• uzun bir işsizlik döneminden sonra şansımı bir gazete alıp ilanlara bakmak suretiyle denemeye karar verdim.

    ilandaki "amerikan firması" ve "prezantabl" sözcüklerinin büyüsüne kapılıp gitmek gafletinde bulundum.

    orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı, neden geldiğimi söyledim. beni bir odaya götürdü. benim gibi iş için gelmiş birkaç kişi daha vardı içeride. selam vermeden gidip oturdum bir yere. uzun, sıkıcı bir sessizliğin ardından kadın, her birimize bir form verip doldurmamızı istedi. kişisel bilgilerimiz ve deneyimlerimizi içeren formu doldururken umudumu giderek yitirmeye başladım. buradan iş filan çıkmaz diye düşündüm. ama beklemekten başka çarem yoktu. bir süre sonra bizi teker teker içeri almaya başladılar. benim adım söylendiğinde sıkıntıyla kalktım yerimden ve görüşme odasına girdim.

    büyükçe bir masada insanın sinirini bozacak kadar şık giyimli, "kel", (bunu söylemek şimdi bile bana saklayamayacağım bir zevk veriyor) benim yaşlarımda bir adam oturmuş, elindeki formu inceliyordu. karşısındaki koltukta genç sayılabilecek bir kadın oturuyordu ve masadaki kalemlikle oynarken çok meşgul görünüyordu.

    adam, sırf bu gergin sessizliği ve bekleyişi uzatmak, bundan egosu adına yeterince beslenebilmek için kafasını uzun süre kaldırmadı benim formumdan. allah’ın belası kağıtta adım adresim ve başarısızlıklarla dolu iş deneyimlerimden başka bir şey yoktu işte. hayatın sırrı oradaymış gibi bakmasının ve sanki sadece kendisinin görebileceği bir ayrıntı yakalamak üzere olduğunu düşündürtecek şekilde alt dudağını sarkıtmasının ne anlamı vardı? birden kafasını kaldırdı ve üzerimde uyandırdığı o ağırlığına yakışmayan kadınsı bir sesle, “girdiğiniz işlerde pek uzun süre çalışmamışsınız”, dedi.

    bunu söylerken karşısında oturan ve beni ilgisiz gözlerle süzen kadına bakıyordu.

    aradığı ayrıntıyı bulmuştu bizim dedektif!

    benim de sorularım vardı!

    mesela bu allah’ın belası yerde siz ne iş yapıyordunuz kardeşim? gazeteye verdiğiniz saçma sapan ilanda, "bir amerikan firması için prezantabl kişiler" diyordunuz o kadar. ne demekti bu şimdi? beni sırlarla, gizli bağlantılarla dolu karmaşık bir dünya mı bekliyordu? ülkeler arasındaki politik gerilimler ve bunların ekonomi üzerindeki etkilerini inceleyen ağzı sıkı bir örgütlenmenin kapısında mı duruyordum? hem ben ajanlık eğitimi filan da almamıştım bakın daha ssk’dan bile söz etmemiştim henüz.

    “kişiliğime uygun olmayan işlerdi”, dedim. “o yüzden uzun sürmedi hiçbiri.”

    biraz daha toparlandı yerinde. “bakın bu çok önemli”, dedi.

    “insan azimle ve kararlılıkla yaklaşırsa başaramayacağı hiçbir şey yoktur. önemli olan ne istediğini bilmek, bunun üzerine yoğunlaşmaktır.”

    bu geri zekalı lafları kim bilir hangi salak "kendini tanı", "on adımda başka biri ol" , "başarıya giden yolda 145 altın kural" kitabından araklayıp satıyordu bana. karşımda bu kadar zavallı görünüyorken nasıl oluyordu da o koca masanın arkasında işi, şık bir kıyafeti ve çaktırmadan asıldığı (kafayı masum bir kalemlikle bozmuş da olsa) bir kadını olan oydu da; işsiz güçsüz, parasız ve kadınsız olan bendim? “haklısınız”, dedim. “insanın isterse yapamayacağı şey yoktur. peki, ben burada ne iş yapacağım?”

    soruma cevap verme gereği duymadı.

    “hobileriniz arasında kitap okumak yazıyor”, dedi, ilgili bir tavırla.

    “ne tür kitaplar okursunuz?”

    kadına attığı kaçamak bakışlar iyice sinirimi bozmuştu.

    “işe yaramayan kitaplar”, dedim, gülerek.

    açıklama beklermiş gibi baktı yüzüme, “roman, hikaye türü kitaplar”, dedim. “bana pek faydası olduğunu söyleyemem.”
    bir şey söylemesine fırsat vermeden tekrar sordum:

    “tam olarak ne iş yapacağım burada?”

    koltuğunda geriye yaslanıp belli ki daha önce yüzlerce kez yaptığı açıklamayı tekrarlayacak olmanın heyecanıyla dudaklarını yaladı iştahla. onun için işin en keyifli kısmı bu olmalıydı.

    “insanların ihtiyaçlarının ve isteklerinin doyurulmasına yönelik çalışmalar yapıyoruz biz”, dedi. “normal perakende satış yerlerini ve ünitelerini kullanmaksızın doğrudan son tüketiciye yöneltilen faaliyetler bunlar. ürünün tüketiciye, ev ya da iş yaşantısını sürdürdüğü mekanda, çeşitli yöntemlerle bire bir sunulması tekniğini uyguluyoruz. (durum giderek benim aleyhime netleşiyordu ama içimden bir umut deyip dinliyordum) amacımız tüketiciye istediği bilgileri doğrudan vererek, satın alma ihtiyacını hatırlatmak ve bu yolla ürün ya da hizmet satmaktır. bunu bizim geliştirdiğimiz, ürünlerin ya da hizmetlerin satışında ve dağıtımında uygulanan ve kendine özgü kuralları olan bir pazarlama yöntemiyle yapıyoruz."

    bu muydu yani? bütün bu yukarıdan bakmalar, afra tafralar, küstahça verilen hayat dersleri elime birkaç tencere tutuşturup beni sokağa salmak için miydi?

    “ben pazarlama firması olduğunuzu bilmiyordum”, dedim bezgin bir tavırla. “bu benim yapabileceğim bir iş değil.”

    aceleyle sözümü kesti, hayır, olaya böyle basit yaklaşmamalıydım. burada bu işi tamamen bilimsel yöntemlerle yapıyorlardı ve bu deneyim belki de kendimi keşfetmem için önemli bir kapı açabilirdi bana.

    şu anda açmak istediğim tek kapı bu boktan yerin çıkış kapısıydı. burada iki saatimi boşa harcamıştım. üstelik şu karşımda oturan "prezantabl" (anlamı neydi acaba?) adamın kendini mutlu hissetmesi için yeterince ezik bir görünüm sergilemiştim. ama yeter artık; o büyük masa da, şu karşımda oturan paylaşamadığımız güzel kadın da, üzerindeki bu şık kıyafeti de onun olsundu. ben sokağa çıkmak, derin bir nefes almak, rüzgarı saçlarımda hissetmek istiyordum sadece.

    “hayır!”, dedim kararlılıkla.

    “ben bu işi yapmak istemiyorum. istesem de yapamam.”

    büyük bir öfke ve hayakırıkılığıyla ayrıldım oradan.

    şimdi ne zaman birisi amerikan firması ya da "prezantabl" dese yanımda, elim silahıma gidiyor.
  • ise aldigi insanlarin azcik fingirik olmasini, arada bi frikik verip dekolte giymesini, boylece ofis ortamini tatlandirmasini isteyen angut kokenli isverenler tarafindan sikca kullanilan sifat.
  • özellikle ciddiyetsiz i$ ilanlarında yeralan anlamsız sıfat
  • bi keresinde gastede prezantabl ahci aranio die bi ilan gormushtum, cok merak edip telefon actim ahcinin prezentabl i nasil oluo die, cidden de sordum fakat gulmekten adamin verdigi cevabi duyamadan kapattim
  • 20 yuzyil dunyasının insanlari nasil tek tiplestirmeye calistigini gostermek icin yeterli olan sifat. prezentabl olmayan insanlara gore herhangi bir isin bulunmadigi bir alemde soluk aliyoruz
  • is arama ilanlarinda, "emmeye ve gommeye gelebilen" anlamina gelen kavram.
  • arkasından geldi yine tipini siktiğimin dedirtmeyecek insana denir.
  • 10 saat çalıştırıp, saatine 3 lira veren şirketlerin vazgeçilmesi. herkes jude law zaten amına koduklarım.
  • iş ilanlarında yer alan prezantabl, zaman zaman "baş örtüsü takmayan" anlamında kullanılmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap