öğle
-
bir gunun ortasi.
-
güneşin iyice yükseldiği, iyice açılıp saçıldığı, ışınlarını bukle bukle döktüğü,
kökü arsız kırmızı yediverenler gibi sarıp sarmaladiği, kıpırdandığı, cilvelenip, fokurdandığı, kaynayıp, arsızlandığı ve gelip yeryüzünün üstüne kapaklandığı an. -
ahmed haşim 'in göl saatleri adlı kitabında yer alan şiir.
"yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar
gümüş böcekler okur aba bir neşide-i hab,
durur sevahilin üstünde, bi-heves, bi-tab,
güneş ziyasını içmiş benat-ı hab-ı serab..." -
ikindi'nin güneş yemiş hali.
-
sonu yaşlılıktır biraz.
(bkz: öğle sonu) -
eski türkçe zaman anlamındaki öd kelimesinden türeyen kelime
-
özellikle baharda günün en güzel zamanıdır. hava ılıktır, güneş parlaktır ve öğlen yaşadığınızı hissedersiniz. yazın, özellikle de yapacak işiniz yoksa, uyandığınız zamandır; bazen sıcak yüzünden dışarı çıkamazsınız. kışın depresiftir, gökyüzündeki bulutlar canınızı sıkar, gece olsun da o bulutları görmeyin istersiniz. sonbaharda da ne olduğu belirsiz, sevilse bir türlü sevilmese bir türlü dengesiz ve öngörülemezdir.
-
günün en özgür ruhlu zaman dilimidir. neden? çünkü güzel ülkemin güzel insanları zamansal uygunsuzlukları ifade ederken sabah sabah... , akşam akşam.... , gece gece.... , gibi tabirler kullanırken öğle vakti böyle serzenişlerin sebebi olmaktan muaftır. o zaman yaşasın yadırganmayan vakit, yaşasın öğle özgürlüğü!
-
gün ortası, sabah ile aksamın arasında kalır. adına gazete acılmayan bir zamandır. burada da görüyoruz ki arada kalmak iyi degildir. ne yapıp edin kenara, uca gecin, akıllı olun.
-
öğlen mi öğle yemeği mi diyerek sürekli ikileme düşüren günün en sıcak vakti.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap