• yobazligin, bagnazligin 21.yy versiyonudur.

    istisnasiz bicimde rahata ermis toplumlarda gorulur, ugrasacak birseyi kalmayan bireyin, kendisiyle ugrasmasindan ileri gelir. yani elektrigi, suyu tamam amcamin, ama kendini ilerletmesi gerekmektedir. bunun icinde eski dogu felsefelerindeki kavramlardan faydalanilir, ornegin tekamul.

    bireyselligin on planda oludugu endustriyel toplumlarda, bu tekamul anlayisi, tony robbins tarzi kisisel gelisim sacmaligiyla sakat bir fuzyona girer, ve kisi inanilmaz bir aclikla kendini dunyasinin merkezine koyar. bunu da bilerek yapmaz ama kacinilmaz olarak gerceklesen budur, kisinin kendiyle dolmasidir, kendini kara gecirilecek bir sirket gibi, yetismesi gereken bir proje gibi, gecilmesi gereken bir sinav gibi gormektir.

    bu cok guclu bir etki ne yazik ki ve kisinin algisinin icine eder tam anlamiyla, zira kisisel gelisim masturbasyonu sirasinda kisi kendini dis etkilerden koruyacak muthis guclu bir retorik gelistirir. soyle ki, eger siz ona farkli birsey soylerseniz, sizi "sezgisi zayif, ne dedigini bilmiyor, bu da gelismeli" diye etiketler. onun gozunde aciklamalariniz sizden bagimsiz degildir, 2+2 = 4 bile sizde ayri ayakta durabilecek bir onerme olmadigindan, sezgisi zayif diye etiketlendiginiz zaman tum savlariniz da cope gider.

    bunun ustune, iyice zirtapoz olanlari bin bir turlu komplo teorisi de uretir. bu da akilciliga karsi ekstra bir savunmadir. siz onlarin savlarini, bulgulariniz esliginde ampirik bicimde degerlendirirken, onlar bu bulgularin da, sonuclarin da hukumetler/siyah giyen kotu adamlar tarafindan carpitildigini, gercegin toplumdan saklandigini dusunurler. ama ne kadar inanilmazdir ki herkesten saklanan bu gercekler bir sekilde onun gibi az sayida insana sizmistir.

    iste burada da savunma mekanizmasinin ucuncu duvari karsimiza cikar: kisi kendine uydurma bir misyon yukler. uydurma kelimesi burada onemli, inandiklarinin yanlis oldugundan degil, misyon yuklenirken icinde bulundugu bilincsiz samimiyetsizlikten bunu soyledim. (bu arada psikolojiden zerre anlamam, bunlari gotumden uyduruyorum, en iyisi daha fazla okuyup zaman kaybetmeyin. bu uyariyi da bir ara basa alirim) yani kisi, bu misyonu sadece ve sadece bagnazligini rasyonelize etmek icin, sizi hic mi hic dinlememek icin kullanir. zira sizin gibi zavalli insanlara karsi evrensel sevgisini beslese de, cogunlugun yarari icin sizin onu engellemenize (savlariniz ne kadar dogru olursa olsun) izin vermeyecektir.

    amaaa isin misyon kismi da burada tikanip kalir, eyleme donusmez. zira dedigim gibi bu sadece dis etkilere kapanmak icin bir baska savunmadir. eyleme gecebilen tek sey ise, basta da bahsettigim ve kisinin bu maceraya atilmasinin asil nedeni olan, mucadele eksikliginden dolayi surekli icini kemiren bireysel tatminsizligini kendiyle ugrasarak doyurma cabasidir.

    kisacasi eylemin kaynagi bencilcedir fakat rasyonalizasyonu ulvidir.

    bunun caresi nedir? bunun caresi kisinin meslek edinmesi, hobi edinmesi, cesitli konulari merak edebilmesidir. merak ettikce, hayatina anlam bulur ve hayatin ozunde bulunan ve insanin olumlu bir varlik oldugunu idrakiyle baslayan tatminsizligini unutur. bence bu kisinin yapabilecegi en iyi seydir, otesi nafiledir. yani bu tatminsizligi yoketmeye calismak, kisinin kendi kendine lobotomi yapmasindan farkli olmayacak bir cozumden otesi, bosa kurektir.

    varoluscular bunu anlayip, cozum bulmak icin fantastik dogmalar kabul ettiler (ozgurluk gibi) schopenhauer gibiler ise bari muzikle falan ugrasalim da unutalim diye yenilgiyi kabul etti. bunlardan yuz sene, iki yuz sene sonra yasayan bizler ise bakiniz cozumu nerelerde ariyoruz (bkz: foton kusagi)
  • bir müzik türü olarak 1980'lerin ikinci yarısında ismi verilmiştir. kitaro, vangelis, jean michel jarre, enya, yanni, david arkenstone ve özellikle narada ve windham hill müzisyenleri bu gruba giren sanatçılardır. genelde enstrümentaldir, loreena mckennitt, enya gibi özellikle kelt kökenli sanatçılar tarafından şarkı formunda eserler de verilmektedir.

    new age ismi, bu sanatçılar tarafından pek benimsenmemiştir. sözgelimi mckennitt "modern kelt müziği" tanımını tercih ederken, jarre "elektronik süit", kitaro da "ruh müziği" ya da "ses resimleri" olarak çalışmalarını tanımlar. eleştirmenler ya da top bilmem kaç listelerini hazırlayanlar tarafından da bu tip çalışmalar, daha başka bir sürü isme yakıştırılır; ambient, relaxing, easy listening vb. ancak şu da bir gerçektir ki, new age (ve diğer isimler) çıkmadan önce, jean michel jarre'ın magnetic fields albümü (1981) 4 ayrı listeye girme başarısı göstermiştir. isim kullanışlı olmuş yani, tek liste var artık.

    bu müziğin ismi yakışmış, yakışmamış ya da "hayır, filanca sanatçı new age'den daha derinlikli müzik yapar!.." tartışmalarına girmeyip de, genel kabul gören anlayış üzerinden gidecek olursak, bu başlık altında toplanan çalışmaların yaşama kattıklarını da daha iyi görebiliriz.

    new age, biraz sesleri kullanarak resim yapmak, biraz da sözcükler yerine seslerle duyguları anlatmaktır. gördüklerinizi ya da hissettiklerinizi daha geniş bir hareket alanında somutlaştırabilirsiniz bu müzikle. elektronik sesleri küçümsemez, tam tersine, synthesizer'ı kendi işlevi içinde ele alan çalışmaları mümkün kılar. kalıplara yaslanması gerekmez, bu nedenle anlatım araçları çok geniştir. zaman zaman denizdeki bir mağarada yankılanan dalga seslerini, zaman zaman da metro vagonlarının raylardaki seslerini kullanırsınız bu özgür alanda, hatta bir sulama fıskiyesinden ritmi verebilirsiniz. mutlaka davullar olacak diye bir kural yoktur, söze gereksinim duymaz çoğunlukla, illa aşk temalarını anlatmaz, gitarsız da müzik olabileceğinin kanıtıdır, akustik sesler dışındaki seçenekleri sunar. diğer müziklere ait çeşitli belirteçleri, öğeleri alıp kullanabilirsiniz ama bunun tersi genelde küçümsemeyle karşılanır. (klasik müziğe elektronik sokmak ya da rock müzikte yerel tınılar kullanmak vb). daha çok klasik müzik ve caz arasında bir çizgi izlese de, türün kendine özgü müzisyenleri sayesinde bu kalıp da kırılmıştır.

    bu geniş anlatım özgürlüğü, new age çalışmaları belgesellerin, dizilerin, çizgi filmlerin ve kimi sinema filmlerinin vazgeçilmezi yapmıştır. ipek yolu, chariots of fire, 1492 - conquest of paradise, baraka dünyaca ünlü örnekler arasında sayılabilir. sözleri olabildiğince az kullanıp öykü anlatmak isterseniz, yine size en yakın tür new age olacaktır. vangelis'in the city ya da oceanic, kitaro'nun sacred journey of ku-kai 1-2-3 albümleri, jarre'ın oxygene, revolutions albümleri vb. çoğu zaman belli bir melodiye sahip olmayan doğaçlama kaydedilmiş olan parçalar, öykülemeye destek olur.

    yoğun bir iş temposunda ya da yorucu bir günün sonunda, insanı gevşetecek, dinginleştirecek bir potansiyele sahiptir bu müzik türü. bunun için illa mumlar yakmak, egzotik tütsüler kullanmak, sessiz bir ortamda yoga yapmak gerekmez. akşam iş çıkışı dolmuşta giderken kulaklıktan dinlenecek bir parça, mesela vangelis'in the city albümünden twilight çalarken dışarıya, giderek çöken alacakaranlığa bakmak yeter. yoğun çalışma temposunda bir yerlere bakmak yerine gözleri kapamak ve mesela tango to evora'yı dinlemek de dinginleşmeyi sağlayacaktır.

    yaşam bir bütündür ve new age felsefe olarak bu anlayışı benimseyen bir akımdır. sanat, yalnızca bir erkek ve kadın arasındaki duygusal etkileşime indirgenemeyeceğinden, müzik de bunun istisnası değildir. new age, popüler anlayışın bu yöneliminin dışına, daha geniş bir yelpazeye yöneliktir. stephan micus'un ya da dead can dance'in mistisizmi, kitaro'nun doğadan çizdiği manzaralar, vangelis'in uzay temaları ya da jean michel jarre'ın insan-doğa arasındaki etkileşimlerini anlatan çalışmaları; gün içinde şu ya da bu biçimde karşılaştığınız yaşam parçalarıdır ve her biri, o muhteşem bütünü olanca görkemiyle anlatmaya yöneliktir.

    edit: yazım ve de bakınızlar filan...
  • görelilik, elektromanyetik alan, kuantum teorisi gibi şeyleri çarpıtıp kendi savlarına dayanak gösterenlerin de kendini içine koyduğu akım. misal bazı kişiler reikiyi anlatırken olayı e=mc^2 formulündeki enerji kütle ilişkisine dayandırır, telepatiyi beynin ürettiği radyo dalgalarıyla açıklar, böylece insanlar tarafından neyi ifade ettiği bilinmeyen ama bir şekilde populerleşmiş bilimsel kavramları kendilerini inandırıcı göstermek için kullanırlar.
    yine benzer bir taktik, bu akımlarla ilgili paralı kurs, seminer düzenleyen ve eğitmen diye ortada dolanan insanların inandırıcılık için sahip oldukları mühendislik, doğa bilimleri diplomalarını ön plana çıkarmaları, mezun oldukları üniversitelerin ve aldıkları eğitimin toplumdaki genel imajını suistimal etmeleridir. evet eskinin üfürükçü hacı hocalarının, dininin yerini artık new age eğitmeni üniversite mezunları ve temel bilimler almıştır; eskiden çaresizce kendine gelen cahillere bunlar kuranda var denirken, bugün bunlar fizikte, biyolojide, mühendislikte var denmektedir. mesele dünden bugüne aynıdır aslında; yedirebildiğine yedirmek.
  • efendim new age zirtapozlugunun butun refahi yerinde milletlerde ortaya cikmasinin ardinda sadece toplumun maddi refaha ermis olmasi degil ayni zamanda bilgiye ulasmanin caba gerektiren bir ugras oldugunun unutulmasi da yatar. immanuel tolstoyveskinin dile getirdigi gibi kisi kendiyle ugrasmaya baslar ama bunun altinda yatan sebeplere de bir goz atsak yeridir. ornegin refahin geldigi her yere new age gelmemistir, new age bir 20. yuzyil olgusudur. refah ortacag italyasina ronesans, aydinlanma cagi ve victoria ingilteresine bilim meraki, antik yunana doga felsefesi getirmistir. simdi 20 yuzyilda nooldu da millet kendini bilime felsefeye sanata degil de bulanik yari mistik ogretilere verdi? neden varolusunun sebebini ruhta veya maddede degil de daha da ulasilmaz bir diyarlarda aramaya basladi?

    bunun sebebi ruh ve beden, kainat ve zaman hakkinda pek cok bilginin populer olmasi, bir sekilde ozumsenmeden dahi olsa dogayla ilgili yeterli miktarda bilginin hic caba harcanmaksizin ve dahi farkinda olunmaksizin bunyeye sirayet etmesidir...yoksa dogu felsefesi, mistisizm victoria ingilteresinde de asiller arasi pek makbul bir konu idi. ama en egzotik asiller hep evlerine amator kimya biyoloji laboratuvarlari kurup doganin sirlarina vakif olmaya calisanlardi. neden benzeri bir amator bilimadamligi salgini saramadi gec 20.yuzyil zenginlerini de new age zirtapozlugu sardi?

    bunun sebebi genel olarak bilimsel bilginin ucuzlamasi ama ayni zamanda meraklana yeni cigirlar acacak bilginin ise elde edilmesi giderek daha da zorlasan bir mal haline gelmesidir kanimca. varolusuyla ilgili sorularini bilim ya da felsefe yonunde cevaplamaya calisacak romali, yunanli ya da ingiliz aristokratinin cok basit sorular sormasi yetiyordu...o basit sorulara cevap aramak tam zamanli bir hobiye donusmeye uygundu. bu gun ise insan farkinda olmadan evren hakkinda, biyoloji hakkinda (ayrintili ve ozumsenmis olmasa da) o kadar cok seyi o kadar masrafsizca ogreniyor ki bilgi buyulu, estetik sahibi ve keyif verici bir ugras olmaktan cikiyor. buna bir de new age e eslik eden postmodernizmi ekleyince bilimsel bilgi gizemlere cevap arayanlar icin tu kaka olmaktan ote kacinilmasi gereken bir baski araci olarak gozukuyorlar.
  • tanrı ölünce,sistemi tasıyamayan risk toplumu insanı gelecegini yasamadan görmek ister,fal cafelere sıgınır,ilahilerden bozma elektronik parçalarla avunur,idoller öteki kavramına "tutunmak" zorundadır...
    böylesi bir dönemdir new age,hayalleri kitaplarla pazarlama dönemi...
    sonuç için (bkz: tanım toplumu),hatta(bkz: prozac toplumu)
  • mattafix grubunun elemanlarından biri olan marlon roudettein solo çalışması.

    bu muhteşem şarkının sözleri ise şu şekilde:

    if love was a word, i don’t understand.
    the simplest sound, with four letters.
    whatever it was, i’m over it now.
    with every day, it gets better, it gets better.

    are you loving the pain, loving the pain?
    and with every day, every day
    i try to move on.
    whatever it was,
    whatever it was,
    there’s nothing now.
    you changed.
    new age.

    i’m walking away, from everything i had.
    i need a room with new colors.
    and there was a time,
    when i didn’t mind, living the life of others.

    are you loving the pain, loving the pain?
    and with every day, every day
    i try to move on.
    whatever it was,
    whatever it was,
    there’s nothing now.
    you changed.
    new age.

    so much fire that it burned my wings.
    her heat was amazing.
    now i’m dreaming of the simple things.
    old ways, erased.

    if love was a word,
    i don’t understand.
    the simplest sound,
    with four letters.

    are you loving the pain, loving the pain?
    and with every day, every day
    i try to move on.
    whatever it was,
    whatever it was,
    there’s nothing now.
    you changed.
    new age.
  • abuk amerikalilarin abuk ya$amlarina ekledikleri abuk "spiritual enlightenment" . (bkz: dallama amerikalilar)
  • 1958 de cikmis bir dusunce sistemi. mukemmeliyetcilik anlayisi ile ufo astroloji bilmem din falan hedduru gibi zimbirtilara inanma artmis adina da newage demisler. sonra bir de bu devirde cikmis muzuk var galeyana gelip o guselim musik i de bu grubun altina almislar ben de kil olmusum
  • (bkz: kitaro)
  • kapı komşumuz yunanistan bu müzik türünde dünyaca ünlü isimler çıkarmıştır; vangelis (s.a.v), yanni, chris spheeris, stefanos, omega vibes, vassilis saleas, stamatis spanoudakis, etc... bizim de benzer (ve hatta daha zengin) kültüre sahip olmamıza rağmen neden onlar gibi bu alanda dünyaca ünlü isimler çıkartamadığımız ise ayrı bir tartışma konusudur, çeşitli platformlarda konuşulmalı ve tartışılmalıdır...
hesabın var mı? giriş yap