• * önce, bilek kismini herhangi bir giysi örtüyorsa sivama yoluyla geri çekilir.
    * sag el yumruk yapilir ve ba$parmak, i$ret parmagi ve ortaparmak arasina yerle$tirilir.
    * yumrugunuzun ön kismi tamamen sol elin avucuna oturtulur, ba$parmak avuçla yakla$ik 90° lik açi yapmalidir.
    * kollar olabildigince ileri dogru kaldirilir ve yumruk ileri dogru gidicek $ekilde bilege kuvvet uygulanir.
    * bu i$lemler sonunda sag bileginiz sol avucunuza "$aaaakk" diye bir sesle oturmu$tur.. burada naaah diye bi nida atilabilir.
    * istege göre sag elinizi yaylandirabilir [a$agi yukari dogru hareket ettirmek] ve/veya mal mal siritabilirsiniz

    kolay gelsin..
  • (o)))
    (bkz: ascii art)
  • türkçe'nin, ingilizce, almanca gibi batı dilleri ile ortak yanlarından biri. yani dil bilgisi olarak. bir anlamda olumsuzluk ön eki. örnekle açıklayalım:

    nah gidersin = not going = nicht gehen

    nah çok kullanışlıdır. bütün fiillerle kullanılabildiği gibi, samimi hava katar. kullanın, kullandırın.
  • ben bu hareketin bize ruslardan geçmiş olduğunu bilmiyordum.

    yakın geçmişte bir tiyatro ekibiyle çalışmalara katılan bir bireydim. aslına bakılırsa lisede yaptığım muhtelif taklitler ve zaman zaman arkadaşlar gülsün diye büründüğüm 3-5 hayali karakter kurgusu dışında tiyatroya karşı çok da bir yeteneğim olduğunu söyleyemem. ekibe katılırken de çok bir amacım yoktu zaten. biraz boşluk, biraz yeni bir ülkeye adaptasyon sürecini daha rahat atlatabilme gayesi, biraz kafa dağıtma amacı gibi şeylerle topluluğa sürüklendim sonuçta. 1-2 ay boyunca çalışmalar gayet de güzel gidiyordu.
    halk oyunlarıyla ilgilendiğim dönemde de en sıkıcı bulduğum şey, 2 saatlik dans provası için 1 saat açma germe yapmaktı. bu tiyatro işi de öyleymiş meğer. özür dileriz jürgen, bunu baştan bilemedik. hepi topu 1 saat rol kesmek için konsantrasyon toplama, kafayı birden çok şeye aynı anda verebilme, zihninle bedenini koordineli çalıştırabilme gibi amaçlara hizmet eden abidik gubidik işler yapıyorduk. şan eğitimindeki ses açma mevzusu gibi bir nevi.
    burada örneklerini istesem çoğaltabileceğim bu egzersizlerin bir tanesi de ayna oyunuydu. adından da anlaşılacağı üzere, iki kişi yüz yüze yakın mesafede duruyor. a kişisinin yaptığı tüm hareketleri b kişisi sanki a'nın aynadaki yansımasıymışcasına tekrar ediyor. gayet saçma ve bir o kadar da basit aslında. ama bunu 15 dakika hiç durmadan yapınca çok sıkıcı oluyor işte. bendeki sorun da buydu.
    bir rusla eşleştim ben bu oyunda. önce ayna ben oldum, kız makyaj olayından falan girdi, bismillah rimel sürerek başladık zaten oyuna. bir taraftan kafamdan milyon tane şey geçiyor, böyle durumlarda aklıma hep "keşke türkiye'deki arkadaşlarım şu hallerimi görse de hep beraber ta**ak geçsek" gibi düşünceler geliyor. falan filan derken kıza ayrılan 15 dakika bir şekilde doldu, sıra bana geldi.
    ya arkadaş, 15 dakika boyunca 5 santim dibinde faltaşı gibi gözlerle "bir hareket etse de, onun yaptığının aynısını yapsam" gibi saçma sapan bir amaç uğruna bekleyen birinin olması ne sevimsiz bir durummuş. ben zaten normal hayatımda 15 dakika kesintisiz hareket eden bir insan değilimdir... böyle olunca iyice gerildim. elle saç tarama, 3 adım sağa gitme, 5 adım sola gelme, eğilme, kalkma, yanaklara minik şaplaklar falan derken tahayyül edebildiğim tüm hareketleri bitirmiş gibiydim artık. insanlar durmuş salonun ortasındaki bu a kişisiyle b kişisine bakarken tahayyül sınırları da epey daralıyor zaten b kişisinde.
    işte ne olduysa artık, ilahi bir kudret bana o an;

    - nah yap la nah yap, o da bir hareket sonuçta...

    dedi. salonda tek türk benim sonuçta, kim nerden bilecek? tek elle de yetinmedim, arsız gibi iki elle, bileklerden sallaya sallaya yaptım. yaptım evet. ama işte o kudret sandığım şey meğerse ilahi komedyaymış. önce kız gülmeye başladı, ayna mayna gitti tuz buz oldu. sonra çevredeki diğer sscb kökenli insanlar adeta gönül birliği etmişcesine kahkahaları bastılar. ukraynalısı, moldovalısı, kazağı*, özbeği*** "aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz, yazımız bir kışımız bir, aynı dağın yeliyiz biz" diyorlardı adeta kahkahalarıyla. ulan madem bu kadar can ciğerdiniz, niye dağıttınız güzelim sovyet'i diyesim geldi. sustum.
    elimde o boynu bükük nah'ımla, tiyatro kariyerime onulmaz bir yara açtım.
  • kanaatimce yunancadan türkçeye geçmiş kelime. zira (bkz: nato kafa nato mermer/#1154456) anlaşılan odur ki "na" yunanca "işte" demek. nah'ın anlamı da işte'dir zaten. örn: "nah orada", "nah işte bu". nah çekerken "nah" denmesinin amacı "işte" diyerek yapılan hareketi işaret etmektir. ayrıca nah, eski filmlerde ve eski kitaplarda na şeklinde de geçiyor. tabi türkçe'den yunanca'ya geçmiş olma olasılğı da var, o kadarını bilemiycem.
  • nah.

    (bkz: kış masalları)

    minumum kelime ile çok laf anlatmanın en mükemmel yoludur diyebiliriz, bir kitap kapağında not olarak yazıldığında... kitap da masal kitabı olduğunda, bir grup insan için neşe kaynağıdır.

    bir çay demlersin üstüne, arjantin bardağa koysan sığdıramazsın çayın demini, gene gülüşmeler...
  • satrançta bir hamle. şah diyen adamın önüne savunmacıyı dikerken söylenir.
    -şah
    -nah! *
  • bir seyi gostermek icin kullanilan kelime..yoresel es anlamlilari aha ve mehdir*.
  • koreliler de kullanıyor bu hareketi. lakin basit haliyle ve bazen de bileklerinin iç kısmına diğer ellerini koyarak katmerli nah yapıyorlar. bizdeki şu bileği şaklatarak yapılan en katmerli nah yok onlarda anladığım kadarıyla. lviv'de bolca içtiğimiz doğum günümde, yeni tanıştığım iki koreliye bu hareketi öğrettim. dilerim ki yayılsın, tüm halklar öğrensin.

    o kadar ukraynalının arasında nasılsa bilmiyorlardır diyerek neşe içinde nah çektikten sonra onlarda da aynı hareketin olduğunu öğrenmek fena oldu tabii. ama hani bizde bir şey isteyince, nah veririm anlamında kullanılan nah var ya, o anlamda kullanıyorlarmış.

    hatta odessa'da minik bir biblosunu bulunca pek sevindim. hemen aldım tabii.

    http://instagram.com/p/qkr1reilng/
  • nah - sodyum hidrur müydü neydi... öle bisi.
hesabın var mı? giriş yap