• sözlükten kendi isteğiyle, sessiz sedasız, kuru gürültü yapmadan ayrılmış yazardır kendisi, neden ayrıldığı konusunda sevgili istiyor diye ekşi sözlüğü bırakmak gibi spekülasyonlar yapmak istemesem de(hay allah yaptım mı yoksa!), hazır meydanı boş bulmuşken kendisi hakkında öteden beri yapmak istedğim atıp tutmaları gerçekleştirmek istiyorum, kimbilir belki okuyunca gaza gelir, cevap verme aşkıyla tekrardan buralara geri döner.

    şimdi bu insanı sözlükteki birçok kişiden ayıran en önemli özellik, nickinin hakkını fazlasıyla vermesidir, tıpkı nicki gibi kendisi de iyi bir spekülatördür, kimi zamanlar ortada sıkıcı bir diyalog/monolog varken birden bir tartışma başlatır, uzun uzun cümleler ve keskin alegorilerle tartışmayı körükler, muhattabı tam coşmuşken inceden inceye köşesine çekilir, "kamera şurda el sallayın" edasıyla tartışmaya noktayı koyar. bazen de ateş olmayan yerden duman çıkmaz mantığıyla bazen ince göndermeler yapar, bazen de kalın fontlu ifadeler kullanır, bu tuzaklara düşen muhataplarının şaşkınlığını, çırpınışlarını keyifle izler. entellektüel birikim yapma konusunda oldukça azimlidir, bunu yaparken de heyecanlı genç solcular gibi bir kitap okuyayım, hayatım ve hayatın kendisi değişsin modunda yapmaz, bir borsa spekülatörünün soğukkanlılığı ve hesaplılığı içinde en uygun yatırım alanlarını ve zamanlarını seçer, böyle edindiği birikimleri çoğu insanın yaptığı gibi çeyizi, gelecekteki mürüveti için saklamaz, postmodernizmden neo marksizme, alternatif sosyoloji okumalarından türkiye'deki siyasal tarih konularına kadar geniş bir alanda değerlendirir. popüler kültürün dışlanmış gibi gözüken alt ve varoşsal ya da peripherical biçimlerine oldukça meraklıdır, bir kolleksiyoncu gibi itinayla bunları tablolaştırır, özelleştirir. kendisinin ne ya da neci olduğu konsunda kararsızdır, bu yüzden de kendsi hakkında yapılan tanımları, youmları ustaca çürütür, soyutlamanın belirsizliğinde sürekli bir olumsuzlama halini demoklesin kılıcı gibi başınızda sallar(muhtemelen de bunları okuyunca da yapacaktır), sonra da bunu nihilizm ya da karamasarlık olarak yutturmasını bilir size. kendisinin şanssızlığı sadece yanlış zamanda doğmuş olması değil aynı zamanda yanlış yerde de doğmuş olmasıdır. bu yüzden de yapamacağı klişeleşmiş uyumsuz insan rolü yerine bu ikili durum karşısında uyum gösteriyormuş gibi yapan uyumsuz insan modeliyle, spekülatif bir isyancı, huzursuz insan modeli arasında keskin geliş gidişler yaşar. bütün bunlara istinaden son olarak aşağıdaki bakınızı özet olarak sunayım ve kaçayım kendimi çok sevdirmeden:

    (bkz: el öpmek benim isyanımdı)
  • parvus efendi ismiyle maruf meşhur devrim tüccarı alexander parvus'un onun kadar meşhur olmamış kardeşidir. ağabey parvus'un bütün entelektüel ve finansal sermayesinin kardeşinin birikimine borçlu olduğunu germen ve rus müverrihler bir gün teslim edecektir.

    parvus, 1870 berezin doğumludur. 1880'li yıllarda dedesinin sayesinde almanca öğrenmiş, türkçe'yi de eh işte derecesinde sökmüştür. bu "eh işte" tabiri kendisine aittir ve fakat tevazusuna aldanmamak gerek zira kendisi türkiye macerasında tevfik fikret'in ömr-i muhayyel şiirini divan edebiyatı nokta-i nazarından yerden yere vurmuştu.

    küçük parvus [ki aynı zamanda parvus küçük demek] genç yaşta bolşevikleri önceleyen politik gruplara dahil oldu. narodnik dergisini çıkardı, ponedelnik dergisinde sert yazılar yazdı. rusya coğrafyasnının üretim biçimleri üzerine yaptığı tahlillerin yanında alegorik masallarla da çarlık düzenini yerden yere vuruyordu.

    bir ara "yemişim devriminizi" deyip türkiye'ye gelmiş ve fakat burada da rahat durmamıştır. 1901 yılında geldiği istanbul'da örgütlediği jön türkler akabinde paris'e giderek birinci jön türk kongresi'ni parvus'un kadim dostu monsieur lafeuvre conteils'in evinde toplamışlardır. parvus'un amacı içten içe ayrılığı kaşımak ve prens sabahattin ile ahmet rıza'nın arasından sıyrılarak sosyalist bir üçüncü yol oluşturmaktı. ama burada doktor nazım'ın komitacılığını hesaba katmamıştı. yenildi. ahmet rıza kongreyi domine etmeyi başarmıştı. yine de ektiği tefekkür tohumları tutmuştu ve hatırı sayılır bir çevre bu fikirler atrafında toplanmıştı.

    1909'da istanbul'u terk edince ağabeyi istanbul'a gelmiş ve ittihatçıların ekonomipolitiğini belirleyecek fikri iklimi kendi malıymış gibi üstelik çarpıtarak oluşturmuştur. bugünün çarpık milli burjuvazi rejiminin sebebi, parvus'un fikirlerini çarpıtan ağabeyinden başkası değildir.

    avrupa'da bir iki tur atıp 1910'da cihan harbi'nin kokusunu alan parvus, "belki önleyebilirim" azmiyle almanya'ya gitti. orada savaş karşıtı politikaların önderi oldu. gorki, dostoyevski, gogol gibi klasiklerin almanca edisyonlarını hazırlayarak geçindi. sonradan yine ağabeyinin bunları telifsiz ve korsan şekilde basmasını engelleyemedi. tarihin ilk korsan baskı kitapları evet mahmutpaşa-tahtakale ekseninde değil, berlin-düsseldorf hattında yapıldı ve parvus efendi bu işten çok para kazandı.

    alman burjuvazisinin savaş çığırtkanlığını örseleyemeyince berlin sokaklarına koca bir küfür sallayıp polonya üzerinden rusya'ya geri döndü. ilk mektepten arkadaşı lenin [ikisinin de tevelüt 1870'tir ve az sıra dayağı yememişlerdir] ve örgütlediği devrim sürecine kayıtsız kalamayarak ona yardımcı oldu.

    1917 ekim devrimine büyük emekleri geçti. bu sefer akıllanmıştı; lenin'i fiştekleyerek ağabeyini ülke sınırlarından içeri sokmadı. elinde lenin heykeli klişeleri ve devrim afişleri taslakları bulunan ağabey parvus efendi, devrimi ranta çevirip heykel satmanın peşindeyken bu planları böylece suya düştü.

    1917'deki ekim devrimi'nden sonra lenin tarafından "bu adam rahat durmaz aganın devriminin üzerine devrim yapar" korkusuyla merkezden uzaklaştırldı. bu yüzden bürokrasiye girmedi, politbüro'ya takılmadı. zaten hiç de niyeti yoktu. biri volga nehri'nin diğeri hazar denizi'nin kıyılarında olmak üzere iki mütevazı balık çiftliği kurup havyar üretti. ihtilal evlatlarını yerken o da mis gibi mersin balığı yedi.

    emeklilik günlerinde türkiyeli leninistlerin ekşi sözlük olarak bildiği kısliy slovar dergisinde düzensiz ama sürekli yazılar yazdı. türkiye'ye yıllar içinde defaaten kaçak yollardan girip ali sami yen'de galatasaray'ın maçlarını izlediği rivayet olundu.
  • neden şimdiye kadar hakkında bir iki kelam etmemişiz diye bizi hayıflatmaktadır kendimize..

    bildiğini pazara çıkarıp takke-külah çizgisinde pazarlamaya çalışan zayıf bünyeler cennetinde; mihenk gerektirmeyecek kadar dolgun ve değerli olduğunu tekrar etmek yerine kendisi için; "sadece gerektiğinde yol gösteren bir pusuladır" desem doğru söz ile kelamlarımı bitirmiş olurum..
  • kalplerimizin karşılıklı attığı yazar. yazılarını tek tek, pür dikkat okuduğum, yüzlerce sayfaya sığacak fikirleri ve tartışmaları özüne uygun, en anlaşılır biçimde anlatmayı başaran, klişeleşmiş kalıplara ve ortalama değer teorilerine yüz vermeyen, bildiklerini, fikirlerini tartışmaktan çekinmeyen insan. daha fazla yazması dileklerimi de iletiyorum burdan, zira bir haftada bir iki yazısını okumak yetmiyor...
  • gudik olmuş çok üzgünüm. bu sefer dönsün tövbe misafirliğe iki çift ayakkabı ile gidersem* demeyeceğim. dönsün tövbe misafirliğe gidersem diyeceğim..
  • kaldığı evin ne pencereleri, ne balkon parmaklıkları ne de çamaşır ipleri bu toprakların bayrağının yüzünü görmezken, geçtiğimiz gün ilginç bir şekilde, elinde yunanistan bayrağıyla görülmüş bir şahıstır. artık o bayrağı 17 ekim 2007 türkiye yunanistan maçında mı açmıştı yoksa birkaç gün sonraki yunanistan'daki 17 kasım demokrasi bayramı için mi o bayrağı kullanacak orasını bilemiyorum ama devletin buna bir şey yapması gerek olduğunu düşünüyorum:

    (bkz: buradan yetkililere sesleniyorum)
  • parvus, -a, -um lat. küçük, ucuz, değersiz, önemsiz

    (bahsi geçen sözlük yazarımızla zerre alakası yoktur, aman diyeyim)
  • ilk entrysini girmekten mesud olduğum yazar.
  • arkasından el salladığım. mayıs'a kadar, selametle...
  • parvus, az sayıda fakat ufuk açıcı, okunup feyzalınası entrilerin sahibi. yeri geldiğinde iyi bir tartışmacı. yazdığı her konu, birikimi ve onu işlemedeki mahareti ile birlikte sahibi olduğu siyasal ve sosyal duruşun etik değerlerinin süzgecinden geçerek farklı niteliklere bürünüyor.
    peki, sadece bu kadar mı? benim için bunlardan çok daha değerli niteliklere de sahip parvus. sıkıntılı bir anında bile neşeli ve esprili, ama bir o kadar da duyarlı ve vefalı... yeri geldiğinde fikir ayrılığı yaşadığı birisini anlamayı, hatta zor anında bir dost olarak yanında olmayı biliyor. ayrıca iyi tartışmacılığını süsleyen bir nezaketi var ki o nezaket, karşısındaki ile arasına mesafe koyucu bir tavır olarak değil içten ve doğal olarak onda bulunuyor.
    kısaca parvus iyi yazar, sıkı dost...
    tezkeresi hayırlı olsun!
hesabın var mı? giriş yap