• hayatimda izledigim sacma filmlerden bir tanesi. ha dovus sahneleri cok guzel, filmi olustururken kullanilan teknoloji mukemmel. bunlara diyecek hic birseyim yok. asagida kendimi "bu sacmaliklar ne birader?" demekten alamadigim yorumlarim var. yazdiklarimi sacma bulmayan ve itirazi olan isterse ozelden beni bilgilendirebilir.

    spoiler da iceriyor. izlemeyen okumasin.

    1) yaratiklar organik. kesilebilen cinsten. neden dibine kadar gidip guresiyosun birader? boyle devasa donerek giden ve elemani kesen keskin diskler firlat kes adami parca parca. ne dibinden ya pehlivan moduna giriyosun?

    2) ciktiklari yerler belli. oralara yukarida bahsetttigim kaijusavarlar yap. cikar cikmaz saniyede 500 tane firlat bitir isini. mal gibi gidip 10-20 tane robot yapip onlari da harcatiyosun.

    3) yaratiga sarilinca kanaldan gecebiliyo. robot organik degil be kardesim. ona saril buna saril olur mu bu is? yapacagin isi senin. nukleer bombani yaratigin icine sok bir sekilde yaz senaryonu onu da kanala it. sarilinca gectik? bu ne lan? ne bicim organik kanal bu?

    4) simulasyonda sican, az daha tesisi havaya ucuracak bir kizi neden pilot yaparsin kardesim? olur mu hic? baba torpili var:) hayir madem pilot o kiz olacak illa ki neden boyle bir sicis sahnesi cekiyosun? birak kiz mukemmel olsun ve pilot olsun. derdin ne? kizin tramvalarini bize ayri bir sahnede goster.

    5) en yavas dedigin jaeger (su kizla esas oglanin kullandigi) kosa kosa bir hal oldu. ne bicim yavas la bu? hizli dedigin yagerden daha hizli kosuyor valla.

    6) mal beyinliler duvar ne ise yarayacak? duvarin boyu kaju boyunda. butun dunya oturup duvar yapmaya mi kadar verdiniz? yuh diyorum. mal misiniz birader? diyelim ki duvari yikamadilar. iki kaju ustuste cikar duvari gecer gider. hadi bunlar duvarin arkadasinda kaldi birikti 10 20 oldu sonra napacaginiz?

    7) o esas oglanin kullandigi jager o kadar yuksekten dustu nasil birsey olmadi onu hala cozemedim.

    8) bir de ucan jager neden yapmadiniz lan mallar? tepeden indir kajulari. kavunlar pardon kajular nasil olsa ucamiyo. nukleer enerjiniz var. ucma teknolojisi hazerfan celebiye dayaniyo. ucanini yapin kajulara tepeden tepeden bindirin. ucan kaju gelistirdiklerinde de hem sicmamis olursunuz belki ha?

    9) lan mal degnekleri. kajular okyanuslardan geliyo. neden hala okyanusun dibinde yasiyonuz. icerlerde yasayin. o bolgelerde sadece askerler ve kaju bitiriciler bulunsun. mal misiniz? milyonlarca insan ana kaju geldi olelim seklinde buyuk okyanus kenarindaki sehirlerde yasiyo. o bolgeleri neden bosaltmadiniz la?

    10) uzaylilara da bir cift lafim var. neden hiyar gibi tek tek iki iki yolluyonuz abi kajulari? biriktirin ne yapacaksaniz yapin.

    11) sen bekle abin dovussun sicarsa sen de gir. bole savas taktigimi olur ya? diyelim uc jagerin var tek kaju var. tek kajuya hepsini yollarsin uce bir hallederler kisa zamanda. tek tek girersen belki kaju ucunuzu de haklayacak. hic mi starcraft oynamadiniz? mantiga bak 50 jaegerin olsa demek ki bunlar teke tek er meydani seklinde yaklasacaklar olaya. biri gitti siradaki olmadi oteki.

    12) amerikan filmi kliselerinden kurtulamadiniz bir turlu. bir suru klise yazmaya bile gerek yok.
  • aptal saptal mantık arayanlara, sakil entel özentiliği karşılığında ödüllendirileceğini düşünenlere veya sanki sinemadan anlarmış gibi ahkam kesenlere girmeden; olayın uzakdoğu kültüründeki, görsel sanatlarındaki özel yerine falan değinmeden, hakkında; "1990'dan önce doğmuş, özellikle erkek cinsiyetine mensup bir insanın harikulade dev bir robotun, nefis tasarlanmış dev bir canavarın kafasına tankerle vurmasından keyif almaması mümkün değildir." yorumunu yapacağım filmdir.
  • ehem selam ben geldim gene. şimdi siz gene kötüleyeceksiniz ama şu filmi biraz olsun savunmazsam ben çarpılırım.

    spoiler vermeden açıklamaya çalışacağım. dolayısıyla çok detaylı değil genel örneklerden olacak.

    - film klişe mi?

    kısmen. kısmen olduğu için de değil.
    çünkü atıyorum final klişeydi diyebilirsiniz. ama overall klişe değilse bi filme klişe demeniz saçma olur. çünkü tanım itibariyle tamamının klişe olması lazım. kelimeleri doğru kullanalım.

    anlamayanlar için şöyle açıklayalım: mesela çiftimiz nikah masasında. birbirlerine çok aşıklar. durumdan kılllanan biri var. bi şekilde gerçeği öğrendi ve durun siz kardeşsiniz evlenemezsiniz diye geldi. buraya kadar gayet klişe di mi? sonra öğrendik ki meğersem kardeş olduklarını biliyorlarmış! ahanda bu durumda klişe diyemezsiniz.

    tek istisna klişe olmasını engellemeye yeter. çünkü sinema (ve tv) convention** üzerine kuruludur. eğer yepisyeni bişiler izlemek istiyorsanız bağımsız film falan izleyin. ki onların bile çoğu çok uçmaz. fakat elinizin altında internet varken ay nereden bulucam falan da yapmayın.
    gidip de blockbuster izleyip hayattan bambaşka tatlar bekliyorsanız salaksınız.
    muck öptüm.

    pacific rim'e dönecek olursak:

    klişe değildir. çünkü detaylar değildir. mesela bu tarz filmlerin ortak noktaları olan new york/washington başrolde değildir. film diğerleri düzeyinde amerikan propagandası yapmaz.
    plot biraz daha klişe bir yapı izliyor. ama böyle bütçeli bi filmin bu kadar risk alması bile etkileyici.
    rinko kikuchi bu tarz bi film için baya ilginç bir seçim mesela. hani anime olsa o kadar sivrilmez ama bu haliyle cidden baya değişik bir karakter.

    armageddon'dan transformers'a bu tarz filmlere bakacak olursanız inanılmaz bir dramatizasyon fazlalığı görürsünüz. ya siz gösterin durumu ne hissedeceğimize biz karar verelim öyle duygu enjekte etmeye çalışarak beceremiyorsanuz. yok illa kör gözüne sahneler, mızırdanmalar. öf.

    bu film bu açıdan da çok dozunda. gösteriyor, ama mıymıylanmıyor. canım benim.

    - eksileri yok mu?

    filmle ilgili en büyük şikayetim sanki bir senaryo draftından daha geçmeliymiş gibi gelmesi. plot, karakter gibi büyük değişimler için değil. ecnebilerin polishing the script dedikleri hatta onun bile son aşaması olan şey. cümlelerle hafifçe oynadıkları, karakter badass olmaya çalışmışsa daha iyi laf sokturduğu, komik olmaya çalışıp beceremeyen şeyleri çıkardıkları vs kısım.

    örnek vermek gerekirse creditlerden sonraki sahne boş bi sahne mesela. olmasa daha iyiydi.

    -artıları yok mu?

    ohoo dolu. idris elba, rinko kikuchi. tasarımlar. zırhlar. canavalar, robotlar, dövüş sahneleri, senkronize sahneleri gibi gaz ve etkileyici sekanslar... woah.

    tam bir nerdgasm bi kere. azıcık mecha sevginiz varsa kalp çarpıntısından ölebilirsiniz.

    hani transformers'ı falan meh diye izlemiş bi insanım. bu tasarımlar bin basar ona. o detay, işçilik, cgi çok iyi ya.

    ayrıca canavar tasarımları da baya başarılı. hani mainstream bi şeyde bu kadar korkunç yaratıklar görmemiştim. bir the avengers hastası olarak bu konuda onu bile bi üst aşamaya taşıdıklarını kabul etmem lazım.
    tabii bunlar söz konusu olunca teknoloji-zaman çok etkili. jurassic park şimdi çekilseydi bu seviyede olurdu belki de, bunu şimdi bu kadar iyi ilk yapmak da takdir edilmesi gereken bişi.

    böylesine detaylı ve başarılı dövüş sahneleri yapmak sadece cgi başarısı değil, mükemmel bir sinematografi algısı ve tasarımı lazım.

    - tldr

    bi sikimi de beğenin.

    sevgiler.
  • fragmanında devasa bir robot, devasa bir yaratığı yük gemisiyle dövmektedir.

    evet.
  • fikir, konu vs aranmaması gereken film. robot var, godzilla var, ağzına ağzına vuruyor işte. daha ne istiyorsun...
  • entrylerinde başka entrylere pek atıfta bulunmayan, hakaret etmeyen bir yazarımdır fakat arkadaş hakikaten gerizekalılar sarmış şu sözlüğü. filmin teması dev robotlar vs dev canavarlar. zaten ne bok olduğu en başından beri belli. eh sen de eğer gerizekalı olmadığını düşünüyorsan zaten bu filmin sana hitab etmediğini başından itibaren biliyorsundur. ha buna rağmen filmi izleyip, beğenmeyip üstüne bir de buraya gelip filmi, filmle yetinmeyip izleyip beğeneni itin götüne sokuyorsan kusura bakma arkadaş sen bir gerizekalısın. gerizekalının dik alası, gerizekalıların bayrak taşıyanısın. bu filmi ve beğenenlerini itin götüne sokanlar the expendables filmini "bu ne amk senaryo yok bunda" diye eleştirenlerle aynı güruh işte. varın siz düşünün gerisini.

    --- spoiler ---

    film güzel, böyle bir filmden ne beklemesi gerektiğini bilen bir insana beklentilerini veriyor. üstüne birde buram buram amerikan propagandası görmemek, görmemekle kalmayıp direnişin başı amerikan olsa da pilotların karma milletlerden olması güzel olmuş. çeşitli detaylarla (kılıç muhabbeti, sersemleyen robotun kafa sallaması ki bunu birçok mecha öğeler içeren animede görebilirsiniz) anime ruhunu yakalamış fakat dialoglarla ben halivud yapımıyım diye bağıran bir film. görsel olarak zaten isteneni veriyor, e daha ne amk. ha japonlar yapsaydı bu filmi pilotlardan geriye kalan olmayabilirdi mesela. piskopat adamlar, pek seviyolar ana karakterleri öldürmeyi.

    --- spoiler ---
  • türkiye'nin de eklemsiz demirdöküm robotuyla dünyanın selametine katkıda bulunmasını isterdim.
  • lan filmin üzerinden aylar geçti hala tartışıyor insanlar bunu.

    bizim gibi seksenli yıllarda doğmuş, çocukluğunda voltron, godzilla, transformers falan izlemiş nesil için oldukça güzel bir film. hikaye falan oldukça tırt ama adamlar da dogme 95 filmi çekiyoruz diye gelmedi zaten, bu beklenti niye onu anlamıyorum.

    devasa robotlar var, uzaylı dinazorlar var, neon lambaların cirit attığı bir asya şehri var ve bunlar oralarda savaşıyorlar falan. bizim oyuncakla yaptığımızı adamlar beyaz perdede bize sunmuş işte. godzilla'nın veya voltron'ın falan remake'i gelse ne biçim heyecanlanacağız şurada, işte bu da arada öyle çerezlik.

    he amk lars von trier yazdı, lukas moodysson çekti ama dandik oldu. götünüzde ion cannon patlasın.
  • kanimca en acikli repliginin bati dillerine cevrilmedigi film. turkce altyazisinda gecmis midir bilmiyorum ama sonlara dogru olan bir olay sirasinda 3 kelimelik bir replik, azicik japonca'dan anlayan her bunyenin agzina yuzune sicmistir buyuk ihtimalle.

    --- spoiler ---

    bizim prometheus'un eski kaptani ve $imarik pilot arkadas atomun rahmetine kavusmadan evvel, mako intercom'dan kendisine "sensei, aishite imasu" der. "seni seviyorum sensei." bu ikisinin arasindaki bag nasilsa oyle bir sensei, o yuzden "hocam" gibi cevirerek pic etmek istemiyorum.

    gel de aglama simdi.

    kaldi ki su zamana kadar okudugum bildigim kadariyla japonlar oyle bol bol "love you" ve "sorry" gibi pacific rim'in ana seyirci kitlesine* siradan gelecek kaliplari oyle her cumlenin sonuna koyup anlamsizlastirmazlar. bir japon birine "aishite imasu" diyorsa bo$ laf degildir sanirim.(bkz: #7196591) yamuluyorsam duzeltiniz. muhim bir replik aslinda.

    edit: hizmette sinir yok sayin okur. bilen var bilmeyen var demeyip aradim, buldum. bu cumlede gecen "aishite imasu" vakasinin koku "aisuru" fiili, "romantik anlamda sevgi duymak" manasina gelmekteymis. yamuluyorsam duzeltiniz. bu durumda, bizim ha$in generalin o lafin uzerine bombayi $akkk diye patlamasini daha iyi anlayabilmis oluyoruz:

    1-) kizi aldim yetistirdim bana yanikmis, ta$ gibi asian hatunla sugardaddy olma firsatini kacirmisim bunca sene.
    2-) kizi aldim yetistirdim bana dedigi lafa bak. ta$ yetistireydim senin yerine.

    her iki yol ta$a cikiyor yine.

    --- spoiler ---
  • fanboy'u olunacak, kurban olduğum film.

    azıcık derinliği/felsefi altyapıyı göze sokan prometheus, the dark knight rises gibi filmlere (evet rises, yanlış okumadınız, şimdi infial yaratabilir veya "çok kötü"ye basabilirsiniz) "abi adamlar yapmış, kahramanın sonsuz yolculuğu, felsefik sen anlamamışın" diye, sanki ilk kez metaforlu "anaakım filmi" görmüş (veya bokunda boncuk bulmuş) gibi zırvalayan adamların, the expendables gibi hareket alanı duyurulduğu andan itibaren belli olan filmlere gelip "sinema bu değil" diye çemkirmesine ezelden beri uyuz olduğumu söyleyeyim öncelikle. nereden tutsanız elde kalan man of steel'e "seyrettiğim en iyi bilim kurgu filmi" diyenler de, daha izlemediği rises'ı beğenmediğini yazan eleştirmenleri ölümle tehdit edenler de bu adamlar. türkiye'de de bahsettiğim fanatizm var ve bu durumun başlıca sebebi "ambalaja aldanmak". son yıllarda gördüğüm en büyük "hype yaratımı" ve pozitif ayrımcılık nolan'ın batman üçlemesine gösterildiği için oradan devam edeceğim. the dark knight pahalı bir ambalaja sahipti ama içindeki malzeme lezzetliydi: kahramanın öyküsünü/sembolünü/yolculuğunu/macerasını, çizgi romandaki noir atmosferinden alıp bir gangster hikayesinin ortasına yerleştirmek. bu formül filmde baştan sona gözardı edilebilir sarkmalara rağmen* çok güzel işliyordu. sosu, uzun zamandır görülmemiş (hala da yaklaşabilen olmadı) müthiş bir kötü adam performansıydı*, film hans zimmer'ın etkileyici müzikleri ve nolan'ın estetik yaklaşımlarından oluşan fiyakalı bir ambalaja sahipti. aynı ambalaja sarılmış the dark knight rises ise, edebi göndermelerde/senaryodaki küçük selamlarda bile begins ve tdk'nın görkeminden yoksundu (batman begins'in üçlemenin en sevdiğim halkası olduğunu da ekleyeyim). iddia ediyorum, senaryonun sunduğu görece derinliği ve zimmer'ı alsanız o film "film bu değil yea" dediğiniz expendables, avengers ve türevlerini mumla aratırdı. o filmi neden beğenmediğimi sebepleriyle anlatmaya çalıştığım entry'den sonra hiçbir lafıma yanıt veremeyen birinden özel mesaj yoluyla küfür yemiştim, böyle gözüne perde inmiş bir hayran kitlesine neyi anlatıyorsun o da ayrı konu.

    konuya gelelim. bir dönem japon sinemasına damga vurmuş, gojira'nın izinden giden bir alt türün merkezindeki kaiju'lar ile, yine aynı topraklardan çıktığını tahmin ettiğim dev robotların (mecha diyeceğim ama o tanıma uymayacak diye korkmuyorum değil) büyük çaplı bir hollywood filminde karşı karşıya gelmesi, üç kuşaktan sinemaseverleri aynı anda ihya etmeye yetecek bir malzeme. ellili yaşlarındaki guillermo del toro, izleyerek büyüdüğü bu iki türü birleştirerek elindeki sınırsız maddi güçle küçükken hayal ettiği ideal yaz filmini çekmiş. tek cümlede özetlenecek konunun sunduğu hareket alanı ve amacı belli: eğlenmek için sinemaya giden seyirciye istediğini vermek. daha fazlasına, "canavarların insanlarca kontrol edilen robotlarla savaşı"nı anlatan bir filmde yer vermeye gerek yok. neon genesis evangelion yapmıyorsunuz, blockbuster yapıyorsunuz, "beklentiyi düşürme" klişesini anmanın tam vakti. "benim bir filmden beklentim budur hocut, ağzım açık kalacak" diyorsan, bilet parası verip filmi izlemeyeceksin, izlediysen bile türün/filmin sınırlarının izin verdiği şekilde eleştireceksin. çatır çatır olumsuz argüman sun, ama filmin kulvarını bil. ve testosteron saçan filme "estetik değer", "düşünsel arka plan" diye yorumlar yapma. yukarıda biri "sizin yüzünüzden önümüzdeki elli sene hep böyle filmler izleyeceğimizden korkuyorum" demiş. sektörü az çok bilen her sinemasever, çok izlenen bu filmlerin, uyarlama olmadığı için bilakis yaratıcılığı tetikleyeceğini ve hollywood'u domine etmeyeceğini bilir. yapılırken de, tüketilirken de amaç bellidir (aynı yazarın yasemin mori-vari at örneğini anlamlandırabilsem ona da yorum yapardım, ama öznelliğin ne olduğunu bilmemesi dışında bana bir şey sunamadı maalesef). sinemanın bu olmadığını düşünüyorsan, blockbuster denen filmler içinde the dark knight gibi, seyrek çıkan "felsefi arkaplanın hakkını verebilen" filmleri izle, onun dışındakileri boşver zaten. hayır kafana silah dayayan filan da yok, nereden geliyor bu temelsiz bilgisiz izleyip gelip atıp tutmayı sağlayan özgüven? türe dair herhangi bir birikimin olmasını beklemiyorum, sadece argümanın temelini sağlam tut, yok. herkes roger ebert olmuş koduğumun yerinde.

    senaryo, yine "bu çapta" bir yaz filminden beklenen derinliğe sahip. olaylar, diyaloglar tahmin edileceği gibi, iliklere işlemiş bir garanticilik var. "ambalaj" ise oyunseverleri, çizgi roman okurlarını ve bu filmleri/animeleri izlemiş sadık seyircileri baştan çıkaracak şekilde hazırlanmış. son yirmi dakika, oyunlardaki boss'u andırır şekilde, del toro'nun önceki filmlerinde gördüğümüz troll'lere benzeyen göbekli bir canavarla yapılan savaşa ayrılmış örneğin. başlangıçtaki kolajdan devamında ardı ardına patlak veren aksiyon sahnelerine ve klişe zafer konuşmalarına kadar, bu kadar formülize edilmiş bir filmde her saniye easter egg'lerle karşılaşmak, portal'dan el espinazo del diablo'ya, starcraft'tan thunderbirds'e uçsuz bucaksız bir referans denizinde yüzmek, özgün bir yaz filminden uzun zamandır alamadığım zevki tattırdı bana. üstüne arada gelen steampunk esintileri ve ucundan kıyısından da olsa tattığımız karamsar gelecek atmosferini ekleyin. her sahnesinde ayrı bir heyecan yaşatan, türün en iyi yanlarını anmış, "daha fazla istiyoruz"cu seyirciye hitap eden, canavarlı, kükremeli, vasat oyunculuklu, bilerek puslu olmuş ve tüm bunları 200 milyon dolarlık bütçeyle yaparak para kaybetme riskini göze almış bir film var karşımızda: olabilecek en büyük ekranda, defalarca kez izlemek isteyeceğiniz, şahane tasarlanmış çekilmiş dövüş sahneleri, "makro"yu merkeze alıp "mikro"ya insanoğlunu koyan bir aksiyon anlayışı, üç boyutlu gözlüklerin ardındaki herkesi 12 yaşına döndürecek kadar iyi tasarlanmış, ne yaptığının farkında olan bir film. hep söylüyorum, yine söylemeden duramayacağım, böyle fütursuz bir "bütçe fetişizmi"ni görece ağırlığa/derinliğe sahip "o filmler"e bin kez tercih ederim. eksik olmasınlar, elleri dert görmesin. umarım esas hedef kitle olan asya pazarında işler yolunda gider de, selam çakılan ve klişeye uygun olarak "daha büyük çaplı" olacak ikinci filmi çok zaman geçmeden izleriz. sana puanım dokuz kanka.
hesabın var mı? giriş yap