• "şöyle düşünün: bir yarı final maçı... maçın bitmesine 3 dakika var.. ve takımınız 2-1 galip. ama herifler (karşı takım yani) bastırdıkça bastırıyor. etrafınıza bakıyorsunuz ve binlerce yüz görüyorsunuz. kimisinde korku, kimisinde umut... ve kimisinde endişe... herkes kaybolmuş durumda. kafalarından çok iyi hissettiğiniz şeyler geçiyor. maç bitiyor. skor önemli değil, yendiniz ya da yenildiniz... kapılar açılıyor, kalabalık dağılıyor. herkes bir yöne dağılıyor.

    ama bir dakika... düşünün. sadece bir kaç dakika önce siz bir şey yaşadınız. hissettiniz, bağırdınız, tarifsiz bir endişe duydunuz, rahatladınız, paniklediniz, kahkaha attınız, ağladınız, içinizden birşeyler koptu, içinize birşeyler eklendi sanki...

    şimdi bir daha düşünün: kendinizi hayatınız boyunca kaç kez dünyanın merkezinde hissedersiniz? kaç kere tarifsiz mutluluk duyarsınız, kaç kere adrenalin salgınız deli gibi çalışır? kaç kere tarifsiz üzüntü çekersiniz. bir? beş? on? aşık olduğunuzda? evlendiğinizde? çocuğunuz olduğunda?..

    işte biz her hafta, her sezon, her yıl ölene kadar bu duyguları tadıyoruz. çünkü her zaman bir sonraki sezon vardır... eğer kupayı mayıs ayında kaybedersek, bir sonraki şubat ayında, örneğin 4'üncü tur maçımız vardır. yaşadığımız dünya böyle değil, biliyoruz. mayıs'ta bitmiyor ve ağustos'ta yeniden başlamıyor..."
  • okuduktan sonra, bunu yazan keşke arkadaşım olsaydı, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyeceginiz yazar. hatta, telefonda konusmak kesmezse maca bile gidersiniz highburyde. (serbest cagristiran; holden caulfield)
  • 35. londra kitap fuarı'na ev sahipliği yapan reed fuarcılığı aynı zamanda silah fuarlarına da ev sahipliği yaptığı için kınayan 13 yazarın arasında olmasıyla bir kez daha takdirimi kazanan yazar.
  • günümüz türk edebiyatında işlediği konular, bunu ele alış tarzıyla karşılığı bulunmayan yazar. evet nick hornby gayet light sayılabilecek konular üzerine hikayelerini kuruyor ve hatta romanlarının merkezine direkt olarak bir hobiyi yerleştiriyor ama bunu insanı sıkmadan ve bir şeyler anlatabilecek tarzda yapıyor.

    bizdeyse hornby'le benzeri konular işleyen bir yazar es kaza çıkarsa ve ilk kitabı bir şekilde okuyucudan iyi tepki almışsa hemen tarzını değiştirmeye başlıyor. light konular bir anda derin derin meselelere dönüşüyor, derken gazetelerde köşe yazarlığı mesaisi başlıyor. böyle olunca ister istemez siyaset dünyasına adım atılıyor. ee siyaset yazan biri artık söz gelimi kaykay tutkusu üzerine roman yazamayacağı için ya gıldırgıcık konular aramaya başlıyor ya da hacmi şişirilmiş aşk romanlarına dadanıyor. sonuç olarak da nick hornby tarzında ilerleyebilecek bir yazar anında tozlu sayfalara gömülüyor.

    madalyonun bir de diğer tarafı var. hornbyvari konuları ele alan yazarların bir türlü kurtulamadıkları hata: mesaj kaygısı. zaten basit konular ele alıyorum bari yoğun mesaj vereyim diyen yazarlarımız sonuçta öyle bir roman ortaya koyuyorlar ki ders kitabı niyetine okut.

    bir de yeni dönem sosyal medya yazarları var. hornby çıkması umudumun en yüksek olduğu grup. fakat bazen aşırıya kaçan dil rahatlığıyla bu nasıl olacak bilmiyorum. dile çekidüzen vermek, acayip sıradışı konular yazmadan da sıradışı, ilginç ve hepsinden öte sade olunabileceğini anlatmak gerek.
  • ölümüne sadakat ve çat isimli kitaplarını büyük bir keyifle okuduğum, ölümüne sadakat' i herkese şiddetle tavsiye ettiğim ve tam bir erkek kitabı ama kadınlar da büyük bir keyifle okur diye tanımladığım muzip bir yazar. kitapları kolay okunur, eğlencelidir ve ilşkiler üzerine yazılan sabun köpüğü romanlara, kişisel gelişim zırvalarına falan kıyasla çok daha öğreticidir bence.

    ben samimiyeti çok severim edebiyatta ne var ki günümüzde bazı türk yazarları, yeraltı edebiyatı adı altında samimiyeti en büyük samimiyetsizlik haline getirmiş durumdalar. ben nick horby' i gerçekten samimi bulurum.

    slam (çat)
    high fidelity (ölümüne sadakat)
  • "los angeles sinirlari icinde victoria donemi romani okunmaz/okunamaz" diyerek bir kere daha beni yerlere calan alemin bir tanesi.
  • kendi sectigi 31 parcayi anlattigi kitabinin ismi 31 songs that changed my life dir
    ayni zamanda bu kitabin bir de soundtrack i piyasaya cikmistir
  • high fidelity,fever pitch,about a boy adli eserlerin sahibi,arsenal fanatigi ingiliz yazar.
  • inanilmaz guzel bir adamdir. olmak istedigimiz sevmek istedigimiz seyleri yapan kimsedir kendileri. ben fever pitch belki 5. defa okuduktan sonra sunu sorarim kendime. turkiyede kim futbolu bu kadar seviyor? gercekten sevmiyoruz aslinda futbolu. avrupa fatihi turkiyenin avrupaya acilan kapisi dedigimiz takim 80 bin kisilik stadyumda sadece 750 kisiye oynuyor. bu aslinda nasil bir futbol kulturumuzun oldugunu gosteriyor. kume dusen bir takim ingilitere liginde 15 20 bin kisiye oynarken bizim en buyuk dedigimiz takim sadece 750 kisiye oynuyor. kabul etmemiz lazim biz futbolu cok seviyor gibi hissetsek de sevmiyoruz o kadar. stad larimiz dolmuyor. iyi bir anadolu ekibi bile dolduramiyor tribunleri. biz peki futbolda neyi seviyoruz? yani sadece fener galatasaray rekabetini mi seviyoruz ki takimimizi karda kista tezahuratlarimizda dedigimiz gibi desteklemiyoruz. gercekten kabul edelim biz futbolu bu kadar sevmiyoruz ve belki sevmiyecegiz. bilmiyorum buna uzulelim mi bu kadar futboldan uzak oldugumuza. ya da futbolu cok sevdigimiz yalanina kendimizi inandirdigimiza. stadlari buyutmemiz yeni stadlar yapmaya calismamiz hepsi yalan. cunku o kadar futbol seyircimiz yok. en cok seyirci gelmesi gereken stad takimi uefa kupasi aldiginda lig maclarinda bos kaliyor. buna basariya doymus abi seyirci demek ne kadar yalan ne kadar cirkin. ve ne kadar futbol sevgisine karsi. neyi seviyoruz biz cok merak ediyorum. niye haftaici oynanicak bir avrupa macini bekliyoruz biz o kadar sevmiyoruz ki bu sporu.
  • babamla birlikte nerde görsek atlayarak kitabını aldığımız yazar*.3'er 5'er tane var her kitabından.çok korkuyoruz belki bir tanesini kaçırmışızdır diye.hastasıyım.ha birde kanat atkaya'nın abisi olur aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap