• a fever you can't sweat out albumlerini defalarca--last.fm'e gore 316 kere dinlemisim, nasil sayiyorsa--dinledikten sonra rahatlikla soyleyebilirim ki bu elemanlarin bir benzeri daha bu dunyaya gelmedi. last.fm'de fotograflarina baktim ibisin onde gideni adamlarmis ama deli muzik yapiyorlar allah sizi inandirsin. oyle boyle degil yani...
  • bu tarz müziği seneler önce dinlemeyi bırakmış olmama rağmen, bir cumartesi sabahı, 4 kişiye 12 tane kaşarlı, salamlı, domatesli, rus salatalı devasa boyutta sandviç hazırlarken, bıçağı, kesme tahtasını, şeftalili ice tea dolu bardağı filan havalara atıp saçlarım yıvarlah çizecek şekilde ve muhteşem bir hızda ve "aman sabahlar olmasıın" nidasıyla, i constantly thank god for esteban eşliğinde headbang yapmadıysam, yanımda ekmekleri güzeelcene borcama yerleştiren arkadaşımdan çekindiğimdendir.

    tanım mı? ee, discolarda miscolarda damarlarımda hissetmeyi en sevdiğim panik! şeysi.
  • ne zaman görsem, gırgıriye'de cümbüş var'ı çağrıştıran grup adı. hiçbir eserini bilmem.
  • emolar mi ?emolarla dalga mi geciyorlar diye kara kara dusunurken sozlerinde gercegi buldugum grup. diyorlar ki "it's much better to face these kinds of things with a sense of hope." alkaline trio hidronlanmis, yorungesinden cikmis daha umutlu hali.
  • billy talent'la birlikte dinlenmeye baslayinca "eyvah erken andropoza mi girdik" dedirtmis grup.
  • panic! at the disco 2005 çıkışlı günümüzde de varlığını çatır çatır sürdüren, hayatıma resmen damgasını vurmuş gruptur.

    hülyalara dalarak başlıyorum. ortaokula giderken sıklıkla açtığım mtv'de "i write sins not tragedies"i izledim ve "ne tatlı adammış bu! aa şarkısı da ne güzelmiş!" nidalarıyla dinlemeye başladım seni panic! ciğim. sonra ilk albümünü indirdim ve her şarkını bayılana kadar dinledim, ama asla en sevdiğim grup değildin o aralar.

    lise 1'deyse her günümü "can't take the kid from the fight take the fight from the kid" diyerek geçirdim, camisado'yla "you're a regular emergency" dedim kendime. sonra ne olduysa oldu "uğursuz ya bu grup" diye kendi kendime, mp3'ümde sen çıkar çıkmaz o güzelim şarkılarını geçtim. ama bu arada lisedeki en iyi arkadaşlarımdan biri de senin şarkılarına hayran oldu o ayrı. but it's better if you doyla lying is the most fun a girl can have bir ara asla düşmüyordu ağzımızdan aah ah. 2. albümünü de o aralar çıkarttın ama bir kere uğursuzdun geri dönemedim sana. nine in the afternoon da sarmadı zaten.

    geçen yaz seni geri keşfettim sevgili grubum. lise de uğursuzluğu da bitti dedim. önce 2. albümde she had the world'ü keşfettim. bence o şarkıyı bana yazdınız yani cuk oturdu çünkü bana. sonra when the day met the night'la hüzünlendim. that green gentlemen'la eğlendim de. arada mad as rabbits, folking around gibi saçma şarkılar da vardı o albümde. bir de çift sesli olduğunuzu fark ettim ama yakıştıramadım.

    üniverstedeykense gerçeği kabullendim artık. yıllardır yanımda sürüklediğim ve "ahanda özdeşleştiğim grup budur." diyebildiğim grup panic! at the disco'dur. böyle eski yakın arkadaş duygusu veriyorsun bana artık sevgili disco. 3. albümünüz de bence kıyak hani. always ağlatır adamı, the ballad of mona lisa bir haymana boyu söylenir, ready to go eğlendirir, nearly witches başta "bu ne lan fransız fransız?" dedirtse de parfüm koku diyerek can evinden vurur filan. 3. albüm 1. albüm tadı verdiğinden ve içinde pek boş şarkı olmadığından körükledi sana olan aşkımı. artık öyle bir noktadaydım ki bir aralar, uyuyamadığım zamanlarda beynimin arka planında loopta devam ediyordu sevgili şarkıların. 8 saatlik otobüs yolculuğunun yarısını sadece seni dinleyerek geçirebildim bile düşün yani. kim derdi yıllar içinde böyle olacaktık sevgili panic? seni o kadar dinledim ki her şarkını eskittim resmen.

    diyorum ki siz var oldukça ben de salak salak dinleyecem sizi. bir de şu saçma müzik piyasasından çıkan adamakıllı birkaç gruptan birisiniz kıçınız kalkmasın da daha bir 10 yıl dinleyebileyim sizi. hatta azıcık patlama yapsanız türkiye'ye filan da gelseniz iyi olacak. dünya gözüyle bari bir seni göreyim brendon urie.

    kişisel olaylarımı bir kenara bırakınca da söyleyeceklerim var hakkında:

    öncelikle tiplerine baksanız "gay la bunlar" diyip bir kenara atarsınız bu grubu. "çoluk çocuk grubu" da dersiniz. halbuki emo amerikan gruplarından farklıdır bu adamlar. closer'a, name that'e ve chuck palahniuk'a atıfta bulunan emo grup zor çıkar. sonra çok ayrı bir soundları olmayabilir, hatta şarkıları kesinlikle birbirinin aynısı gibi geliyor bazen, ama bu demek değil ki akılda kalmıyorlar. akla kazınıyor resmen o şarkılar. brendon da süper ses, aksini söyleyenin alnını karışlarım. müzikal açıdan mükemmel olmasalar da o kadar süper sözleri var ki insanda bağımlılık yaratıyorlar. "i wanna be free! i wanna be loved! i wanna be more than you're thinking of!" diye bağıra bağıra yolda eşlik ettirtiyorlar kendilerine. çok çok küçük bir kesim tarafından biliniyorlar türkiye'de ancak bu demek değil ki sevilmiyorlar edilmiyorlar. sadece türkiye'yle bir alakaları yok, albümleri bile satılmıyor d&r vs yerlerde.

    kısaca denebilir ki dinleyin, dinletin.
  • şu ara resmen kendilerine takmış vaziyetteyim. biri bana dur desin, arada başka şarkılar da dinleyebileyim.

    şaka lan, gayet mutluyum güvenli sularımda. hatta keşke konserleri olsa da yardırsam.
  • böyle ne zaman yoldan çıksam, ne zaman böyle kendimden uzaklaşsam özüme döndüğüm limandır panic! at the disco.

    bir de bu grupla ilgilenen sayıyla insan olduğundan bir yerde p!atd görünce o karşılaşmanın değeri artıyor.

    bu grup bir başka artık benim için. eski gruplarımı da çöpe atmışım bu grup için bunu anladım. bir de ekşi başlığını parselledim resmen öeh.
  • ilk albümü inanılmaz enerjik ve eğlenceli, ikincisi fazla emo olmuş grup. bir şarkılarının ismi sevdiğim bir yazardan alıntıdır: the only difference between martyrdom and suicide is press coverage *
  • karamsarlıkla hiçbir zaman ilk albümleri kadar übermüber bir albüm daha çıkaramayacaklarını düşündüğüm gruptur.

    entry'lerden görüldüğü kadarıyla çoğu kişi ilkine aşık olmuş, ikinciden bahsetmiyorum bile sadece iki-üç şarkı dışında "bişii yok pek".

    son albümleri vices&virtues, "işte panic geri döndü" denecek kadar olmasa da başarılı gibi. en azından pretty odd kadar sıkıcı değil.

    çalışın oğlum azcıcık daha, abanın şu söz yazma meselesine. zaten sound'da sorun yok ciyuv ciyuv.

    herhalde olmuyor abi bu adamlar mutlu, brandon evlendi mi ne?
    kuyruk acısı yaşamadın mı iyi müzisyen olunmuyor galiba. ilk albümde iyi göndermeler vardı. yine istiyoruz.
    emre aydın style hüzün katın olaya len.
hesabın var mı? giriş yap