• "bende yok sabr u sükût, sende vefadan zerre
    iki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre."
    der. fikredilip başarısız olunması halinde, iki yoktan ne çıktığına dair örnekler görmek için nâbî'nin divanına bakmak icap eder.
  • şöyle bir şiiri vardır ki yemede yanında yat cinsinden

    vermezdi kimse kimseye ekmek minnet olmasa
    hiçbir iş görülmez idi rüşvet olmasa

    yok karşılıksız muamele ehli zamanede
    kimse ibadet etmez idi cennet olmasa.
  • çorlulu ali paşa'nın emriyle evi yıktırılan şair, o meşhur gazelini yazmıştır:

    bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
    biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz

    çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
    biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz

    top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
    kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz

    bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
    ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz

    bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
    biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz

    bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
    bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz

    kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
    biz bu bezmin nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
  • didaktik gazelleriyle toplumcu bir sanat anlayışının erken dönem simgelerindendir:

    bir devlet içün çarha temennâdan usandık
    bir vasl içün ağyâra müdârâdan usandık

    hicrân çekerek zevk-i mülâkâtı unutduk
    mahmûr olarak lezzet-i sahbâdan usandık

    düştük katı çokdan heves-i devlete ammâ
    ol dâ’iye-i dağdağa-fermâdan usandık

    dil gamla dahi dest ü girîbândan usanmaz
    bir yâr içün ağyâr ile gavgâdan usandık

    nâbî ile ol âfetin ahvâlini nakl et
    efsâne-i mecnûn ile leylâ’dan usandık

    (bkz: mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün)
  • "hünerin var ise bir şehrde bir ârif bul
    yoksa her karyede bir nice bahâdır bulunur" nabi
  • bende yok sabr-ü sukûn sende vefâdan zerre
    iki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre -nâbi

    beyitteki "iki yok", farsça ön ekleri olan "nâ" ve "bi" ön ekleridir. "nâ" ve "bi" yanyana gelince nâbi adı ortaya çıkıyor.
  • zamanında osmanlıcadan türkçemize kazandırdığımız, kelime önlerine gelebilen iki olumsuzluk ekinin birle$mesinden olu$an erkek ismidir.
    nabi adlı tanıdıklarımızın olumsuz, uyumsuz insanlar olu$ları bundan kaynaklanıyor olabilir.
  • nabi'nin oğluna verdiği öğütler:

    eyleme kimseye ‘arz-ı hâcet
    olma ham-geşte-i bâr-ı minnet

    şhsiyet sahibi insanlarda bulunması gereken özelliklerden biri de tokgözlülüktür. nâbî de oğlu hayri’nin hiç kimseye ihtiyacını arz etmemesini, minnet yükü altında kalmamasını öğütler

    hayri bir istek için ağzını sakın açmamalı; dilenme sözlerine kendini bulaştırmamalıdır. çünkü bir insana ayrılmış olan rızık elbette onu bulur. öyleyse açgözlülükten ele geçen yalnızca yüzsuyu dökmektir. üstelik şurası muhakkak ki bir insana takdir edilen rızık başkasına geçmez; sana ayrılmış ne varsa asla başkasına gitmez.

    abd destinde ne var ki isteyesin
    her gördüğüne istek duyma, kulun elinde ne var ki isteyesin?

    birine, şunu yahut bunu bana ver, deme çünkü o kul da allah’ın ihsanına muhtaçtır ve allah’ın bağışına bağlanıp kalmıştır.

    allah, lütfunu herkese karşılık beklemeden verir. kulun mülkiyeti ise arada yalnızca vasıtadır. sana rızık olarak verilen şeyin seni bulması için bir kimseden istemeye ihtiyacın yoktur. başkasından isteyip de boş yere mihnet ve sıkıntı çekme. allah’ın sana ihsanda bulunacağına güven ki rızkın gelsin.

    allah’ın verdiği ile yetinip evinin köşesinde rahat yaşamak hoştur.hakkın olmayan bir mala el uzatma. halini bilecek olan, büyük ve bilgili olan allah’tır:

    bî-icâzet el uzatma mâla
    sen degülsün odur a’lem hâle

    rızkı veren allah’ın sana ayırdığına gönlünü bağla, razı ol ve her ne verdiyse ona kanaat et.

    insan ancak rızkında bulunan şeyi yiyebilir. dünya kadar altının gümüşün olsa, eğer rızkın yoksa bir lokma bile boğazından geçmez. minnet ile olan nimeti yeme, hatta kokusunda minnet olan gülü bile koklama. ey babasının canı! eğer sana birisi bir şey verirse sakın alma, tokgözlü ol:

    yime minnetle olursa ni’met
    koklama gül ki ola bûy-ı minnet

    sana bir şey birisi virse eğer
    alma müstağni ol iy cân-ı peder

    gözünü ve gönlünü zengin tut. lütfen açgözlü ve aşağılık olma:

    çeşmüni hâtırunı eyle ganî
    kerem it olma gedâ-çeşm ü denî

    ancak sana ikram eden sadık dostun olursa ve külfetsiz karşılıksız ikramda bulunursa kabul et. ama sen de o dostuna karşılık ver ve onu ikram ile mükâfatlandır.

    sözünde dur. kime bir vaadde bulunursan yerine getir. vadettiğinden geri dönmeyi kişilik zaafı kabul et.
  • isminin ilk ve son hecelerinden varlığa çağıran bir yolculuk vehmi çıkaran her yazıcı gibi,yokluğun vaad ettiği varlık zenginliğine dair muammayı yakalar. ''na'' olumsuzluk edatıdır isminin ilk hecesinde,''bi'' 'de aynı işlevde.öyleyse sorar:''iki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere''
  • (1642-1712).. aslen urfa'lıdır.. istanbul'a gelip iyi bir eğitim alıp talim terbiye görmesinden sonra iyi bir $air olarak adını duyurur ve nabi bu dönemde padi$ahın güvenini kazanır.. sonrasında urfa'dan bir tanıdığı istanbul'a gelir.. ve padi$ahın huzuruna giderken kendisini de götürmesini ister.. bunun üzerine nabi kendisini görgü kurallarına riayet etmesi konusunda uyardıktan sonra padi$ahın huzuruna çıkarlar.. nabi kendilerine lokum ikram ettirir.. ve yanında bulunan köylüsü lokumu alır cebine koyar, çıkı$ta da lokum lekesi elleri ile padi$ahın elini öper.. bunun üzerine nabi $u beyti söyler :

    nabi'yi nabi yapan hüsn-i nazar
    urfa'nın köylüsünde nezaket ne gezer!
hesabın var mı? giriş yap