• amk adam 1970te "ilk heavy metal albümü" olarak kabul edilen albümü yayınlasın, heavy metal türünü icat eden, başlatan grubun 50 senedir sahnede milyonlara konserler vermiş, milyonlarca albüm satmış vokalisti olsun, sonra ekşide biri gelip "neden ve nasıl ünlü olduğu..." desin.

    allahım madem yarattın takip et.
  • ben 80’lerin çocuğu, 90’ların ergeniyim. black sabbath dinleyerek değil, metallica, iron maiden, queen, pearl jam, soundgarden, paradise lost vb. dinleyerek büyüdüm. ilk dinlediğimde sabbath kulağıma “eski ve köhne” gelmişti (13-14 yaşında çocuk işte, ne anlar)

    sabbath’la asıl tanışmam amerika’da bir süre yanında yaşadığım aile sayesinde oldu. ev halkı sıkı sabbath’çıydı ve haliyle beynimi yıkadılar.

    o kadar seviyorlardı ki, her christmas zamanı osbourne’lara kart gönderiyorlarmış, 1 ay içinde ozzy & sharon imzalı teşekkür mektubu geliyormuş, hepsini biriktirmişler, benim kaldığım sene de aynı ritüel tekrarlanmıştı. o zaman için bu bana çok inanılmaz gelmişti, hatta ilk başta inanmamıştım, düşünsenize, rock tarihi efsanesi üşenmeden oturup hayranlarına teşekkür mektubu imzalıyor, kim bilir kaç bin tane.
  • backstage muhabbetlerinden:
    gazeteci - do you have a drinking problem?
    ozzy (sendeleyerek) - yes, i can't find the bar!
  • "ben rahatım, deliyim, tamamen deliyim ve önemli olan bu deliliği kabul etmek. bu evren ve onun içindeki herkes beni delirtiyor çünkü hepsi kafayı yemiş. bir de benim deli olduğumu söylüyorlar. tamam, ben deliyim ama ben bomba yapmıyorum, amacı insanları öldürmek olan şeyler yapmıyorum. tek yaptığım bir konsere çıktığımda onlara elimden gelenin en iyisini vermek. bazen işe yarıyor, bazen de yaramıyor. çoğu zaman yaramıyor...

    "rock and roll benim dinim. bu benim en dürüst gerçekliğim... kötü bir iş yaptığımı düşünmüyorum. insanlara zarar verdiğimi düşünmüyorum. hangisi daha zararlı? benim gibi basit bir adamın insanları harekete geçirmesi, iyi vakit geçirmelerini sağlaması, delirmelerini sağlaması mı yoksa genç bir çocuğa tüfek verip 'şu dağın ardına koş ve orada öl' demek mi?

    "ben her zaman -fucking- ozzy olacağım. en azından yaşadığımız bu bok çukuruna izimi bıraktım."
  • youtubede no more tears izleyip commentlere bakarken gördüğüm ozzy hakkında bir comment beni yarmış bulunmakta.

    how come you can understand every word when ozzy sings, but you cant understand a thing when he talks? lol

    doğru söze ne denir?
  • evvel zaman içinde şöyle dediği rivayet edilir:
    "rock n roll ne için yapılır?kızlarla yatmak için tabii.black sabbath'ı kurduğumuzda o kadar çirkin piçlerdik ki hiçbi kız bizimle yatmaya yanaşmıyodu.zaman geçti, roadielerimiz bile bi sürü hatunu yataa atmıştı.ama bizde hala bi icraat yoktu..."
  • evinin bahçesinde "nevermind the dog beware of the owner!" uyarısı yazılıdır ayrıca.
  • posta gazetesi, birkaç gün önce tuvalette gazete okurken çekilmiş bir resmini sağlık sayfasına koymuş, yanına da hemoroidle * ilgili bir yazı döşemiştir... yaratıcı hayalgücü için buradan posta gazetesi'ni tebrik ediyorum...
  • iron maiden haricinde, türkiye'de konser veren büyük heavy metal gruplarının çoğunu canlı izleme fırsatı buldum. metallica, slayer gibi konserleri dillere destan grupların canlı performanslarında dahi grup üyelerinin bir yerde işlerinin bir parçası olarak sahnede bulunduğunu, kendileri açısından o konserin diğer konserlerden çok farklı olmadığını görebiliyorsunuz.

    ozzy osbourne öyle değildi. 30 eylül 2010 ozzy osbourne istanbul konserine şarkı söylemek için değil, eğlenmek için gelmiş gibiydi. sahnenin bir ucundan diğer ucuna fıldır fıldır koşup duruyordu, koşmadığı ender anlarda olduğu yerde zıp zıp zıplıyordu. bu curcuna içinde çoğu kez şarkı sözlerinin başlaması gereken anda mikrofona yetişemiyordu.

    konserdeki izleyici profili biraz tırttı. kuruçeşme arena'nın oradaki tüm konserlere giden bir takipçi kitlesi vardı ve izleyicilerin önemli kısmı rock ile, heavy metal ile alakası olmayan tiplerdi. konserin sonunda bis için çok yoğun bir talep gelmedi ve bunun üzerine ozzy osbourne "one more song! one more song!" diye kendi tezahürat yapmaya başladı. izleyicilerin o kadar bir parçası olmuştu ki birden yanımızda bitip "çıkışta kokoreç gömelim oradan da taksim'e geçeriz" diyecek gibi bir hali vardı.
  • ozzy yaklaşık 5 kilo olarak doğmuştu. o kadar büyük bir bebekti ki, doğana kadar ikiz olduğu düşünülüyordu. fakir bir ailenin çocuğuydu. babasını archie bunker'ın ingiliz versiyonu olarak tanımlar. annesi ise hayatında çamaşır makinesi görmemiş, elbiselerini bahçedeki kazanda kaynatarak yıkamıştı. ozzy bir yatağı kardeşlerinden biriyle paylaşırken, çarşaf yerine eski paltoları kullanıyordu.

    genç bir çocukken pazar sabahları babası, amcası jim ile birlikte ozzy'yi golden cross isimli pub'a götürürdü. içeri girmesi yasak olduğundan kapı girişinde oturan ozzy'ye bir bardak shandy (yarı limonata yarı bira) verilirdi. o zamanlar "bira dünyadaki en iyi limonata olmalı" diye hayaller kuran ozzy ilk birasını içtiğinde, kendisine bulaşık suyu gibi gelen bu içeceği hayal kırıklığıyla tükürmüştü. o günden sonra içkiyi tadı için değil, sarhoşluk hissi için içmeye başladı.

    bir gün, nasıl bir şey olduğunu anlamak için kendini asmaya kalktı. evin terasından aşırdığı halatın bir ucunu boynuna geçirip bir ucunu da elinde tutarak altındaki sandalyeyi itti. planı, eğer ölecek gibi olursa tuttuğu halatı bırakıp kurtulmaktı. ama evden çıkan babası ozzy'yi o halde yakalayınca eşek sudan gelene kadar dövdü. kendi söylemiyle; öyle bir dayak yedi ki "keşke gerçekten kendimi assaydım" dedi.

    bir defasında kız kardeşini ateşe veren ozzy, küçük erkek kardeşini de boğmaya kalkmıştı. ama yaşadığı çevrede bunlar sıradan olaylardı. yan evde oturan adam inşaat malzemeleri ve tuğlalar çalıp evine kaçak eklemeler yapıyordu. diğer komşusu yasadışı kürtaj işleri yaptığı için tutuklanıp hapse atıldı. diğer yan komşusu ise 63 yaşında bir kadındı. çocukları ve kocası savaşta bir hava saldırısında ölen bu kadın için zaman durmuş, evi ise 1945'te kalmış görünüyordu. yıllardır aynı fabrikada çalışan ve hala çalışmaya devam eden kadın ailesinin hala yanında olduğunu düşünüyor, olmayan çocuklarıyla konuşuyordu. ozzy'yi ise kocası zannederek onunla cinsel ilişkiye giriyordu. durumdan habersiz olan ozzy'nin annesi zaman zaman gidip yaşlı kadınla ilgilenip ona yardımcı olmaya çalışsa da, ozzy'nin o eve girip ondan bir şeyler çaldığından da habersizdi.

    ozzy'de disleksi vardı ancak okulda kimse bunu farketmemiş veya umursamamıştı. "tahtaya baktığımda çince bir menüyü okumaya çalışıyor gibiydim" diye anlatır. bunun üzerine 15 yaşında okulu bıraktı. ancak iş bulmakta da zorluk çekiyordu. ilk önce peçete halkası ve sigara kutusu yapan bir mücevher firmasında işe başladı. ardından tesisatçılık ve çaycılık yaptı. en uzun işini ise mezbahada bulabilmişti. burdaki temel görevleri inekleri öldürmek ve koyunları kusturup midelerini boşaltmaktı. çalıştığı süre boyunca türlü iğrençliklere alışkın hale gelmişti.

    daha sonra bir cenaze evinde işe girdi. burada formaldehit ile tanışan ozzy geceleri ölü insan silüetleri görmeye başladı. ardından annesi ona ilk müzikal işini buldu. bir firmada araba kornalarını akort eden ozzy, günde 900 kornayla ilgilendiği ses geçirmez bir odada hayatını kazanmaya çalıştı. bir gün, orada çalışan diğer adama ne zamandır bu işi yaptığını sordu ve 35 yıl cevabını aldı. adam, yakında emekli olacağı ve altın saatini alacağı için mutluydu. bunu gören ozzy, aletlerini yere fırlattı ve işi bıraktı. şöyle anlatır:

    "ingiltere'nin çalışan kesiminin en büyük özelliği odur ki emekli olana kadar çalışırsın ve sonunda sana altın bir saat verirler. bu denklem bana çok anlamsız geliyor. altın bir saat için sana hayatımı mı vereceğim? bir mağazanın camını kırıp kendime bir tane almayı tercih ederim."

    bu düşüncenin yansıması olarak ozzy 17 yaşında ilk kez hapse girer. bunu da bir dükkanın camından içeri dalıp, kollarındaki kesiklere rağmen 3 görevliyi alt edip bir şeyler çalarak yapar. babasının kefaleti ödememesini ise minnetle anar. kefaleti ödenmeyince birkaç hafta hücrede kalan ozzy, bu sayede oraya geri dönmeyi istemediğini söyler.

    sonunda earth isimli gruba katılan ozzy, barlarda çalmaya başlar. bu ekiple konser kovalarlar ve konsere çıkamayan grupların yerine sahne almaya çalışırlar, düğün resepsiyonlarında çalarlar.

    ekip tony iommi'nin evinin yakınlarındaki bir halkevinde prova yapmaya başlar. bir sabah tony gelir ve "çok acayip. gelirken sinemaya baktım. vampirin dönüşü diye bir film vardı. insanların korkmak için para vermeleri size de garip gelmiyor mu? belki de korkutucu şarkılar yapmalıyız." der. o gün black sabbath'ı yazarlar ve bu olay ozzy'nin hayatının dönüm noktası olur.

    ozyy'nin deyimiyle sihirle osuruk bile yaratamayan grup cadı toplantılarında ve mezarlıkta gerçekleştirilen black mass'lerde çalması için teklifler almaya başlar. tabi o zamanlar ozzy bu teklifleri şaka zannetmektedir. o dönem ekibin tek amacı başarılı ve zengin olup yaşadıkları bok çukurundan kurtulmaktır. radyoda sürekli aşk şarkıları, mutluluğu anlatan sözler duyulmaktadır ama ozzy çıplak ayağına bakar ve şöyle der: "dinleyin ulan develer! dünyanın ne kadar güzel olduğunu anlatan bir ton insan var. ama bizim gibi hiçbir şeyi olmayan da bir ton insan var." ozzy'nin amacı bu kitleye hitap etmektir ama zamanla ekip arkadaşlarının "bu işi yapmayız, beş tane havluya ihtiyacımız var, 8 kalıp sabun olmazsa olmaz, kahvaltıda kruvasan isteriz..." gibi kaprisleri oluşmaya başlayınca ekipten soğumaya başlar.

    ozzy'e göre, 1978'de ekipteki herkesin birbirini black sabbath'tan kovma hakkı vardı. iyiden iyiye kokaine bulaşan grup üyeleri onun deyimiyle toz peşindeki ucubelere dönüşmüştü. akıllarında sadece konserden sonra alacakları kokain vardı. turne otobüsünde her zaman, içinde farklı sertlikte kokain paketleri olan çantasıyla hazır bulunan bir adam vardı.

    ozzy tepetaklak olmuştu ve korkmuştu da. gece yatağında uzanıp kalp atışlarını dinliyor, "tanrım lütfen 1 saat uyumama izin ver ki iyi olayım" diye dua ediyor, uyanınca da ilk iş yine kokaine sarılıyordu. yıllarca süren bu durum herkesi sarsıyordu. şöyle anlatır ozzy: "bir an kokain çeken bir rock grubuyduk, sonra bir anda rock yapan bir kokain grubu olduk."

    ardından ozzy gruptan kovulur. aslında önce kendisi ayrılmaya karar verir ama avukatı bunun yerine kendisini kovdurursa daha karlı çıkacağını söyleyince vaz geçer.

    ****

    ozzy black sabbath menajeri don arden'in kızı sharon'ın gülüşünü gördüğünde ona aşık oldu. "gülüşü ve küfür edişi çok bulaşıcıydı" diye anlatır ozzy. hikayeleri ise şöyle gelişir:

    ozzy black sabbath'tan kovulmuştur. los angeles'ta bir otele gidip kendini odaya kilitler. yanına kasalarca bira almıştır ve her gün gelen bir de torbacısı vardır. "tek bir atışım kaldı" diye düşünür ozzy. birkaç aya hiçbir şeyinin kalmayacağını düşünür ve eve dönüp bir bar açma planları yapar. bir alkolik için bu harika bir fikirdir.

    ancak bir gün, kapı çalar. organizasyondan birinin, sharon'a teslim edilmek üzere ozzy'ye verdiği para dolu zarfı ozzy kokaine yatırmıştır. bunun üzerine sharon da ozzy'ye çemkirmeye gelmiştir. ama içeri girdiğinde, onu gördüğünde onun için üzülür ve şöyle der: "eğer kendini toparlarsan, senin menajeliğini yapmak istiyorum."

    o zamana kadar herkes ozzy'ye "seni kukla, seni aptal, bir boku beceremezsin" diye yaklaşmıştı. özellikle ozzy kendisine dummy denmesine alışkındı. bunu yapmayan tek kişi sharon'dı. sharon onu cesaretlendirdi ve kendisini toparlamasını sağladı. "we are the greatest team in the world" der ozzy.

    ***

    20 ocak 1978'de babası ölen ozzy bu olaydan ayrıca etkilenir çünkü babası, kızının doğduğu aynı hastanede tam 7 sene sonra aynı gün aynı saatte (3 dakika farkla) yaşamını yitirir. bunun yanında kanser sebebiyle büyük acılar çekerek ve 13 hafta boyunca hiçbir şey yiyemeden hastanede yatmıştır. o zamanın ilgiltere'siyle mi yoksa hasta tarafın o zamanki statüsüyle mi ilgili bilmiyorum ama doktorlar babasının sağlık durumuyla veya tedavi süreciyle ilgili hiçbir açıklama yapmazlar. ozzy'nin gözünün önünde eriyen adam, uzun süre sonra yapılan ameliyattan bir hafta sonra, diğer hastalar rahatsız olmasın diye kafes gibi bir düzeneğin içine alınmış halde, "şu kolumdakini çıkar da bırak öleyim... beni eve götür, lütfen beni sadece eve götür" derken, onun kollarında hayatını kaybeder. bu olayı hala atlatamadığını anlatır ozzy. her 20 ocakta bir kurt adama dönüştüğünü, tüm gün bir babasına ağlayıp bir kızı için güldüğünü söyler.

    babası öldükten sonra hastaneden gelen "üzerinde birkaç test yapabilir miyiz?" sorusuna ise ozzy'nin cevabı tam olarak şöyle olur: "eğer onun saçının tek bir teline dahi dokunursanız oraya gelir sizi de onunla birlikte morga sokarım!"

    travma bununla da sınırlı kalmaz. cenazeye de sarhoş gelen ozzy, yıllardan beri ilk kez gördüğü akrabalarının yorumlarıyla çileden çıkar. babasının nefret ettiği amcası harold, iki kez intihara teşebbüs eden kız kardeşi, ruhsal çöküntüdeki diğer kız kardeşi ve diğer tüm dibe vurmuş akrabalar oradadır ve herkes sakin sakin çay içerek sırayla tabuttaki cesedi öpmektedir. ozzy babasını öptüğünde, tabutu getiren görevli ona tabutun kapağını açık bırakmamasını, çünkü kötü koktuğunu söyler. bunun üzerine ozzy "bahsettiğin adam benim babam!" der (ozzy'e göre babası gelmiş geçmiş en iyi insandır) ve önce o, sonra annesi çıldırır, ortalık karışır.

    ozzy, kişiliğini babasından ve sesini annesinden aldığını söyler. annesi yetenek yarışmalarına da katılan amatör bir şarkıcıydı. babası ise tüm gün fabrikada çalışıp, akşam barda sarhoş olup istisnasız her gün evin önünde otobüsten yaka paça atılan bir adamdı.

    kendini şu sözlerle anlatır:

    "ben rahatım. deliyim, tamamen deliyim ve önemli olan bu deliliği kabul etmek. bu evren ve onun içindeki herkes beni delirtiyor çünkü hepsi kafayı yemiş. bir de benim deli olduğumu söylüyorlar, tamam, ben deliyim. ama ben bomba yapmıyorum, amacı insanları öldürmek olan şeyler yapmıyorum. tek yaptığım bir konsere çıktığımda onlara elimden gelenin en iyisini vermek. bazen işe yarıyor, bazen de yaramıyor. çoğu zaman yaramıyor...

    rock and roll benim dinim. bu benim en dürüst gerçekliğim... kötü bir iş yaptığımı düşünmüyorum. insanlara zarar verdiğimi düşünmüyorum. hangisi daha zararlı? benim gibi basit bir adamın insanları harekete geçirmesi, iyi vakit geçirmelerini sağlaması, delirmelerini sağlaması mı yoksa genç bir çocuğa tüfek verip 'şu dağın ardına koş ve orada öl' demek mi?"

    ben her zaman -fucking- ozzy olacağım. en azından yaşadığımız bu bok çukuruna izimi bıraktım."

    kendi mezar taşınıza ne yazarsınız sorusuna ise şöyle cevap verir:

    "sadece -ozzy osbourne, 1948'de doğdu, sonra öldü- yazardım. basit bir işçi çocuğu için çok fazla şey yaşadım. birçok insanı güldürdüm. bir çok insanın da 'bu adam kim olduğunu sanıyor?" demesini sağladım. size garanti ederim ki bugün ölsem, yarın sabah haberlerde 'ozzy osbourne, yarasanın kafasını ısıran adam, otel odasında öldü...' derler. bunun olacağını biliyorum.

    ama şikayet etmiyorum. en azından hatırlanacağım.
hesabın var mı? giriş yap