• ah efendim, bendenizin pek meftun olduğu divan şairlerinden biridir nedim bey. istanbul'da doğmuştur nedim, istanbul'la yoğrulmuştur nahif hayatının sonuna değin - bendeki aşk içün yeter sebep zaar. asıl adı ahmet'tir ya, sevgili nevşehirli ibrahim paşa'sı tarafından nedim namına lâyık görülmüştür. nevşehirli ibrahim paşa ve şehit ali paşa'nın handiyse manevi oğlu olan bu güzel adam, sözkonusu iki ustasının da sayesinde pek şahane bir eğitim görmüştür. sonrasında istanbul'unun çeşitli medreselerinde müderrislikle iştigal eden nedim, ibrahim paşa'nın öpözel kitaplığında da hâfız-ı kütüb olmuştur. 1730'luk patrona halil isyanında da terk-i diyar eylemiştir.

    nedim, tam bir lale devri sanatçısıdır. bu devrin aşklarını, istanbul'unu, insanlarını anlattığı şiirlerinde derün bir ruhani letafet vardır. bir yönüyle de devrimcidir nedim, kendi ruhundan damıttığı kimi güzellikleri şiirine eklemekten geri durmamış ve yepisyeni bir anlatım biçimi yaratmıştır.

    istanbul âşığıdır nedim; fuzuli nasıl aşkı en iyi anlatan şairse, nedim de istanbul'u ve istanbul aşkını en iyi anlatan şair olabilir. kentinin hem yerine hem göğüne duyduğu bu karış karış sevdası, kadınlarının her daim istanbul'u kıskanmasına da mahal vermiştir. hatta derler ki, nedim bu kem gözlerden sıkınmak içün, şehrin dört bir yanında dolaşır, okuyup üflediği muskaları, nazar boncuklarını saray avlularına, ağaç diplerine ve boğazın mavi bakışlı sularına bırakır imiş mütemadiyen. [ayvansaray'da bulduydum efendim ben bir tanesini - atıyorum tabii, nerdee]

    bize de nedim'den geriye, şiirlerini topladığı "divan"ı ve "güzelliğimin tek aynası" dediği istanbul'u kalmıştır hediye olarak. // edittolayalım madem. nedim, istanbul'u şimdi görse vay anam deyip kaçızlayabilir, veyahut ağaoğlu'nun yaptığı dikindirik binalardan krediyle ev alabilir. yok yok almaz yahu, o kadar da değil. ironi yapacağız diye ruhunu darlamayalım rahmetlinin. ancak ecnebilerin ellili yıllarda çektiği istanbul görüntülerini sosyal medyada paylaşabilir filan, o kadar.
  • "(...)
    yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber nedim
    bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana."

    daha ne gayrı..
  • şu muhteşem gazelin yazarı büyük divan şairi(bkz: divan edebiyatı):

    haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
    mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana

    bûy-i gül taktir olunmuş nâzın işlenmiş ucu
    biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

    şöyle gird olmuş frengistan birikmiş bir yere
    sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

    o büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
    el-amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana

    sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
    kendin aldırdın gönül n'oldun ne hâl olmuş sana

    yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber nedîm
    bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
  • 18.yuzyilda yasamis turk sairi. sarkilariyla un salmis, lale devri boyunca helva sohbetlerinin aranan simasi haline gelmistir. bir "selvi boylum" takintisi vardir ki her uc siirinden birinde "yuru serv-u revanim gidelim sadabad'a" gibisinden cumlelere rastlanir. dili gorece olarak sadedir, siirlerinin cogu bestelenmistir.
  • dördüncü dörtlükle ilgili olarak bir yorum yapmanın yersiz olduğu zat...

    bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e
    işte üç çifte kayık iskelede amade
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e.

    gülelim, oynayalım, kâm alalım dünyadan
    mâ-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
    görelim âb-ı hayat aktığın ejderhadan
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    geh varıp havz kenarında hirâman olalım
    geh gelip kasr-ı cinan seyrine hayran olalım
    gâh şarkı okuyup gâh gazelhan olalım
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    izn alıp cuma namazına deyu mâderden
    bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
    dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
    iznin olursa eğer bir de nedim-i şeyda
    gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e
  • 516.830 akçelik miras bırakmıştır eşine, kızına ve üç kızkardeşine...

    “veraseti, zevce-i menkûhâ-i metrûkesi ümmü gülsûm hatun ibneti ibrahim efendi ile sülbiye-i sâgir kızı lübâbe'ye ve li-eb kız karındaşları rukiye hatun ve hâmide hatun ile ga'ibe ani'l-beled ayşe hatun'a münhasır olduğu”

    44.296 akçe değerinde kitaplar
    80.000 akçe kürkler
    10.800 akçe değerinde çadır (bu çadıra ait 1200 akçelik mutfak, 300 akçelik kenif)
    15.600 akçe değerinde anber adlı cariye mirasa dahildir.

    82.010 akçe borçları ödenmiştir.

    kalan 434.820 akçenin 54.352 akçesi eşine, 217.410 akçesi kızına verilmiş, üç kızkardeşe ise eşine verilenle eşit olarak 54.352'şer akçe düşmüştür.

    -tereke kaydına göre.
  • 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyıl başında yaşayan, osmanlı döneminin en meşhur divan edebiyatı şairlerinden ve asıl ismi ahmet olan kişinin mahlasıdır. lale devri'nin sadrazamı olan damat ibrahim'in himayesi altında yaşamış ve lale devrinin çok önemli şairi sayılmıştır.

    lisedeki öğrenciliğim yıllarındaki edebiyat kitabımızda bir şiiri vardı. çok da güzel ele alınmıştı. şiir dört kıta olarak kitabımızda yer almıştı ve de öyle bilirdik. daha sonraki yıllarda şiirin aslında beş kıta olduğunu fark ettim. bizim lise kitabında dördüncü kıta yer almıyordu. şiirin tamamı şöyledir:

    bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e
    işte üç çifte kayık iskelede amade
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e.

    gülelim, oynayalım, kâm alalım dünyadan
    mâ-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
    görelim âb-ı hayat aktığın ejderhadan
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    geh varıp havz kenarında hirâman olalım
    geh gelip kasr-ı cinan seyrine hayran olalım
    gâh şarkı okuyup gâh gazelhan olalım
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    izn alıp cuma namazına deyu mâderden
    bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
    dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
    iznin olursa eğer bir de nedim-i şeyda
    gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
    gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e

    dördüncü kıta olmadan şiir okunduğunda aslında sevgilinin bir kadın olduğu izlenimi ortaya çıkmaktadır. zaten o dönemdeki açıklamalarda da bir "sevgiliye" yazıldığı kısmı açıklanıp geçilirdi. sonrasında bu dördüncü kıtayı okuyunca işin aslının başka olduğu anlaşıldı. bu dördüncü kıta günümüz türkçesine çevrilince şöyle diyor:

    annenden cuma namazına gideceğiz diye izin alıp
    zalim felekten bir gün çalalım
    ıssız yollardan iskeleye doğru dolaşıp
    yürü uzun boylu sevgilim sadabed'e gidelim.

    bu kıta aslında şiirdeki sevgilinin kim olduğunu açıklıyor. bu sevgili cuma namazına gitmek için annesinden izin alınan biridir. kadınların cuma namazına gitmesi geleneklerde olmadığına göre; ikna edilip sadabâd'a götürülmeye çalışılan kişi bir erkektir; hem de annesinden izin alması gerekecek kadar küçük yaşta bir oğlandır. yaşı konusunda en iyimser bir tahminle, penisine yeni yeni su yürümeye başlamış çağlarda olduğu söylenebilir belki. dolayısıyla bu dörtlüğün niçin ders kitaplarına alınmadığı da bu şekilde ortaya çıktığı düşünülebilir. yani bu şiir içinde yaşanmış olsun ya da yaşanmadan yazılmış olsa bile bir eşcinsellik içeriği vardır. bu açıdan bakılırsa diğer kıtalarda anlatılanların anlamları da farklılaşacaktır.
  • tum o failunlar arasinda en failatun adamdir. narindir, caziptir. yazdiklari shahanedir.
  • "(...)
    ayağını sakınarak basma ey sultanım.
    dökülen mey, kırılan şişe-i rindan olsun."

    dizelerinin sahibi, divan şairleri arasında en sevidiğim şairdir.
  • "neyin kafasını yaşıyorsun" sorusuna verilen "şu kafası, bu kafası" yerine geçebilecek şairdir.

    mütemadiyen "nedim kafası" yaşamak istiyorum.

    "yalan olmaz o şûhun görmedik mey içtiğin ammâ
    bir iki kerrecik hem-bezm-i mestân olduğun gördük"
hesabın var mı? giriş yap