• sean ve christian'ın birbirlerini sikmeden bitmesi bünyemde bir hayli şaşkınlık yarattı.
  • matt'in sonunda ne christian'ın oğlu ne bilmem kimin yavuklusu değil öz be öz michael jackson olduğunun ortaya çıkacağı dizidir.
  • yaman cameo'larıyla kendine has bir dinamizm yaratan dizi. yıllar geçmesine rağmen hala "hey gidi be" gibisinden aklıma geliyor.

    70'lerden 2010'lara kadar şöyle bir mevzu vardı arkadaşlar. medya ve eğlence unsurlarında standart gibi bir şeydi. dünyanın bir yerlerinden insan hayatını şöyle bir kenarından köşesinden dürten, kıllandıran, meraklandıran bir info çekip çıkarılır, belli mecralarda servis edilirdi. misal yine popüler bir diziden örnek vereyim. x-files'teki temaların çoğu belli bir yaşta olan ve azıcık meraklı orta sınıf tiplerin dergilerde, kitaplarda, belgesellerde bir şekilde aşina olduğu mevzulardan hikaye edilmiştir. hatta james wan o dönemin infolarına, gustolarına ayık bir adam olarak kariyer yaptı. vince gilligan bu seviyelerin de ötesine geçti, walt whitman ya da hemingway gibi devlet sanatçısı tadında bir standardı kendi oluşturdu, ruhani, bu minvalde. *

    velhasıl zamanın ruhunda artık bu seviyede, formda yapımlar göremeyeceğiz. çünkü nüfus ve ekonomik şartlar sosyal medya çerçevesinde dev bir getto dopamin parodisini hakim standart gibi konumlandırdı. anormal değil ama çirkin.

    nip/tuck gibi diziler hayatın dibini bir yerden, tepesini bir yerden tutup kum saatiyle oynar gibi bir aşağı bir yukarı kulağımızın içindeki kristalleri hizaya getiriyordu. şimdi devir adidas eşofman altı, auto-tune, junk food, compulsive sex, genetik opera, gecekondu öfori, buradan ne çıkacak, cinnet çıkar, leşlik çıkar.
  • yok matt bana benziyor tipki ben filan diyor ahaha karisi da hayir christian dan diyor bu da komik cocugun michael jacksondan oldugunu kimse kabullenmek istemiyor. eglenceli bi dizi...
  • bu dizide herkesi bu kadar rahatsız eden ne var. seks seks seks...
    aşağılık seks, ucuz seks, yalan seks, yasak seks, zevk için seks, entrika için seks, seks için seks...
    açık açık görünce bizi rahatsız ediyor bu kadar seks, bu kadar yalan dolan. aslında televizyonda izlediğimiz her dizide, etrafımızda, arkadaşlıklarımızda, anılarımızda, kimseye söylemediğimiz sırlarımızda var bu. ama üstü kapalı, ama gizli saklı...
    avrupa yakası... volkan ve kubilay önce yaprak'la sonra selin'le, arada manken bir kaç kızla sevgili oluyor. noluyo 30 yaşında eşek kadar herifler kızlarla elele tutuşup pıtcılık mı oynuyorlar. niye avrupa yakasında volkan kubi selin ne zaman üçlü yapacak diye beklemiyoruz.
    yanık koza... ailenin annesi küçük oğlunun spermiyle gelinini döllerken, kocasının gayri meşru ilişkisinden olma çocuğunu istemiyor. hiçbirimiz ahlak bekçiliği yapmıyoruz.
    lisede aynı anda bir kaç kişiyle çıkarken, üniversitede aynı anda birkaç kişiyle yatabiliyoruz. ha bunu hergün yapmıyoruz belki hiç yapmadık ama bu olabilir birşey, olağanüstü hiç bir tarafı olmayan bir hadise.
    tek gecelik ilişkiler, dna testleri, gayri meşru çocuklar, arkadaşlarının eşleriyle yatan insanlar, ensest, ihanet, seksüel sapkınlık... bunlar sadece tvde, gazetelerde değil mi?
    hatalarımızla, sapkın addedileceğimizden korktuğumuz huylarımızla, doğru varsayılan toplum kanunlarıyla, düşlemekten bile çekindiğimiz şeylerle, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, inançsızlığımızla, insanlığımızla uğraşıyor bu dizi, lafı dolandırmadığı için mi bu kadar rahatsızız
  • bu kadar sezondur izliyorum bu diziyi herhalde sapıklığın insanların artık ahlakını paramparça edecek maksimum seviyeye geldiği sezon bu 5. sezondur. bu sezonda olanlara belli başlı şöyle bir bakarsak;

    --- spoiler ---

    -önce christian'a veren sonra sean'la evlenen julia isimli hatun kişi bir lezbiyenle beraber olmaya başladı. ki bu hatun daha önce çaycı hüseyin'le de işi pişirmişti.
    -bunun üzerine idolümüz christian troy'un yorumu şu oldu;(sean'a bakarak)''bu kadar yıldır ikimizin arasındaki hangimizin penisi daha büyük'' yarışmasının sebebi julia'ydı. şimdi öğreniyoruz ki penis sevmiyormuş bile!..''(adamımsın christian)
    -christian troy bir dergiye anadan doğma pozlar verdi ve sadece homoseksüel müşteriler çekebildi.
    -christian troy daha önce ameliyat ettikleri iki marilyn monroe imitasyonuyla yattı.(fanteziye bak .mına koyim)
    -sean mcnamara jakuzide işi götürürken sevgilisi olacak kate isimli hatun jakuziye sıçtı. evet bildiğin sıçtı.
    -eden isimli hatun(ki bu kız sean'ın eski eşi julia'nın lezbiyen sevgilisi olivia'nın kızı oluyor) ata sürünen zarının patladığını söyleyip zarını diktirmek istedi. oral ve anal yapmakta sakınca görmeyen bu hatun bakireliğin kutsal olduğunu düşünüyormuş.(hımm)
    -bu arada matt isimli pezvengin evladı geri döndü. uyuşturucu bağımlısı olarak.(ulan bir kere de arızasız gel be, bir kere de zarar yapmadan dur)
    -bir ara göt parmaklayıcı bir takım adamlar ortaya çıktı. dışkı örneği alıcam deyip hastaların kaselere ellerini daldırıyordu bunlar.(bu hikayenin üzerine gidilmedi sonra. unutuldu gitti.)
    -sean ve sevgilisi kate bir swinger partisine katıldılar. kate zenci y.rrağı istediğini belirrti sean'a. e haliyle ayrıldılar.
    -christian kimber'a ''penisimi senin o lağım çukuru gibi vajinana sokmak istediğimide nerden çıkardın'' diyerek beni mest etti.
    -bir bölümde yaşlı bir amcanın içine uzaylılar tarafından konulduğunu iddia ettiği bir çip ortaya çıktı. bunun da üzerine gidilmedi. uzaylılar geldi götürdü bu amcayı.
    -9. bölümde siyonizmin dibine vuruldu.
    -christian troy eski sevgililerinden gina'yı s.kerek öldürdü.(this is love)
    -gina'nın arkasından ''gördüğüm en iyi oral seks yapan'' kadın diye dualar edildi.
    -eden ve kimber voltranı oluşturup porno sektörüne girdiler.
    -matt dallaması gene sıçtı ve bu seferde istemeden de olsa ''ensest'' bir ilişkiye girdi.

    ve christian troy'un efsanevi sahnesi. 12. bölümde tüm ''özgeçmişini'' masaya vurdu. ''mükemmel bir cerrah olmak için iki şey gerekir: ''titremeyen eller ve bunun gibi(şeyine bakarak) kocaman bir alet. penisin ne kadar büyükse o kadar özgüvenin vardır, ne kadar özgüvenin varsa o kadar iyi bir cerrah olursun''.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    "never give a girl your number, always take hers. keeps you in control."

    dedi christian. ben ağlamaya başladım. daha sadece yüzünü gösteriyordu halbuki. ama kime, niye söylediği belliydi.

    "no american cars. german, italian or the occasional english. treat yourself to a barber shop shave once a month. take a beautiful girl to florence, eat at the enoteca. talk to marino, he'll take care of you. tell him you're my son. don't take any crap off anyone, you're better than that. but.. try to be good to people. never get too jaded to care. remember me."

    dedi, ben devam ettim. hıçkıra hıçkıra, titreye titreye, kendimi parçalaya parçalaya ağladım. dizi bitene kadar da susmadım. bunu yazmam belki o monologun 40 dakika sonrasına geliyor, yine susmadım. o çok etkileyici final bile etkilemedi, christian'ın wilber'a vedası kadar. bir babanın oğluna vedası, ona bir hayat boyunca vermeyi planladıklarını sadece 1 saate sıkıştırmaya çalışma çaresizliği, hayatta kendisinde ilk defa "sevgi" uyandıran varlıktan kopma zorunluğu, üstüne üstlük onu asla kendisi kadar sevemeyecek ellere teslim edişi ve belki de sadece bir şeyin bitişi... bir şey oldu ve hayatımda ilk defa bir tv dizisinin beni bu kadar ağlatmasıına sebep oldu. ne acı bir vedaydı o, nasıl olduysa, gelemedim kendime. zor gelirim.
    --- spoiler ---
  • bitti. birinci ve bence en başarılı olan sezona güzel göndermeler yaparak sessiz sedasız bitti. yazacak çok şey var, bir yerlerden başlamak lazım...

    --- spoiler ---
    belki de christian 100 bölümdür ilk defa sean'ın iyiliği için bir şey yaptı, içinden gelerek, isteyerek. bütün bölüm irili ufaklı metaforlarla doluydu zaten. julia'nın christian'a dementor muamelesi yaptığı kısım güzeldi. pornocu japon dedenin de ölümünün arpadan olması ve mutlu bir yüzle hayata veda etmesi de ayrıca manidar. ne demişti kızlardan biri: "hiro died a very happy man. he lived and died the way he wanted to." keşke hepimiz bu kadar şanslı olsak gerçekten de. christian, sean için henüz bu önermenin gerçekleşmesinin geç olmadığını anlamış olacak ki onu bağlı tutan tek şeyden -yani christian'ın ta kendisinden- çekip kurtardı.

    televizyon dizileri tarihinin gelmiş geçmiş en aptal, en ezik ve de kaybetmeye en çok mahkum karakterlerinden biri olan matt için ayrı bir parantez açmak lazım. hayatı ne zaman düzene girse en kibar tabiriyle bir gerizekalılık yapıp işleri berbat etmesine hayran kalıyor insan bir süre sonra. şimdi de christian'a kulak verelim: "it's amazing how you keep finding new and creative ways to screw up your life." hakikaten de yedi sezondur böyle oldu bu durum. her seferinde, bir öncekini aratmayacak şekilde dibe çekti kendini. bir aile olarak yedikleri yemek sahnesinde onun olmaması ise isabet olmuş.

    buradan en taşaklı lezbiyen liz'e, porselen bebek kimber'a, sadık hemşire linda'ya, "hey asshole" diyişine kurban olduğum gina'ya, world-class cleavage sahibi michelle'e, şeytanın kızı eden'a, enfes adam aidan'a, sevimli katil teddy'ye, the carver quentin'e, psikopat manyak colleen'e, tam bir taylan olan mike'a, sean'ın alter egosu escobar gallardo'ya ve şimdi hatırlayamadığım diğer dizi karakterine kucak dolusu sevgiler. ha bir de wilber gibi çocuğum olsun başka bir şey istemiyorum...
    --- spoiler ---
  • dördüncü sezonunu da sonlandırmış bulunarak, iki kelam etmek isterim nip/tuck hakkında.

    --- spoiler ---
    herşeyden önce söylemeliyim ki beni sezon finaliyle hayalkırıklığına uğratmıştır bu dizi. bunun nedeni finali sıkıcı ya da havada kalmış veya kopuk bulmam değil. zannedersem, birçok insan gibi, tek isteğim şu güzelim diziden bir tatlı huzur alabilmek, bir mutlu son görebilmekti. serde duygusallık var, ondan olabilir. ama ‘abicim film dediğin mutlu sonla biter’ gibi bir anlayışa sahip olduğumu itiraf etmeliyim.
    şöyle bir bakıyorum, 4 sezon/54 bölümdür gözümüzü kırpmadan izliyoruz bu diziyi. aynı gözlerimize sokmadıkları trajedi, anomali, ihanet, sapıklık, drama da kalmadı bu süre içinde. karakterlerin günlük yaşantılarında hep tam ‘işler yoluna girdi’ derken bir şeyler ters gitti. asıl sorun da, bize bir türlü birilerini suçlama şansının tanınmamış olmasıydı. hep ‘kötü’ zannettiklerimizin trajik geçmişleriyle yüzleştirildik, ellerimizde ‘iki yanlış bir doğru’, ikilemlerde kalakaldık. kim haklı kim haksız, muhakemesini bir türlü yapamadık. yetmezmiş gibi, bu dilemmaları görsel anlamda desteklercesine, ameliyat sahnelerini de ‘gore’ ye çevirmekten kaçınmadılar. rahatsız olduk, yeri geldi kafamızı çevirdik, velhasıl, herşeye rağmen severek hatta bayılarak izledik nip/tuck’ı.
    ne diyordum... peki ben ne bekledim finalden?
    misal, sean connor’un diğer elini de ameliyat edecekti, connor hemencecik iyileşiverecekti. julia ile sean ayrılmayacaktı. matt kimber orospusundan ve kiliseden (bkz: scientology) ayrılıp evine dönecekti. christian sonunda bir kadına bağlı kalacak , wilbur ve michelle ile sonsuza dek mutlu yaşayacaktı. poppy ve liz barışacaktı. escobar ölmeyecek, artık iyi bir insan olacaktı. (tamam, burda duruyorum, abarttım). ama ne oldu? sean hissesini satıp miami’den ayrıldı, california’ya yerleşti. çocuklardan ve julia’dan ses seda yok. michelle christian’ı terketti. gariban troy da naapsın, sean’ın peşinden gitti california’ya*. yine böyle bir belirsizlik havası. hani herşey berbat bitti ama, kankalar ayrılmadı edası... bütün bunlardan sonra dizi (eğer devam ederse) nasıl devam edecek çok merak ediyorum
    --- spoiler ---

    spoiler kısmını bir kenara bırakıp diziye magazinci edasıyla yaklaşmam gerekirse; bu dört sezonun şerefine, ava moore*yi dizinin en güzeli, quentin costa*yı dizinin en yakışıklısı, escobar gallardo*yu dizinin en sempatik/psikopatı, gala gallardo*yu da en karizmatiği ilan ediyorum.

    dizinin müziklerine gelince. gerçekten belki de nip/tuck’ın en güzel yanı, bir taraftan episodları yutarken diğer taraftan da soulseek yardımıyla dizinin soundtrack’lerini birer birer indirmekti sanırım. yine kişisel beğenilerime dayanarak, dizinin en indirilesi/dinlenesi şarkılarını da şu şekilde sıralıyor ve entryme son veriyorum.

    (sezon 1)

    rolling stonespaint it black
    telepopmusik – genetic world
    bird york – breathe deeply
    peggy lee – the boy from ipanema
    poloroidso damn beautiful
    the cardigans – lovefool
    shirley bassey – where do i begin
    fischerspooner – emerge
    b factor – make me cry
    mosquitos – boombox
    billy ocean – lover boy
    daniel ash– fever
    tori amosa sorta fairytale
    elton john – rocket man
    rod stewart – hot legs
    gary neumancars
    commodores – machine gun

    (sezon 2)

    stevie wonder – i wish
    billy idol – eyes without a face
    gotan projectlast tango in paris
    fischerspooner – just let go
    queen – body language
    clawfinger – step aside
    rolling stones – mother’s little helper
    dakesh yorkmoonlight sonata
    saint privat – girl from ventimiglia
    gotan project – una musica brutal
    kelis – milkshake
    duran duran – skin trade
    rolling stonessypmpathy for the devil
    blue oyster cultdon’t fear the reaper
    steely dan – deacon blue
    psapp – in hy head
    supertrampgoodbye stranger
    gotan projectepoca
    gotan projectqueremos pas

    (sezon 3)

    madeleine peyroux – dance me to the end of love
    elbowany day how
    feist – inside and out
    fischerspooner – all we are
    timo maas – release
    gotan project – chunga’s revenge
    radioheadeverything in its right place
    astor piazzolacite tango
    gotan projectwhatever lola wants
    queen – fat bottomed girls
    the bellrays – santa’s going to rock

    (sezon 4)

    goldfrappstrict machine
    a taste of honey – boogie oogie oogie
    gotan projectnotas
    hot chocolate – you sexy thing
    gotan projectdiferente
    nick gilder – hot child in the city
    gotan projectlunatico
    memento morilaid
    sister sledge – he’s the greatest dancer
    oasiswonderwall
    gotan projectdomingo
    gotan projectarrabal
    the rolling stonesgimme shelter
    the rolling stonesslave
    the rolling stonesas tears go by
    george michaellike jesus to a child
    pink martinique sera sera

    soundtrack için kaynak : http://niptuckfans.com/
  • dün akşamki bölümüyle beni yıllar öncesine götürmüş aklıma deliler gibi the bold and the beautiful ile young and the restless seyrettiğim mutlu çocukluk dönemlerimi getirmiştir. o dizilerde de aynı cast sıkıntısından mıdır nedir herkes birbirini sikerdi. veya çok abazaydılar adam yetişmiyordu. ayrıca bu dizide "olay" "sok" "dumur" diye anlatılan durumların hepsi zamanında bu soap operalarda vardı. çocuk tacizi de vardı, tecavüz de vardı, millet biribirinin karısını sevgilisini düdüklemeyi geçmişti, brooke hem ridge ve torn kardeşlerle hem de babaları ile yatmış stephanie'den yemediği tokat kalmamıştı. o dizilerden tek bir farkı biraz daha hızlı ilerlemesi olabilir ama o yalan rüzgarı ki elinde silahla 3 bölüm olduğu yerde durabilen nina gibi bir vatan evladını bize hediye etmişti. neyse, üniversitedeyken osmanlı tarihi mi siyasal tarih mi ne öyle bi dersin finaline çalışırken şöyle bir geyik dönmüştü (pls try this at home with british accent)
    - in the ottoman empire, men fuck women, women fuck women, women fuck men and men fuck men. so it's a circular society rather than hierarchycal one.
    işte bu dizinin gittiği nokta budur. bu vakitten sonra christian ve sean sevişiyor ulaaaaan diye bir haber almadıkça bu diziyi seyretmeme kararı aldım.
    ps: ama michael jackson hasretimi gidermek için seyredebilirim. o çocuk benziyor cidden.
hesabın var mı? giriş yap