• ilkokuldayım, mahallede savaş diye bir çocuk var, mavi renkli bir pinokyo bisiklete sahip. benim ise henüz bisikletim yok. acayip kıskanmaktayım çocuğu ki hayatım boyunca kıskandığım 4 insandan biridir savaş, yani savaşın bisikleti, yani şey işte savaşın bisiklete sahip olması, neyse anladınız siz.

    fakat hafif babadan tırsıyorum, ne tepki göserir bilemediğim için içime atmaktayım bisiklet aşkımı. o kadar içime atmışım ki rüyama girmiş bisiklet. rüya şu şekilde :

    annemle babam yatakta yatıyorlar, ben zıplayıp aralarına giriyorum, babamla şakalaşıp onu kıvama getirdikten sonra açıyorum derdimi, pinokyo bisiklet istiyorum babam da diyor ki "tamam ayın `25 inde (tarihi kafadan attım sevgili sozlukcu) gel dükkana, gidelim alalım, ama 25 ine kadar ağzını açmak yok" diyor. o andan itibaren susuyorum. rüya o kadar gerçekçi ki çocuk aklı ile gerçekliği sorgulamıyorum bile. rüya olduğunun farkında değilim.

    neyse büyük gün geliyor. okuldan çıktığım gibi dükkana gidiyorum. giriyorum içeri, gayet sakin masasında oturmakta olan babama yöneliyorum.

    +ben geldim.
    -hoş geldin de, eve gitmen gerekmiyor mu, ne işin var burda?
    +bisiklet alıcaz ya.
    - (hafif bir tebessüm ile) ne bisikleti?
    +söyledin ya, ayın 25 inde gel dedin ya, pinokyo alıcaz dedin ya.
    -ben mi söyledim, hay allah, rüya görmüşsün sen olm herhalde, hatırlamıyorum ben.
    +ne rüyası ya baba, dedin gel dedin, pinokyo alıcaz dedin.
    -hahah, neyse hadi gel bakalım madem geldin, bakalım şu bisikletlere.

    babamın arkadaşı bir bisikletçi var, oraya gittik. ben kafaya takmışım pinokyo alıcam, savaş ta var çünkü, bir de katlanabiliyor, asansöre falan koyup eve çıkartabiliyorsun, gayet artist. ama mavisinden almayacağım ki kıskandığım belli olmasın, hem kırmızısı daha artist. bisikletçi adam anlatıyor "abi" diyor, "pinokyo da güzel de, yeni çıktı bak istersen bmx var".

    bakıyorum, tamam daha bir havalı bmx ama serde pinokyo isteği var. babam diyor "bak sonra tutturmak yok ben ondan istiyorum bunu değiştirelim diye, düzgün karar ver". ben sadığım pinokyoya, "pinokyo istiyorum ben" diyorum. alıyoruz pinokyoyu.

    mahalleye inmem ile mahallede artan bmx popülasyonunu farketmem bir oluyor. üstelik bir de kız bisikletine binen erkek modeli muamelesi görüyorum, bir tek kenarı fosforlu çizgili tayt ım eksik.

    "kafamı sikeyim" diyorum. hayatımda ilk kez.
  • hatırlananın aksine asla kontra pedal modeli üretilmemiş olan orta boy bisiklet. aynı yıllarda üretilmiş biraz daha hacimli ve ağır olan kaptan bisikletleri ile karıştırılıyor olabilir.
    ilkokul 2. sınıfın sıkıcı bir eve dönüşünde posta kutusunda bulduğum zarfın içinde "tebrikler, katılmış olduğunuz bilmemkaç sana kulakçığı çekilişinde pinokyo bisiklet kazandınız" yazısını okuduğumda hayat renkli bir izmir akşamüstünde yeniden başlamıştı.
    aslında bu kadar da sevinecek birşey yoktu, hiç binemediğim bordo "hüdaverdi"min yanında yerini alan kırmızı pinokyo ta ki 2 teker kontrolüne haiz olacağım ilkokul 4 yazına kadar yatak odasındaki dolabın arkasında sabırla bekleyecekti...
    pek de net hatırlayamadığım bir mahalle arkadaşı bir gün eve gelip de "lan olum sende 2 bisiklet var, birini bana ver dolaşalım" dediğinde, yıllar,kilometreler,yıpranmış haritalar,başlangıçta yanan bacak kaslarının zaman içinde yanan motosiklet pistonları ile yer değiştireceği ve hemen hemen yarısı yollarda, 2 teker üstünde geçecek sıradaki 24 yılın startını vermişti...
    ilk uzun yol deneyimlerimi, sırt çantamda olta takımlarımla, çamurluksuz, frenleri tamamen sökülmüş, kabak lastikli, kir, pas ve çizik içinde, ama yine de koltuk borusunun girdiği dikmedeki beyaz üzerine kırmızı harflerle yazılmış "sana" çıkartması sökülmemiş, analog hız göstergeli pinokyom sayesinde ilkokul 4 ve 5 in yazlarında, 22 kilometrelik feci uzun rotası ile küçükyalı-seferihisar ayrımı arasında yapardım...
    yıllar sonra altınolukta bir yazlığın balkonunda yer kapladığı için ağırlık parasına bir hurdacıya satılmayı kesinlikle hakketmemişti. gezegenin bir yerinde hala bisiklet şeklini muhafaza ederek bir köşede yatıyor olma ihtimali bana hep garip duygular hissettirir.
    kendisi ilmini başarı ile icra etmiş bir yol arkadaşıdır, içinde neşe ya da hüzün olmayan çağrışımlar yapar zihnimde....
  • tahtadan gücün var kısmını tahtadan götün var anladığım parça. anlatım bozukluğu olmuyor, gerçekten de pinokyonun götü tahtadan zaten.
  • çocuk sayılacak yaşta tahta çıkmıştır.
  • çamurluk ile tekerlek arasına ezilmiş pınar şaşal şişesi sokularak motorsiklet elde edilebilir. yaptım evet.
  • çocukluğumuzun en sevimli bisikleti
  • annemden bana geçen, ilk üretilenleri son derece sağlam olan, ilk iki tekerlekli bisikletim.
    yeşildi. hem de kötü bir yeşil. renge menge bakmadan, o model güzel bu model şöyle böyle denilmeyen zamanlarda, zevkten dört köşe olmuş şekilde sürerdim taaaa ki.. bisikletim benim hayatımı kurtarmak için kendini feda edene kadar..
    deliler gibi sürerken, 'aman kızım dörtyol ağzında dikkat et' cümlesi beynin kıvrımlarında yok olmuşken, hızla gelen bir kamyonetin bizi*yerçekiminden uzaklaştırması sonucu ayrıldık canım bisikletimle.
    ikimiz de apayrı yerlere fırladık, ben de kalkamadım yerden o da. sonradan, tamamen refleks olarak soldan gelen kamyoneti görmüş olduğum ve gidonu aniden sağa kırınca oluşan eğimden dolayı kamyonetin ilk büyük hasarı ona vermiş olduğu anlaşıldı.
    iyileşince olayın üstüne gitmek babında babam hemen yeni bir bisiklet aldı. mor. hala hayatta..
    çocuklukla hüzün hiç bağdaşmasa da hüzün veriyor o zamandan beri pinokyoyu düşünmek.
  • orjinal hikayenin sonu değiştirilmiştir. aslında çocuğa dönüştürülmemiş

    --- spoiler ---

    idam edilmiştir. daha sonra yakılmıştır.

    --- spoiler ---

    (bkz: acı ama gerçek)
  • iş bankası sağ olsun müthiş bir olaya imza attı bu çocuk serisiyle. hem orijinal metinden tam ve güvenilir çevirilerle hem de muazzam bir fiyatla sundu bu kitapları okuyucuya. ben de bu çocuk serisinden benim için önemli olan 5 6 kitabı aldım ancak pinokyo' yu almak aklımda yoktu. ne zaman ki bir vesileyle orijinal hikayede pinokyo' nun asılarak öldürüldüğünü öğrendim, ''lan'' dedim, ''benim bunu alıp okumam lazım'' ve aldım kitabı. harika bir önsöz, pinokyo üzerine önsözden bile daha güzel bir inceleme yazısı ve collodi' nin hayat hikayesini okuyup sonra hikayeye başladım, haliyle farklı bir gözle okudum kitabı. çok detaya girmeye gerek yok, nihayetinde hepimizin bildiği bir çocuk kitabı. her çocuk kitabı gibi ders verici olaylar vs. ama enteresan gelen bir iki detay vardı, onları paylaşacağım şimdi izninizle.

    sayfa 55:
    - başkaları çıkarsa ben de çıkmak istiyorum hapishaneden, dedi pinokyo, gardiyana.
    - olmaz. siz çıkamazsınız, dedi gardiyan. çünkü siz malın gözü değilsiniz.
    - özür dilerim, diye karşılık verdi pinokyo, ama ben de bir dolandırıcıyım.
    - öyleyse yerden göğe kadar haklısınız, dedi gardiyan, beresini saygıyla çıkarıp selamlayarak, pinokyo' ya hapisanenin kapılarını açtı, onu dışarı bıraktı. (dönemim italyası' na, yargı sistemine bir tyson kroşesi gömmüş collodi)

    sayfa 67: (pinokyo denizde dalgaların arasında kaybolurken)
    - zavallı çocuk! dediler o zaman kıyıya toplanmış balıkçılar, alçak sesle dualar mırıldanarak evlerine gittiler. (yine döneme bir gönderme var bana kalırsa. herkes olan biteni seyredip sonra da duasını edip evine gidiyor, kimse zorda kalan biri için yardım etmeye çalışmıyor)

    şimdi sayfa 55' in gönderme olduğu açık da sayfa 67' den yaptığım alıntı için sana öyle gelmiş diyebilirsiniz. peki buna ne diyeceksiniz o halde?

    sayfa 68: (pinokyo' yu dev balina yutar, onun midesinde bir balıkla karşılaşır pinokyo ve ona buradan kurtulmaları gerektiğini söylediğinde balık, mantıksız bir fikir ileri sürer ve orada kalmaları gerektiğini, kurtulma imkanı bulunmadığını söyler.)
    - budalalık bu! diye haykırdı pinokyo.
    - ben böyle düşünüyorum, dedi tonbalığı. politikacı tonların söylediği gibi, düşüncelere saygı gösterilmelidir.

    ne alaka bir çocuk hikayesinde politikacılar? ve neye saygı duymasını istediğine de bakın lütfen; içinde bulunduğun duruma saygı duy, bunun için bir şeyler yapmaya çalışma.
    collodi aslında bir çocuk yazarı değil, zaten adı da collodi değilmiş ki bunu kitabın sonunda kendisiyle ilgili yazılan biyografiden öğrendim. aslında collodi' nin asıl ilgi alanı siyaset. tabii her dürüst ve muhalif yazar gibi pek çok sorunla karşılaşıyor hayatı boyunca. her şeyi anlatamam gidin okuyun bir yerlerden ama hikayede kesinlikle çok ciddi göndermeler var. en başta pinokyo ve gepetto' nun çok zor ve yoluk içinde bir hayatları var ki bu dönemin floransası' nın bir özeti aslında. kitaptaki göndermeler içerisinde benim fark ettiklerim yukarıda, bir de fark edemeyip kitabın sonundaki inceleme yazısında belirtilen bir örnek vereyim.''dört altını hemen ek pinokyo, çünkü tarlayı zengin bir bey aldı... bundan sonra altınları o ekecek'' bu cümle ile floransa' ya yabancı sermayenin gelişinden bahsediyormuş collodi.

    collodi pek istekli değilmiş aslında böyle bir hikaye yazmaya, zaten orijinal metinde de 15. bölümün sonunda pinokyo' yu öldürmüş. hem de ne öldürmek. ölüm tasviri muazzam ki kitabın sonunda buna da ayrıca değinilmiş ve sanki incil' den alınma gibi denerek nitelendirilmiş o paragraf. sonrasında hikayenin devamı istenince de devreye gece mavisi saçlı peri(collodi fazlasıyla annesinden öykünmüş bu karakter için) giriyor ve pinokyo' yu kurtarıp en son olarak da onu gerçek bir çocuk yapıyor son bölümde.

    dört madde ile bitireyim zira hem uzadı hem de bunları evde kendi bilgisayarımda yazıyorum ve yazarken çok seksi bir kızı özlüyorum tekrar ve tekrar.

    1- collodi babasız büyümüş daha doğrusu sanırım üvey babayla büyümüş ama adam ona iyi davranmış. bizim pinokyo' nun yapıldığı odunu bulan da gepetto değil, başka biri. gepetto, ondan sonradan alıyor odunu. buradan yola çıkarak da gepetto' nun, collodi' nin üvey babasından öykünerek yarattığı bir karakter olduğu düşünülebilirmiş ama bana biraz zorlama geldi bu.

    2- ben, kitabı bu çevirisiyle hiçbir çocuğa okutmam. sansürü destekleyecek değilim ama bu çeviri, yani hikayenin orijinal hali bir çocuk için uygun sayılmaz. 10 yaşında bir çocuğun bu kadar ölüm içeren, yer yer vahşet sayılabilecek (ısırarak kedinin pençesini-bence pati de yazar ya da çevirmen pençe demiş- koparıyor mesela pinokyo ve sonra da bunu tükürüyor) sahneler barındıran bir kitabı okuması bana doğru gelmiyor.

    3- dünyada pek çok yazar pinokyo hikayesi yazmış sonrasında. olabilir tabii de tolstoy' un da yazmış olduğunu öğrenince ben şaşırdım belki siz de şaşırırsınız diye paylaşıyorum. (buratino isimli karakter bir pinokyo uyarlaması)

    4- ölüm paragrafı:
    şiddetli bir günbatısı esmeye başlamıştı bu arada; öfkeyle uğuldayan rüzgar, zavallı kuklayı bayram çanı gibi döndürerek oraya buraya çarpıp duruyordu. bu sallanma yüzünden şiddetli titremeler geliyor, boğazına gittikçe sıkışan ilmik soluğunu kesiyordu.
    gözleri yavaş yavaş sislenmeye başlamıştı; ölümün yaklaştığını duyumsamakla birlikte, her an için iyi yürekli birinin çıkıp geleceğinden ve kendisine yardım edeceğinden umudunu kesmiyordu. ama bekle bekle, kimse gelmiyordu, hiç kimse. zavallı babasını anımsadı o zaman, ölmek üzere, kekeledi:
    - ah babacığım! sen burada olsaydın!
    başka bir şey söylemeye soluğu yetmedi. gözlerini yumdu, ağzını açtı, bacaklarını gerdi, şiddetli bir sarsılmadan sonra, donmuş gibi sallandı kaldı.
hesabın var mı? giriş yap