• dedem onunla rakı içerdi. babam onunla, annem onunla içti. benim de black eyed peas ile içecek halim yoktu herhalde, ben de onunla içtim. o olmasaydı da rakı içerdik biz elbette ama aynı tadı alır mıydık, orası şüpheli. hatta şüpheli bile değil. net bir biçimde almazdık.

    tanım gerekirse eğer, benim için anadilimin türkçe olmasının en güzel yanıdır kendisi.
  • "aşık öldü deyu sela verirler / ölen hayvan olur aşıklar ölmez" demiş yunus emre.

    müzeyyen senar ölür mü hiç, sesi yankılandıkça kulaklarımızda.
  • iş için bursa'ya gitmişim ama balık zamanı, ekim/kasım aylarında, kalmak için mudanya'yı tercih ederim. neyse kendimi bir meyhaneye atmışım. o gece de bjk - fener maçı var. henüz erken bir saat olsa da ortam kalabalık. tek gelenleri ya kenarda köşede masalara koyuyor, ya da tanıdıklarsa aynı masaya yerleştiriyor meyhanenin sahibi.

    ben önce tek başıma oturuyorum sonra gençten bir arkadaş geliyor masama. insanlar yavaştan maç için kıvama gelirken biz hemen masamızın üstündeki teypten müzik dinliyoruz. önce "haydar haydar" geliyor, peşinden fikrimin ince gülü. söyleyen müzeyyen senar. çok, çok sevdiğim bir nişanlım var, ama müzeyyen hanım he desin bir saniye durmam; bunu o da biliyor. beni böyle kabul etti. neyse ben geçmişim tabi kendimden. arkadaşla bir bakışıyoruz, daha masaya otururken ettiğim "buyurun"dan başka kelam geçmemiş aramızda. ama kadehleri tokuşturuyoruz. çok da geçmeden maç başlıyor.

    artık pek futbolla ilgim yok ama kapalı şöyle bir gürleyince hala ürperirim. arkadaşla kartal gole yaklaşınca sandalyeden kalkar gibi oluyoruz. fener ceza alanına girerse siniyoruz. öyle böyle devre arası oluyor.

    -beşiktaşlı'sın galiba.
    -eh, eskiden öyleydik. şimdi soğudum gerçekten. sende de heyecan var?
    - ben de öyle sayılır be abi. 94'te bir bursa beşiktaş maçında beşiktaşlı oldum. öyle de içimde kaldı.
    -??? mususi'nin golüyle bursa'nın kazandığı maç mı?
    -evet abi.
    -???
    - (bendeki şaşkınlığı sezerek) o maç beşiktaş taraftarı bütün ikinci devre boyunca aynı tezahüratı yaptı. golü çağırdı. takımı ateşledi. gol geldi, daha da çoştular. ancak 80. dakikalarda mususi'nin golü geldi. belli ki artık maç gidecek. 15-20 saniye sessizlik oldu. çok daha yüksek bir sesle aynı tezahürat kaldığı yerden devam etti, dedim biri "televizyonun sesini mi açtı?". o gün bu gündür beşiktaş sevgisi içimdedir.

    ikinci devreyle beraber birkaç kadeh daha yuvarladık. maç 2-2 bitti. beşiktaşlılar hem evinde olmak hasebiyle hem de 2-1 öndeyken son dakika golüyle puan yitirmekten buruk ayrıldılar meyhaneden. biz ise biraz daha muhabbet ettik. senar çaldı yine teypten. ben neşet ertaş'tan anlattım.

    küçük neşet, babası ile konar göçerdir. düğün, düğün gezerler. doğrusu hor da görülürler. devir şimdiki devir değil. çalgıcı tayfası pek de mübah değil. köye bir öğretmen gelir. küçük neşet'e ilgi gösterir. kızı ile neşet'i arkadaş yapar. neşet'te üstte yok, başta yok. ama bunu hissettirmezler. beraber okula giderler, beraber gezerler. ancak öğretmenin tayini çıkar. köyden taşınırlar. kız neşet'e bana mektup yaz der. neşet iki yıl boyunca mektup yazar. aşık olmuştur. iki yıl boyunca cevap gelmez. çünkü kimse bu mektupları postaya vermemiştir.

    neşet artık neşet ertaş olmuştur, büyük usta olmuştur, ancak şöyle der "benim hala bütün türkülerim onadır."

    ben de ne zaman sevda dolu bir türkü/şarkı duysam aklıma beşiktaş gelir. hala bütün şarkılarım onadır.

    bundan sonraki sözlerim sanadır müzeyyen abla:
    gençlik, orta yaş, olgunluk bakmadan her sesini her yorumunu tapar gibi severim.
    az önce duydum, bir belgesel filmde diyorsun ki "ben unutulmuşum, çoktan unutulmuşum!"
    çok kırıldım abla!
    biz bir kahveye 40 yıl hatır biçmişiz, biz yenilen bir gol sonrası verilen desteğe ömür boyu gönül vermişiz, biz bir kaç haftalık arkadaşlığa bin türkü yakmışız, biz canımızdan can olan sevdiceğe sana olan aşkımızı söylemiş, seni ondan öte tutmuşuz.
    seni unutur muyuz bu dünya döndükçe. yaşa, varol.
    handan et bizi, mest et, sermest et bizi.
    beni cennet tahayyülüm senin sesinle dolu iken sen bize her daim muhabbet kaynağı iken tüm sevincimiz, tüm tasamız seninledir.
  • yaşına hürmetimiz çoktu; lakin hiçbir zaman ninemiz, teyzemiz olamadı...

    müzeyyen abla'mızdı o; hatta müzeyyen'di…

    zamandan bağımsızdı, enerjisiyle ve ruhuyla bizdendi; bizdi…

    eyvallah olsun müzeyyen abla...
  • bulent ersoy muzeyyen senar'in sahenye ciktigi yere gitmisti. programin ortalarina dogru mueyyen senar'in yanina gitti ve hediye olarak getirdigi kupeleri takti, senar'in kupelerini cikartip tabi. daha sonra esra ceyhan'in programina katilan bulent ersoy bu jestinden bahsediyordu gerine gerine, programa telefonla muzeyyen senar katilana kadar. muzeyyen senar telefonda bulent ersoy'u sucluyordu cunku ersoy o gun senar'a iki tane imitasyon kupe hediye etmis, senar'in gercek pirlanta kupelerini ise cebine indirmisti.
  • çok severdim. *

    taş plak kayıtlarından, gençlerle birlikte söylediği şarkılara; konser kayıtlarından, tv programlarında okuduğu canlı eserlere kadar neredeyse kaydedilmiş tüm şarkılarını dinlemiş olabilirim. 8 şubat 2015'te öldüğünde, bir pazar günüydü. doğum günümün hemen ertesiydi. doğum günü pastamın kalanını meze yapıp, "cana rakibi handan edersin" dinleyerek rakı içmiştim.

    üniversitedeyken kendimce bir keyfim vardı. tek başıma içki içmeyi oldum olası sevmişimdir. kimileri gibi, "yalnız da gitmiyor bu meret" düşüncesinde hiç olmadım. o dönem aimp adında winamp'a alternatif bir mp3 oynatıcı vardı. liste falan yapılıyordu. orada, "söyleyin güneşe doğmasın bugün" albümünü açar, masayı kurar tek başıma oturur içerdim. albümdeki ilk eser, "segah peşrev"di. ardından "tuti-i mucize guyem" adlı spiritüel eser gelirdi.

    ruh hâlimin ahvaline dair kerteriz aldığım yer, "cihanda var mıdır acep böyle yar" adlı eserdi. bu şarkı başladığında çakırkeyifsem neşem yerinde demekti. ha yok, eğer ufaktan sarhoşsam ve "öpsem azarlar, öpmesem azarlar" diye eşlik etmeye çalışıyor ve kendi sesimi, müzeyyen ablanın sesinden daha çok duyuyorsam "kafa rölantide çalışmıyor" demekti. hey gidi günler be.

    mustafa keser'in, müzeyyen senar'ın güzelbahçe'deki yazlığındaki bir muhabbete dair paylaştığı muazzam bir video var. kaç kez izlediğimi bilmiyorum.

    videoyu dikkatli izlerseniz, sohbet kısmının hemen ardından 48'inci saniyede, mustafa keser, "neler çektim neler canan elinden" adlı uşşak esere giriyor. müzeyyen senar, 51'inci saniyede hemen sesi alıp, hafifçe mırıldanarak kontrol ediyor ve mustafa keser'in, eseri okuduğu karar sesine itiraz ederek "oo yapma, hayır yapma, hayır" diyerek elleriyle de işaret ederek eseri kesiyor. mustafa keser, hemen karşılık verip, 58'inci saniyede "tamam yedeninden okuyayım." diyor ve müzeyyen abla eliyle ritm tutup esere, istediği tondan giriş yapıyor.

    "ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana" demek, tam olarak bu olsa gerek. işine saygı duymak, işini her koşulda doğru ve en iyi biçimde yapmak için gayret etmek böyle oluyor olmalı. müzeyyen senar, orada kayıt edildiğinin bile farkında değil belki ama kendi sesinin dışına çıkmak istemiyor. eserin meyanlarında ve pestlerinde zorlanmamak; icrayı doğru yapmak için eseri istediği karar sesine çekiyor. ve bunu sahnede değil, kendi ev ortamında, dost muhabbetinde yapıyor. destur pirim.

    türk müziğinin, divası da sanat güneşi de müzeyyen senar'dır. vasiyeti üzerine, defnedilirken tatyos efendi'nin "ehl-i aşkın neşvegahı kuşe-i meyhanedir" adlı kürdili hicazkâr eseri eşliğinde defnedilmiştir.

    "ehli aşkın neşvegâhı kûşe-i meyhanedir,
    sâkiyâ uşşâkı dilşad eyleyen peymânedir.
    güft-ü guy-i âleme aldanma hep efsânedir,
    sâkiyâ uşşâkı dil-şâd eyleyen peymânedir."

    dilimin döndüğünce meali:

    "aşk ehlinin keyfe geleceği makam ancak salaş bir meyhanedir,
    sakiye aşıkların gönlünü mest edecek olan da kadehtir.
    el alemin kuru dedikodusuna aldanma, hepsi efsanedir,
    kulağı sâkide olanların, gözü bâdede olur. (yorum kattım*)

    şiir çevirmek, hakikaten zor zanaatmış. bu vesileyle cevat çapan'a saygılarımı sunuyorum.

    müzeyyen abla umarım neşvegâhına kavuşmuş, mestane mestane, hicazkâr eserler mırıldanıyordur bir yerlerde.

    yattığı yer incitmesin...
  • tek aşkını şu cümlelerle anlatandir
    “hiç birinde de gelinlik giymek nasip olmadı bana. öyle kimselere vurulmadım. hep adamlar musallat oldu bana. ben bir kez âşık oldum aslında, o da suudi arabistan sefiri tevfik hamza idi. evlendik, sefire oldum. ama şarkıcı olduğum için hükümeti istemedi, bizi ayırdı. o gerçekten adam gibi adamdı. hayatımda ilk kez bir erkeğin omuzlarımdan bütün yükü alarak beni sevebileceğini onda gördüm”
  • kendisi gibi rakı içen bir kadın bulayım arkadaş, ışık hızıyla evlenirim ben onunla, bir de haydar haydar'ı söylesin mümkünse akşamları, "günah benim kime ne" deyip son yudumunu alsın, hafif sallansın, gülümseyerek fırlatsın o rakı bardağını arkasına bakmadan balkondan. kafasında bardakla gelen komşulardan dayağı ben yerim, sorun değil, sırıtarak yerim.
  • aklıma atatürk'ü getiren sanatçı. huzur içinde yatsın.
  • türk olmanın istanbul'dan sonra en büyük ayrıcalığı...
hesabın var mı? giriş yap