saatini düşünerek ataklar geçirmeye başladım. anksiyete teşhisi konuldu. iki yeşil reçeteli ilacın yanı sıra prozac kullanmaya başladım. yeşil reçeteli ilaçlarım yaklaşık bir ay süren şiddetli anksiyete dönemimi rahat geçirmeye yardımcı oldu ve onları yavaş yavaş hastalığımın 2. ayında bıraktım. prozac'a ise hala devam ediyorum.

    prozac, kesinlikle bir mucize değil ama "boşver" demeyi öğreten bir ilaç. ilaç, zaman zaman buhrana düştüğünüzde size faydasızmış gibi gelse de kesinlikle aşama kaydetmenizi sağlıyor. mesela ben bu ilacı kullanmak isteyenler için bir öncesi-sonrası yaptım.

    - annemlerle sürekli telefonda tartışırdım. kötü birşey söylemezlerdi ama hep iğneleme arardım. şüpheyle yaklaşırdım ve huysuzluk çıkarıp muhakkak tartışırdım. prozac'tan beri o büyük patlama hali kayboldu. annemlerin söylem tarzları aynıydı ama benim için normalleşti. uzun zamandır üstüme ek bir stres getiren bu tartışmalar kesildi. dahası sosyal ilişkilerimi de zedeleyen bu ani patlama hali kayboldu. daha uyumlu hale geldim.

    -prozac'tan önce entellektüel yüküm ağırdı. yaptığım bütün eylemlerin bir sanat yönü olması gerektiğini düşünürdüm. aforizma kasmak ve yabancı isimleri kullanarak konuşmaya çalışmak adetim haline gelmişti. bunun nedeni tamamen internetteki ağlar. facebook'ta tanıdığın insanların abartılı gösterişlerini, twitter'da sürekli aptal saptal şeyler yazarak takipçi sayısını on binin üstüne çıkaran insanları görmek ve yeni açılan nice paylaşım sitesinde popüler olmaya çabalamak sizi de yarışa sokuyor. artık deccalin internet olduğuna ve insanları delirtmek için var olduğuna inanır oldum. siz 450 bin takipçisi olan ve kitap bile çıkaran sosyal medya yıldızlarından çok daha zeki,başarılı ve gösterişli olmanıza karşın bir gizemle onları büyütüp aynı popülerliği yakalamak istiyorsunuz. bu yolda "acaba entellektüelliğim toplumun üzerine çıkacak kadar değil mi?" ya da "zekam aforizma kasmaya yetecek kadar değil mi?" sorularını kendinize yöneltmeye başladığınızda tamamen özkıyım yapmaya başlıyorsunuz ve farketmeden sizi kemiriyor. o kadar insanlıktan çıkıyorsunuz ki normal hayatta yüzüne bakmayacağın adam seni takip etmeyince depresyona giriyorsun. sosyal ağların elinden kurtulmayı size tavsiye ediyorum. eğer kaldıramıyorsanız kapatın ve üstüne sifonu çekin.

    -uyuyamazdım ki bir ay çok çılgın ilaçlarla uyutuldum sonraki ay da bağımlılıktan kurtulmaya çabaladım. şu anda uykum fena değil. ama iğrenç bir rüya akışı var ki iki günde bir sizi sersem gibi yataktan kaldırıyor. günlük yaşadıklarınız ile geçmişteki insanlar birbirine grift şekilde rüyanızda belirip kötü anıları uykuda zihinden akıtıyor. prozac kullananlar sağlıklı bir uyku uyuyamayacaksınız. ama anksiyeteden uyuyamıyor ya da depresyonu bedeninize zarar vererek yaşıyorsanız kesinlikle bu ilacın yan etkileri, kendinize vereceğiniz zarardan daha azdır. ben, en şiddetli dönemimde 3 gün arka arkaya yemek yemiyordum. bir kere 72 saat uyumadım ve çalıştığım yere o kadar bakımsız gittim ki bluzumu ters giyip üşenip çıkarmadım. öyle gittim. dahası uykusuzluk yüzünden bir ara ciddi ciddi hayata veda etme isteğine kapılıyordum.

    -ruhsuzlaştım. ben bundan rahatsızım aslında. eskiden filmlerde ağlardım, insanlara üzülürdüm ve bunu yaşardım. bihter'in intihar ettiği gece sabaha kadar üzülmüştüm mesela. şu anda hiç öyle bir durumum kalmadı. şöyle bir film izleyip de ağlamayı özledim. yazımı okuyan olursa film önerilerine açığım. :)

    -inançlar arasında gidip gelirdim. inanmak ve inanmamak arasında gidip gelmek büyük şehirlerdeki insanların en büyük problemlerinden biri. dini, günümüzde kötü yaşayan insanlarla bağdaşlaştırıp uzak duruyorsun. ama bir yandan da dogmatik bilgiler geliyor ve bunları yapmayanın cezalandırıldığı söyleniyor. başka doğruları da görüp "hangisi doğru? hangisini yaşamalıyım?" gibi sorular ahiret inancı olan kişiler için stres yaratan bir durumdur. aslında prozac bir afyon gibi seni bir yöne kanalize etmiyor. ama sen daha "neyse ne, zamanı geldiğinde görürüz." moduna girip çok sorgulamıyorsun. müslümansan ramazanda bir oruç tutuyorsun, hristiyansan pazar ayinine gidiyorsun, budistsen budaya tapıyorsun, ateistsen inanmamaya inanıyorsun. ve vicdan ile hissettiğin manevi baskı biraz çözülüyor.

    -libidoyu azaltıyor ama kontrolsüz seksi engeliyor. bence bu önemli. hiperseksüellik, mastürbasyon ve porno bağımlılığı, takıntılı düşüncelerle yargılanan ilişkiler gibi sorunları olan insanlara da yardımcı oluyormuş.

    prozac, antidepresanlar arasında düşük etkisi olan bir ilaç. (kullandığınız doza bağlı değişir tabi.) klinik doza ulaşmadığınız sürece bulantı, diarre gibi problemler günlük hayatı sıkıntıya sokacak boyutlara da varmaz. ama ben prozac'a karşı bir süre sonra tolerans geliştirildiğine inanıyorum. bu yüzden çok yüksek etkili bir ilaç yerine prozac daha iyi olacaktır.

    hastalığınıza bağlı olarak doktorunuz size en uygun ilacı verecektir. antidepresanlar mucize yaratmaz. zamanla sizin de gayretinizle normal hayata dönersiniz. prozac, sadece düşünmenizi baskılayp kafanızı rahat tutar. hayattaki kötü giden şeyleri değiştirmek ya da onlarla yüzleşip geride bırakmak tamamen sizin elinizde.

    size tavsiyem hayatta nasıl yaşayacağınızı kendiniz belirleyin. anneniz, babanız, çevreniz, arkadaşlarınız, popüler sosyal ağın sanal kahramanları, dürtüleriniz değil. sadece mutlu olmayı hedefleyip, planlarınızı mutlu olmak üzerine kurun. mutlu etmeyecek başarı, bedeninize zarar. yıllar önce bir yazı okumuştum. o zamanlarda da sınavlara girerdim. sınav sonucundan alınan haz sadece onbeş dakika sürüyormuş. onbeş dakika 90 almanın verdiği ego tatminindense 60 alıp sınırdan geçmenin rahatlığını yeğlerim şimdiki aklım olsa.

    prozac hakkında daha da yazabilirim ama anksiyete denilen korkunç hastalığın yarasını kaşımak istemiyorum. ve depresyon, anksiyete, okb gibi sorunları olanların bir an önce kafalarının rahatlamasını diliyorum.
  • simdi sizden iyi olmasin, benim cook sevdigim bir arkadasim var. dahasi arkadas da denmez bi nevi kiz kardes. hayatimda gordugum, tanidigim en sahane kadindir bile diyebilirim. 10 numara anne, 10 numara kadin. okumus filandir da. boyle sabahin kor bi vakti evine gidin, o ev sanki 8 gundur temizlenmis, yemegi hazir, hatta dolapta pastasi, tatlisi. yani benim gibi saat 12.00'den once afyonu patlamayan ve birak pasta tatli yapmayi, sirtindan geceligini cikartamayan bi kadin icin tam bir "bu kadarina da pes!" hadisesi bir kadindir. ha tabi okudugu cilt cilt kitaplardan bahsetmiyorum bile.

    gelgelelim bu hatunun, benim kocamin bir alt versiyonu bi kocasi vardir. huysuz, aksi, kavgaci, nâdan. normal bir kadinin sanirim 3 saatten fazla tahammul edemeyecegi bir adam. sonra sonra bu adamin (!) elinin de bos durmadigini ogrendim. ara ara, elinde, kolunda curuk, cizik gordugumde aklima geliyordu ama, ihtimal vermiyordum. bu gibi durumlarda insan kendini pek saklayamaz cunku. fakat saklamis. bu da yetmiyormus gibi, ayni adamin disari da rahat durmadigini da bi vesile ile ogrendim. fakat arkadasimin, surekli gulen yuzu, hatta en karanlik donemlerinde bile boyle hayatla dalga gecer hali. hatta birgun bir parkta kargalar ile konusmasina sahit olmadan once, el cantasindan cikartigi ki o canta da ayri bir entry konusu. iki tane prozac'i yuvarlayip yaklasik bir saat sonra, sakalar, komiklikler, gulme krizleri.
    sonra ogrendim ki meger, 10 seneden fazladir kullaniyormus. kocasinin agir eziyetleri daha oncelere dayaniyormus. agir depresyonlar, tedavileri sonucunda , bu ilacla yasamayi secmis.

    simdi, iyi birsey mi, kotu bir sey mi karar veremedigim ilac. kurtulman gereken bir hayati felc edip yasiyormus, guluyormus, geciyormus hissi yaratip sorunlarin uzerini kapattigi icin kizmak mi? yoksa ustesinden gelinemeyen, cikis yolu bulunamayan bir hayati yasanir hale getirdigi icin kutsamak mi gerekli.
  • intihar olayına açıklık getirmek gerekirse ki gerekiyor: gerek prozacın gerekse benzer ssri tipi ya da başka antidepresanların bu etkisine sebep depresyonda olan ve zaten intihar düşüncesi olan ancak depresyonun etkisiyle karar verme, harekete geçme, uygulama gücünü bulamayan insanların ilacın tedavi edici etkisinin bir komponenti olarak hayati önemi olan her kararda olduğu gibi intihar kararında da bir süre sonra uygulama gücünü kazanmasındandır. acı fakat gerçek* depresif kişi oley heyo bir karar verdim ve uygulayabiliyorum sevinciyle ölüme mutlu gider, o kadar uzun zamandır kendisi ile ilgili bir karar almamış ve uygulamamıştır ki eylemi sonunda ölecek olması gerçeği bile mutluluğunu engellemez ve onu ölümden vazgeçiremez. işbu yüzden derler ki intihar düşünceleri ve riski olan depresif kişiler bu karar verme ve uygulama gücünü kazanma evresinden depresif moodun da düzelme evresine geçene kadar ,ki bu evreye geçiş takdir edersiniz karar verme gücünü kazanmadan daha geç ortaya çıkmaktadır, hastanede yatırılarak yani kapatılarak tedavi edilmelidir.
  • bugün veterinerin kedimize verdiği ilaç.
    aa kediye de veriliyor mu? nidalarıyla karşıladık olayı. meğer kedimizde kaygı bozukluğu varmış. hey allahım, bir kedi bütün gün yemek ye, sıç, oyna, sevil, uyu derken nasıl kaygılanabiliyor o da bir merak konusu.
    bakalım küçük hanım şimdi her bana kızışında kakasını yapacak mı yatağıma. göreceğiz...
  • hepimiz kardesiz,cinsiyet diye birsey yoktur,prozac kullanmayanlar bunu bilmezler.
  • içtiğinizde ayrı, içmeyi unuttuğunuzda apayrı kafalarda rüyalar gördüren ilaç.
    dün gece sayesinde bir banka kuyruğunda beklerken ali ağaoğlu'nun bana sevabına 10.000 tl verdiğini gördüm rüyamda...

    (not: vizyonum da ne darmış, 10.000 tl nedir ya?)
  • uzun süreli depresyonumdan sonra, kullanmaya başlayıp "oh be" dememi sağlamış, bana huzur vermiş ilaç. eskiden hep gülerdim ben. evim yansa karşısına geçer "ko götüne rahvan gitsin be adaş" derdim. böyle bir serinkanlı insandım. ama sonra değiştim tabi.hiç bir şeyden mutlu olamayan, sürekli huzursuz, ota boka ağlayan, en ufak şeyleri kafaya takan sinirli bir insan oldum. daha da bir sürü şey oldum tabi de, sizi kendi dertlerimle sıkmayayım sözlükçüler. annem falan bunun adına büyümek dedi, biz tıp dilinde depresyon, anksiyete falan diyoruz. neyse, işe yarıyor bu ilaç. insanı öyle rahat, öyle sakin bir hale sokuyor ki inanamazsınız.

    -benim başka sevgilim var
    -olsun? kız kimlerdenmiş?

    -zipir kalmışsın yine fizikten
    -sikilmiş götün davası olmaz güzelim. gel yemeğe gidelim senle

    dünya varmış bea!!! eskiden günlerce ağladığım, kolumu jiletlediğim, efendime söyliyim ilaç alıp intiharı denediğim bir çok soruna sadece gülüyorum. çok enteresan. bana çok komik geliyor. bu nedenle de kendime şaşırıyorum. sınav mı varmış, annem yine dırdır mı etmiş, hiç dert değil. üstelik, nefesimin kesilir gibi olduğu o krizleri de engelliyor. süper bir ilaç. hem, onun başka sevgilisi yok sözlükçüler, beni kızdırmak için yapıyo biliyorum.
  • mahalledeki berberde eşantiyon saatini gördüğüm antidepresan ilacı. fakat yaptıkları saatteki rakamların yeri ters. 3 mesela sağda değil solda. akrep ile yelkovan da terse dönüyor. tersine saat yapmış adamlar bildiğin. iyi espiri mi desem piçlik mi desem bilemedim.

    edit: foto eklendi
  • gayet gerçek bir ilaçtır plasebo değildir. fluoksetin içerir.

    doğruluğunu araştırmadığınız şeyleri doğru bilgi gibi paylaşmayın. zaten bu ilaçları psikolojik sağlığı iyi olmayan insanlar kullanıyor ve gelip burada bunu okuyunca inanabilir tedavisini bırakabilir.

    etkisini en az 10-15 gün sonra göstermeye başlar. bırakılacağı zaman bile aniden bırakılmaz. birkaç haftaya yayarak doz azaltılarak kesilir. doktor kontrolünde düzenli kullanılmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap