• kaliforniya dogumlu, kanadali sarkici ve soz yazari. oyle bir sesi ve soyleyis tarzi var ki kendisinin bu dunyaya ait olmadigini dusunuyorum. sarki soylerken farkli bir dunyaya geciyor oldugunu yuzune, mimiklerine bakarak anlayabiliyorsunuz zaten. npr music tiny desk concert performansi bunun harika bir ornegi.

    benim icin kendisini ozel yapansa, sesinin, soyleyis tarzinin ve sarkilarinin bende dokunma duyusunu uyariyor olmasi. tuylerimi urpertecek kadar guzel.

    je te laisserai des mots soz gelimi, parmak uclarinin birbirine dokunmasi, parmaklarin once avuca, avuc icinden bilege dogru kaymasi, ayni parmak uclarinin dudaklarda ve saclarin icinde gezinmesi gibi bir his yaratir.

    ne zaman adventures in your own backyard dinlesem, guzel gunesli bir gunde basima gokyuzune kaldirip ellerimi gozlerime siper ederek parmaklarimin arasindan gunes'in isiklarini gordugumu duslerim. avuclarimda gunes'in sicakligini hissederim.

    words in the fire ellerin, kollarin, omuzlarin birbirine kacamak dokunmasi gibi hissettirir.

    denizin uzerinde gozlerin kapali uzanip hicbir seyi umursamadan gecirebildigin, yuzunde yalnizca gunes'i ve denizi hissettigin o anlari da man under the sea animsatir tenime.

    basini ellerinin arasina alip gozlerini kapatip hayal kurarken yuzunde ruzgari hissederim bright shiny lights dinlerken.

    the great escape ise kendime kactigim kotu bir gunde, kendi icimde yuzumu dusurdugum o yalniz kosede cocuklugumun basini oksar sefkatle.

    bazen elimden tutup bazen de basimi oksayarak icimde gunebakanlar actiriyor bu adam.*

    yazarken hayallere dalip gittim. daha cok anlatirim da, bu kadar yeter bence. boyleyken boyle kisacasi. dinleyin.
  • the cinematic orchestra'nın to build a home isimli parçasındaki vokallerin sahibi şahıs.
  • lighthouse sarkisi bambaska olan gec kesfettigim sarkici. once bir erik satie tinisiyla basliyor bu guzellik, son bir dakika ise sanki agir ve duygulu bir calexico sarkisi.

    baskalarina benzettigim icin ozur diliyorum kendisinden. ama guzellikler hem benzersiz olup hem de birbirine benzemeseydi, bu tezati bunyelerinde barindirmasalardi halimiz nice olurdu?

    bir de eklemeden gecemeyecegim: nedir bu sakalli sarkicilardan cektigimiz arkadas? aidan moffat olsun, patrick olsun, hatta gerilere gidelim nick drake olsun... sakalda mi keramet var anlamadim ki...
  • bu sene andrew bird ile birlikte turladilar. umarim birkac seneye hakettigi une kavusur; inanilmaz yetenekli ve uretken bir genc.
  • 14 mart'ta gerçekleşmesi planlanan zorlu psm konserini corona virüs salgını nedeniyle iptal ettiğini açıklayan sanatçı.
  • melody noir

    --- spoiler ---

    you are the sweetest melody i never sung.

    --- spoiler ---
  • sesinden ışıklar saçan kutlu şahsiyet.

    son albümü love songs for robots henüz piyasaya sürülmüştür.
  • hakkındaki bir avuç entry'nin bir kısmının da "hakkında bu kadar az entry olmasına şaşırdığım kişi" minvalinde, geri kalanlarının da "ay bu şarkısı çok iyi, ay şu şarkısını çok seviyorum, dinleyin, dinletin," entrylerinden ibaret olmasıyla beraber neredeyse hiç entry'si bulunmayan kanadalı folk şarkıcı ve bestecisidir.

    geçenlerde a mermaid in lisbon adlı üç tane birbirini tamamlayan şarkıdan oluşan, yine deneysel ve karışık bir ep çıkardı, ep'nin adıyla aynı olan, üç şarkının ortasında bulunan a mermaid in lisbon, insanı suların derinliklerine daldırıp daldırıp çıkarıyor. patrick watson da zaten bunu yapmayı çok iyi beceriyor. henüz indie folk şarkıcılarına karşı büyük bir önyargı içinde olduğum yıllardan beri dinlerim, hatta last.fm kaydını tutmuş, 2011 yılında, tam da "prog metal ve prog rock dışında bir şey dinlemem!" diye çığırdığım yobaz dinleyici yıllarımda dinlemeye başlamışım. çünkü adventures in your own backyard albümü önce kapağıyla, sonra da lighthouse şarkısıyla, indie folk'a burun kıvırdığım zamanlarda bile kendisine burun kıvırmamamı sağlamıştı. ki zaten patrick watson'u benzerlerinden farklı kılan da diğer indie folkçular gibi "hep mutluyuz, üç akor basıp mırıldanıyoruz, şeker şeker takılıyoruz" diye gezmeyişi, deneysel, karmaşık melodileri minimal bir şekilde bir araya getirebiliyor, sakin ve dokunaklı hikayeler anlatıyor, çoğu indie folkçu gibi mutluluk saplantısına yenik düşmüyor. gerçi bu arada patrick watson'u da bir bütünlük halinde dinlemek çok mümkün olmayabilir, şarkıları birbirinden farklı öğeler bulunduruyor bu yüzden, bir bakıyorsunuz fransızca, akustik bir şarkı söylüyor, bir bakıyorsunuz ingilizce sözlü, hafiften elektronik bir şeyler yapmış, bir bakıyorsunuz karanlık bir melodide kulağınıza latin dillerinden biri çarpıyor.

    the 9th life of louis drax adlı filmin orijinal müziklerini de kendisi bestelemişti, filmi masalsı kılan etkenlerden biri de kendisiydi.

    kendisini seven, sufjan stevens'ı ve asaf avidan'ı da sever, wikipedia'da jeff buckley, nick drake gibi isimlerle karşılaştırmışlar, last.fm de daha hipster işi folk müzisyenlerle bir tutmuş ama bence içlerindeki deneysellik ve türlerindeki çeşitlilik nedeniyle bu iki müzisyen, patrick watson sevenlerin gideceği ilk iki adres.

    ya da bu tür entry çeşidine yabancı olanlar için özet: "ya hakkında bu kadar az entry olduğuna inanamıyorum, dinleyin, dinletin." *
  • bir esmerine albümü olup 37 yaşında meme kanserinden hayatını kaybeden lhasa de sela'ya adanmış "la lechuza"da 3 adet şarkıya sesiyle eşlik etmiş sakallı insan.

    albümde sesiyle renklendirdiği şarkılar "last waltz", "trampolin" ve "snow day for lhasa" olan bu ağabey, "la lechuza"nın çıkışının akabinde çıkılan turnede de gruba eşlik etmiştir.

    4 haziran 2011'de, montreal'de verilen bir konserde kayda alınan bir "snow day for lhasa" performansı için şuradan buyurun.
hesabın var mı? giriş yap