• hikayeden ayırt etmek isterseniz, narrative' in hikayenin anlatılış biçimi olduğunu hatırlamanız yeterli olabilir. bir hikayeyi oluşturan olaylar silsilesini farklı sıra ile anlatırsanız (ister kronolojik, ister kaotik) her durumda yeni narrative oluşturursunuz. yani, aynı hikayeyi farklı narrative' ler ile anlatmak mümkün olur.

    bu da dinleyici/izleyici de algı farkları oluşmasına yol açmaktadır.
  • latince konusmak yada konusarak anlamina geliyormus hocam demisti. ek olarakta bir anisini anlatmisti. bir cinli ögrencisi sözlü konusu olarak "narrativ interview" secmis. ama gelin görün ki sectigi konuyu kendi bile anlamamis. hoca sormus
    - narrativ ne demektir?
    -aptallarla yada gerizekalilarla yapilan interview.
    gercekten böyle cevap vermis cinli ögrenci. safim bakmis almanca- türkce sözlüge narrativ ne demek diye . tabii sözlükte tam karsiligini bulamamis. sonra "narr" da denemis sansini. narr almanca "aptal" anlamina geliyor yani koca 9 sömestiri sen narrativi "aptallarla yapilan interview" diye ögren master sinavina gir.
  • narrative eserlerde genelde birinci ve ikinci olmak üzere iki durum belirir; birinci durumda bir eksiklik, bir problem, bir kayıp, bir yanlış gibi iyi veya kötü başlangıçlar vardır ve ikinci durum bir restorasyon, bir çözüm, bir doğru ile olay zincirini sonuca bağlar.
  • "rivayet" ve "anlatı" sözcükleri, anlamları bir miktar bükülmek kaydıyla narrative'in karşılığı olabilir belki ama yine de eksik kalırlar sanki.

    narrative, topluluklar içinde büyüyen ve onlara etki eden anlatı(lar)dır. ampirik bulgulara yaslanmak zorunda değildir ama tarihsel ve güncel anlamı itibarıyla hakikat kurucu özellik taşır. bu özellikleriyle bir yandan kolektif kimlik süreçlerine, diğer yandan bu kimliğin edimlerinin meşruiyetine katkı sağlar.
  • ing. anlatı
  • narrative ya da anlatı, edebiyat ve dilbilim araştırmalarında uzun zamandır varlığını sürdüren, bunun da ötesinde bu alanların oluşumuna sebep olan bir kavramken psikolojide ancak son 20-30 senedir narrative, narrative psychology, narrative coherence gibi kavramların yayınlara konu edildiğini görürüz. psikolojinin anlatılara atfettiği önem, insanların deneyimlerinden çok bu deneyimlerin nasıl öyküleştirildiğine ve bu öykülerin değiştirilebilir oluşuna odaklanan; kökleri postmodernizme dayanan fikirlerin bir ürünüdür. 1980’lerde bruner, mcadams ve cohler gibi isimler bu kavramı psikoloji bağlamında araştırmaya başlamışlardır. yine aynı dönem mandler gibi bilişsel bilimciler insanların bilgi işlemleme sürecini otobiyografik anlatılar yoluyla inceleme konusundaki ilk adımı atmışken, gelişim psikologları da çocuklarda anlatı kavramının ortaya çıkış sürecini incelemeye başlamışlardır. tüm bu araştırmalar, psikoterapi alanında da yansımalarını kısa süre içerisinde göstermiş; 1990’da white ve epston “narrative therapy” adlı psikoterapi yaklaşımını geliştirmişlerdir.

    anlatı, kısaca bir dizi bağlantılı olayın bir aradalığından oluşan hikaye parçacıkları olarak tanımlanabilir. fakat psikolojide anlatının ne olduğunun ötesinde, nasıl olması gerektiğine yönelik çalışmalar ağırlıktadır. özellikle son 10 yıldır bütüncül ya da tutarlı anlatılar ortaya koyamamanın psikopatolojiyle, düşük sosyal destekle ve kişilikle ilişkisini araştıran müthiş çalışmalar yapılıyor.
  • ing. hikaye tarzında, anlatı.
  • bir anlatım biçimi.

    (bkz: anlatı)
  • (bkz: komunikasyon)
hesabın var mı? giriş yap