münacaat
-
bir ismet özel şiiri. bir yusuf masalı' ndan.
bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
hata yapmak
fırsatını adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.
gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada benî âdem
her gün küsülü kaldık.
bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde? -
ismet özel'in hakkı ismet özel'e.
nefisler ötesi bir şiir bu. insan okumaya korkuyor. -
ismet özel bu şiiri kendi sesinden okurken annem'in anısına diyor ya, demesin. nolur demesin. eşşek kadar adamım beni böyle apansız ağlatmaya hakkı yok. en azından buna hakkı olmamalı ismet özel'in. annesi en sevgili komşuya giden ya da en basitinden orda olduğunu umud eden varsa aranızda ismet özel'in kendi sesinden dinlemesin bu şiiri. yaşayamadığınız tüm o anların pişmanlığını bir bıçak gibi saplar gırtlağınıza. buna hakkı yok. olmamalı. gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem...
annem'in anısına
bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende... -
puşkin'in gogol'ün ölü canlar'ını okumaya başladıktan bir kaç dakika sonra, kalkıp en şık takım elbisesini giyerek okumaya devam ettiği rivayet olunur, esere duydupu saygıyı ancak böyle ifade edebilmiş.
türkçe ulannnnn, türkçe be, türkçe yaaa, türkçe işte, ayağa kalkın, ceketlerinizi ilikleyin! ismet özel, şimdilerde kayıp bir dili almış, bu şiirle yontmuş, ondan sonra işte, o günden sonra ortaya çıkan dile de türkçe denmiş olsa gerek. o kadar güzelsin ki, nerene baksam, orası en güzel yerinmiş gibi geliyor münacaat.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! -
dünyanın en iyi ikilisi: münacaat ve masar!
http://www.youtube.com/…7myuhvomtw&feature=youtu.be
"oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık " -
elimizi verince kolumuzu kaptırdığımız şiir.
-
münacaat'ı okumadan önce yunus emre'nin
bu dünyada bir nesneye
yanar içim göynür özüm
yiğit iken ölenlere
gök ekini biçmiş gibi
mısralarını okumalı. -
uzun uzun yazı kasmaya gerek yok. türkiye sınırları içinde yazılmış en büyük, en nitelikli, en dolu şiirdir. türkiye'nin yaşayan en büyük şairi tarafından yazılmıştır.
-
"vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!"
kendi sesinden bir dahi ve alttan alta şiirle birlikte içimizi kıyan müzikle...
http://www.youtube.com/watch?v=ou2nfhxpb1o -
anlamak için en az bir kere aşık olmak gerekiyor. o dehşet verici acıyı, ilahi bir aşk duygusuyla harmanlamak gerekiyor. hürmet göstermek gerekiyor. hata yapmış olmak gerekiyor. pişman olmuş olmak gerekiyor. delirmenin sınırından dönmüş olmak gerekiyor.
"gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim. "
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap