• bir an evvel kapatılıp elde edilen gelir mevcut hükümetin vekillerinin ailelerine yat kat gibi hizmetlerde kullanılmalıdır dimi? he cnm öpt kib bye.
  • orduevi denen kurumla ilgili ne kadar dolu olduğumu kimsenin tahmin etmesini beklemiyorum elbette. hatta bakın gayet ılımlı bir yaklaşımla başlayayım şu sözlerime.

    herhangi bir meslek grubunun, meslek grubuna dair koruyucu bir kurum kontrolünde, insani gerekler ölçüsünde sosyal ihtiyaçlarını karşılayacağı hususi tesislere sahip olabilmesi gerekir. bu gereklilik; volvo gibi uluslar arası standartların üzerinde çalışma koşulları sağlayan üreticilerin, işçilerine sağladığı çalışma ortamı ve sosyal haklar incelendiğinde evrensel idealinin nereye gidebildiği üzerinden değerlendirmeye açıktır.

    türk silahlı kuvvetleri mensupları da, birer meslek icra ediyor olmaları fikrinden hareket edildiğinde, sosyal haklara ve bu haklarını kullanmak için hususi tesisler kullanabilme hakkına sahipler. işte o tesisler, ulusal şartlar doğrultusunda, bu insanların sosyal hayattan geri kalmaması, alışveriş yapabilmesi, dinlenebilmesi gibi bir çok konuda destek niteliği taşımalılar.

    ancak; eğer ki "geceleri rahat uyumamızı sağladıkları için daha fazla ayrıcalığa sahipler" argümanından hareketle ayrıcalık sahibi olmalarını düşüneceksek o noktada durup bir nefeslenmek, beyne kan ve oksijen pompalamak lazım.

    sosyal hakların ötesinde, halkın genelinden farklı haklar elde etmeye, sıfır işçilik sağlayacak bir sistem kurarak kölelik üzerinden düşük maliyetli ürünler tüketmeye, zararları sürekli devlet tarafından kapatılan ve bir nevi "sebil" kıvamında işletilen kurumlarda keyif sürmeye varacaksa bu faydalanım, birilerinin dur demesi gerekecek. ilaveten; uzun vadeli bir paranoyanın etkisiyle "hayatımızı kurtarıyorlar onlar" diyeceksek, kısa vadede dehayat kurtaran doktorlara neden bu şartları sağladığımızı birinin açıklaması gerekli. doktorlar, her türlü sağlık durumuna acil müdahale ederek, uzun değil kısa vadede bile sabah sağ uyanmamızı sağlıyor, uzun vade için de kapsamlı politikalar yürütüyorlar. aynı şekilde havuzlardaki can kurtaranlar da sabah uyanabilmemizi sağlıyorlar. o zaman bu "sizin sabah özgür ve sağ uyanmanızı sağladık, o zaman çayı biz daha ucuza içmeliyiz" hezeyanı, gerçekten abesliği tezcilli bir hezeyan olmalı.

    evet, maliyeti düşük olduğu için ucuza besleniyor, ucuza hizmet alıyorlar. ama o çarkın işleyişinde bir şeyler hatalı değil mi? vatani görev dediğin şeyin bu çarkı işler tutmayla ne ilişkisi var acaba? yani ben, vatan savunması adı altında köle gibi çalışıyorsam, vatana sağladığım tek fayda da "işçi çalıştırılmayıp anasının yolladığı evladından faydalanıldığından dolayı ucuza demlenen çay" yapmış olmam ise, o çarkın içine tükürme hakkını haiz olduğumu düşünüyorum.

    orduevi denen kavram, sınırları belirlendiği takdirde sosyal hizmet ve sosyal hak gibi duruyor. ancak, toplumdaki neredeyse tüm bireyler sosyal haklarından mahrumken sadece bir kesimin o haklarla oynaşıyor olması, hakları geçersiz kılmasa da kullanım şeklini sorgulama hakkını veriyor hepimize.

    şu fiyatlar meselesine gelmek istiyorum. bakın örnek veriyorum:
    orduevleri sınıflara ayrılır. en lüks olanlar a sınıfı orduevleridir. a sınıfı orduevinde bir gece konaklama bedeli, kasım ayında oda başına 10 lira idi. her odada 2 yatak var ve isterseniz bu yatakta "kişi yanında kalarak" konaklama ve 5 lira ödeme şansınız var. eğer görevbelgesi ibraz ederseniz, bu fiyat 3,5 liraya iniyor. diğer yanda da şöyle bir açıklama var turizm işletmeleri adına: "bir odanın günlük housekeeping maliyeti türkiye şartlarında 5 liradır". orduevlerinden, kesintisiz olarak 15 günden daha uzun süre faydalanamazsınız. hatta bazı durumlarda özel kurallarla bu süre daha kısa bile tutulabilir ancak görev, tayin, taşınma, harekat-tatbikat gibi durumlar da değişiklik sağlar. ayrıca bir ayrıntı daha: asker yakını öğrenciler, geceliği yaklaşık 2,6 liradan konaklıyorlar orduevi'nde.

    bu yazdıklarımı yorumsuz bilgi olarak verdim.

    yorumu bir bilgi istiyorsanız şu var elimde:

    harbiye orduevi lobisinde çay içmek isterseniz, subay veya subay yakını olmanız durumunda (özel görev dışında astsubay ve yakını alınmıyor) 15 kuruş ödüyorsunuz. yani dayınızın emekli albay olması durumunda 15 kuruşa çay içiyorsunuz.
    bir alt kata, yani zemin altındaki kata indiğinizde, askerlerin faydalandığı, yani er ve erbaşın faydalandığı kantinde ise çay 25 kuruş. yani şahsi seçimleri doğrultusunda asker olan, mesleği sayesinde o hizmetten faydalanan kişi 15 (onbeş) kuruşa altın yaldızlı cam bardakta çay içerken, işi, sorumlulukları, sağlık durumu, düşünceleri, duyguları, varlığı önemsenmeden yaşadığı yerden zorla alınıp köle gibi çalıştırılan vatan evladı, 6 saat önce demlenmiş ucuz çayı plastik bardakta 25 kuruşa içiyor.

    şimdi lütfen biriniz bana "sabah uyanabilmek", "vatani görev", "15 kuruş", "25 kuruş", "subay", "er", "erbaş", "hak", "sosyal", "görev" kelimelerini içeren ve mantıklı olan bir cümle kursun. tamam, bana kurmayın, kendinize kurun. lütfen...

    orduevi'nde kimse sudan ucuza yemek yemez deniyor ya, yenir efendim. orduevi'nde çorba'nın porsiyonu 40 kuruştur. dışarıda bir paket hazır çorba, sadece paket olarak bunun yaklaşık iki katı fiyata satılır.

    orduevi'nde piliç sote 1,5 liradır. emin olun o pişmiş halini değil çiğ halini almaya kalksanız içindeki malzeme daha fazla tutar.

    bakın hatırlatmak gereken bir unsur da, orduevi'nde yaptığınız alışverişin vergisi olmaz. vergi yok lan! yani vergi vermiyor subaylar ve astsubaylar. yani kantinde, senin benim aldığım malı vergisiz haliyle alıyor o. üreticiden alırken vergisiz alıyor, satarken de vergisiz satıyor.

    bakın hatırlatıyorum, anahtar kelimeler: bedava işçi, vergisiz satış, dükkan kirası yok, zarar durumunda devlet tazmin ediyor... daha ne olsun

    orduevi, insani taraftan bakınca hak, gerçekçi bir bakışla sırtımızdaki yük, alın terimizden ayırdığımız vergimizle insan beslediğimiz mekan konumundadır.
  • bu tesisler türk askerlerinin toplumdan kopuk, kendi yağında kavrulan ve kendi gündeminden başkasını bilmeyen bir zümre olarak oluşmasına ve öyle kalmasına hizmet eden işletmelerdir. bu tesisler sayesinde türk askeri ülke içinde ayrı bir sınıf durumuna getirilmiş, sosyal ilişkilerinde dışarıya kapalı bir zümre haline gelmiştir.

    kar etmiyorlar denilmiş ısrarla ama sanki biz ordunun tedarikçilerden malları nasıl düşük fiyatlarlar aldıklarını bilmiyoruz. ufacık bir kasabadaki garnizona mal veren tedarikçinin korkudan zararına da olsa mal verdiğini, onu vermezse dışlandığını bilmiyoruz. daha çok yakın bir zamanda emekli bir paşayı özel partileri için tedarikçilerden rüşvet mahiyetinde bedava malları aldığı içim yargılayıp hapse atmadık sanki bu ülkede. 1 tane mi var sanıyorsunuz bu çürük elmalardan, sırtındaki uniformanın avantajını kullanıp yolsuzluk yapanlardan?

    bu ordu evlerinde çalıştırılan çocukların "vatan hizmeti" adı altında bedavaya çalıştırıldığını, insanlık dışı çalışma saatlerine maruz kaldıklarını da bilmiyoruz sanki bizler.

    sanki bu dünyada tayin dolayısıyla taşınanlar bir tek askerler var. onlarca iş grubu var düzenli olarak tayin olan, farklı şehirlerde yaşamak zorunda kalan veya babaların 3 aylığına iş turnesine çıkmak zorunda kaldıkları. ben iki yaşına kadar babamı toplasan 3 ay görmüşüm adam ekmek parası peşinde anadolu'yu dolaşırken, sanki sadece askerlerin var tayin sorunu. boş laf.

    sanki bizler birileri kendi konumlarını koruyacaklar diye bize 50 yıldır aynı "herkesin bize düşman olduğu" durumlar yaratılmasaydı, bizim 500-600 bin kişilik değil 100-200 bin kişilik efektif bir ordumuz olsaydı o düşük sayıdaki askerin daha iyi maaş şartlarına sahip olacaklarını göremiyoruz.

    düzenli olarak dünyanın en büyük ordularından birine sahip olmanın ekonomiye bindirdiği yükün ve ülkedeki bütün erkeklerin hayatlarının en verimli dönemlerinde, "kişiliklerinin aşağılandığı", "lisede bile görmedikleri bir yönetim hegamonyasına maruz kaldıkları", "ideolojik olarak baskıya ve beyin yıkama seanslarına tutuldukları", "yetenekleri ile alakasız işlerde zaman harcatıldıkları", "ast-üst muhabbeti yüzünden 3 ay önce asker olan vasıfsız adamın altındaki pırıl pırıl adamı ezip hırpaladığı ve izzet-i nefsini kırdığı" ve bunların hepsinin vatani hizmet adı altında insanlara yedirildiğinin de farkında değiliz.

    ayrıca "siz yataklarınızda uyurken bazıları canını tehlikeye atıyor" bahanesinden de çok bıktık. kaldırılsın o zaman zorunlu askerlik, varsa çok vatanına hizmet etmek isteyen ömür boyu asker yazılsın. ha bak o adama da insanca yaşayabilmesi için ne maaş verilmesi gerekiyorsa verilsin. sosyal olarak hakları sonuna kadar sağlansın. sırf üstündeki adam kendisinden kıl kaptı diye birisinin şahsi tasarrufu ile ordan oraya tayin edilemesinler, sürgünlere gönderilemesinler.

    canını kaybedenlerin ailelerine de ölen giden zavallı köylü çocuklarına verilen 3 kuruş tazminatlar yerine adam gibi tazminatlar ödeyelim, gazi olanlara elimizden gelen en iyi sağlık hizmetini ve rehabilitasyon imkanlarını sunalım. şehit olanın çocuğuna universiteye kadar özel avantajlar verelim, özel devlet bursları ile okutalım, insanların babalarının veya kocalarının ülke için verdiği hizmetin ve gerekirse canın bedelini en yüksek şekilde geri ödeyelim onlara. ama 100-200 bin kişi için ödeyelim ve adam gibi ödeyelim borcumuzu. gereksiz sayıdaki şişirilmiş bir orduya yarım yamalak imkanlar verip onları da tam mutlu edemeyeceğimize yeter sayıdaki personele en kral imkanı sağlayalım.

    asker olarak ülkeye hizmet eden insanlar da dönüp dönüp "bize verilen maaşlarla dışarda gezmemiz imkansız o nedenle orduevleri vardır" bahanesine sığınamasınlar. çıksınlar orduevlerinden aramıza karışsınlar. toplumdaki değişimleri görsünler. bizlerle aynı mekanlara gelsinler, sivil hayatın nimetlerinden yararlanabilsinler. ömür boyu aynı tahakkümün altında otomatikleşmiş makinalar olmaktan çıkıp senin benim gibi bir ferdi olsunlar toplumun. sohbetimiz olsun onlarla, muhabbetimiz olsun.

    yoksa koskoca bir güruh halinde devletten bütçenin aslan payını alıp kendi kafalarına buyruk bir kitle olarak yaşayıp ondan sonra da bizim vergilerimizle kurulan tesislerde lojmanlarda yaşayıp, üstüne üstlük bu ülkedeki bütün demokratik açılımların ve düşmanlıkların nedeni olmasınlar.

    bizden ayrı toplaştıkları mekanlarda daracık bir çerçeveden sıkı kurallar içinde algılanmasınlar dünyayı. bizim aramıza gelsinler, bizimle tatil yapsınlar ve biraz vizyonları genişlesin ki bizim onları neden eleştirdiğimizi anlayabilsinler.
  • fantastik compilation vol:2

    1) "bir er/erbaşın orduevinde - yazanların deyimiyle ve kısaca - köpek gibi ve maaş vermeden çalıştırılması ne kadar saçma ise, aynı kişilerin "vatan savunması" adı altında türlü saçma işleri - boya badana yapmak, tuvalet temizlemek, subayların çocuklarına ders çalıştırmak, subay eşlerinin şöförlüğünü yapmak, kimsenin gelip saldırmaya bile tenezzül etmeyeceği yerlerde nöbet tutmak, vs. - yapması da o kadar saçmadır"

    subay cocuklarina ders calistirmak ve ozel isler icin soforlukte hemfikirim. digerleriyse orduevi calisani olmaktan daha az sacma. cunku iki halde de kaynaklar adaletsiz bicimde kullanilsa da, birinde bir zumr acik ve net bicimde bu emekten faydalanmakta, digerinde emek ya daha genel yarara donusmekte (herkes temiz tuvaleti kullanacak) ya da bosluga radyo dalgalariyla birlikte ucup israf olmakta (abuk yerde nobet).

    2) "nato ülkeleri arasınsa askeri personeline en düşük ücreti veren ülkenin hangi ülke olduğununun cevabı verilirse"

    mutlak rakam karsilastirilmaz. gsmh'ya orani karsilastirilir kisi basina, yahut satin alma gucune gore normalize edilir. oslo'da bir kilo domates 10 dolarken ayni maaslara sahip olamayacagiz. ustune turkiyede egitimli/egitimsiz issiz sayisi da fazla, bu butun sektorlerdeki maaslari dusurecektir.

    3) "eleştirilen diğer konulara gelince:
    -ben vatani görevimi rütbelilere ve/veya eşlerine hizmet ederek yapmak istemiyorum.
    çözümü çok basittir, yoklama yaptırdığınız zaman askerlik görevinizi komanda olarak şanla şerefle dolu geçirmek istediğini belirtin"

    bu ciddi herhalde, ironi olsun diye yazilmis da anlamadiysam kusura bakmayin. yani bir zumreye bedelsiz zorunlu hizmetten yakiniyorsaniz, beterin beteri var taktigiyle daha kotu bir alternatifle korkutulabilirsiniz. yazilmisi var:"aristokrat adama sorsan evindeki köle için de aynısını söyler: burada olmasa tarlada çalışacak, memnun o halinden"

    4) "--benim paramla karınlarını doyuruyorlar, süsleniyorlar çılgın atıyorlar.
    defalarca söylenmiş, sizin paranızla yapılmıyor.... herkes yediğinin içtiğinin parasını ödüyor. çok düşük ücretler ödüyorlar, doğrudur bunun nedenleri de sıralanmış..kar etme zorunluluğu yok."

    defalarca soylenmis, bedava isgucuyle calisip, vergi ve kira vermeyen ordueviyle disardaki gercek hayat arasindaki fiyat farkini salt kar marjina yoracak kadar isletme ekonomisinden bihaber misiniz yahu? turkiyedeki esnaf yuzde yuz karla calisiyormus, hepsinin yati, kati varmis da bizim haberimiz yok.

    5) "tsk elinde tuttuğu kışlalarında barındırdığı yüzbinlerce insanı askerli süresince boş bırakmayacak.... ha ofiste götünden kan alınırken ekmek parası deyip elinde sonunda göz yumuyorken, söz konusu askerlik olunca "ben garson olmak istemiyorum" mu oluyor?"

    tsk'nin yuzbinlerce bos insani varsa askere zorunlu alimlari erteletecek. bu kisiler de gule oynaya ofise giderler. gotunden kan alinsa dahi bir para kazaniyor olurlar. ayriyeten sevdigin isi yapma sansin var, gotunden kan alinmama sansin da var, yahut o zor zamanlari ilerdeki kariyer icin cekme sansin da var. subay kokosunu supermarkete surmenin, bedava garsonluk yapmanin bunlarla kiyaslanacak bir tarafini gormek bile maharet istiyor. yok illa millet askere alinacak ve calistirilacaksa, kamu projelerinde calistiracaksin, askere hizmette degil. kamu projesi mi yok, kisisel gelisimlerine odaklanacaksin. ne bu ya? vallahi biz istemedik, geldiler, oyleyse kolelik yapsinlar, bos durmaktan iyidir.

    6) "sanırım orduevlerinde görev yapan erbaş ve erler başka bir ülkenin subayına astsubayına hizmet ediyorlar aksi durumda bu kadar tepki toplamasını anlayamıyorum.. her ülke, silahlı kuvvetlerine bağlı personelinin kendisini ayrıcalıklı hissetmesi sağlamaya çalışır... bir tapu memuru ile bir asker sadece türkiye cumhuriyetinde değil hiçbir ülkede aynı değerde tutulmaz. her zaman örnek aldığınız osmanlı imparatorluğunun seçkin askerleri olan yeniçerilerin ayrıcalıklarını anlatma gereği duymuyorum."

    simdi bir kere neden yeniceri? yani 4-5 asir once durum boyleydi diye, ben koca imparatorlugu batiran, 9 senede bir sadrazam bogdurtan yenicerileri referans alip "az bile kahraman subayima, iki garson dahaa" mi diyecegim? ikincisi neden kulaga komik gelsin diye tapu memurunun bahsi geciyor da ne bileyim bir dedektiften, hakimden bahsedilmiyor? her ulke askerine daha cok ayricalik falan tanimaz, kuzey kore baska, ordusu bile olmayan kosta rika baska. dunyanin en buyuk askeriyesinin merkezinde yasiyorum, hic de sehirlerin ortasinda, g.i joe kendini ozel hissetsin diye cesitli hizmetleri piyasanin cok altinda ve bedavaya calisan iscilerle sunan ekonomik ve sosyal adalet garabetleri gormedim. burada askere gidecek gence okul kredisi verilir, burs verilir; gorev yapmis subayina da iyi sigorta verilir, dusuk krediler saglanir, oteller indirim yapar vs. 13 trilyon dolarlik ekonominin askerlere sagladigi ayricalik bu. (ote yandan devlet liselerindeki ogretmenlerin durumu burada da kotu, universiteler fena degil yine )
  • bir orduevi'nde askerlik yapmış her erkek vatandaş gibi, "orduevlerinde alınan ürün ve hizmetlerin fiyatları konusunda çok cazip bir ayrıcalık olduğunun iddia edilmemesi gerekli" sözüne, kıç yanaklarımı ayıra ayıra gülüyorum.

    tabi canım. taksim'in göbeğinde, tıpkı harbiye orduevi gibi geceliği 3,5 (üçbuçuk) liraya konaklama yapılabilen bin tane otel var, ama aptal olduğumuz için göremiyoruz biz.
  • muhtesem bir genelleme araci haline geldi. biliyorum, her yil periyodik olarak orduevleri tartismasi yapiliyor, bu yil da zamani geldi. duydunuz zilin sesini, pro, contra baslasin. gerci, babasi astsubay oldugu icin hayatini yitirmis bir cocuk varken, fiyatlarinin ucuz olmasindan konusuyoruz. ayip yahu, iki dakika kendinize gelin.

    ama madem bir akrabasi asker olan kimse elestiri yapmiyor denmis, buyurun ben yapayim. dedem subaydi benim. rutbesini soylemeyeyim, ayip olmasin. kendisiyle tanisma firsatim olmadi, sadece annemin ve akrabalarimin anlattiklarindan ve tuttugu gunluklerden taniyabildim dedemi. misal o kadar sasirmis ki, gordugu ilk cola otomatini bile yazmis gunlugune, kore savasina giderken... neyse, konumuz bu degil.

    birisi "benim babam subaydir, ben de orduevlerini cok severim" deyince gayri ihtiyari ellerim titriyor. dedemin 60larda gordugunu 40 yil sonra hala gorememis olmaniza sasiriyorum.

    bu dedemin mektubundan:

    "iclerine kapandilar. sivilin ne istedigini bilmiyorlar. yanlis bir yolda gidiyoruz halem. malum konuda tarafsiz kalmaya calisiyorum."

    bahsettigi malum konu da, uzun vadede daha zararli olacagini dusundugu icin karsit oldugu ve bu yuzden de "talihsiz bir kaza" sonucu zehirlenerek olmesine neden olan darbe tesebbusu.

    aradan kirk yil gectikten sonra durumun biraz olsun degismis olacagini umardi herhalde yasasaydi. ama degisen birsey yok, hala asker (bakin asker diyorum, asker aileleri demiyorum) sivilden uzak. tek neden de orduevleri degil elbette, ama genel olarak askeri yapilanmanin getirisi bu. ister istemez izole bir hayat suruyorsun. nasil saglik sektorunde calisanlarin arkadaslari bir noktadan sonra ayni sektorden oluyorsa, askerlerin buyuk bir kismi da oyle. ama genelleme yapmamak gerekiyor. nasil dedem disaridan bakabiliyorsa, bugun de disaridan bakabilen askerler var.

    ben de cesitli orduevlerine gittim, oralarda yemek de yedim, havuza veya denize de girdim. ama siklikla gittigim bir yer degil, belki yilda, belki iki-uc yilda bir gittim. ve hic konaklamadim. ilginc bir sekilde, icerideki asker aileleri arasinda bile bir hiyerarsi var gercekten. yuksek rutbeli subayin karisini masaya gelince ayaga kalkan kadinlar var yahu. ve ozellikle orta yas civari olanlarda kardinal kibri var, utanmasalar askerlere yuzuklerini opturecekler. zorunlu hizmetin kahir cekip ayni yeri 6000 kere paspaslamaktan ve cocuk bakiciligi yapmaktan olusmamasi gerekiyor. kimse garson olan garsonluk yapiyor demesin, orduevinde garsonluk diye bir meslek yok. kopek degil o cocuklar da, asker de olsalar hepsi insan. ama bir noktadan sonra onlar da deliriyorlar, katatonik oluyorlar. butun gazinolarda yapilan bir hareket vardir. elini kaldirirsin garson baksin diye, gormez, elini indirirken sacini duzeltiyormussun gibi yaparsin birsey olmamis gibi... hakli olarak algilayamiyorlar artik. pek muhtesem yerler degiller gercekten, hem subay hem de erler icin...

    ama birseyi de soylemek durumundayim, orduevi ve orduevini savunanlara karsit fikir sunarken butun askerleri ve ailelerini genelliyorsunuz, zaten var olan sivil-asker ayrimini gittikce buyutup siz-biz'e ceviriyorsunuz, olmuyor, hatta olmuyorun otesinde ayip oluyor. sorun sadece orduevine giden askerde degil, orduyu bu kadar elzem hale getiren sistemde ve ordunun icindeki yanlis yapilanmada.

    neticede, orduevlerinin dogru bir uygulama veya etik bir hak olduguna inanmiyorum. tamam, askerlik gercekten cok zor bir meslek. asla yapamazdim. ama doktor da olamazdim, maden iscisi de. asker olmak cesaretini gostereni de tebrik ederim, akademik kariyer yapani da. belki o yuzden bazi yerlerde gecici veya kalici konaklamalar icin lojmanlar olmasi veya bazi yerlerde eglence yerlerinin olmasi zorluklari biraz olsun dengeliyor. ama bu tesislerin neredeyse her yerde olmasi ve isletmesindeki yanlislar kapali bir asker zumresi yaratiyor. netice, hatice'yi olduruyor.
  • sezonluk orduevi tartismamiz baslamis. son seferinden beri gevseyen birtakim ekonomik kavramlari saglamlastirmak amaciyla:

    [orduevinin ayricalik olmasi hakkinda arkadas curutme yapiyor]
    "holdinglerin çalışanlarına özel tesisleri de var, peki biz niye oraya giremiyoruz? eşitliğe aykırı değil mi? orası da deniz kenarı?"

    holding yerine sirket, ozel organizasyon yahut birey de diyebiliriz, mantik ayni, soru da su hale geliyor: ozel mulkiyet varsa ve oralara kimin girecegi mulkiyet sahibince belirleniyorsa, devlet ayni seyi orduevi icin neden yapmasin? cunku ozel mulkiyetin maliyetini ozel mulk sahibi karsiladi. asker zorla bagis yapmadi, ogretmenevinden harac toplanmadi; adam birseyler uretip serbest piyasada serbest serbest satti (monopoli degilse), kazanciyla bunu aldi. orduevindeyse ise devlet zorla herkesten vergi topluyor ve diyor ki "herkes para verdi ama ben ahmet disindakileri buraya sokmuyorum".

    niye sokmuyor? cunku ahmet devlet icin ozel bir hizmet sagliyor, onun karsiligi bir luks. buradaki mantik su: bu kiyaklari ozel sektorden talep etmeleri icin maaslarini arttirsa, daha fazla vergi almasi gerekecek, halk icin ayni kapiya cikiyor

    buradaki sakat nokta askerin emeginin nasil fiyatlandirilacagi ve buna bagli olarak maasini arttirmamiz lazim onkabulu.

    fiyatlandirma/deger bicme meselesinde ilk gelen tepki askerin yaptigi isin zorluguna gonderme seklinde oluyor. hayatini tehlikeye atan adamdan kuafor parasi mi sakiniyorsun gibi. bir kere bu mantikla simdikinin uc kati maas da alsalar yine zam/kiyak isteyebilirler, bunun siniri yok. ikincisi herkes canini her gun tehlikeye atmiyor, atan adama tazminat/bonus/en sahanesinden saglik sigortasi odersin. onlarin giyabinda istanbulda pasalar gibi yasayanin luks istemeye hakki olmadigi gibi, daha onemlisi ve ilginci, bu sekilde, hakeden adamin da emeginin karsiligini nasil alacagina adamin kendisi karar vermis oluyor. yani "kusura bakma maas az ama bak su binada ucuza tatil var, su tip yemegi yersen parasini oradan cikarirsin" gibi secim sansi olmayan bir odul sistemi yerine, "al hakettigin parani, git kafana gore tatil yap, tatil sevmiyorsan kitap alirsin, karin kelse kuafore harcama yapacagina dil okuluna gider, vs". yil olmus 2009, hala degis tokus hesabi, onca secenek arasindan kendi "luks" tanimini dayatiyor; parayi 2500 sene once icat ettik ki millet istedigi luksu secsin.

    yok ben devletciyim, ozel sektore girmeyelim diyorsan da, sorunun odak noktasi, avantaya dayali sistemlerde maliyet seffafligi oluyor (devletci de olsan, parayi da ortadan kaldirsan, herseyin bir maliyeti var). vergiyi ekleyeceksin, bu kolay. bolgedeki emlakcilardan kira bedelini bulacaksin, bu orta derecede karmasik. en buyuk sorun bedavaya gelen zorunlu isgucunun topluma asil maliyetini bulmak. garsonluk yapan askerin maliyeti piyasadaki ortalama garson maasindan bulunamiyor, cunku askerlige gelmese o adam baska islerde calisacak, egitimine devam edecek, vs. yani isin icinde opportunity cost var. dahasi, sivil hayatta calisip para kazanan adam para da harcayacagi icin, o harcamadan baskalarinin edinecegi kazanc da kayniyor.

    sonucta maliyeti kolayca hesaplanamayan her malin veya hizmetin uretiminde ve dagitiminda buyuk kaynak israfi ve adaletsizlikler olmasi kacinilmazdir. bu tum mesleki avanta duzenleri icin gecerli, sadece subaylar degil.

    subaylari digerlerinden ayiran birinci etmen ekonomik etkinin buyuklugu, ikincisi de sosyal boyuttaki etkilerinin daha korkunc olmasi. oyakiyla falan bir kast yaratiyorsun (kimse ogretmen veya doktor kastindan killanmiyor ogretmenevlerine ragmen), hem toplumdan ayri, hem de kendi icinde emek somurusune dayali. ustune butun bunlari inanilmaz yalandan bir retorikle paketliyorsun (vatani gorev diye hizmetci olmak). insanlar kor degil, bunlari goruyorlar; isin kotusu bunlarla yasamak zorunda olduklarindan kaniksiyorlar, daha kotumser, daha bencil, cynic oluyorlar uzun vadede.

    butun bu nedenlerden dolayi "huzurevi yaslilar icin vardir, orduevi de subay icin, ne ustune vidi vidi ediyonuz" diyen insanlari o huzurevlerine yatirmak, yatistirmak gerekir birkac gunlugune.

    neyse, sosyal kismin oncesinde ozel sektore ve parasi olanin secim sansina kaymisken, su gozlemi alasagi ederek bitireyim:
    "orduevleri cok ucuz degil, dunyanin geri kalani cok pahali. yahut, siz orduevinde milletin kalanini somurmus olmuyorsunuz, diger yerlerde kaziklanmis oluyorsunuz."

    bu tabii ki bedava isgucune, kiraya ve vergi eksikligine duyulan nefreti yatistirmak icin verilen refleksif bir tepki. yani sanki bunlar muhim degilmis, aradaki farkin asil sebebi ozel isletmelerin acgozluluguymus, kar hirsiymis. bu kafadaki bir arkadas yuzde 200, yuzde 300 kar marjlarindan bahsetmis. hakikaten bu marjda calisan bir isletme varsa -monopoli olmadigi surece- rakiplerinin fiyat kirma politikalariyla (yuzde 50 kara tamah etsinler, zor olacak ama) ya iflas eder ya da fiyat kirmaya zorlanir. bakiniz rekabetci serbest piyasinin en basit calisma prensibi bu, niye akil edilemiyor akil edemedim.

    ayni kasarli tosta 8 lira yerine baska yerde 15, bambaska yerde 30 lira odemenin nedenleri arasinda dukkan kirasi veya dekor gibi harcamalarin amortismani olsa gerek. referans olsun diye soyluyorum, son 25 yilda amerikan ozel sektorundeki ortalama kar marji yuzde 8.3. yemek sektorundeki oransa 4-5 civari. ve bunlar vergi oncesi oranlar, ellerine ucte ikisi kalacak.

    orduevleri disinda yeralan dunyadaki tum kobilerin, mahalle berberlerinin, pansiyonlarin, donercilerin falan kartel olusturup yuzde 200-300 kar saglayacak sekilde fiyat sabitlemeye gittiklerini sanacak kadar kapitalizme hakim arkadaslarima da selam eder, kafalarina das kapitaller firlatirim.
  • madem her şeyi açığa kavuşturuyoruz, şunları da kavuşturalım ceymis bond:

    orduevi'nde bilmemne camından bardakla içki içmez, hedehödö porseleni tabaklarda yemek yemezsiniz...

    yanlış efendim. orduevinde kullanılan malzemelerin kalitesi sürekli sorgulanır. özellikle subay orduevlerinde, en öncelikli kontrolörler olan subay eşleri, o tabak ve bardaklar konusunda hepinizden daha hassastırlar. ucuz porselenleri asla kabul etmediklerine binlerce kez şahit olduğum için söylüyorum; belirli markaların porselen ve cam ürünleri dışında kolay kolay malzeme seçilemiyor. orduevi, hayır kurumu gibi çalışmayıp gösterişe her zaman önem veriyor efendim. ilaveten; altın kaplamalı çatal bıçaklar, altın yaldızlı bardaklar, en kaliteli porselenlerden malzemelerle dolu o orduevleri. oda servislerinde bile en kaliteli porselenlerden fincanlar ve cam bardaklar var.

    zartzurtmarka havlularla kurulanmazsınız...

    evet, hakikaten zartzurt marka değildir onlar. özenle hazırlatılmış ve üzeri logolu olan özdilek gibi markaların ürünleriyle donatılmıştır orduevleri. zartzurt gibi uyduruk markalara para verilmez. hatta her markaya para verilmez, ideolojik tercihler vardır.
    yeşil sermaye olmayacak, kaliteden ödün verilmeyecek şekilde seçilir markalar.

    housekeeping maliyeti dışarıda bir otelde minimum 5 lira olabilir, ama orduevinde kalırken her gün çarşafınız değişmez, sabununuz şampuanınız yenilenmez, elektrik süpürgesiyle halılar temizlenmez...

    yanlış. orduevlerinde bu türden temizlikler sizin isteğinize bağlıdır. günde 5 kez değiştirilmesini isteseniz, o çarşaflar 5 kez değiştirilir. değiştiriliyor, değiştirdim, oradan biliyorum bana martaval okumayın. aynı odaya, günde 3 kez temizlik, 4 kez temizlik yapılabiliyor, beğenilmediğinde yeniden yapılabiliyor, yapılıyor, yaptım, oradan biliyorum, martaval okumayın. sabun ve şampuanınız n kaliteli markalara ürettirilir. ne kadar ister ve kullanırsanız o kadar tazelenir, tazeleniyor, tazeledim, oradan biliyorum. siz kullanırken bunu istememiş, "yaptırmamış", askerin inisiyatifine bırakmışsanız, muhtemelen kendi insaniyetinizdendir. yoksa ben çok iyi biliyorum ki o çarşaflar gece 3 veya sabah 5 olması önemsenmeden değiştirttirilebiliyor. değiştirtttirtmek anahtar kelime, dikkat.

    evet, işin içinde maliyet unsuru var o doğru. ancak o maliyetin elde ediliş şekline karşı çıkıyor herkes. ben o maliyeti düşüren unsur olmayı kabul ediyor muyum bir sorsana bana? ben, o çayın işçilik maliyetini ortadan kaldıran unsur olmayı kabul ediyor muyum sordun mu bana ki eleştiriyi hazmedemiyorsun? ben o çayın alımında gerçekleşen alışverişin vergiden muaf olmasını kabul ediyor muyum sordun mu bana ki hazmedemiyorsun eleştiriyi?

    vergi usul kanunu'nu eleştirmediğimi nereden biliyorsun sen ayrıca? orduevi'ni eleştirirken, askeri sosyal tesisleri eleştirirken vergisiz harcamalardan bahsetmekle vergi usul kanunu dışında her şeye dokunduğumu sanacak kadar kuşbeyinli misin arkadaşım, dostum? eleştirilen bir "bütün" var ortada. kanunuyla, nizamıyla, kullanan ve faydalananıyla koca bir sistem eleştiriliyor burada.

    demişsin ki "sivil personel" çalıştırılıyor, sanıyor musun çalışıyor o sivil personel? ah doğru ya, sivil personel gerçekten iş yaptığı için 1. ordu komutanlığı sivil personele yönelik uyaarı metinleri yayınlıyor. sivil personeli tek çalışan olarak bırakmak üzere orduevlerindeki hizmet kısmını askerden almaya çalışıyor. unuttum sanırım pardon :p
    askeri tesisteki sivil personelin görevi; rütbeli ve sorumlular ortamda yokken askere hakettiği hakareti etmek, hak ettiği kötü muameleyi yapmaktır, bu kadar basittir. otorite boşluğunu doldurmakla görevlidir sivil personel.

    unutmadan; orduevlerine mal veren şirketlerin büyük ortaklarının asker kökenli çıkması, bilgisayarından çimentosuna, mobilyasından perdesine tüm ürünlerin temininde asker kökenli şirketlerin tercih edilmesi de sadece "güvenlik" maksatlı di mi? canım benim ya. böylesine bir tezgah kapatılır mı ulan? gidip bir bakın bakalım beşiktaş merkez komutanlığından günde kaç kamyon mal nakli yapılıyor? gelip burada bize "size giren çıkan bir çok şey varken neden bunu eleştiriyorsunuz?" diye soracağınıza, siz de sorgulayın bizim gibi. siz de hesap sorma hakkımız olmasını talep edin. ama yok, söz konusu askerse, her şey teferruattır.

    yazmayayım dedikçe daha çok aptalca savunma görüyorum. yazmayayım dedikçe daha çok doluyorum... yazılacak çok şey var ama askeri hak ve hukuk var işte.
  • emekli asker bir babanın çocugu olarak uzun yıllardır** girmeyi reddettigim mekanlar..

    istanbuldaki işinin başından askere alınan bir bilgisayar mühendisinin 5 ay boyunca erzurumdaki bir orduevinde size hizmet etmesini mantikli buluyorsanız gidiniz efendim.. yok askerde mantik aranmaz zaten diyorsanız kotunuzu çikarin, sakalınızı kesin, ruhunuzu kamufle edin, çıkarın cüzdanınızdaki askeri kimliğinizi girin.. geçin esaslı bir duruşa, için ucuz kolanızı, yiyin üstüne sucuklarla şafak yazılmış pizzanızı..
  • turbanli kadinlarin girememesi bir yana, saci uzun (enseye yakin olsa bile ayni) ya da bir sekilde en az 2 gunluk sakali olan (top sakal hele hic giremez) erkeklerin de giremedigi mekan...

    itiraf etmeliyim ki, sacim benim hep uzundu ve ben bir sekilde (ozel izinlerle dahi olsa) ordu evlerine girmeyi hep basardim. bunu yaparken maselef arkadaslarim hep disarida kaldi.

    bu minik tecrubelere sahip biri olarak, ordu evlerinin cagdisi bir uygulama ile yonetildigini soylemek zorundayim. evet, yaptiklari ve kurallari malesef gunumuz (ve gecmis) gercekleriyle ortusmuyor.

    cunku:
    bir ordu evine girecek erkegin sartlar ne olursa olsun, kim olursa olsun:
    saci kisa (enseye yaklasmayacak kadar) ve yuzu trasli (kirli sakal dahi kabul edilemez) olmali. bu, cagdas bir yonetmelik ve istek midir, kesinlikle hayir.

    o vakit nicin ordu evi denen yerlerde dugun dernek, toplanti veya eglence yapilmasina izin verirsiniz? oha diyeyim, fenerbahce ordu evinde sunnet dugunune gittim, torununun cukunu kestiren 70 yasinda kadini nicin turbanli diye iceri almazsiniz? hadi onu almadiniz, ulan sacim uzun diye onca yolu gelmis beni nasil kapida birakirsiniz?

    hadi bana bi sekilde torpil gectiniz, kapida kalan 70 yasinda kadinin sucu ne? basini acmadi diye hayvan muamelesi yapmanizin geregi mi var?
hesabın var mı? giriş yap