• jim jarmusch marifeti, 91 yapımı neffis film;

    los angeles, new york, paris, roma ve helsinki'de, aynı anda ve aşağı yukarı aynı sürede ve hep taksilerde geçen, akıllara birbirinden durgunluk verici beş hikaye. paris bölümünün fransızca, roma bölümünün italyanca çekildiğini söylersek, helsinki bölümünün ne'ce çekildiği kolaylıkla tahmin edilebilir.

    oyumu, paris ve helsinki hikayelerinden yana kullanmakta bir beis görmüyorum
  • jarmusch'un basit bir hikayeyi harika dialoglar ve sempatik karakterlerle anlatıp izleyiciyi yakalamasındaki başarısının önemli örneklerinden biri. en gerilimli ve en hüzünlü anlarda bile insanı gülsetmeyi başarabiliyor. roberto benigni'nin sahnesinde kalp krizi geçirmemek elde değil. en güzel sekans "new york" bence. ayrıca bu bölüm, izledikten bir kaç gün sonra bindiğim taksinin şöförünün "bugün benim taksicilikte ilk günüm" demesi ile gülsem mi ağlasam mı dedirtmiştir...
  • new york'da ve roma'da geçen hikayelerde, down by law'a göndermelerde bulunan film. aynı zamanda -deyim yerindeyse- en hareketli jim jarmusch filmi.

    --- spoiler ---
    new york'ta geçen hikayede, doğu almanya'dan göç etmiş taksi şoförü tiplemesinin adı, helmut grokenberger'dir. grokenberger, down by law'un prodüktör firmalarından birisinin adıdır aynı zamanda.

    roma'da geçen hikayede, kamera arada bir, fırlama taksi şoförünün vites topuzuna zoom yapar. vites topuzu, üzerinde 8 yazan bir bilardo topundan yapılmıştır. down by law'da ise, hapse giren italyan, ki yine night on earth'un roma episodundaki taksi şoförünü canlandıran roberto benigni çıkar karşımıza bu tiplemede de, hücre arkadaşlarına neden oraya düştüğünü anlatırken, "üzerinde 8 yazan bir bilardo topuyla adam öldürdüm" der.
    --- spoiler ---
  • bir baska super jarmusch filmi. uzun suredir senaryosu uzerinde calismakta oldugu film yalan olunca, jarmusch gaza gelmis, sikerim boyle askin izdirabini, o zaman kankalarla cekecegim bir film yapayim diyip 8 (yaziyla sekiz) gunde bu filmin senaryosunu yazmis. filmde bence one cikan veya zayif kalan bir bolum yok, hepsi esit guzellikte. ama tabi roberto benigni neden et ve ot yemedigini anlatirken ayri yarmakta. son ve gereksiz bilgi kabilinden, winona ryder'i bilincli bir tuketici olarak lucky strike icerken gorebiliriz bu guzide eserde.
  • tum taksicilerin direksiyonu gereksiz bi sekilde surekli saga sola kirip durmasi ve new york daki hikayenin fazla utopik olmasi (bana oyle geliyor) disinda cok begendigim bir film oldu. eminim ki bircok insan sikilip "bu ne ya" diyecektir ya da demistir ama bu sonunda bir sey beklememek gereken, yalnizca basindan sonuna kadarki goruntusu ve hikayesiyle insani yakalamaya calisan (ve bence basaran) bir filmdi. birbirinden uzak cesitli cografyalarda yasayan insanlarin farklari ve benzerlikleri uzerine bir hikayeydi ve bunlari yansitmakta bir hayli basariliydi. los angeles'ta film yildizlari ile sokak yildizlari bir arada yasiyor, new york'ta bir taksici bile yollari bilmemeyi basarabiliyor ve insanlar bir zenciyi "parasina ragmen" taksilerine almayabiliyorlardi (her sey sokakta yasaniyor bagirilip cagiriliyor ama biri durup seyredince de kabahat oluyordu bi de). paris'te sorun irkcilik ve empati yoksunlugu gibi bir seyken italya dinin merkezinde bir ulke olmasina ragmen roma'da insanlar sokakta sevisiyor, adamin aklina gelebilecek en acayip fanteziler gerceklestirilebiliyordu. helsinki'de ise herkesin durumu birbirinden beterdi.. ve herkes cokk yalnizdi. bu sonuncuyu gercekten hissedebildim. hepsini hissedebildim. iyi bir filmdi.
  • özellikle roma'da geçen hikayenin eğlendirici yanı (her ne kadar woody allen'ın every thing you always wanted to know about sex... filmini çok andıran yanları olsa da) ve helsinki'de geçen hikayenin dokunaklığı ile zihinlerde ve kalplerde yer edinen, bin bir uğraş sonunda film arşivimdeki yerini de alan film.
    filmin beş şehirde geçmesinin nedeni ise jarmush abinin hayatını bu beş şehirde yaşıyor olmasındandır.
  • hayat güzeldirden tanıdığımız roberto benigni;'nin roma bölümünde gülmekten kırıp geçirdiği, ama new york'unda ayrı bir yeri olan diğer ülkelerde zerre sıkılmadan izlediğimiz mükemmel film, keşke birkaç şehir daha olsaymış boku çıkana kadar seyretseymişiz dediğimiz izlenesi film.
  • jim jarmusch sineması malumunuz diyaloglardan ziyade "durum" sinemasıdır. öyle yerlere yatıracak kadar komik de değildir; tabi gülmekten yerlere yatanlar oluyordur, onlara da lafım yok ama ben o kadar gülmüyorum bu adamın filmlerine. sonra jarmusch'un önceki filmlerinde bir buluşamama, kesişememe hali ve dahi pratiği vardır, ironi biraz da böyle işler. işte bu film kanımca jj'un yavaştan değişen ya da olgunlaşan sinemasının ilk adımlarından biridir. her bir bölüm kendi başına ironiktir; los angeles'ta olup hollywood'a kapak atmak 'istemeyen' winona ryder, new york'ta amerikan rüyasının peşinden koşan ama etrafıyla iletişemeyen alman karakter, paris'te hor görülen hassas fildişilinin 'renk'leri önemsemeyen birine denk gelmesi ve sorduğu sorular, dini merkez olan italya'da en çok konuşulan ve görülenin cinsellik olması ve aki kaurismaki'ye saygı mahiyetindeki helsinki bölümünün en trajik hikaye olması basitçe bu ironilere örnek olabilir. tabi yine geneli benigni tarafından doğaçlama yapılan ve en az jarmusch olan roma bölümünün burada en çok sevilmiş bölüm olması da ayrı. bana kalırsa favori los angeles, plase new york.
  • bir gece los angeles, new york paris roma ve helsinki de kısa taksi yolculuklarıyla şehirleri gezdiren, kısa filmlerden mütevellit, güzel ötesi bir film.

    ben en çok winona ryder'ın taksi şöförü olduğu los angeles hikayesini sevdim.

    sadece benigni 'nin yer aldığının söylemek bile roma bölümü hakkında bir çağrışım yaptıracaktır sanırım. o kısmı çok sevmememin sebebi, hikayelerin hüzünlü birlikteliği ile uyumlu olmamasıydı. o kısım, jim jarmusch'un değil de benigni'nin bir filmi gibi duruyor. diğer bütün hikayelerde dokunaklı bir yön vardı; roma ise, nedense, kara komedi havasındaydı. belki ordaki taksi şöförünü başkası oynamalıydı ya da rahibi ya da hikaye başka türlü olmalıydı. bir şekilde diğerlerinden ayrılıyor gibiydi. ya da birbiri ile bağlantısız kısa filmler olmasına rağmen, o hariç, diğerleri birbirine sanki bağlanıyordu.

    her film öncesinde, o kısmın geçtiği şehrin meydanlarına, bir kaç köşesine birer bakış atılıyordu. en etkileyici manzara ise karla kaplı helsinki'ydi bence. ürkünç görünüyordu. tek gündüz görüntüsü de, los angeles'a aitti.

    insan, bir konsept doğrultusunda birleştirilen kısa filmler izleyince, bu tür ayrıntıları önemsiyor. kısa film izlemenin de tadı bir başka oluyor, demeden geçemeyeceğim.
  • ne güzel filmimizdin sen night on earth. paris, helsinki ve los angeles hakkında yazmak uzun iş, çok şey var, yazılmış zaten bi kısmı. new york'a da koptuk öldük diyip geçiyoruz da, roma bölümünde roberto benigni'nin anadoluda eşekler teklif ediyormuş temalı günah çıkarması yok mu.. o oyunculuk, o padre'ler.. o işte. gece gece insanın aklına düşünce bile güldürüyor.
hesabın var mı? giriş yap