• 28 yaşındayım ve her şeyin farkındayım.

    ***

    tüm internet izleniyor. kimseye anlatamayacağım şeyler biliyorum, savaşlara neden olacak şeyler, insanlığın geleceğini etkileyecek şeyler. kimseye bahsedemem neler bildiğimden. sevdiklerimi tehlikeye atamam. yanlış mı paylaşmamak? belki. hayır. asla. iç güdü, yaşama arzusu bu. dünyayı da kurtarmalıyım belki ama kendimi kurtaramadıktan sonra anlamı yok. önce başkaları diyen kahramanların dönemleri kapanalı çok oldu. ki bütün medeniyetimiz bu en temel korku üzerine inşa edildi. anlamalılar beni. hak vermeliler.

    özellikle cia çok ciddi şekilde peşimde, biliyorum. o yüzden hep mesafeli olmalıyım obama'yla, eleştirmemeliyim. yes, we can hüseyinim demeliyim. en ufak dikkatisizliğimde kendimi demokrasinin sıcacık, şevkat dolu kollarında bulabilirim. adama 24 saat yüksek sesle müzik dinleterek sevdiriyorlar demokrasiyi. bir de george orwell hikayelerindeki aç sıçanlarla yaptıkları işkenceler var. gerçek, biliyorum. korkuyorum da. peki neden risk alıyorum? lanet olsun ki adrenalin bağımlısıyım.

    ***

    hayat hep istediğim gibi değildi, hala da değil. istemezdim sürekli izlenmek ama bazı şeyleri seçemezsin. takip edildiğimi farkettiğimde 8 ya da 9 yaşlarında sıradan bir çocuktum. her gün mahalledeki okuluma yürürken bir şeylerin tuhaf olduğunu, hep aynı arabaları ve insanları gördüğümü farkettim. her gün. öyle mükemmel de bir kılıf hazırlanmıştı ki kimse şüphelenemezdi. ben hariç. ben yakalarım. gördüğüm arabaların sahiplerinin bir kısmı benle birlikte okula geliyor, yan sınıflarda derslere giriyorlardı. teneffüslerde benim öğretmenimle konuştuklarını görürdüm. bilgi topluyorlar. ben olsam ben de öyle yapardım. boş ve karanlık sokaklarda izlendiğimi bilerek hareket ettim, böyle büyüdüm. peşimdeki insanlar da profesyonellerdi üstelik. adımlarını ve soluk alış verişlerini benimle senkronlayabiliyorlardı. aniden durduğumda sadece karanlığın sessizliğini duuyabilirdim. düşman olsak da bu denli özene hayran olmamak mümkün değil.

    uzun süre peşimdekilerin özel servislerden olduğunu sandım ama zaman geçtikçe gördüm ki kısmen yanılmışım. ben asla tamamen yanılmam. peşimdekiler sadece özel servisler değil, hala ismini bilmediğim bazı doğa üstü güçlerdi de aynı zamanda. asla ne olduklarını bilemedim ama çok güçlü bir komünite olduklarını biliyorum. zaten bu denli ilginin merkezinde olmamın sebebi de onları bir şekilde farkedebilmem sanırım. bu, ne olduklarını anlayamadığım canlılara isimsiz diyorum. belki başka bir isimleri vardır başka kültürlerde ama bilmiyorum. sadece akşamları evime dönerken takip ederler beni ve o dış kapıyı hep son anda kapatabilirim. bir nedenden kapımdan içeri giremiyorlar ve son ana kadar bana 10 metreden fazla yaklaşamıyorlar. klanlarına ait ilginç bir kural diye düşünüyorum.

    ***

    zaman ilerledikçe dikkatimi cezbeden şeyler de arttı ama ben hep doğru noktalara kanalize ettim zihin enerjimi. isimsizlerden korunabileceğim bazı metotlarda uzmanlaştım elbette. iki düşman birbiri hakkında sadece gözlemle bile sayısız bilgiye sahip olabilirler. onlar da biliyor. bir nevi soğuk savaştayız. bildiklerim adım atmalarını engelliyor. ben de atak olamıyorum, zira onlar da beni iyi tanımışlardır. sözsüz bir anlaşma aramızdaki. böyle gidiyor. ne zaman ne yapacaklarını kestiremiyorum. başkalarının göremediği şeyleri görmek, farketmek başlarda bir hediye gibi geliyor ama biliyorum ki lanet daha ziyade. uzak tuttum hep sevdiklerimi kendimden. hani herkes öldürür ya sevdiğini, ben daha sevemeden öldürmek zorunda kaldım. kimseyi atamazdım tehlikeye.

    soğuk bir beşiktaş akşamı, barbaros bulvarı'ndan aşağı inerken o da anlamamıştı neden bu denli uzak ve ulaşılmaz olduğumu. "çok uzaksın bana" demişti, o ne kadar çabalarsa çabalasın, hala çok uzaktı benim kıyılarım, ulaşamıyordu, ulaşılmazdım. şimdi düşünüce ulaşamazdı da zaten, kimse ulaşamaz. bazı şeyler öyledir zira. öyle olmak zorundaydı, öyle oldu. o yüzden lütfen paylaş benimle dediğinde gülümsemekle yetinmiş, "kimseyi hiçbir şeye zorlamıyorum" demiştim. isteyen gidebilirdi. gitti o da. gitme demedim. dememeliydim. çünkü ben hep üzerime düşeni yapardım.

    ***

    28 yaşındayım ve her şeyin farkındayım. bazen diyorum ki, keşke bu kadar bilmeseydim.
  • aslında birbirini tetikleyen iki hastalığın kısır döngüsüdür. paranoyo şizofreniyi besler, şizofreni ise paranoyayı.

    elbette paranoya şizofrenisiz, şizofreni de paranoyasız olmaz. ancak anksetiye bozukluktan doğan paranoyaklık ile şizofrenik paranoyaklık birbirinden farklıdır. bu iki hastalıktan herhangi birini taşıyanların çok azında bu tür dönüşümler ve beslenmeler görülür.

    bu hastalıktan başlangıç düzeyinde muzdarip kişiler toplum içinde farkedilmezler bile. genelde dopaminden dolayı zeki ve yaratıcı kişilerin hastalığıdır. aslında hastalığı gizlemeleri de bir zekanın ürünüdür. ancak çok uzun süreli sağlam gözlemler ve tetkiklerle çözülebilirler. bazen psikiyatristler bile farkedemezler (maalesef 40-50 dakikalık seans ve gözlemler bu hastalığın farkedilmesi için çok yetersizdir).

    aslında bu konuda biraz bilgili kişiler tarafından önemsiz görülen, basit ama etkili ipuçlarından yakalanabilir hastalık. en önemli belirtiler ise önemsiz konularda yapılan aşırı ısrar ve korkular, tüm paranoid ve şizofreni vakalarda olduğu gibi yaşanan hezeyanlar, maruz kalıan halisülasyonlar (görsel, sesli) gibi sıralanır. bu bağlamda bakıldığında klasik bir şizofreni vakasından pek de farksız değildir. ancak bu hastalığı diğer şizofreni çeşitlerinden ayıran aşırı paranoyak hezeyanlardır. kişi gördüğü/yaşadığı olaylardan kendi yorumuna göre bir dünyada yaşayıp kendi gerçeklerini diğer insanlara da dikte eder.

    maalesef diğer çoğu şizofreni vakasında olduğu gibi hezeyanlarını reddeden bireylere karşı saldırganlaşabilirler. düşüncelerini belletemedikleri kişilere düşman olurlar. yine perseküsyon duygusu yüzünden genelde yalnızdırlar. kalabalık bir çevrenin olması kişinin iç dünyasındaki yalnızlığına engel değildir.

    hastalığın ileri safları hastanın normal yaşantısını aşırı derecede etkiler. ağır bir depresyon ya da anksetiye bozukluktan öte bir anda ani verilen kararlarla hayatını 180 derece değiştirebilir bu kişiler.

    diğer belirtiler yazıldığı için tekrar tekrar ifade etmeye gerek yok.

    hayatımın bir döneminde paranoyak ve şizofren bireylerle yaşadım. babam bir paranoid idi; sırf kapının önündeki terliklerin yönü değişti diye annemin yüzünde cop patlatarak halılarımızı kana bulamıştı. kısmen annemde de paranoid bozukluklar mevcut. şizofren desen zaten gırla. ben ise hayatımın geri kalanını zaten bozuk olan ruh sağlığımı daha da bozmamak için psikolojik hastalık taşıyan kişilerden uzak tutarak geçiriyorum. bu hastalıkları az çok tanıdığım için olası bir kombosunun* ne derece ürkütücü olabileceğini uzaktan izleyerek gözlemliyorum.

    kısacası bu hastalar farkedildiği andan itibaren tedavi altına alınmalı ve gözlem altında tutulmalıdırlar. kanımca ilerlemiş vakaların topluma ve bireylerine zararlı olabileceği göz önüne alınarak hastanelerde tedavi altına alınmasında faide vardır.
  • bu ruhsal hastalık psikiyatrik sınıflandırmada psikozlar grubunda yer almaktadır. genelde hastaların gerçek olmayan düsünceleri vardır ve bu hastanın hayatını ileri derecede olumsuz etkilemektedir. bunun dışında hastada psikiyatrik bulgu neredeyse yok denecek kadar azdır.

    hastanın tüm yaşamı sanrılarına göre ayarlanır. örnegin kötülük görme sanrılarından dolayı birileri tarafından izlendigini, tuzaklar kuruldugunu, zarar verilecegini düşünür ve hayatı buna göre biçimlenir. kıskançlık sanrılarıyla eşinin kendisini aldattıgını, gizli bir takım ilişkileri oldugunu düşünebilir.

    bu kişiler çevrelerinde bir takım garip şeylerin döndügünü, bunu anlayamadıgını, hiç kimseye güvenemediklerini hissederek, çevrelerinde olup biteni çıkarsamaya çalışırlar. güvenilecek kimse bulunmadıgı inanışı ile kendilerini çevreden çekerler ve çevre ile olan ilişkilerini azaltırlar.

    herşeyin kendileri ile ilgili oldugu ve bir takım gizli anlamlar tasıdıgını düsünmeye baslarlar. hastalar bu yüzden tüm dikkatin kendi üzerlerinde toplandıgını sanırlar. çevrelerinde bulunan bazı insanların iyi niyetten yoksun olduklarını düşünürler. kendileri ile sürekli ugraşılmakta ve gözlenilmektedirler.

    çogu paranoid reaksiyonlar bundan daha ileriye gitmezler, bu dönemde kronik bir şekilde kalırlar. bir kısmında gerçek ilişkilere bir dönüs olabilir.

    bu hastalıgın en önemli özelligi, hastaya mantıklı ve geçerli kanıtlar gösterilse bile hasta sabit ve gerçek dışı düşünceleri olduguna ikna edilemez. hatta çogu kez ikna etme girişimleri ters teperek hastanın size kızgınlık ve düşmanlık duyguları geliştirmesine neden olur.

    paranoid hastalar tehlikeli hasta grubu olarak kabul edilebilir. eger siz kendinizi bir an hastanın yerine koyarsanız ne kadar rahatsızlık verici tehdit edici bir dış dünyaya karşı, ne kadar gergin bir iç dünyanız olabilecegini farkedebilirsiniz. bu nedenle bu hasta grubu ani ve ciddi saldırılarda bulunabilir.

    hastalıgın tedavisi oldukça zordur. hastalıklarını kabul etmediklerinden ya zorla ya da kandırılarak yakınları tarafından hekime getirilirler. hekim hastayla güven ilişkisi kurarak hastalıgın ortaya çıkış nedenlerini araştırmalıdır. hekimin hastayla mantık ya da felsefe tartışması yararsızdır. ilaç tedavileri diger tedavi modalitelerinden daha basarılıdır. genellikle antipsikotik grubu ilaçları uzun yıllar kullanmaları gerekir.

    (psikonet)
    -------------

    farketmenin öncesinde de, sonrasında da en az hasta olan kadar, karşısındaki kişi için de başa çıkması oldukça zor olan rahatsızlık. bir paranoid şizofren, şüphelerine, güvensizliğine, endişelerine başlangıçta mantıklı açıklamalar getirebiliyor gibi göründüğünden karşısındaki kişinin kendinden süpheye düşmesini sağlayabilecek kadar ikna edici olabilir. duyduğu sesleri veya gördüğü hayali varlıkları cinlere, büyüye, kutsal güçlere bağlayabilir. tutarsız davranışlar sergiler. konuşması hep “ben” üzerinedir, herşey onunla ilgilidir. başlarda bencillikle karıştırılması çok mümkündür.

    - hepiniz arkamdan konuşuyor, gülüyorsunuz biliyorum
    - sen bana ne içirmeye çalışıyorsun/ beni zehirlemeye mi çalışıyorsun
    - benden sürekli bişeyler gizliyorsunuz
    - kutsal bir güç beni ödüllendiriyor/cezalandırıyor
    - ben herkesten üstünüm
    - istediğim herşeyi yapabilirim/istediğim herşey gerçek oldu

    gibi gibi..
  • başlangıcı diğer şizofreni türlerine göre daha geç ve yavaştır. bu nedenle toplumdan uzun süre saklayabilirler. sinsi gelişir.
    kötülük görme* sanrıları (beni izliyorlar, öldürecekler gibi), büyüklük* sanrıları (peygamberim tanrıyla ilişki kuruyorum gibi [ben bir genç osman, bir de battal gaziyle tanışmıştım]), etkilenme fikir ve referans sanrıları* (tv fikirerimi çalıyor, radyo mesaj yolluyor gibi), alınganlık ve kuşkuculuk (hakkımda konuşuyorlar, eşcinsel olduğumu düşünüyorlar gibi)sık görülen düşünce bozukluklarıdır.
    başlangıçta konuşmaları mantıklı gözükse de, düşünce biçimindeki kopukluk, gerçeğe uymamaları, sanrıları zamanla farkedilir.
    sanrıları nedeniyle kendilerini toplumdan sakınırlar, hastalığı gizlemeye çalışırlar.
  • paranoya bildiginiz gibi olan ya da olmayan birilerinin size her nedense kötü bisey(bkz: kotu bisey) yapacagindan süphelenmek; sizofreni, olmayan seyleri oluyor gibi gormek oldugundan paranoyak sizofreninin nasil bisey oldugunu artik siz degerli okuyucularima birakiyorum.
  • genellikle 40 yaş sonrasında goruluyor oluşu hayal kırıklıklarının cok olmasından kaynaklanırmıs. (yani 20 yasındaki bi insan mı daha cok hayal kırıklıgı yasamıstır yoksa 40ındaki biri mi desem acıklık getirmiş olrum heralde).
  • o zaman size bir hikaye anlatayım

    çeşmede içinde bolca hatta çoğunluğu yabancı(kırgız-gürcü-nepalli-endonezyalı) çalışanın olduğu bir otelde resepsiyonist olarak çalışıyordum. önceden de tanıdığım çok tatlı, sevecen, konuşkan nepalli bir arkadaşım izin günümde ne yapacağımı sordu. benim izmire giderim herhalde demem ile ben de gitmek isterim dedi. haliyle gel beraber gidelim diye bir teklifte bulundum ve yaklaşık 3 ay sürecek tuhaf hikayem başladı.

    1. bölüm: başlangıç
    ben kıza x adını vereceğim. x ile izmire gittik, döndüğümüzde biraz da benim libidom sonucu x ile ilişki gibi bir şey yaşamaya başladık. iki hafta sonunda bir baktım x beni çok kafasına takmaya başladı. aldım karşıma konuştum ve ona karşı sevgililik niyetimin olmadığını, isterse öylece takılabileceğimizi ya da sadece arkadaş olarak devam edeceğimizi söyledim. o ise bana umursamaz bir tavır ile tamam, anlıyorum bence bir sorun yok dedi. sevişmeler falan başladı derken bir yandan okul, böbrek hastalığım, iş yorgunluğu üst üste geldi ve kızdan ufak ufak çekilmeye başladım. ikinci sefer karşıma aldım ve bak x emin misin ben sana karşı duygusal davranmıyorum lafını söyledim sonucunda yine aynı cevabı aldım. artık sıkılmıştım, kız üstü kapalı ''bak böyle devam etmez'' olayını anlamıyor ya da anlamak istemiyor üzerine bir de otelde çalışan herkese ''ben ve valdamir sevgiliyiz biliyor musun?'' diye aşk meşk itiraflarında bulunuyordu. kız fuckbuddy olayını anlamak istemiyor, herkese sevgili olduğumuzu söylüyor, sürekli bana mesaj atıyor, benim ufaktan ben çekileyim sen sınırı aştın imalarımı anlamak istemiyordu.

    2. bölüm: bir tuhaflık var
    gece resepsiyonisti olarak çalıştığım bir gün sabah sekizde işten çıktım ve otelin içinde bulunan lojmandaki odama çekildim. çok yorgun olduğum ve sinirlerimin çok bozuk olduğu bir sabahtı. tam uyumak üzereyken kapı kırılacak gibi çalmaya başladı. kapıyı açtığımda x karşımdaydı ve bana neşeyle günaydııın dedikten sonra pat diye odaya daldı. artık sınırların tamamen ortadan kalktığını ve bu işe bir son vermem gerektiğini anladım. karşıma oturtup bu işin daha fazla sürmesini istemediğimi, insanlardan duymak istemediğim şeyler duyduğumu, açık şekilde ona hiç ümit vermediğimi ve sevgili olmak istemediğimi iki kere belirtmiş olmama rağmen kendisini çok kaptırdığını ve bu işin burada bittiğini artık görüşmememiz gerektiğini anlattım. sinirle tamam o zaman dedi ve odadan çıktı gitti ben de oh be dedikten sonra başıma geleceklerden habersiz uykuma daldım. bu olaydan sonra x çok değişti. en yakın arkadaşları dahil kimseyle konuşmamaya, konuştukları ile kavga etmeye, hep yalnız oturmaya başladı. kızın gerçekten yürüyüşü bile değişti, sürekli insanlarla tartışırken ''biliyorum, hepiniz arkamdan işler çeviriyorsunuz, benim kötülüğümü istiyorsunuz!'' tarzı şeyler söylüyordu. bu tuhaf davranışları 2 hafta kadar sürdü. bir gece işteyken saat dört gibi bana mesaj attı ve beni unutmadığını, aşık olduğunu, hep beni düşündüğünü söyledi. ben de ona hayatta başkaları da var bunları atlat tarzı şeyler söyledim. çok acı çektiğinden bahsetti ben de kendi acılarımdan bahsettim falan derken x bana ''çok teşekkür ederim beni çok iyi dinledin, eğer seni üzdüysem özür dilerim'' dedi ben ise sorun yok olabilir dememe kalmadan kız bana bir anda umarım ömrünün sonuna kadar yalnız kalırsın, korkak falan diye sövmeye başladı. kız bir seviyor bir sövüyordu bir tuhaflık vardı, o anda bir şeylerin çok ters gitmek üzere olduğunu anladım.

    3.bölüm: olanlar olur
    bir gece x kendisini gece vakti odasındaki banyoya kitlemiş(oda arkadaşlarından öğrendiğime göre bunu son iki haftadır her gece yapıyormuş) almış eline makası tüm saçlarını kesmiş, tamamen soyunmuş, karanlık banyoda aynaya bakarak, çıplak şekilde telefon flashı ile fotoğraflarını çekip facebook hesabından üç tanesini paylaşmış ve üzerine lordum buddha falan tarzı dini bir şeyler yazmış. banyoya girerken yanına aldığı pasaportunun sayfalarını yırtıp yemeye başlamış o sırada arkadaşları ''ne oluyor banyoda?'' sorusu ile kapının kilitli olduğunu x'in yatağında olmadığını, tuhaf konuşma sesleri farketmişler. zaten iki haftadır bir tuhaf olan kızdan korktukları için hemen lojman sorumlusu çağrılmış. kapıyı açmışlar ama kızı alamamışlar, direnmiş. direniş sonucunda polis çağırılmış, x allahtan polislerden korkmuş derken başlamış bağırmaya ''çok merhametsizsin, senden nefret ediyorum, seni öldürücem!'' hemen çeşme devlet hastahanesine oradan izmir dokuz eylüle. dokuz eylül kızın paranoyak şizofren olduğunu söylemiş ve manisada yatması gerektiğini iletmiş. sorun şurada manisadaki hastahanede(hangisiyse artık) yer olmadığı için kız geri gönderilmiş yani otelin lojmanına, yani karşı odama! nasıl böyle bir zafiyet olur ve geri gönderirler ona hala aklım ermiyor, pasaportunu yediği için geri de gönderemiyoruz, akrabalarından birisinin gelmesi ise(müdürümün bana söylediği) vize işi falan diye 2-3 ayı bulur. bana aşık, benden nefret eden, beni öldürmek isteyen bir kız ile kaldım karşı karşıya. kız her gün 7-8 tane ilaç içiyordu. herkes x'ten korkuyordu. kendi oda arkadaşları bile ben onunla aynı odada kalmam noktasına geldi, en son arkadaşlarına görev verdiler her dört saatte bir(gece dahil) kıza nöbetçi değişimi ile arkadaş nöbeti tutmaya başladılar. ben korkmadım ancak endişelendim çünkü karşımda ne yapacağı belli olmayan, herkesin korktuğu, tescilli hasta bir kız vardı. kızla karşı karşıya kaldığımız için ister istemez birbirimizi görüyorduk. farkettim ki kızın bana bir zararı yok hatta bana hala deli divane aşık. bir gün bana tüm parasını vermeyi(bir baktım poşetin için biriktirdiği bir avuç dolusu dolar, euro, tl) söylüyor, bir gün elimi tutmaya çalışıyor dedim bu kız zararsız. iki hafta izin için evime gidip geldim. bir de haber aldım, bir gün(nasılsa artık?) benim izinli olduğum sırada lojmandan kaçmış, gitmiş sahile bir cam parçası ile bileğini kesmiş, tekrar hastahane, tekrar lojman yolculuğu yaşamış. en sonunda otel genel müdürü, falan filan aracılığı ile kız bir şekilde ülkesine(nepal) yolculandı. şimdi öğrendim ki durumu iyileşmiş ve bir yerlerde çalışıyormuş. bu olay sonrası otelde ünlü oldum tabi. kızı delirttin diyenler, bana düşman olanlar, işi erkeklik esprisine vuranlar oldu. ben ise hep soğukkanlılığımı korudum, sorduklarında sadece gerçeği ve olanları anlattım, inanmayanlara yazışmalarımızı gösterdim. vicdan falan diyen oldu ama o konuda da çok rahattım. tamam ilk adımı atan bendim ancak ona açık açık duygularımı söyledim, kullanmadım, asla yalan söylemedim, hiçbir şeye zorlamadım.

    4.bölüm: bakın dostlar!
    dediğim gibi bakın dostlar bu kardeşiniz birebir yaşadı, tanıdı, hatta sevişti. bu insanlar tehlikeli olabilir ona bir lafım yok ancak çok büyük bir çoğunluğunun tehlikesi sadece kendisine. o kızın onca zaman bir kişiye zarar verdiğini görmedim. lojman servisinde yanıma oturduğunda tek yapmaya çalıştığı elimi sıkıca tutup ''beni hiç bırakmayacaksın di mi?' diye sormak oldu. o kişiler eğer toplumdan dışlanırsa o zaman ölürler, o zaman saldırgan olurlar. ilaç kullanan şizofreni hastaları toplum içinde yaşayabilir, tek yapılması gereken onları arada bir gözlemlemek o kadar. bu süreçte insanlar bir anda x'i yalnız bıraktı, onu dövmekten bahsetti, tuhaf tuhaf suratına baktı, arkasından bakıp kahkaha patlattı işte bunları yapmayın. x'in dedesi de bu hastalıktan çekmiş vaktinde sanırım soydan geçmiş. hepimiz insanız ve hangimizin içinde hangi hastalığın yattığını bilemeyiz. eğer buraya kadar okuduysanız size çok teşekkür ederim, durumu olmayıp da okuyamayacak arkadaşların da canı sağolsun.
  • 10 yıldır annemde bulunan rahatsızlık.

    hayatım annemin hastalığı ile mahvoldu ve hala olmakta.
    lise ve üniversite yıllarımda 2 intihar vakası, iyiye gidip başa dönen süreçler...
    sürekli onu kızdırmak için uğraşıyormuşuz, sürekli arkasından birileriyle iş çeviriyormuşuz bilmemne. ayağımda annemin prangalarından oldukça sıkıldım artık. ne işime ne sosyal hayatıma adapte olabiliyorum. daha küçücük çocukken annemin okb olarak nitelendirilen takıntıları altında yönlendirilip ezilen bir çocuk oldum, gençliğim ise bu lanet hastalık ile geçiyor. babamı çocukken kaybettiğim yetmezmiş gibi annemin hastalığı ile kavrulan hayatımı artık kontrol edemiyorum. sosyal anksiyetelerim, taşikardi problemim, dikkat dağınıklığım, depresyon haline meyilim, hepsi bu yaşanmışlıkların yan etkisi. ben seçmedim bu hayatı, ama yaşamak zorunda bırakılıyorum. çok yoruldum.

    henüz benim hayata karşı motivasyonum sıfırlanmışken, bebekten farksız bir ebeveyni hayatta tutmak için gayret etmek istemiyorum. ona ulaşamayınca kafamdan geçen milyon tane senaryo ile baş etmek istemiyorum. her mutlu anımın paranoyak söylemlerle karalanmasını, amaçlarıma ulaşmak için upraşırken arka planda "acaba annem" sorularının dönmesini istemiyorum. ne yapayım? ben sahiden ne yapayım? kanserin bile ama başarılı ama başarısız bir çaresi olabiliyor, bu lanet hastalığın neden yok diye sitem etmekten başka ne yapayım? kime bırakayım annemi? çok yoruldum.
  • belirtileri arasında, başkalarına "sorun bende değil sende" demek vardır. nedense, kişi kendisini normal, çevresindeki herkesi psikolojik olarak rahatsız zanneder.
  • 6 aydir onunden gectiginiz binanin bazi dairelerinde , teroristlere ait hucre evi oldugunu du$unmeniz bu hastaliga guzel bir ornektir.. oyle ki, her gun onunden gectiginiz binanin aslinda orada olmadigini anladiginizda hastaliginiz icin tedavi mekanizmasi devreye girmeye ba$liyor...
hesabın var mı? giriş yap