• tek kişilik yatakta sevişmektir.
  • bütün emeklerin, çalışmaların, girilen sınavların karşılığında hem yorulup hem de üstüne para ödeyen tek meslek
  • en az parayla en uzun süre hayatta kalabilme sanatına öğrencilik denir.
  • iş hayatına göre bir çok güzel yanı olan ama en kötü yanı her gün eve iş götürmek zorunda olunan meslek.

    vallahi çileden çıkartıyor.
  • minimum eforla bilumum konuda optimum bilgi edinerek maksimum basariya ulasma sanati
  • bitmesi cok garip, cok, anlatamam. yirmi bes yillik profesyonel ogrenciyim, sudan cikmis baliga dondum desem basim agrimaz. ilk defa sadece bana ait ofisim var, bilgisayar yazici vs verdiler, gidip bu yanlis oldu benim tezim var daha diyesim geliyor. hoscakal canim ogrencilik, hayatta en usta oldugum is.
  • öğrencilik bambaşka bir şey.

    büyük bir okulun büyük ve kalabalık koridorlarında öğrencilere, asistanlara ve işsizlere, okula öylesine gelenlere veya fotokopici ali kaya’nın gönül derdine düşenlere, kantine gidip 3 liralık sandviç alanlara veya o günlük kendine iyilik yapıp 4 liralık ton balıklı sandviç alanlara çarparak yürümek.

    bir amfiden ötekine koşturmak ve fakülteler arasındaki o soğuk zeminlere basarken daha fazla üşümeyeyim diye koşmak, okulun duvarları içine girince o yuvamsı, sıcacık his, arkadaşların yanına gidip kitaplarla beraber sıralara çökmek.

    kış ilk önce öğrencilere geliyor.

    hocaların peşinden koşmanın bitmek bilmeyen çilesi bile yaşamayı hissettiriyor insana, sanki böyle büyük bir sorumluluğumuz var büyük insanların peşinden gidiyoruz, bir sonraki hayatın ilk adımının küçücük, yeniyetme sevdalısı olarak.

    ve öğrenciliğin aslında bir yaşam tarzı oluşunun lezzeti var.

    cebinde yeteri kadar hatta fazla parası olsa bile inadına inadına çekilen fakirliği var.

    her şeyin en ucuzuna kaçıp, hatta mutsuz edecek derecede kaçıp sonra öğrencilik böyle olur diye kendini kandırması var, bu kendini kandırmanın arkadaş ortamında üzerine gülünmesi var, neşesi var, hüznü var, pahalı ders kitaplarını kütüphanemde olsun diye deli gibi istediği halde alamadığı için fotokopisini çektirip dışına kapak yaptırarak mutlu olması var, üst sınıflardan not alması, hocalara gıcıklanması var.

    öğrencinin en çok dedikodusu var.

    tartışması var büyük amfilerde, o anki keyiften insanın içini titreten. sen tartışırken sözü bıraktığın zaman yanındaki arkadaşının sözü senden alıp en az senin kadar güzel bir şekilde senin fikrini savunması var, o da sözünü bitirdiğinde sıranın altından elini tutması ve bırakması var, bak ben yanındayım, bak ben yanındayım ve ortak bir ideamız var, savunuyoruz.

    bir fikri benimsemesi ve savunması var.

    fikirlerinin kesinleştikçe zihninin daha açık olduğunu hissetmesi var, ders çalışması var kütüphanelerde, evlerde, odalarda, yatağın içinde not temize geçerken silgi tozlarını yere savurması var, annenin kışın elinde meyvelerle odanın kapısını tıklatması var, sınav haftası elinden tutup salona getirmesi, bırak okuyup da ne olacaksın deyip seni rahatlatması var, içten içe herkesten daha çok bunu istemesi, senin güçlendiğini görmesi var, senin bilgiyle güçlendiğini.

    kahveleri var.

    bitmek bilmeyen kahveleri, sınav zamanları bir demlik çay bir lekeli çay bardağı (çaya şeklini biz verdik bardağı) var. erken kalkması geç gelmesi var, yemekhane kuyruklarında sürünmesi, gerekirse yurt odalarında gerekirse pis ev arkadaşlarında, gerekirse hiç tanımadığın bir insanın evinde uyanması var.

    kot pantolonu var.

    eylül’de herkesin yazın aldığı kıyafetlerle süzülürken ekim’e gelmiş, kasım’a geçilirken herkesin yavaş yavaş kot pantolonu giyip evden çıkması var. ayakkabısı var, çok gezmiş çok bilen, her zaman en rahatı seçilen.

    öğrencinin kendine has terbiyesi, kendine has konuşması var.

    okuluna sahip çıkması var, ilk sene gideceğim ben diye haykırırken sonraki senelerde o okulun herkesten çok senin olduğunu düşündüğünü fark etmesi. hayalleri var, çad’ı, yd’si var, tus-dus-pus’u korkuyla beklemesi var, azıcık sosyal olmaya çalışırken en fazla gittiği yerin mcdonalds olması var, binlerce kere abur cubur yememeye karar verip ertesi gün yine bozması var, öğrencinin fast food’u var, canı var.

    kalemleri var.

    çizimleri var, sabahlara kadar cebelleşilen, üstünde uyuyakalınan, bilgisayara soğutucu alınması var bir yerden sonra, sabunlardan çene modeli çıkarması var, dişleri çeneye yerleştirmesi, autocad’i var, kimilerinin anatomi’si kimilerinin psikopatoloji’si var, araştırma metodları dersine giren psikoloji hocasının aslında müzikolog olduğunu öğrenmesi var, erasmus’u var, wat’ı var, wat’ta sürünmesi, ınterrail’de uçması var, kalabalık beytepe servisi var, güvenliğini bir inek heykelinin sağladığı mülkiye’si de var, kampüsün boğaz manzaralı olanı da var, inek otlatan çobanların olduğu da var, ağır çantaları, kalemim olmasın flash belleğim yanımda olsun diyeni de var, her şeyin ötesinde bir “okullu” olmak var, her gün bir şeyler öğrenmeye gitmek.

    öğrencilik bambaşka bir şey.
  • bittikten sonra insanın sudan çıkmış balığa dönmesine sebebiyet verendir. ardından sivil hayata alışmak deveye hendek atlatmaktan zordur. parasız kaldığın günler olur, aç kalırsın bazen, yakıt parasını ödeyemezsin üç battaniye altında ders çalışırken kıçın donar. tüp biter, tost makinesinde yumurta pişirirsin. elektrik kesilir mum ışığında ev arkadaşlarınla yemek yersin, ev sahibi kapıya dayanır kaçacak delik ararsın. ev temizlenmemekten bok içinde kalır iplemezsin, bir allahın kulu da ulan şu yosun çıkmış makarna tabağını yıkayayım da millete hayrım dokunsun demez, onu da siklemezsin. ev batmış, para yokmuş, kıçın donmuş bunun neresi güzel mal mısın olum denebilir fakat öğrencilikteki hayatın tadını bir daha hayatın hiç bir noktasında yakalayamazsın.

    zar zor geçinirsin ama gece üçte dışarı çıkar keyfince sigaranı yakarsın çıkmışkken "lan bizim mahmutlara bakayım ipneler uyumamışsa iki lafın belini incitiriz" diyerek kendini sokağa atarsın. özgürsün karışanın olmaz. koduğumun hayatının iş, para, evlilik kıskacından daha çok uzaklardasın. en büyük derdin yarın ki vizedir ondan da kalırsan en kötü alttan alırsın o da olmadı çare mi yok yaz okuluna kalırsın. en uçları da yaşarsın. deli gibi güler eğlenirsin bazen de sabahlara kadar ağlarsın. aşık olup köpek gibi sevdiğinin peşinden koşarsın. on-onbeş liraya pes kiralayıp sabaha kadar oynarsın en pesci arkadaşlarınla. dolmuşa verdiği paranın karşılığını alabilmek için son durağa kadar gitmek isteyen insan hissiyatı ile "ulan verdiğimiz para boşa gitmesin" diyerek uykuyla bile savaşırsın.

    yaşarken çoğu zaman kıymetini bilmezsin. değerini her kaybedilen şey gibi sonradan anlarsın. okuyan öğrenci arkadaşlar "ohh ne güzel götün sıcacık karnın tok, aşın da çok böyle konuşursun tabi" demesin öğrenciliğin tadını çıkarsın zira yerinizde olmak için nelerimi vermezdim. özet geç lan piç amma uzattın lafı diyecek olursanız öğrencilik gibisi yoktur lan bitmesi çok koyuyor insan açlığını, kıç donduran soğuk günlerini bile özlüyor...
  • bir mağazaya giriyorsunuz. size istediğiniz herhangi bir bilgisayarı hediye etmekten mutluluk duyacaklarını söylüyorlar. mükemmel bir işlemciye ve üstün teknolojiye sahip özelliklerini, inanılmaz ram kapasitesi ve çözünürlüğünü beğendiniz bir bilgisayarı alıp evinizin yolunu tutuyorsunuz.

    elinizin altındaki potansiyelin farkında değilsiniz ve her allah'ın günü bilgisayarı açıp yalnızca internet tarayıcısını kullanıyorsunuz. birkaç salak siteyi ziyaret ettikten ve gerekli pornografik ihtiyaçlarınızı karşıladıktan sonra bilgisayarınızı kapatıyorsunuz. gel zaman git zaman bilgisayar ağır çalışmaya, donup kasmaya, kendi kendine açılıp kapanmaya başlıyor.

    ama elbette sorumlu siz değilsiniz, bilgisayar.

    işte öğrencilik budur.

    yirmi yıl boyunca o sıralardan inanılmaz kapasitelere sahip, ülkenin geleceğine ve insanlığa doğrudan hizmet edecek pek kabiliyetli milyonlarca potansiyel başarı hikayesi geçer.
    ve siz onların kafalarını milyonlarca saçmalıkla doldurup kullanılmaz hale getirirsiniz.

    bir ülkenin en önemli kaynağı öğrencileridir. onu kullanamayıp kendini rezil eden ülkeler, hiçbir zaman yeni bir gün görmezler.
  • ekmek alacak paranız olmadığı için sadece et yiyebilmenize imkan veren şey. kendimden biliyorum; bir kurban bayramı idi ve ekmek alacak paramız yoktu, sağolsun komşuların verdiği etleri yemiştik sadece. kavurma, haşlama,cızbız... her türlüsünü. aynı dönemde pirinç ve salçadan yaptığımız uydurma yemeğe atacak tuzumuz ve o tuzu alacak paramız da olmadığından, tuzunu versin diye çekirdeklerini çıkarıp zeytin attığımız da olmuştu... ne günlerdi yaauu...
hesabın var mı? giriş yap