• artık her şey iyiden iyiye bağlamından kopuyor. aslında yalnızca türkiye'de değil, dünyada da eğitim böyle.

    üniversitede öğrenciykenden beri şaşırdığım ve algılayamadığım bir şey varsa o da öğrencilerin, dersi, yalnızca, geçebilir miyim, nasıl geçerim; nerelere çalışmalıyım; nerelerden sorumluyuz; hoca nasıl soru soruyor; hoca nasılkağıt okuyor olarak algılamalarıdır.

    aslında aldığınız bu derslerin, hayatın pek çok alanıyla, iş hayatınızda, eğitim yaşantınızdaki birikiminizi kullanacaksanız vizyonunuzda bu derslerinetkin olduğunu anlayabiliyor musunuz? mühendis değilim ama bir geyik vardır ya; akışkanlar mekaniği şöyle zordur, böyle zordur diye. bazıları da hocasına göre değişir zorluğu, der. kimisi bilmem kaçıncı alışımda geçtim, der. iyi de bunların hiçbiri önemli değil ki. önemli olan bunun sendeki algılayışı, vizyonu ne ölçüde değişirebildiğidir. şunu söylemek istiyorum; eğer sen bir mühendis olmak istiyorsan; sınav olmadığında dahi o dersi çalışmalısın. geçmek, kalmak, yaz okulunda almak; düşük puan vs. bunlar ne anlama geliyor ki? kimin umurunda bütün bu zırvalar.

    albert camus, anlamak birleştirmektir, demiş. sen eğitimini aldığın alanı farklı disiplinlerle eşleştiremiyorsan; bunun için senden, yani içinden gelen bir "kavrama" arzusu yoksa bütün bu sınava çalışmalar; sınav öncesi hafta okula mutlaka uğrayıp fotokopi toplamalar; sınav tüyoları almalar vs. bunlar ne işe yarar ki?

    hiçbir disiplini ayırt etmeden söylüyorum. eğitimini aldığınız alanda zorunlu olmadığı halde, kitaplar okumuyorsanız; merak edip incelemiyorsanız; isterseniz 4.00 ile mezun olun; sizden bir halt olmamıştır. gerçek deha yaratıcılıkta gizlidir ve bu ancak içten gelen bir merak duygusuyla gelişir. kimse yaptığı işin, öğrendiklerinin gerçek hayattaki bağlamını sorgulamıyor; felsefesini anlamıyor. matematik öğrenen bir öğrenci, kendiliğinden felsefeye ilgi duymuyorsa güdüktür. edebiyat öğrencisi kelimelerin kökenini merak etmiyorsa öğretmen olmuş olmamış, sonuçta vasıfsızdır. şunu da hatırlatayım ki; iyi matematikçilerden bazıları da ilginç bir şekilde etimoloji meraklılarıdır. mesela gauss bunlardan en ünlüsüdür.

    sözün özü, ders geçmek hiçbir şeydir, anlamak her şey.
  • günümüz şartlarında çalışanların %74'ü mezun olduğu bölümle ilgili bir iş bölümünde çalışmıyor gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda şaşırılmayacak bir durum.

    özellikle iletişim fakültelerinde hocaların özel sektör ile yakından uzaktan alakasının olmaması, öğrenciyi sürekli teorik derslere boğmasına neden olur.öğrenci, bu bilgilerin ileride bir işe yaramayacağını düşünürse, derse sadece geçmek gözüyle bakar ve bilgileri kısa süreli hafızaya atar.ders geçildikten sonra unutulur.

    haksız mıdır? değildir efendim.mesela iletişim kuramları dersinde birisi merhaba derse karşıdaki de merhaba dediğinde sarmal başlar muhabbet arttıkça sarmal döner.alıcılar, vericiler, kod alıp kod açmalar... iş hayatında ne işe yarar?

    size bir şeyler katmayacağını, önemsiz olduğunu düşündüğünüz dersleriniz varsa sallayın gitsin, geçin yeter.bu derse ayıracağınız zamanı, ilgilendiğiniz konuya ayırın.bilmediğiniz bir konuda bile çokca araştırma yaparak başarılı olabilirsiniz.örneğin; ''english time''' kurslarının kurucusu fethi şimşek bir cümle ingilizce konuşamaz.üstelik daha sonra doğa okullarının da kurucusu olmuştur.
  • (bkz: tunnel vision)
  • (bkz: gecebilmek gozuyle bakmak)

    (bkz: dersi gecilecek bir sey olarak gormek)

    edit: neyse ki eksi seylere eklerken duzeltmisler basligi.
  • ilköğretim kademesinde sınıfta kalma olayi kısmen kaldırıldığı için artık çocuklar derse o gözle bile bakmıyorlar.
  • türkiye'de ne yazık ki herşey böyle.
    dersten bir şeyler öğrenmek yerine dersten geçmeyi önemsemek ; çalışmak bir şeyler üretmek ,fayda sağlamak yerine para kazanmaya çalışmak; aşık bile olmuyorlar ,sevilmeyi seviyor insanlar ; saygıyı biri insan olduğu için değil ondan korktuğumuz için duyuyoruz ... uzar gider...
    hülâsa , araçlar amaç olmuş...
  • gelecek kaygısı taşıyan bir toplum oluşumuzdan ileri geliyor kanımca. öğrenmek yerine günü kurtarmak, eğitim görenlerin çoğunluğunda görülen bir durum hâline gelmiş. (şu an ben de ders başındayım ve çıkacak yerleri kestirmeye çalışıyorum). isviçre, abd, ingiltere, çin gibi ülkelerde de bu böyleyse durum vahim.
  • hepimiz öyle bakıyorduk en azından bir çoğumuz… insana bak bunu öğren senin için şurada şunun için şu hayatında gerekli diye anlatılmayınca çok geç anlıyor bence biraz da ondan…
  • son derece normal bir olay. çünkü bu ülkede gerçekten çalışıp emek edip derse hazırlanan öğrenciyi bırakan ruh hastası hocalar var. “neyse yeterli değilim demek ki” diyorsun. tam o sırada senden daha kötü durumda olan ama yine de geçmiş, üstelik iyi bir puanla geçmiş kişileri görüyorsun.
    ikinci sene seni tanıdığı halde zorlayan hatta yine bırakan ruh hastalığı konusunda daha bir aşmış boyutta olan hocalar var. üstelik benim gibi çoğu ders bir sonraki dersi alabilmek için geçmesi zorunlu olan yani koşullu ders alan bölümlerde iş daha zor. o sene o dersi geçemedin diye seneye saati daha fazla olan diğer dersi alamıyorsun. ve dersi geçip diğer dersi almaya hak kazandığınızda saatin fazla olmasından dolayı başka birkaç dersi alamıyorsunuz. hal böyle olunca okul uzuyor. ve bu tarz hareketleri yapan diğer derslerin başka hocalarıyla karşılaşmanızı da göz önüne alırsak sağlıklı bir eğitim almanız mümkün olmayacaktır. işte o yüzden artık çıktığım bu yolda amaçlarım arasında bazen maalesef (hocaya ve derse göre tabi)o dersi geçmek oluyor. ve bunun yanlış olduğunu düşünmüyorum artık.
hesabın var mı? giriş yap