• film hem cannes film festivalinde en iyi film ödülü alıyor; hem en iyi film oscar’ı kazanıyor; imdb’de 8.6 puan alıyor. bizim ekşi sözlük yazarı geliyor ve diyor ki “kötü film, gitmeyin paranıza yazık”

    amk acaba sen sinemadan anlamıyor olabilir misin?
  • bu film için belki de daha güzel bir isim düşünülemezdi: parazit.
    kelime anlamı asalak, yani başkalarının sırtından geçinen kimse. ve film iki aile üzerinden işte bu sırtından geçinmeyi anlatmakta.

    üst edit: filmi internette bulamayanlar için beinconnect'te 30 günlük ücretsiz eğlence paketi üyeliği ile filmi izleyebilirsiniz.

    -----dikkat spoiler alanındasınız-----

    filmde 2 aile ve 1 çift var. bizim aile, kurdukları plânla zengin ailenin sırtından geçinmeye çalışıyor.
    aynı şekilde zengin aile de bizim ailenin sırtından, daha doğrusu çalışanları, hizmetlilerinin sırtından geçinmeye çalışıyor. nitekim evin hanımı yemek bile yapamayan, evini temizleyemeyen bir tip.
    kocası şoförle konuşurken ''temizlikçi bulmazsak ev birkaç günde çöpe döner'' diyor.
    aslında buradan şu çıkarımı yapıyoruz: ailenin zenginliği doğuştan. sonradan değil. çünkü evin kadını hiç bu işlerle uğraşmamış. ve hizmetlileri olmadan güzel bir hayat sürmeleri pek mümkün olmayacak.

    bizim fakir ailede ise baba biraz gamsız, cesareti yok. evinin penceresine işeyen adama bile çıkıp iki laf edemiyor. sanki böyle her şeyi akışına bırakmış da, rızkına ne düşürse ona şükür edecek bir tip. zaten bunu da selden sonraki spor salonu sahnesinde kendi ağzından dile getiriyor: ''plân yapsak ne olacak? boş ver, yaşayalım işte.''
    filmdeki karakterlerden en insaflı olanı bana göre babaydı: evin salonunda içkilerle keyif yaparken, babanın aklına eski şoför geliyor ve ''ne yaptı acaba? iş bulmuş mudur'' diyor. diğerlerinin umurlarında bile değil bu durum.

    zaten asıl olay bizim çocuğun başının altından çıkıyor. bütün plânlamaları yapan o. babasına bile senaryo yazarak plânı nasıl uygulayacağını öğretmesinden, ayrıca daha önce 5 defa üniversite sınavına girmesinden karakterin zeki biri olduğunu görüyoruz.
    bir de hani entel görünmek için bazı insanlar bazı kelimeleri ezberler ya. o kelimeleri konuşma sırasında araya sıkıştırırlar. ama konuya dair hiçbir bilgileri yoktur. hah işte oğlan da metaforik kelimesini öğrenmiş, bilmediği şeyde bunu kullanıyor. önce arkadaşının getirdiği ilim taşı için, sonra bir şempanzeye benzettiği oto-portre resmi için kullanıyor.

    aynı şekilde kız kardeşi de yetenekli, aklı çalışıyor. basit bir internet aramasıyla edindiği sanatsal psikolojiyi karşısındakine yutturuyor. boş atıp dolu tutuyor biraz da.

    işte film burada nasıl zengin olunacağı konusunu çok güzel işlemiş. çok kıvrak zekaya da sahip olsan, ananın ipliğini pazarda satacak yetenek de olsa böylesi bir evi satın alacak kadar zengin olamayacaksın. filmin son sahnesinde oğlan, sığınıktaki babasını kurtarmanın hayalini kuruyor ve ''okuyup, iş bulacağım, para kazanacağım, zengin olacağım, bu evi satın alıp seni kurtaracağım'' diyor.
    ama yine filmin bir sahnesinde şuna benzer bir replik geçiyordu: ''artık üniversite mezunları güvenlik ilanlarında dahi kuyruk oluşturuyor''
    yani ülkede okumanın bile iş bulma güvencesi yokken, oğlanın okuyarak zengin olma düşüncesi tamamen bir hayal. ki öyle olduğunu da görüyoruz.
    patronları gibi doğuştan zengin değil.
    hatta bu yüzden ders verdiği kız ile ciddi düşünmeye başlayıp, evleneceği hayali kuruluyor. çünkü ancak bu şekilde böyle bir zenginliğe ortak olunabilir.

    filmde fakir aile biraz böyle şark kurnazı tam bir parazit gibi gösterilirken, zenginlerin de öyle çok masum, pek iyi niyetli olarak gösterildiklerini sanmıyorum. saf denilen ev hanımı, çocuğa ilk parasını öderken zarfın içinden birkaçını geri çıkarıyor. buna rağmen ''diğer öğretmenden fazla alacaksın, enflasyon var'' diyor. (burada ülkenin ekonomik durumu da belirtilmiş.)
    ayrıca saf denilen kadın bütün çalışanları işe alıp çıkaran kişi aynı zamanda. bir bakıma personel müdürü.
    ayırca kocası, eski hizmetçi hakkında ''her şeyiyle mükemmel birisiydi. tek kusuru belki de iki kişilik yemek yemesiydi'' diyor. (elbette sığınaktaki kocasını beslediğini bilmiyor, tüm yemekleri o yediğini sanıyor.) ama burada da patronunun, çalışanının lokmalarını saydığını görüyoruz.
    şoförün kokması adamı çok rahatsız ediyor, bundan çok şikayetçi fakat bu duruma bir çözüm dahi bulmuyor (parfüm hediye edebilir yahut yeni kıyafetler alabilir gibi). bunu şoföre dahi söylemiyor. çok rahatsız olsa dahi bu duruma kayıtsız kalıyor. none of my business icabı.

    fakirler ise kendileriyle uğraştıklarından dolayı başlarını bir türlü kaldıramadıkları için eleştiriliyor bence. emekçi başka bir emekçiye yardım etmek yerine pastadan payı tamamen kendisi almak istiyor. halbuki bizim aile ile sığınaktaki çift el ele verseler daha iyi bir iş çıkarabileceklerken, tam bir vahşetle sonuçlanıyor her şey. bir ekmeği bölüşememek başlarına iş açıyor.

    bir de klişe olarak zengin ailenin şımarık çocuğu rolü var. onların kültüründe de var mı bilmiyorum (türk filmi olsaydı daha kesin konuşurdum) erkek çocuğu daha ön plânda. hatta yer yer ablanın, kardeşini kıskandığı izlenimini alıyoruz. oğlan için telsizler, kamp gezisi, çadırlar ile ortalıkta ok atarak gezen ilgi odağı bir velet.
    annenin oğlunun hakkında sürekli dahi olarak konuşması, basit bir oto-portre resimden oğlunun müthiş bir ressam olacağı inancı.
    tipik ebeveyn sendromu: ''bizim çocukta maşallah bir zeka var, bir zeka var.''

    filmde diğer dikkatimi çeken unsurlar:
    ülkede bir kuzey kore tehdidi var. filmde kim jong-un ile de güzel dalga geçmişler.
    ayrıca kuzey kore'ye karşı güzel de bir amerika güzellemesi mevcut:
    sığınak, kuzey kore saldırısına ya da bombardımanına karşı yapılmıştı.
    şiddetli yağmurda çadırda kalan çocukları için baba ''çadır su geçirir mi'' diye sorduğunda annesi ''geçirmez, amerika'dan getittirdim'' diyor.
    yani olası bir kuzey kore yağmuruna karşı bizler amerikan çadırındayız.
    yine anne, çocuğunun oynadığı ok için ''abd'den getirttirdiğini'' belirtmişti sanırsam.
    tıpkı güney kore'nin, kuzey için abd'den aldığı askeri teçhizat gibi.
    (ufak bir araştırma ile daha geçen ekim ayında güney kore'nin abd'den 20 f-35 aldığını öğrendim.)
    ayrıca bizim fakir ailenin kız çocuğu işi kapmak için abd'de eğitim almış rolünde. böyle olursa resim öğretmeni işini kapabileceği düşünülmekte. yani ülkede abd bir statü simgesi neredeyse: bir şey amerikansa iyidir.

    ayrıca olası bir savaşta da zenginlerin sığınıklara saklanarak hayatta kalabileceği, ülkeyi kurtarmak için savaşmak zorunda kalacakların ise fakirler olacağını çıkarttım. yani mevcut düzeyde ülkenin kalkınmasını sağlayan dev şirketlerken (bkz: samsung), olası bir savaşta ihtiyaç duyulacak kesim, devletin bir kenar mahalleye attığı ve görmezden geldiği halk olacak.

    yine doğum günü kutlamasında pastayı getirenlere kızılderili kılığında iki babanın saldıracak olması. ve küçük oğlanın çadırından çıkıp, kadını kızılderililerden kurtaracak olması. annenin, oğlunun kızılderili merakından basit bir hobi olarak bahsetmesi de amerikan tarihindeki kızılderili olaylarına değinmek istenmiş gibi.

    ülkede yapılan yatırımlar da zengin ve fakire göre değişmekte. fakir ailenin pencereli bodrum katında dahi çekmeyen şebeke; zengin ailenin sığınağında, yerin metrelerce dibinde çekmektedir. bu bizde de böyledir misal. zengin mahallelerin yolları hep düzgündür, temizdir, bakımlıdır. hizmetler daha erken gider fakat fakir bir mahallenin yıllardır çamurlu yollarının üstüne kürekle asfalt yama yapılır. çünkü bu onlara yeterdir, fazladır hatta. spor salonunda yüzlerce mağdura getirilen az sayıda kıyafetin yetmesi beklendiği gibi.

    ev hanımının arabada giderken telefonda ''yağmurun yağması iyi oldu, pislikler temizlendi'' demesi, ardından ise babanın kokusunu alması. bazen fakirlik üstünüze sinmiştir, onu çıkaramazsınız. fakirliğinizi değiştiremezsiniz. kaderinizdir bu.

    ev hanımının doğum günü partisi için yüzlerce kıyafetten birini seçmesi ile spor salonunda insanların temiz kıyafet için kapışması.

    bizim ailenin evini su bastığında kız kardeşin banyoda zulaladığı sigarasını yakarken, sigara paketine sıkıştırılmış para da gözükmekte. o alt tabakalarda gördüğümüz ailenin diğer bireylerinden para saklama tutumu burada karşımıza çıkıyor.

    fakir ailenin evlerinin kötü durumuna ve yiyecek yemeklerinin olmayışına rağmen asıl sıkıntı internet olabiliyor. bir nevi alt tabakanın internet sayesinde diğer sorunlarıyla meşgul olmayışı, internetin de artık temel ihtiyaçlar kategorisine girdiğine bir gönderme olabilir.

    ikinci izleyişimde fark ettim ki bizim fakir aile evden kaçarken yağmur yağıyor ve kamera zengin mahallesindeki mazgalların iyi bir şekilde çalıştığını gösteriyor. o mahallede su birikintisi bile olmazken bizim fakir ailenin mahallesini sel basması yine yapılan yatırımlarla alakalı.

    ayrıca zengin adamın işçileri için önemli kriterlerinden birisi de “haddini aşmama”. şoför için “kokuyor ama haddini aşmaması güzel” diyor. yani fakir fakirliğini bilecek, zenginlere denkmiş, eşitmiş gibi bir düşünceye girmeyecek.

    zengin kadın bizim ailenin kızını doğum gününe davet ederken “istediğin kadar somon, karides” yiyebilirsin diyor. tam o sırada kız spor salonunda ve arka planda elinde tabldotlarla sıraya girmiş sel mağduru insanlar.

    doğum günü sırasında zengin adam ile bizim şoför kızılderili kıyafeti giymişken şoför bu durumdan pek memnun değil. bunu belli edince zengin adam “mesai ücreti alıyorsun” diyor. yani kelimenin tam anlamıyla bu da bir parazitlik durumu. paranı verdim ve bana çalışacaksın, istediğimi yapacaksın.

    bazı yabancı ve yerli kaynaklardan gördüğüm üzere kaçırmış olduğum noktalar:
    pizza kutuları için pizza şirketiyle tartışmaları ve ardından ellerine para geçince o pizzacıya gidip pizza söylemeleri. arkalarında da kendi yaptıkları pizza kutuları. tipik eşitler arası gösteriş.
    (ayrıca bunu görünce aklıma şu da geldi: fakirler ellerine biraz para geçince bir günlük kral gibi geçinme derdindeler. biz de yapıyoruz bunu. elimize şöyle bir para geçse hemen gider ihtiyacımız olmayan telefon alırız, tatile gideriz. bu yüzden işte zenginler daha zengin belki de. ellerine geçen parayı nasıl daha artırabileceklerinin yollarını ararken, yoksul kesim nasıl harcarım da gösteriş yaparım derdinde.)

    merdivenler: filmde merdivenlerin kullanımı da zenginlik ve fakirlik için göndermelerde kullanılmış. zengin aile, evinin içine girmek için merdiven çıkmaktalar. bizim fakir aile ise evine girmek sürekli merdivenlerden inmekteler. zaten bazı film afişlerinde de bu mesaj verilmiş: bkz afiş
    (üst tabaka - alt tabaka. toplumsal hiyerarşi.)

    -----spoiler alanı dışı-----

    filmde amerika güzellemeleri olmasaydı acaba oscar verilir miydi diye düşünmedim değil.

    edit: kaçırmış olduğum noktalar eklendi.

    edit 2: ikinci izleyiş kısmı eklendi.
  • sonradan fark edilen detayları olan 2019 yapımı filmdir. aşağıda yazdığım semboller veya ayrıntılar muhteşem spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    1. fakir baba sel basmış evden önemli eşyaları kurtarmaya çalışırken eşinin madalyasını da alıyor; onu ne kadar sevdiğinin bir ibaresi olarak. filmde de kaç defa zengin babaya eşini sevip sevmediğini sormuştu ve zengin bu soruları baba geçiştirmişti. (yani sevmediğini düşündürdü)

    2. zengin anne çocuğunun çizimlerini fakir kıza gösterirken masada 8 sandalye vardı, yani 2 ailenin toplamı kadar; sona doğru aynı masada 10 sandalye vardı, akla bodrumdaki aileyi de getiriyor.

    3. filmin başında dış dünya ile iletişim kurmak için fakir ailenin evinde wifi arayışı belirgin, filmin sonunda da zengin ailenin evinin bodrumunda mors alfabesi.

    4. zengin erkek çocuğunun çizdiği self-portrait aslında bodrumdaki adamın resmiymiş.

    5. zengin adam evdeki yardımcısı için "hep 2 kişilik yiyor" demişti. bunu dediğinde bodrumdaki olayı bilmiyorduk.

    6. fakir baba fakir oğluna işler cidden sarpa sardığında "en iyi plan plansızlıktır, çünkü hayal kırıklığı yaşamazsın" minvalinde bir şeyler söylemişti ; filmin sonunda ise fakir oğlun bir planı vardı, muhtemelen gerçekleşmeyecek ve fakir babaya sahte bir umut verecek bir plan.

    7. kamptan dönerken istedikleri yemek aslında uydurma bir yemek; sirloin gibi zengin eti ile fakir ucuz bir hazır noodle karışımı olması da filmin genel havası ile uyumlu.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    spoiler
    --- spoiler ---

    türkiye’deymişiz gibi düşünüyorum:

    elit yer şoförlüğü: 5000
    elit yer hizmetçiliği: 5000
    ingilizce özel ders haftada 3 günden ayda: 2400
    özel sanat terapisi ortalama aylık: 4800

    ailenin eline en az 15000 para geçiyor. açgözlülük yapmayıp eski hizmetçinin kocasını da besleyerek mis gibi bir hayat yaşayabilirlerdi.
  • --- spoiler ---

    türkiye ile güney kore'nın ne kadar benzer olduğunu gösteren film. tek farkı güney kore ahpartinin olmaması. oysa türkiye de olsaydı bu yetenekte ve kişilikte olan kişiler mail atar partiye üye olur yoluna bakardı.

    en yakın arkadaşının emanet ettiği kıza yazan bir adet barkın, kendisi gibi olanları hemen 155'i ararın diyerek ezen nazi ana, o kadar mayış aldığı halde kendisine bir parfüm almayan küf kokan bir osman baba ve bütün bu kötü aile içinde masum mu masum bir güzellik abidesi. selin. (bul beni selin mesaj kutum boş)

    ayrıca (bkz: dar gelirlinin daha dar gelirliyi coşkuyla ezmesi)
    --- spoiler ---
  • severek izlediğim ve etkileyici bulduğum bir film.

    --- spoiler ---
    yönetmen, tuhaf dergisinin aralık ayına verdiği röportajında küçükken filmdeki gibi bir zengin evine ders vermeye gittiğinden ve her seferinde kendisini, ait olmadığı dünyaya giren bir işgalci gibi hissettiğinden bahsediyor. bu sözler filmin özeti gibi olduğu için paylaşmak istedim.

    kahramanlarımız ait olmadıkları dünyaya yani o eve girmek için çabalıyorlar, diğer hizmetçilerle mücadele edip onları saf dışı bırakıyorlar. hatta ailenin kızı ölüyor bu macerada ama yine de oraya ait olamıyorlar. bir tek evin sığnağındaki baba kalabiliyor. o da kaçak olarak ve zenginlerin yemeklerini çalarak orada fare gibi yaşıyor. oraya ait olmayan o 'fakirlik kokusunu' zengin ev sahiplerine belli etmeden yaşamaya çalışıyor.

    yine aynı evde özgürce yaşamaları sınıf atlayıp zengin oldukları zaman mümkün oluyor.

    --- spoiler ---

    son olarak ev gerçekten muhteşemdi.
  • “nasıl bir plan hiç başarısız olmaz,
    biliyor musun ? plansız olmak plan yapmamak.
    neden biliyor musun peki?bir plan yaparsan, hayat o planını hep bozar.
    etrafımıza bak.
    ‘geceyi spor salonunda geçirelim!’
    diye mi düşündü sence buradakiler?
    ama bak biz de dâhil herkes yerde yatıyor.işte insanlar bu yüzden plan yapmamalı.
    plan olmadığı sürece hiçbir şey ters gitmez...”
  • az önce izleyip hayran olduğum filmdir. sonra hakkında yazılanları okuyabilmek, kaçırdığım şeyler varsa öğrenebilmek için ekşi sözlüğe girdim ama tabii ki sayın ekşi sözlük sinema eleştirmenleri derhal duruma müdahale edip “oscarlık değil ya, abartılmış filmdir, puanım 7” tarzında şeyler yazmışlar. çok bilgilendirici oldu, her birine teşekkür ediyorum. keşke böyle başlıklarda filmin sizin o muhteşem zevkinize nasıl hitap etmediğini, nasıl da abartıldığını değil de filmle ilgili birkaç şey okuyabilsek.

    filme gelince, yönetmeni tek filmle dört oscar ödülü almayı başarmıştır ve bu konuda tektir. son yıllarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi. hem komik, hem duygusal, hem de gerilim dolu. ama bundan sonrası spoiler.

    --- spoiler ---

    filmdeki "koku" muhabbeti çok güzel bir detaydı. o sınıf farkını sonuna kadar hissettiren bir detay. “metroya binen insanların farklı bir kokusu oluyor.”

    babanın aslında son sahnede patronunu öldürmek gibi bir niyeti olmasa da adamın o durumda bile kötü kokudan rahatsız olup burnunu tuttuğunu görünce hiç affetmeyip bıçağı saplaması da güzel detaydı.

    bir önceki gece yağmurdan dolayı bodrum katındaki evini lağım suyu basan babanın, sabah patronunun “dün geceki yağmur ne güzeldi, her yeri temizledi” cümlesini duyduğunda hiçbir şey söyleyememesi, o anki surat ifadesi harikaydı.

    okuduğum iki ilginç noktayı paylaşayım:

    yönetmen bong joon ho, üniversitede bir gezideyken arkadaşlarından biri şeftalilere alerjisi olduğunu söylemiş. bunu şaka sanmışlar ama daha sonra birkaç arkadaşı şaka yapmak için şeftali alıp gelince arkadaşı kıpkırmızı olup kriz geçirmiş. filmde şeftalileri kullanmanın güzel bir görüntü oluşturacağını düşününce de ortaya hizmetçiye şeftalilerle saldırdıkları sahne çıkmış.

    filmin sonunda eve taşınan aile için “görünüşe göre almanlar bira ve sosisten farklı şeyler de tüketiyormuş” deniyor. almanca dublajlı versiyonunda bu kısmı “görünüşe göre amerikalılar kola ve hamburgerden farklı şeyler de tüketiyormuş” diye çevirmişler.
    --- spoiler ---
  • bu kural her zaman işler; eğer ekşi sözlük yazarları "sıradan bir film nasıl ödül almış?" diyorsa o filmi mutlaka ama mutlaka izleyin. çünkü o film kesinlikle harikadır.
    ya kardeşim bir boku da beğenin lan...
    tamam her şeyi anladım da senaryo zayıf demeyin bari, ayıptır.
    farklı, sürükleyici ve kesinlikle aldığı bütün ödülleri hakediyor. 9/10
  • cok begendigim film. yagmurun bile zengine baska fakire baska anlam ifade etmesi carpiciydi.
hesabın var mı? giriş yap