• orpheus : görsel
    gustave courtois, 1875
    [musée municipal de pontarlier]

    orpheus'un kesilmiş kafası ve artık çoktan susmuş olan liri... lesbos adası'nda. çok geçmeden musalar kesik başı alıp tapınaklarına koyacaklardır. şiirin ve müziğin tanrısı apollon'un oğlu orpheus'un sonu.
  • trakyalı ozan.. hikayesi şöyle rivayet olunur;

    dağ ve su perilerini kovalamaktan hoşlanan, tarım ve hayvancılıkla ilgili bilgilerin hepsini bilen, zeytincilik, hayvancılık ve özellikle de arıcılıkta üstüne olmayan aristaios günün birinde ozan orpheus'un karısı eurydice'nin peşine takılmış, kaçarken eurydice'nin ayağını yılan sokmuş, güzel kadın düşüp ölmüş.. tanrılar da aristaios'u cezalandırmak için salgın düşürmüşler arı kovanlarına, arılarının hepsi ölmüş...
    eurydice'nin ölümünün ardından, orpheus öyle dokunaklı ağıtlarla dile getirmiş ki yasını, tanrılar acımış ona, gel demişler hades'ten geri al sevdiğini, ama gün ışığına varıncaya dek dönüp de bakmak yok yüzüne, yoksa eurydice duman olur gider. .öyle yapmış orpheus, karanlıkta yokuş yukarı çıkıyormuş, ardında bir gölge, bir hışırtı duyuyormuş, eurydice mi değil mi? dayanamamış, dönüp bakmış bir çırpı, o an geri dönmüş karaltı ağlaya ağlaya.. orpheus gelmiş gene ormanlarına, ama sesi de ses değilmiş artık, sızlar inlermiş yellerle. trakya kadınları kızmışlar bu haline, neden biz değil de ille eurydice diye. öylesine kabarmış öfkeleri bu yaban dişilerinin ki, yırtmışlar parçalamışlar orpheus'u, atmışlar kollarını, bacaklarını, gövdesini, başını meric nehri'ne.. başı, kolu, gövdesi de sularla akarken ozanın, eurydice, eurydice diye çağırıyormuş sesi..
  • kral oiagros'un ogludur. $arkilariyla, hayvanlari bitkileri, ta$lari buyuleyen bir muzisyen $air olan orpheus, nymphelerden eurydike'yla evlenir. e$i olunce olunce onsuz ya$ayamayacagini anlayarak cehenneme gidip, e$ini yeniden yeryuzune gondermek icin hades'i ikna eder; ama donu$ yolunda uygulanan yasaga uymayarak arkasina baktigi icin, eurydice sonsuza kadar yok olur; kendisi de zeus tarafindan yildirimla guzelce carpilir.
  • orpheus bir anlatı aracı, anlatımınızda talihsiz bir erkek varsa, orpheus araç olarak orada biti biti bitiverir. bunun nedeni orpheus'un kişilik bakımından arz ettiği önemin, içerdiği anlamın öneminin gölgesi altında ezilmiş olmasıdır. benim benyaptımoldu mantalitesindeki kanaatim bu yönde. nitekim orpheus mitosunu eurydice'siz değerlendirmenin bir anlamı yok gibi görünür. eurydice'nin varlığı orpheus'un lirik değerini var eder sanki. ama yanlış bir yaklaşımdır bu. şimdi bunu biraz iğdiş ederek başka bir yere varacağım izninizle.

    klâsik anlatıma göre orpheus, yılan sokmasıyla ölen eurydice'nin aşkından yanıp tutuşarak yeraltına iner ve hatununu oradan çıkarmaya çalışır. sonra yeraltı tanrısı hades tarafından kaçırılan demeter kızı proserpina'nın da etkisiyle bu aşk onore edilmek istenir, klâsik yunan mitosunun bir niteliği olan "illa ki zorluk çıkarma temayülü" burada da belirir ve eurydice'ye ölüler diyarından çıkma imkânı tanınır, ancak bunun için orpheus'un ardında yürüyerek yeryüzüne çıkması gerekir, dahası orpheus da hiç arkasına bakmayacaktır hatun geliyor mu yoksa arada çarşıya, alışveriş dükkanlarına mı takıldı bilemeyecektir. burada bir nevi noli me tangere düsturuna uygun olarak isa'ya "dokunmadan" inanması gereken maria magdalena'nın içine düştü inanç sınavı işler. orpheus bu sınavdan geçemez ve dayanamayarak avernus kayalıklarının orada arkasına bakar ve kutsal yasayı çiğnemiş olur. eurydice yeryüzü ışıklarının (güneş ışığı/aydınlanma) hafiften belirdiği, kurtuluşa beş kala cehennemin dibine gerisingeri döner. böylece orpheus bir anlık gafletinin kurbanı olur. yukarı çıkar ağlar zırlar progressive gece şiirleri yazar. feysbuk profilinde sertab erener şarkısı falan paylaşır.

    bu klâsik anlatımda orpheus temsil ettiği eril tipin aydınlanmaya varma aşamasında hedefinden şaşmış olması şaşırtıcı olmasa gerek. aydınlanma yani gün yüzü gören erkek, ardına bakmazsa ölecek hastalığına yakalanmışçasına gaflete düşer. nereden geldim nereye gidiyorum sorgusu eşliğinde var oluşunu gözden geçirir. eril tipin bu denli gaflete hazır oluşunu eurydice tipi nezdinde dişil tipin çok daha bütünlüklü ve sağduyulu bir görü yetisine sahip olmasıyla açıklıyorum. zira bu diyalektikte geriye dönüp bakan eril tipin dişil tipteki sağduyunun "dokunmadan inanmadaki"ne benzer bir inanca dönüşüp dönüşmediğini sorgulama telâşı ("şeyy... benden önce hiç biriyle birlikte oldun mu?") kaçınılmazdır, çünkü aydınlanma yani güneş ışığı tıpkı bilgi ağacından nemalanan adem ile havvanın cennetten kovulması gibi, söz konusu yeraltından yani ölümden kurtuluşun da önünde set oluşturur. klâsik yunan mitolojisindeki aktarımlarda hades'in eurydice'ye mekânından çıkış izni verirken "nasılsa bu salaklar beceremez, oprheus denyosu döner arkasına bakar ben malımı biliyorum" deyip demediğini bilmiyoruz, ben böyle bir ifadeyle karşılaşmadım. ancak hikâyeyi kurgulayanların zihnindeki yunan tragedyasına özgü çözümsüzlük anlayışı, ister istemez bu hikâyeyi nispî bir mutsuz sonun işlediği dramaya sürüklemek durumundadır. nispî dememin nedeni ölmüş eurydice'nin gerçekten "ölmüş" kabul edilmesinin her iki taraf için de daha mutlu bir son anlamına gelip gelemeyeceği konusunda şüphelerimin olmasıdır. belki böylesi daha iyidir. orpheus'un kelle gitmiştir ama belki böylesi daha iyidir. o köprüden atlasa sen de mi atlayacaksın?

    tekrar aydınlanma konusuna geleyim. robert graves'in aktardığı bir yorumda mısır kıyafetleri giyen ve tanrı için boğa eti yiyen orfik rahiplerin dionysus'u yarı-tanrı, ölümsüz güneş'i de apollon olarak adlandırdıkları söylenir. bu hislerin tanrısı olan dionyus'un bilgeliğin tanrısı olan apollon'dan (helios=güneş) ayrılması anlamına gelir. orpheus'un başının kesilmesi mitosunda yer alan başın dionysus, elindeki lirin ise apollon tapınağına yerleştirildiğini biliyoruz. dahası hem lirin hem de kesik başın akıntıya kapılarak lesbos adasına geldiği ve buranın lirik şiirin merkezi olarak kabul edildiği de aşikâr. aynı zamanda şiirin de tanrısı olan apollon'la şiir, türkü, şarkı yarışmasına girişmek de can yakıcı olmuştur kimi mitolojik figürler için. örneğin marsyas apollon'a lir yarışmasında meydan okumuştu, ilkin gayet güzel de çalmasına rağmen karşısındaki güçlü tanrı apollon "peki, o hâlde bu yarışmayı kimin kazandığını göstermek için şartları daha zorlayalım! kim lirini ters çevirip çalabilirse o kazanmış olsun" marsyas'ın "hayır" deme lüksü yoktu. apollon liri tersten öyle bir çalmış ki, yer gök inleyen nağmelerin eşliğinde nostalji kraliçesi muazzez ersoy dinleyicisi gibi kıvır kıvır kıvranmış. sonra apollon yarışma bitiminde kurallarını levent inanır'ın belirlediği sanatçı duruşuna yakışmayacak şekilde marsyas'ın derisini yüzmüş ve onu bir çam ağacına bağlamış. tanrılara diklenmenin hazin sonu işte budur. derler ki marsyas'ta yani büyük menderes'e akan çınar çayı'nda hâlâ marsyas'ın nağmeleri duyulurmuş.

    apollonvari şiir ve bilgelik yetisinin orpheusvari trajik bir figür nezdinde birbirinden ayrılması ve aydınlanmanın eşiğinde lirik meziyetlerin tercihi, eurydice'nin ölüler âlemine geri dönmesine neden olmuştur. bu aydınlığa yüzünü dönen insanların hazin sonunu anımsatmakla birlikte, lirizmin yani kalbe dayalı nitelikli sanatsallığın insan yaşamına getirdiği yıkımları da gösterebilir. adem'in bilgi ağacı karşısındaki durumuyla orpheus'un gün ışığıyla birlikte büründüğü sorgucu hüviyet arasında fark yokmuş gibi görünüyor. ancak hazin son ile aydınlanma dilemmasını tersten okumak gerek, yasak meyveden yedi cennetten kovuldu; ışıkla birlikte sorgucu bir hüviyete bürünerek arkasına baktı eurydice'yi kaybetti, çünkü ölen ölmüş, olan olmuştur. pandora sonrası / cennetten kovulma sonrası dünya hayatının realist yönü eurydice'nin dirilişini kabul edemezdi. insan idrakinin yetkinliğe kavuşması yani sorgulamaya başlayarak homo insipiens'likten sıyrılması aldatıcı sarhoşluktan uyanması gibidir. marsyas'ın apollon'la lir yarışmasına katılması bu tarz bir sarhoşluktur ve kahraman bedelini ödemiştir. yunan mitosunun ve tragedyasının ziyadesiyle bedel ödetmeler üzerine dayalı olmasının nedeni, insandaki hybris motivasyonunun etkili olduğuna vurgu yapılmasının etik anlamda bir gereklilik olmasıdır. söz konusu etik duyuş atomcularda olduğu gibi nispî profanlaşmış nitelikte de olabilir, stoacılarda olduğu gibi tümden dinî bir hüviyette de. en nihayetinde bu etik duyuş, farklı felsefe ekollerinde kimi zaman aynı kimi zaman farklı şekillerde kendini gösteren etik anlamda ölçülülük mesajlarının da özünü ihtiva eder, nedenini oluşturur. platon'un devletinde şiirin kovulası niteliğiyle yukarıda bahsettiğim marsyas'ın aldatıcı sarhoşluğu arasında bir bağ bulup bunu özellikle romanum imperium köprüsünden geçen yüzyıllar sonrasının idarî teşkilatlanmasındaki makyavelist idealin kökü olarak düşünme görevi ise sizin. ben burada copernicus'un öğrencisi georg ioachim rheticus'un narratio prima'sından orpheus'lu bir bölümü alıp entiriyi kapatacağım, siz düşünmeye devam edin.

    "gökbilimcinin aracı matematik ya da geometridir. bunlar sayesinde ilkin yolu kolaçan eder sonra adımını atar. zira inceleme esnasında bu kutsal objeler (göksel cisimler) bizden öyle uzaktadır ki, neye yarar insan zihninin güçlü olması? neye yarar bulanık gören gözler? öyle ya, eğer tanrı cömertliğiyle gökbilimciye kahramansı yetenekler sunmasaydı ve onu eliyle yönlendirmeseydi, onsuz insan aklının giremeyeceği mekânlara, o asla kör bir adamdan daha donanmış ve daha talihli olmazdı, diye düşünüyorum. aklına güvenirse ve aracına kutsal onurlar bahşederse bir gün mutlaka yeraltından urania'nın (gökbilimcilerin esin perisi) çağrısıyla mutluluk duyacaktır. öyle ki maddenin hatasız olduğunu düşünürse gökbilimci, kendisi dans ede ede orcus'tan gelirken eurydice'nin de kendisini takip ettiğini düşünen orpheus'tan daha kutsanmış olmadığını kavrayacaktır. ancak o orpheus avernus'un kayalıklarına vardığında, sahip olmayı içtenlikle arzuladığı eurydice'si, görüşünden kaybolarak yeniden iç bölgelere doğru inmişti. o hâlde biz de bitmez sadakatiyle tanrı'nın rehberliğinde urania'nın yeniden daha yukarı âleme taşınarak onurlu konumuna yerleşip yerleşmediğini görmek için yapmayı planladığımız gibi, hocamın (copernicus'un) geri kalan gezegenlerle ilgili hipotezlerini inceleyelim." (latincesi için bkz.)
  • "arkana bakmayacaksın,asla bakmayacaksın arkana orpheus.dönüp bakarsan, eurydice yi bir daha hiç kavuşmamacasına kaybedersin"
  • orpheus, müzikle ifşa edilen (kalliope) gizli öğretidir. (apollon). ayrıca ölümden kurtardığı ancak insan ruhundaki içsel kavrayışa güvenemediği için dirilişini gerçekleştiremeyen insanlığın kalbini kazanan teolojiyi sembolize eder.
  • şanlıurfa arkeoloji ve mozaik müzesinde çok güzel bir mozaiğe sahip mitolojik karakter.
  • ozan orpheus, mitoloji dünyamızın en önemli kahramanlarından biridir. müziği ve tanrısal sesi ile onu dinleyenleri resmen hipnotize eder. gerek tanrılar, gerek doğa dışı mitolojik yaratıklar, onlara biçilmiş karakterlerini bir kaftan misali köşeye kaldırıp, pür dikkat bu mucizevi sesi dinlerler.
    orpheus'tan bir kaç yerde bahsetmiştik. herakles'in son görevi olan kerberos'u alt eden sayılı kahramandan biri olduğuna aşinayız. fakat kahramanımızın hayatını, ona bahşedilen yetenek bir yana, edebi aşkına duyduğu sevgi ve özlem doldurur. bu kederli hikaye, eurydike'in hikayesidir.

    orpheus'un mutlu şarkıları, edebi aşkı eurydike'i kaybetmesiyle yerini kederli bir dünyaya bırakmıştı. eskiden, derdi olympos kadar büyük olan insanları bile güldürüp eğlendiren şarkılar. eurydike'in göçmesiyle, mutlu insanları hüzne boğar olmuştu. onu duyan herkes, acısını benimsiyor, kederi onunla yaşıyordu. uyuduğu her an, morpheus'un ona sunduğu rüyalarda eurydike'i görüp, çığlıklar atarak uyanıyordu. rüyalar tanrısı morpheus bu duruma çok üzülüyor, ozan orpheus'a yardım etmek istiyordu.
    bir gece yorgun orpheus, bütün bir gün karısını acı şarkılarıyla yâd ettikten sonra evine çekilip uykuya daldı. usulca ozanın evine giren morpheus, bu rüyada ona eurydike'i göstermek yerine, styx'e* giden bir yol gösterdi. orpheus, rüyada şarkılarını söyleyerek charon'a kadar gidiyordu. ve öyle de yaptı. uyanır uyanmaz hiç yanından ayırmadığı lirini eline alıp yürümeye başladı. geçtiği her yerde yaşadığı acıları zikrediyordu. onu duyan kuşlar susuyor, ağaçlar, kore** yer altına dönmüşcesine yaprak döküyordu. gecelerce uyumadan yürüyordu, ve en sonunda styx'e giden kapıya gelmişti.
    ''charon, prometheus insanlığı yarattığından beri yer altında hizmet veriyordu. ölü olmadığını söyleyen ve geri dönmek isteyen ruhlar, yıllar içinde charon'un bütün duygularını törpülemiş, onu sadece görevine mesul biri haline getirmişti. açıkça charon'un görevi ruhları taşımaktı, yaşayan birini değil.''
    kapıdan giren orpheus styx iskelesi boyunca yürüdü. lirini bir kez daha eline alan ozan, kederli sesiyle acılarını yineledi. charon bu sese kayıtsız kalamadı. yılların törpülediği duygularına engel olamayıp, orpheus'u taşımaya karar verdi. gittiği yerde onu kudretli bekçi kerberos bekliyordu. fakat evcil bir köpek misali kenara çekildi.
    orpheus yer altının tanrısı hades'e kederini anlattı ve eurydike'i bir daha görmek istediğini söyledi. hades, kore'ye duyduğu aşkı hatırlayıp, orpheus'a yardım etmek istedi.
    -ozan orpheus. karına duyduğun aşk aşikar. onu görmene izin veriyorum. hatta onu buradan götürmene de izin veriyorum. yer altı dünyasının kuralları vardır. karın, sen buradan çıkarken tanrı hermes ile beraber arkadan gelecek. tek şart buradan çıkana kadar arkana bakmamak. aksi halde onu bir daha asla göremeyeceksin.
    orpheus bu antlaşma karşısında yaşadığı kaderi silip atmış, içini tekrar bir umut ışığı kaplamıştı. tek yapması gereken buradan çıkana kadar sabredip, arkasına bakmamaktı.
    ozan lirini sırtına takıp çıkışın yolunu tuttu. hemen arkasında hermes ile karısı onu takip ediyordu.
    ''insanın içinde zagreus'un mükemmeliği var iken, beraberinde polymetheus'un da nefreti ve kuşkuculuğu vardır. tamamen emin olmadığı bir şeye asla inanmaz, güvenmez. söz konusu tanrı ile olan bir antlaşma olsa bile, içeride, derinlerde bir kuşku vardır. bu, insanı insan yapan olguların başında gelir.''
    ozan ona eşlik eden charon'la beraber styx iskelesine vardı. çıkışın ışıkları kirpiklerinin arasından gözüne vuruyordu. fakat içinde birden bire bütün yol boyunca yalnız yürüdüğü hissi doğdu. hades'in onu kandırdığı, aslında arkasında onu takip eden kimsenin olmadığı şüphesi içini yemeğe başladı. çıkışa bir kaç adım kala insani bir içgüdü ile arkasına baktı. gördüğü tek şey, ona büyük bir yalvarış ile uzanmış bir el ve karısını yaka paça geri götüren hermes'ti.
    orpheus bu hatayı nasıl yapmıştı! içindeki umut ışığı yerini tekrar dipsiz karanlıklara bıraktı. her şeyden nefret eden ozan artık kendisinden de nefret ediyordu. uzun uzun karısının karanlıkta yiten yüzünü izledi. bir şansı daha olmadığını biliyordu. içindeki kederi büyütmüş bir şekilde geri döndü, evine vardı.
    şarkıları eskisinden daha acılı, daha kederliydi. hiç bir kadının yüzünü görmeye teamülü kalmamıştı. hayatının geri kalanını sadece kederli şarkılarına adamıştı. diğer köylerden, orpheus'un bu hayatını kendisine felsefe etmiş insanlar geldi. onun etrafında şarkılarını dinleyerek onun öğrencisi olmuşlardı. bir çok kadın orpheus'un karısına olan aşkını kıskanmış, orpheus ile bir gelecek teklif etmişlerdi. fakat ozan, bunların hepsini kesin bir dille reddetmişti. yavaş yavaş bütün kadınların nefretini kazanan ozan, bir sabah acılı şarkılarını yinelerken bir grup kadın tarafından öldürüldü. kendini öldürecek gücü kendinde bulamayan ozan, artık karısına kavuştuğu için mutluydu. öğrencileri orpheus'un ölümüyle ona ait olan evi bir tapınak hale getirdi.

    günümüze ise 'orpheusçuluk' olarak adlandırılan bir fikir akımı olarak aktarılmıştır.

    bkz* https://www.facebook.com/…0015575802&type=3&theater
    bkz** https://www.facebook.com/…0015575802&type=3&theater
  • neşet ertaş'ın doğduğu topraklarda mozaiği bulunan halk ozanı.
  • "orpheus ya da felsefe: bir bacon okuması"
    http://jimithekewl.com/…01/22/orpheus-yada-felsefe/
hesabın var mı? giriş yap