• aslında özgüven eksikliğinin en kötü yanı kendini kötü görmek değil, diğer herkesi mükemmel görmektir. en boktan, en saçma insan bile size göre sizden iyidir.
  • kendini bilmek, haddini bilmek, mütevazı olmak gibi eski zaman erdemlerinin yeni adı.
  • içinde bulunulan ortama ve ruh haline göre farklı semptomlar gösteren rahatsızlık. statü olarak kendisinden yüksek insanlarla birarada bulunma zorunluluğu olan bireylerde vuku bulursa iyice coşar, canavara dönüşür. bir banka şubesindeki güvenlik görevlisi örneğin, ortamın piçi de olur duruma göre, evinde alkole sığınacak ya da günboyunca yaşadıklarını aile bireylerine kusacak olmanın verdiği sabırla kendisiyle dalga geçenleri sineye çeken bilmemne abisi de. muzaffer izgü'nün bay sabır diye bir hikayesi vardır, memur cabbar bey'i anlatır. kafasına vururlar elinden ekmeğini alırlar hikaye boyunca, sonunda kayışı koparır, çaprazları omzuna dizen rambo edasıyla kırar geçirir ortalığı. bu örnekteki gibi, ya kendisine biçilen rolün daha da altına -ki diğer insanların bunu görüp üstüne gitme, iyice bir suistimal etme konusunda ne kadar zalim olabilecekleri tahayyül edilemez- gönüllü olarak konumlar kişi kendini. ya da her boka atlar olur olmadık. ille böyle alt kademe -tabi neye göre kime göre orası ayrı, burada mevzubahis insanlık değil, sosyal statü- olmak zorunda değildir örnekler (sen mi büyüksün hayır ben büyüğüm ben yaşar usta), denkler arasında da pekala mümkün olabilir (güller arasında gülden güzelsin). yöreye, zamana göre değişen dışsal etkenlerden de çocukluktan da kaynaklanabilir, ailesi de buna sebep olmuş olabilir kişinin, eşi de. eğitimi de (overqualified) eğitimsizliği de (ne olmuş yani ilkokul mezunuysam) yerine göre sorun olabilir.

    fiziksel semptomları da ilginçtir. yerli yersiz gülmek (george mcfly), manasız bir yüz ifadesiyle gezmek, kendikendine konuşmak istenmediği halde konuşmak (eveet işimize bakalım), içten gelmediği halde şarkı mırıldanmak, söylenecek şeyi elli kere düşünmek (bu bazen iyi de olabilir gerçi), bir yere çağrıldığında ya da bir şey söylediğinde arkasından burnunu çekmek (dikkat ettim bunu yapan çok var) veya hafifçe öksürmek (amaç gırtlağı temizlemek değil tabi), sağa sola kuşkulu ve n'apıyor ulan bu yine dedirten gereksiz bakışlar atmak, kendince birtakım tikler icat etmek (zorlama), klişelere sığınmak, senkronu tutturamamak ve arkasında da duramamak (ee ben öyle komik bir hava olsun diye yani.. herkes gülünce..) bunlardan bazılarıdır.

    çok da fenadır yalnız, her şeye 1-0 geride başlatır insanı. üzerine üzerine gitmek, kaynağına inmek, yenmek için ne yapılması gerekiyorsa yapmak gerekir. kendini sevmeyen kimseyi sevemez.
  • -abi şu kız seni kesiyor.
    +birine benzetmiştir.

    bak bu da üst level;

    -yok lan, hayvan gibi kesiyor.
    +birine hayvan gibi benzetmiştir.
  • yillardir gözlemişimdir,

    çok ilginc ama özguven eksikligi olan insanlarin cogu, fazlasiyla zeki, mantikli insanlar oluyor.

    her ozguvensiz boyle demiyorum bak.

    fazla farkindalik iyi degil bence. bir diger gozlemim de asosyellerin cogunun zeki ve mantikli olmasi.

    bu da enteresandir. gerci ozguvensizlik ile asosyallikle bagintili olabiliyor zaten.

    öyle işte.
  • eğer çocuklukta yaşananlardan kaynaklanıyorsa çok beterdir,istense de kurtulunamaz.. kendi yaşıtın, aşşağı yukarı aynı özelliklere sahip olunan insanlarla bile iletişim kurulamaz.. çok koyar ama elde değildir..
  • buna sahipseniz yaşayamazsınız, ama ölmezsiniz de.
  • her ne kadar olmak istemeseniz de sizi empati dunyasinin en comert insani yapar. cevrenizdeki insanlara o kadar empatiyle yaklasirsiniz ki kendi dertlerinizi -ki muhtemelen tartida digerlerinin dertlerinden cok daha agir cekecek dertleri- kucuk gormeye baslarsiniz. elinizdeki varliklarin da degerini gorememeye baslarsiniz. kiskanclik durtusunden farkli olarak digerlerinde bulunan varliklara ozenmezsiniz, sadece sizin elinizdekinden daha iyi oldugunu dusunursunuz ki ben bunu da gordugunuz uzere empatiye bagliyorum. tabi bunun sonu da komplekse el sallatacaktir kuskusuz.

    kendi kararlarini veremezsin, verdiginde ise icraate baslayamazsin cogu zaman. hos zaten basladiginda da bitiremezsin. kisacasi, yolunda ilerleyemezsin.

    ve tam bu evrede karsimiza ne cikar? tabii ki dominant insanlar. birinin kucagindan inip digerinin kucagina oturdugumuz o ozguven sahibi baskin insanlar. er kisi icin genelde bu kisi ilk evrede anne olur. hangi anne cocugunun kotulugunu ister degil mi? hep bizim iyiligimiz icin verir ogutlerini ha? zaten giyim kusam zevkimizi en iyi o bilmez mi? bu yuzden dolabimiz onun aldiklariyla dolu degil midir?

    bu tatli uykunun aslinda bir kabus oldugunu dusundugumuz asama 2. evredir. esas problemi kendisinde degil annede arayan er kisi farkinda olmadan annesinin yerine koyabilecegi dominant bir kiz arkadas edinir. * problemin farkina varana kadar geride bir suru dominant kiz arkadas birakmistir. * zaten genelde er kisi onlari bulmaz, dominant insanlar onu bulur, secer.

    bu sirada cevre ne alemdedir? hep duyarsiz insanlarla cevrili oldugunuzu dusunursunuz. siz onlarin kirilacagini dusunerek en ufak problemlerini bile ortaya acmazken onlar sizin yumak olan dertlerinizle dalga bile gecmektedir. garibim dusunup durur, hicbir anlam veremez bu hareketlere. herkesin kendisindeki empati yetenegine sahip olmasi gerektigini dusunur cunku. sonunda ne mi olur? gider o anda hayatindaki dominant insan kimse onun kucaginda aglar. hayatta onu anlayan tek kisi odur. digerleri anlamasa da olur..

    bak, buraya bak aciz dostum. burayi iyi dinle.

    yorulmadin mi baskalarini dinlemekten? kendi hayatini yasamadiginin farkina vardigin olmuyor mu arada sirada da olsa? bu insanlara ihtiyacin olmadiginin ayirdina varamadin mi? ya da cok mu gucsuzsun onlar olmadan? deneyip gordun mu? zihninin sana oynadigi bir oyundan ibaret olmasin sakin?

    yol orneginden ilerleyerek biraz daha betimleyelim o zaman;

    kendi cizdigin yolda -evet hayatinda her zaman iplerinden tutan bir insan yoktu, baslangicta iyi kotu bir seylere karar verebiliyordun- emekleyen, yerlerde surunen birisin. dizlerin yara bere icerisinde ama cok da ilerleyemediginin farkindasin. tam o sirada yaninda bir araba beliriyor. arabanin surucusu anahtarlari sana vererek yolcu koltuguna geciyor. aman allahim bu nasil bir heyecan! daha once tatmadigin bir coskuyla yolda hizla ilerlemektesin. ama o da nesi yaninda oturan kisi hic hesapta yokken seni bir mola yerine sokuyor. halbuki sen daha yorulmadin. ama seni arabasina alan o. yol senin yolun olabilir ama araba onun. el mecbur duruyorsun ve yanindaki arabadan inerken onu beklemeye basliyorsun. geri geldiginde arabayi heyecanla calistiriyorsun ama o da nesi? arabanin sahibi direksiyona gecmek istedigini soyluyor. tamam diyorsun sanki baska bir secenegin varmis gibi. senin yolunda ilerlemeye devam ediyorsunuz. sen kendi kendine icinden konusuyorsun ''aslinda cok iyi sofor, yolu da taniyor, bundan sonra hep o kullansa daha iyi''. bir mola yerine daha giriyorsunuz. mola bittiginde arabaya binmek icin yeltendiginizde arabanin sahibi arka koltugu gosteriyor size. vardir bir bildigi deyip oturuyorsunuz arkaya. az once yanyana oturup arkadas oldugunuzu sandiginiz kisi, simdi sizi arka koltuga atarak bir nevi cocuk muamelesi yapiyor size. ama sen yine kendi kendine icinden ''benim guvenligim icin yapti, beni herkesten daha cok dusunuyor'' diyorsun. burada bitiyor mu? ah tabii ki hayir. bir sonraki durakta bagaja girmen gerektigini soyluyor. iste tam o anda hic devreye sokamadigin beyin ipleri ele aliyor ''ama orada nefes alamam ki'' diye dusunuyorsun. artik bu arabadan ayrilman gerektigini dusunuyorsun. arabadan indigin anda senden ozguru yok! ruzgar saclarini oksuyor, gunes o kadar tatli ki bir muddet tadini cikariyorsun. evet evet ozgurlugun tadi olmali bu! sonra? yola bakarak bir ic cekis, hayiflanma, ben simdi ne yapicam demeye baslamalar. ve bir anda dunyanin en aciz insanisin. o kadar acizsin ki birak yurumeyi ayakta duramiyorsun. ama yolda ilerlemen de gerek, zaman kimin icin durmus ki seni bekleyecek? yine basliyorsun dizlerini parcalaya parcalaya surunmeye..

    aaa o da nesi? bir araba duruyor yaninda ve surucusu anahtarlari sana uzatarak yan koltuga geciyor...

    artik kacinci degisik araba oldugunu belki de hatirlayamadigin bir gun, bu sefer kendin inmek isteyeceksin. baskasiyla hizli ilerlemektense tek basina yurumenin verdigi ozgurlugu tadacaksin. belki de ilk defa gercekten yasadigini hissedeceksin. yurumeye basladiginda yine duseceksin ama bu sefer yurumeden once ayakta durabilmen gerektiginin farkindasin. ayakta durmayi ogrendikten sonra yuruyeceksin belki kosacaksin. ve hatta belki de o yolun su an senin istedigin yol olmadigini kavrayacaksin. artik yuruyebiliyorsun dostum. git kendi yolunu kesfet.

    oldugunde nasil ki sen oleceksen, yasarken neden sen yasamiyorsun? hayatin hakkinda kim senden daha cok sey bilebilir ki baskasinin kararlarina siginiyorsun? baskin insanlari hayatindan uzaklastirip ipleri ele almanin vakti gelmedi mi?

    e o zaman her zamankinden daha yuksek sesle;

    by the way, i’m on my way
    but all of my life, i’ve been treated like a fool
    but i’m no one’s fool

    (bkz: man of simple pleasures)
  • şehir dışında okumanın geçici bir yan etkisi olduğunu düşünüyorum.
    en azından benim yaşadığım tek yan etki bu. geçici diyorum, geçtiği için değil, herkes öyle dediği için.

    yoksa ben hala plankton gibi hissediyorum kendimi.

    hiçbir yerini bilmediğim bir şehirde, tuvaletinin nerede olduğunu bilmediğim bir okula gelip büyük bi özgüvenle yere basamazdım zaten. tamam. peki ama bir ayı atlattıktan sonra devam eden deplasman hissiyatı ne olacak? özgüven eksikliği değil midir artık bunun adı?

    şöyle hisler vuku buluyor özgüven eksikliği hisseden kişilerde efendim:

    *ben buranın daimi elemanı olmadığım için ve bir buçuk sene sonra bu diyarları terk edeceğim için, benim bu şehri sahiplenme hakkım yokmuş ama herkesin varmış.
    *yine yemekhane kuyruğuna yanlış yerden gireceğim ve herkes bana bakacak.
    *niye herkes bana bakıyor? burnumda bi şey mi var?
    *yaptığım ödev sınıftakilerin en kötüsü.
    *bu derste yine hoca beni itin götüne sokacak.
    *geçen gün söylediğim şeyi herkes aklında tutuyor ve benim bazen yo yo çoğunlukla salak olduğumu düşünüyorlar. haksız sayılmazlar.
    *yoksa artık beninle vakit geçirmek istemiyor mu?
    *yapamayacağım. bırakıp gideyim. çünkü herkes o kadar mükemmel ki. herkes her şeyi benden daha iyi biliyor, benden daha iyi yapıyor.
    *olmak istediğim gibi bir insan değilim.

    özgüven eksikliği denilen şey eksilmedir aslında ya. çözülme, erime, azar azar kendini yiyip bitirmekten başka bir şey değil.
  • bazı durumlarda özgüven eksikliği kişinin beceriksizliğinden değil, kendi başarılı olduğu alanları bilmemesinden kaynaklanır.

    en kolay giderilme rolu kişinin yapmayacağına inandığı sorumlulukların altına girmesidir. mecburiyet faktörü de varsa bu durumda, eninde sonunda o iş bi şekilde yapılacaktır.

    aldığı sorumluluğu yerine getiren kişi, olayı sonuçlandırdığı için başarı duygusuna ulaşacaktır. başardığına inanan bir insanın, hayattaki motivasyonu artar. haliyle, başardığını gördükçe , özgüven eksikliği yavaş yavaş kapanacaktır.
hesabın var mı? giriş yap