• doktoruma göre bende dopamin eksikliğinden dolayı motivasyon azmış. yıllardır bir kişi de demiyor ki dopaminin var mı, lazım mı diye. insanlık ölmüş.
  • 21. yuzyil liberal ekonomisinin ekmegini tika basa hem de pastirmali yumurta ile filan yedigi teranelerden biridir, motivasyon. yasam koclari, hayat pratisyenleri, zart zurtlari. hocam, sana bir sir vereyim. boyle bir sey yok. motivasyon nakledilemez bir sey. motivasyon kisi spesifik bir seydir. motivasyon verenlere ya da verdiklerini soyleyenlere hic vakit harcamayin. size bir animi anlatarak baslayacagim.

    yuksek lisans zamanlarim, nispeten de debdebeli bir surec olarak gecirmistim, tez yazma donemine geldik filan fakat artik ben su kaynatmaya baslamistim. hem isleri bitirmis olmanin verdigi rehavet hem de isleri bitirirken kendimi fazla yormam bir araya gelince resmen oylece alacakaranlikta kaldim putlar gibi. yani aslinda dumduz yorgunum ya o kadar yani. dinlenmem lazim. neyse o sirada bizim bir arkadas da doktorasini bitirmek uzere, tezini yaziyor. o cok daha dertli filan, sordu bana bir gun "ne yapiyorsun" diye, dedim ben de "hicbir sey yapmiyorum, yoruldum". "e tezini yazman gerekmiyor mu senin" dedi, "sanane be adam" diyorum icimden, hic sevmem boyle muhabbetleri yani, "evet" dedim, "e niye yazmiyorsun" geldi tabii ki ardindan "cunku ebenin bilmem neresinden dolayi yani", dedim "iste yorgunum". "ben" dedi, "anladim" dedi, "senin motivasyonun kaybolmus" dedi. "ha oyle mi" dedim, "nereden buluruz da geri getiririz peki", "ya" dedi, "sana bir video atayim", "ben" dedi, "boyle motivasyonumu yitirince bunu izliyorum hemen gaza geliyorum" dedi. icimden "vay be" dedim, "bu yakinda yaslanmayi geciktiren video da bulur izler, omru uzar" ya da zayiflama videosu filan, izliyorsun 3 kilo veriyorsun. neyse yolladi bu videoyu, yani ayip olmasin diye actim, gelir sorar filan, en azindan basladim da sonra bilmem ne oldu yarida kaldi demeye bahane olsun diye.

    hocam video soyle, singlet denen, kiro zenci fitness atleti var ya boyle anglosaksonlarin insaat ameleleri filan da giyer, bakin iste nasil bir sey, singlet giymis terli zencinin teki "never give up", "i dont give a single fuck", "never give up", you have to do that", "you must now do this very moment" filan diye bagiriyor. 30 saniye izledim, ilk 5 saniyesi ne oldugunu anlamam surdu, sonraki 25 saniye katotoni ve bir an kendime gelince kapadim videoyu. motivasyon dolmustum, hemen once yattim yere 450 mekik cektim, ustune 500 sinav. tez yazmam gerekiyordu ama muthis motive olmustum, neye de motive oldugumu bilmiyordum ama cok acayip enerjik hissediyordum. yuksek lisans tezimi yapacagima kendime geldigimde bir baktim six-pack yapmisim.

    gercekten bu ne ya? bunu izleyip motive olan biri gerizekalidir. o videoyu ceken akilli adam, ona bir sey demiyorum, boyle gerizekalilari uyutmak icin bir girisim yapmis sonucta. "never give up" filan diyor, video da ta o zaman 250 milyon filan izlenmis yani. yanik zenci girtlagi ile bagirip duruyor abi.

    motivasyon diye bir sey yok, yani bir seyi yapmak istiyorsunuzdur ya da istemiyorsunuzdur bu kadar basit bu. otesi yok. "ben roket denklemi calismam lazim ama motivasyonum yok", demek ki istemiyorsun calismak yani. ha bazen istemeye istemeye yapmak zorunda kalirsin, o zaman da oturup yapacaksin onu. istemiyorumu filan yok. ha yapmazsin, sorumlulugunu cekersin. zaten turkiye'de de sorunun temelinde bu var. insanlar sorumluluklarinin daha dogrusu sorumsuzluklarinin bedelini odemedikleri icin oylece kala kaliyorlar. normalde bir ac kalmalari lazim, evsiz kalmalari lazim. bu olmadigi icin de gidiyor asalak gibi birinin golgesinde yasiyor hayati boyunca.

    motivasyon videolari bir yana bir de biliyorsunuz, hayatiniza ceki duzen verme kitaplari var bir de. butun dunya'da milyonlarca satiyor bunlar. gecen gun cok meshurlarindan biri olan atomic habits'i okudum, ben o kitabi biyografi gibi okudum fakat, o acidan begendim, ote yandan hadi atomic aliskanlik kazanayim desem yapamam yani. bana uymaz cunku. kabaca diyor ki, hani iste bu sey var ya ortalikta cok dolanan, 1.01^365 bilmem kac ediyormus da 0.99^365 az bir sey ediyormus. bak mantiga gel, her gun %1 ekleyerek bir sene sonunda superman olacagiz. tam sey mantigi bu yeni borsacilar vardir "abi gunde %1 kazanican, bulamiyor musun abi %1 ya, kesin bulursun, garanti kagida oynayacaksin, her gun %1, yilda %200 eder, her sene parani 3'e katlarsin, ertesi sene 9 ondan sonraki sene 27, sonraki sene 81 ondan sonraki 243 sonras sene 700 bilmem kac". hee evet, 700 bilemm kac. sorun o zaten, bunu bir sene boyunca her gun %1 kazanani bulmakta, ayni atomic habit'deki gibi her gun %1 katki yapabilecek misin kendine? her gun bak her gun! gecenlerde bir arkadas geldi sordu bana, dedi "nasil iyi borsaci olurum" ben de soyle dedim "her gun duvara 15 dakika bak", "ama bos bos bak, hem de her gun". "nasil ya" dedi. "oylece bos bos bakacaksin iste" dedim, "o kadar mi" dedi, "evet" dedim, "o kadar".

    isteyen denesin, birakin bir seneyi, bir hafta aksatmadan her gun bos duvara 15 dakika bos bos bakabiliyor musunuz bakalim? cok zor. bedava bir sey he, oyle 5 km kosmak gibi bir sey de degil, ne bileyim 100 sinav cekmek gibi de degil. oturacaksin yere, duvara bakacaksin 15 dk boyunca. ben bunu ilk duydugumda "oha hadi lan, yapilmaz bu" dedim. yapmadim bile yani. biliyorum canim sikilir cunku. ben duvara bos bos bakamam yani. o yuzden atomik aliskanlik da edinemem, ne bileyim oyle "never give up" filan da yok bende. benim canim sikilirsa birakirim, ozleyene kadar da bakmam yuzune, sonra oteki yaptigim seyden bikarim, ozledigime gecerim vs. ben bu sekilde butun vaktimi dolu geciriyorum. kisacasi herkesin kendine has bir yontemi var. herkesin kendine ozgu bir yatkinligi var. kimisi karin kasi yapar, kimisi kondusyon yuksektir, kimisi oturur 14 saat araliksiz ders calisir, test cozer, turkiye derecesi yapar, sonra 10k maasla calisir bir omur boyu filan. herkesin kendine has bir becerisi var iste. motivasyon konusmalarindan motivasyon nakledemezsiniz fakat ilham alabilirsiniz. ilham her seyden alinir zaten. fakat size direkt bir program, bir sepet bir taktik verecegini iddia eden varsa bilin ki yalan soyluyor.

    bir de zengin olma kitaplari var. nasil zengin olunur? uc yolda zengin olmanin bes basamagi. 22 yasinda emekli olmak. boyle iddiali iddiali seyler. bunu da gecenlerde instagramda denk geldim, abd hisse senetleri hakkinda bir sey yazmis, yanlis he, baya bildigin yanlis yazmis. biri de farketmis zaten, bu postu atan diyor annesinin doldurdugu kaseden cornflakes yiyor diyor hjsdjs. yani muhtemelen oyle bir seydir, cunku oyle bir hata ki yazdigi sey, hayatinda bir kere bile abd borsasindan hisse senedi alip satmamis belli yani fakat toplamis 100k filan takipci, para kazaniyordur heralde. "double tap if you think the same" filan. "you will grow rich" hocam instagramdan post likelayarak zengin olunmaz yani. oradan motive de olunmaz. gecenlerde rich dad poor dad diye bir kitap var ona baktim soyle bir. anlatiyor iste oyle yapacaksin zengin olacaksin, parayi anlatmiyorlar okullarda, hep maasli calismayi tesvik ediyorlar vs. bu tur kitaplarda zaten itiraz edeceniz nokta olmaz. bu tur kitaplarda yazan seyler ote yandan herkes icin dogrudur bir de. fakat yer cekim kanunu gibi herkese ayni isleyen bir kanun gibi degil, barnum effect cinsinden bir aynilik hissinden bahsediyorum. robert kiyosaki anlatmis nasil zengin olunur diye de, dunya'da zengin olmanin iki yolu var. aslinda tek yolu var da ben ikiye ayiriyorum. biri legal yol otekisi illegal yol. illegal yollar iste mafyacilik, insan satmak, organ satmak, uyusturucu satmak, silah kacakciligi, sinir kacakciligi, uranyum kacakciligi filan gibi isler illegal olarak sizi bir anda zengin eder. fakat kazandiginiz paranin %80'inini filan ona buna yedirmeniz gerekiyor. yine zor is yani. legal yolu da bir seyi herkesten iyi yapmak. aslinda bunlar tektir dememin sebebi de herkes kacakci olamaz mesela, orada da isinde iyi olman lazim. kisacasi siradan biriysen zengin olamazsin. cunku zenginlik demek zaten ozu itibariyle farkli olmak demek. dunya'da zengin mi fazla fakir mi? kisacasi oyle annesinin soydugu meyveyi yiyip zengin olunmaz. isyan ederek zengin olunmaz. maas kazanarak zengin olunmaz. zengin olmak icin ugrasilarak da zengin olunmaz. para oyle ilginc bir seydir. balik gibidir yani elle tutulmaz.

    gerci turk insani zengin olmak istemiyor, zengin gorunse yeter ona. enterasan bir insan cesidi insani ya. parasinin son kurusuna kadar araba alir, icine benzin koyamaz. vergisini odeyemez vs. gosteris toplumu, guce tapan bir toplum. ilginctir, alti bos ciksin, yine de umurunda olmaz pek. yani sunu demek istiyorum, mesela bir yigidonun diyelim ki bmw otomobili var fakat bir tek o var yani, gerisi borc harc, geliri dusuk, ileriye dair de umut da yok pek. bu durumu bilinse dahi, toplumda bmw sahibi biri olarak itibar gorur. halbuki o nette negatifte he. iflas yani batik. benim baba tarafindan kuzen vardi, cocugun audi marka bir arabasi vardi, cebinde parasi yok, binemiyor arabaya, fakat itibar goruyordu kendi arkadaslari tarafindan. yani ben bir defa mecburen ayni ortamda bulundum, yoksa etrafimda bu tur insanlar yok cok sukur. yani luks otomobil kullanan insanlar tabii ki var fakat ekonomik durumlari gayet yeterli yani o otomobilden 50 tane daha alir istese. rahat rahat kullanabiliyorlar. zaten o tur insanlar da oyle gosteris meraki olmuyor. gosteris pesinde olan insanda emin olun gostermeye calistigi sey aslinda yoktur. yani ozguvenli durur ama degildir, sert gorunumludur aslinda sunepedir. anlatabiliyor muyum? gercekten egosunu olusturmus, tamamlamis insan sayisi cok az hem de cok cok az. bu insanlar zaten paril paril parlarlar, isigi gunes gibi aydinlatir yani ta uzaklardan. oteki tipler, ben suranin mezunuyum, ben bunu yaptim, ben doktorum, avukatim, zartim, zurtum. maasim su kadar, aidatim bu kadar. o basliklar niye aciliyor saniyorsunuz siz? orasi et pazari cunku. adam yazacak oraya benim aidat 1480 lira. vays rezidanzzz. bunlari zaten biliyor herkes, benim de acikcasi umurumda degil. kimseyi yadirgamiyorum da dogaldir, bir tur hayatta kalma yontemidir. fakat kendi ortamimda acigini yakalarsam affetmem yani. pozcu kisilikleri sevmiyorum.

    iste bunun toplami belki getirirse, o da belki ha hayat cunku karisik bir sey, basari gelir, yani gelecegi varsa gelir. fakat sunu gordum ben, kendinden emin sekilde yurudugun yoldan hicbir sekilde yenik cikmiyorsun. ha belki zaman alabilir o ayri bir sey fakat yapmak istedigi her seyi de yapiyor insan. zaten tersten dusundugumuzde de insan yapmak istedigi seyi yapiyor aslinda. iste bu iki cumle yazida gecmez karsiya, tamamen vurgu meselesi cunku. yani ilkinde sunu demek istiyorum, bir seyi yapmak istiyorsan yaparsin, allem eder kullem eder yaparsin. ikincisinde demek istedigim sey de yaptigin sey zaten aslinda yapmak istedigin seydir. kismet olmadilar filan hepsi yalan. gelmek istedim ama gelemedim, yapmak istedim ama yapamadim. hayir! yapmak istememissin. o kadar yani. yapmak isteseydin yapardin. insan kendisini de cok guzel kandirir. o yuzden bu noktaya da dikkat etmek lazim.

    toplarlarsak

    motivasyon videosu izleyerek motive olunmaz. ya motivesinizdir o isi yapmaya ya da degil.
    kitaplardan taktik devsirerek hayatiniza ceki duzen veremezsiniz, yasam koclari hicbir ise yaramaz, baskasinin yontemi buyuk ihtimal sizde calismaz.
    zengin olmanin yolunu kimse size ogretmez. zenginligin dogasina aykiridir bu. bunu yaptigini iddia eden biri daha da zengin olmaya calisiyordur. para satilir mi hic? satilir tabii ki ama faizle.

    fenomenolojik acidan oksimoron bir huviyete sahip oldu yazi, kisisel gelisimi elestirip, kisisel gelisim yazisi yazmak yani, fakat cagimiza uygun, postmodernist donemdeyiz sonucta, metaoykuyu olsuturup hemen yok eder. boyle olmaz seylerin olduruldugu ve buna hic de sasirilmadigi gayet normal goruldugu bir donem. keyfini cikarin bu donemin. bundan 400 sene dogmus olsaydik eger muhtemelen ahirda at pisligi kurekliyorduk. gerci benim dedem beymis, yani ben belki bey oglu olabilirdim, bu da iste tamamen sans olurdu.
  • zorlu ve stresli dönemlerde kendi kendinizi motive edebilmeniz ekmek yemek ve su içmek kadar yaşamsal öneme sahiptir. moralleri bozularak motivasyonlarını kaybeden insanlar pili bitmiş telefona dönerler. en son model telefonun her şeyi sapsağlam olmasına rağmen eğer enerjisini tüketmişse hiç bir işe yaramaz. insanlarda motivasyonlarını kaybettikleri ve enerjilerini tükettikleri zaman tüm bilgi ve becerileri yok hükmüne geçer. motivasyon eksikliği insanların hayatlarını tüketir,şirketleri batırır,orduları bozguna uğratır ve ülkeleri çökertir. bu sebeple motivasyon ve özellikle kendi kendinizi motive edebilme, önemli becerilerden biridir.

    bugün sizlerle kendi kendinizi motive edebilmenin 3 bilimsel yolunu paylaşacağım.

    1) olumlu düşünün

    insanlar olumsuz düşündükleri zaman tembelleşmeye başlar ve benzini bitmiş araba gibi yalpalayıp dururlar. tüm bilimsel araştırmalar olumlu ve mutlu insanların daha üretken olduklarını ve ne yapıyorlarsa o işte daha başarılı olduklarını ortaya koymuştur. peki eğer olumsuz düşünceler ve bıkkınlıklar kafamızı doldurmuşsa kendimizi olumlu düşünceye nasıl sokabiliriz ?

    bunun en kolay yolu "ilerleme farkındalığıdır". insanlar sürekli ilerlemek ve gelişmek isterler eğer öyle olmasaydı bugün bu yazıyı elektronik bir cihazdan okumak yerine mağaranızda elinizde çer çöp ateş yakmaya çalışıyor olurdunuz. aslında hiçbirimizin hayatı tamamen durgun değildir ve bizler fark etmesek de ilerlediğimiz bir alan mutlaka vardır. moraliniz bir alandaki durgunluk yüzünden bozulduğu zaman hayatınızın diğer alanlarındaki ilerlemelere dikkatinizi vermeniz lazımdır.

    örneğin bir firmada satış elemanısınız ve o hafta hiç satış yapamadınız. bu alanda yaşadığınız durgunluğa odaklanıp moralinizi bozacağınıza hayatınızın geneline bakın. örneğin o hafta uzun süredir masanızın üzerinde bekleyen bir kitabı vakit bolluğundan okudunuz diyelim. kendinizi hemen bu başarınız için kutlayın. hatta bir defter tutun ve her gün yatmadan önce o gün başardığınız ve ilerleme kaydettiğiniz her ne varsa yazın. bunu yaptıkça moralinizin giderek düzeldiğini ve daha da olumlu düşünmeye başladığınızı fark edeceksiniz. eğer belli bir alandaki durgunluğunuza kendinizi odaklarsanız diğer alanlarda başarılı olmanıza rağmen moralinizi bozar ve diğer alanlarda da bozguna uğramaya başlarsınız. müthiş bir tablo yapmış olmasına rağmen sadece ufacık bir yerde "kendine göre" yanlış bir renk kullandığı için kafasını duvarlara vuran ressam gibi olmayın.

    2) kendinizi ödüllendirin.

    ödül herkesi motive eder ve eğer kimse sizi ödüllendirmiyorsa bunu kendiniz yapın. araştırmalar insanların ömürleri boyunca yaptığı tüm eylemlerin en az üçte birini ödül karşılığında yaptıklarını göstermekte. kısacası ödül en kısa yoldan motivasyon aracıdır. örneğin kendinize her hafta bir yapılacaklar listesi oluşturun. bu listede yazan maddelerden yaptıklarınızın üstünü çizin ve bu ne kadar ufak bir şey bile olsa kendinizi ödüllendirin. diyelim ki evinizde uzun zamandır damlatan musluğu kendi başınıza tamir ettiniz. hemen bu başarınız için kendinize ufacık da olsa bir ödül verin eğer hamburger yemekten hoşlanıyorsanız gidin güzel bir hamburger menüsüyle ziyafet çekin. ödül ve kazanma duygusu, kaybetme duygusuyla da besleyebilirsiniz. mesela uzun zamandır yapmanız gereken ama sürekli ertelediğiniz bir iş var diyelim. en yakın arkadaşlarınızdan birine 100 tl verin ve eğer yapmanız gereken işi belli bir tarihe kadar yaptığınızı kendisine gösteremezseniz o parayı harcayabileceğini söyleyin, eğer ertelediğiniz işi zamanında yapar ve arkadaşınıza ispatlarsanız parayı geri alacaksınız. ( hatta daha güzeli parayı geri aldığınız zaman arkadaşınızla güzel bir kahve içerek olayı kutlayın). kısacası ne yaparsanız yapın kendinize iyi davranmayı ve ödüllendirmeyi unutmayın. kısa zamanda motivasyon seviyeniz yükselecektir.

    3) çevre baskısını kullanın.

    insanlarda garip bir huy vardır. kendi başlarına kalsalar yapmak için ellerini oynatmayacakları şeyleri "etraf ne der" sihirli cümlesini duydukları zaman hemen yapıverirler. bu insan psikolojisinin çevreye ve diğer insan gruplarına uyum sağlama ve dışlanmama eğiliminin sonucudur. bu eğilimi kendinizi motive etmek için kullanabilirsiniz. etrafınızı başarılı ve hayatlarını değiştirmeye çalışan insanlarla doldurun. bu tür insanların bulunduğu gruplara,derneklere ve oluşumlara katılın. yüksek standartları olan ve hayatlarında olumlu hamleler yapmak isteyen insanlar sizi ister istemez standartlarınızı yükseltmeye ve değişmeye zorlayacaklardır. unutmayın etrafınızdaki en yakın beş kişinin ortalaması haline dönüşürsünüz. bu yüzden çevrenizi başarılı ve motivasyonu yüksek insanlarla doldurun. etrafınızda sürekli kötümser ve sizi aşağı çeken insanlar bulunuyorsa kendinizi motive etmeniz çok zor olacaktır. araştırmalar çevremizdeki insanların her tür alışkanlığının zaman içinde bizi de etkilediğini gösteriyor. örneğin sağlıklı beslenmeye özen gösteren insanlarla bir aradaysanız zaman içinde kendiniz bile farkında olmadan sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmaya başlarsınız.

    toparlarsam.

    kendinizi motive etmek çok önemlidir ve bunun için olumlu düşünmek, kendinizi sık sık ödüllendirmek ve çevrenizi başarılı,hedefli insanlarla doldurmak size büyük fayda sağlayacaktır.
  • insanin bir ise baslamasini saglayan, gudu.

    " tam bir yil once, bugunden baslayarak her sabah 15 dk erken kalkip egzersiz yapsaydin su anda oldugundan ne kadar guclu olurdun tahmin edebiliyor musun? bunu bugunden itibaren gerceklestirmeye baslarsan, seneye ne kadar dayanikli olacagini fark edemiyor musun?

    kimse senden profesyonel olmani beklemiyor. buna potansiyeli olan milyonlarca insan var dunyada. sadece belirli sayida insan o disiplinle yasayabilir.

    sorun su ki;
    su anda dunyanin bir yerinde 'o' senden daha saglikli yasiyor, senden iyi besleniyor, senden cok antrenman yapiyor veya sadece genetik olarak senden ustun... seninle karsilastiginda -artik trafikte mi olur, evine hirsiz olarak mi girer... ornekleri sen benden iyi biliyorsundur muhtemelen- senin agzini burnunu kiracak.

    sen oturmaya devam et bilgisayarinin basinda. pısırık!

    biliyordum ben bunun basima gelecegini demek icin sonuna kadar okudun bu yaziyi. yoksa sonuna kadar gidebilecegin pek bir sey oldugunu sanmiyorum hayatinda. " seklinde orneklendirilebilir.

    etkili olmasi acisindan, kisiye hal ve durumu hatirlatilarak, kaniksadigi, rahatsizlik verici noktalara dikkat cekilir. kismen dogru, kismen abartili olabilir bu kisimlar. yapilacak isin kalitesini artiriyorsa, bir sakincasi yoktur bu durumun.

    hadi git simdi bol sekerli cayini ic sen. simit ye. koca gobekli, pis sisko. tespit yaparsin ancak burda zaten...
  • ben işlerimi son ana yığmayı seven biri pek olmadım. genellikle düzenli ve disiplinli çalışırım. yine de içimden çalışmanın hiç gelmediği uzunca bir dönemden geçtim yüksek lisansta. motivasyon konuşması yapacak insan da değilim. böyle şeyleri de pek sevmem aslında; ama son zamanlarda tez dönemindeki bir doktora öğrencisi olarak kendimden hiç beklemediğim şekilde bir performans gösteriyorum. sanırım belirli şeyler yaşam tarzım ya da alışkanlığım haline geliyor. diğer yazarların benzer girilerini okuduğumda motivasyonum da arttığı için kendim için kullandığım bazı yöntemleri paylaşmak istedim. bunları her ne işle uğraşıyorsanız ona uyarlayabilirsiniz tabii.

    öncelikle, öğrenmenin kendisini çok sevdiğimi söyleyerek başlayayım. bunun illaki kendi alanımla da ilişkili olması gerekmiyor. helva yapmanın püf noktasını, nükleer enerjinin nasıl elde edildiğini, gayrisafi yurtiçi hasılanın nasıl hesaplandığını ya da menekşe bitkisine nasıl bakılacağını öğrenmek beni çok mutlu ediyor. bilmeyi seviyorum. bilmeye giden süreç de öğrenmekten geçtiği için öğrenirken iyi hissediyorum. her yeni bilgi ufkumu biraz daha açıyor çünkü. çalışarak kavrayışımı artırabiliyorum.

    ikinci olarak da öğrenmeyi yaşamımın amacı haline getirdiğim için bunu kendime iş edindim. üniversitede kalmak istiyorum ve bu, bir ömür ders çalışmak demek. bunun böyle gideceğini kabullendim ve kanıksadım. içinde bulunduğum durum benim tercihim.

    üçüncü olarak söyleyebileceğim şeyse düzenli ve disiplinli çalıştığımda, her günümü ayrı ayrı planladığımda işlerimi daha kolay yaptığımdır. aradaki molalarımı saymazsak neredeyse her saatim dolu. bilerek ve isteyerek doldurdum; çünkü yoğun çalışırken zaman yönetimini daha iyi yaptığımı fark ettim. zaman az olduğu için hiçbir şeyi ertelemeye fırsatım olmuyor. o an yapmazsam her şey zincirleme şeklinde aksıyor ki bu bir felaket oluyor benim için.

    dördüncü olarak ise herhangi bir şeyi savsaklayarak yapmayı sevmediğimi söyleyebilirim. babam bana "bir şeyi ya düzgün yap, ya hiç yapma." derdi. hakkını vererek yapmadığım şey beni tatmin etmediği için her ne yapıyorsam düzgünce yapmaya çalışıyorum. yaptığım şeylerin belirli bir nitelikte olmasına dikkat ediyorum.

    beşinci olarak söyleyebileceğim şeyse her ne yapıyorsam kendim için yaptığımdır ki bir önceki maddeyle ilişkili. söz gelimi, makaleleri kendim için okuyorum. araştırmayı kendim için yapıyorum. tezi kendim için yazıyorum. insanlar benden hiçbir şey beklemeseler bile benim kendimden bir beklentim var bu nedenle.

    altıncı olarak da bir şeyi yapıp istediğim sonucu alamayınca bırakmayı sevmediğimi, sonuna kadar zorlamazsam yeterince uğraşmış hissetmediğimi söyleyebilirim. "yeterince uğraştım mı? daha fazla yapabilir miydim? nereye kadar gidebilirdim?" diyerek sınırlarımı zorluyorum. birincide olmazsa ikinciyi deniyorum. olmazsa üçüncüyü. o da olmazsa dördüncüyü. önemli olan, istediğim sonucu almak değil burada. önemli olan, sonuna kadar gitmek ki varılan yer sizi bir şekilde tatmin ediyor; çünkü "elimden geleni yaptım" diyebilmenin rahatlığı paha biçilemez.

    son olarak söyleyebileceğim şeyse, en nihayetinde benim de insan olduğumdur. hata yapıyorum ve bu çok ama çok olağan. kendime hata yapma hakkı veriyorum. vermeye çalışıyorum en azından. bence asıl önemli olan, mücadeleden vazgeçmeyip denemeyi bırakmamak.

    çok sevdiğim bir söz var: "insanlar karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinizle ilgilenirler."

    kendi motivasyon adımlarım böyle.

    ekleme: ben bir şey yaparken iş-odaklı birine dönüşüyorum. gerçi sınavdan bir gece önce yanıma ağlayarak gelen, dert anlatmak isteyen arkadaşlarımdan hiçbirini geri çevirmedim. eğer çalışmayı o son geceye bırakıyorsam bu benim hatamdır ve arkadaşlarım yardım istiyorlarsa onlar için orada bulunurum hiç dert etmeden; ama dışarıdan gelen herhangi bir müdahale yoksa, o an içim kan ağlasa da oturup çalışırım. özel yaşamıma ilişkin sorunlar benim odaklanıp ders çalışmama ya da her ne yapmam gerekiyorsa onu yapmama engel olmaz. ben şöyle düşünüyordum: beni ben yapan şeylerden biri olan akademik kariyerimi özel yaşamıma ilişkin sorunlardan korumalıyım; çünkü o an bir şeye kafayı takıp (ders) çalışamazsam ve sorumluluğumu yerine getiremezsem daha sonra bundan büyük bir pişmanlık duyacağım. sınırları çizmeye çok özen gösterdiğimi söyleyebilirim. her ne kadar öncelikli olarak kendim için çalışsam da yalnızca kendim için çalışmadım hiç. ağaçlar kesilmesin, başka çocuklar da benim koşullarıma sahip olarak büyüyebilsinler, kedilere eziyet edilmesin diye de çalışıyorum. eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsam güçlü olmak ve belirli bir konuma erişmek zorundayım ve bunları başarabilmek için elimde olan tek şey çalışmak. kendime ve dünyaya karşı sorumluluğum var. böyle düşünüyorum.

    ekleme: anlatım bozukluğu giderildi.
  • en başta nefes almanın bir anlam taşıdığına inanmayı gerektirir. en temeli budur. eğer ki buna inanmıyorsa kişi, hayatında yaptığı her şey ama her şey eğreti olacaktır. ya hiçbir şey yapmamayı seçer ya da yaparmış gibi görünmeyi. yaparmış gibi görünmek de netice de bir şeyler yapmak olduğundan tabi, kimi zaman kendini kaptırıverir; 'aa ben de yaşıyormuşum' gibi. ama sonra işte, bir şey olur bir yerde, herhangi bir şey, hop yine kendini boşlukta asılı bulmamış mı? depresyon, karamsarlık vs. vs. gibi isimler takar buna fakat aslında içinde bir ses fısıldar: 'işte gerçek bu, hiçbir şeyin bir anlamı yok. öylesine bir hayat yaşıyorsun, çalışırken, kazanırken, kaybederken, severken, üzülürken, yürürken, yüzerken, koşarken hissettiğin her şey tam bu anda yok oluyor ve sen aslında hiçbir şey yapmazken gerçeğe ulaşıyorsun. dünyanın devamlılığına bir katkıda bulunmak dışında bir anlamın yok en nihayetinde. hem de bu korkunç, berbat, yok olmasını tüm varlığınla istediğin dünyanın' ses bu, susmak bilmez, durmadan konuşur bıraksan. oysaki onca insan var dışarıda, bir şeylere inanabilmiş, iyi olan, iyi şeyler yapan. onlardan biri olmak istemekle onlardan uzaklaşmak arasında gidip gelinir yine.
    ama yapılacaklar bellidir; her şey yerli yerine konacak, notlar alınacak, verilen sözler yerine getirilecek, sorumluluk alınacak. her şeyi bırakmak henüz istenmiyor, demek ki hala bir şeyler var motive olunacak. nedense.
  • türkçeye gaza gelmek olarak çevrilmesi gereken kelime.

    kaç haftalardır işten geç çıkıyorum, akşam işten çıktıktan sonra en az bir saatim dolmuş-metrobüs-dolmuş olmak üzere yollarda geçiyor. eve geldiğimde en erken saat 10:30 oluyor ki, duş al yat derken 11:30, sosyal hayat sıfır.

    mutsuzluk had safhada, yorgunluktan bitkinlikten hasta olucam diye de korkuyorum, artık geçen gün dayanamayacak bir hala geldim, 5 saatlik aralıksız toplantının ardından, akşam da işe kalınca yüzüm yine düştü tabi benim. müdür sen niye bu kadar kötü oldun dedi, yorgunum bitkinim, haftasonu da ankara’ya gitmiş gelmiştim dinlenememiştim hiç. o kadar şey söylememe rağmen vicdan yok tabii işe devam ettik. sunay akının tiyatrosuna aldığım biletim bile yandı bu iş yüzünden.

    bir hafta sonra müdür beni yanına çağırdı, genel müdür yardımcımızla konuştum, eğitimlere çok önem veriyor biliyorsun, viyana’da ve newyork’da staj düşünüyoruz başarılı, özverili çalışan, akşamları kalan personel için, ben de seni düşündüm, gitmek ister misin dedi, gözlerim ışıldadığını ben bile hissettim, karşı tarafı düşünemiyorum, tabii ki dedim, çok isterim. o anki saçma mutluluğumu kelimelerle anlatamam herhalde, onca günkü eve geç gitmelerim, yorgunluğum, sinirliliğim gitti sanki yerine pamuk herşeye tamam hemen diyen, mutlu mesut biri geldi. o gün akşam da kaldım ama bir defa bile oflamadım, isyan etmedim.

    işte motivasyon bu olsa gerek.
  • bu konuda yazacaklarimi başka yazilarda dile getirmisligim var; ama bu konuda derli toplu bir yazi yazmak istiyorum. bu konunun üzerine yazmaya değer olduğunu düşünüyorum cunku.
    *****
    son yillarda, orada burada karsima siklikla motivasyon meselesi cikiyor. hatta sozluk’te de ara sira cesitli yazarlardan motivasyon dusukluguyle ilgili mesajlar aliyorum. son donemde insanlarda motivasyonu yükseltmeye yönelik girişimlerde bir artis var gibi gorunuyor. kişisel gelişim ivir zivirlarinin bir bolumu de bununla ilgili saniyorum.

    bununla ilgili koskoca bir literatür var; ama acik konuşmak gerekirse motivasyon meselesinin fazla buyutuldugunu düşünüyorum (motivasyon derken de ozellikle içsel motivasyondan, kişinin kendi içinden gelerek yapmasından soz ettiğimi belirteyim). bu konuda benim de yanlis bir algim olduğunu söylemekte sakinca gormuyorum. herhangi bir seye baslamak icin degilse de basladigim bir seyi surdurmek ya da yapmam gereken her ne ise onu yapmak icin “motive olmayi” beklerdim. beklerdim ki motivasyonum artsin ve ben oturup hevesle calismaya baslayayim.

    cikip sokaklarda bile haykırabilirim: hayir. boyle bir dunya yok. surdurmemiz gereken bir seyi surdurmek icin motive olmayi (bu ifadeyi de sinir bozucu buldugumu belirtmeden gecemeyecegim) ya da motivasyonumuzun yukselmesini beklersek sonsuza kadar bekleriz. insanin bir seyi -o sey herhangi bir sey olabilir- her seferinde ayni hevesle yapabilmesi mumkun degildir; ama yaptigimiz her ne ise onu seviyor ve onu yaptigimiz zamanlarin cogunda iyi hissediyorsak, onu yapmayi surdurmek icin her seferinde yuksek bir motivasyonun gelmesini beklememize gerek yoktur. bu beklentinin gercekci oldugunu dusunmuyorum zaten. herhangi bir seyi surdurmek sorumluluk, gorev bilinci ve disiplinle gerceklesiyor; sabit bir yüksek motivasyonla degil.

    eylemi motivasyondan ziyade kişinin belirli bir disiplinle surdurdugu anlayisin kişilik ozellikleriyle olduğu kadar kültürle ilgili olduğunu da düşünüyorum. “görev bilinci”, “caba/azim” ve “sebat” değerlerini barindiran kulturlerde insanlarin yüksek motivasyon olmadan da eylemlerini surdurduklerini söylemenin yanlis olmayacagini saniyorum.

    6 yildir japonya’da yasiyorum ve japon kulturunun bu değerleri barindirdigini söyleyebilirim. japon kulturu, insanlari kendilerine yetmeye tesvik eden bir kultur. japonlar bizim kulturumuzde olduğu gibi birbirleriyle iliski icindeler (interdependency); ama birbirlerine bagimli degiller. bu kultur birbiriyle iliskili olan, ancak kendi basina hareket edebilen insanlar yetistiyor. benim gozlemledigim kadariyla, kendine yetmek de ganbari (tam bir karsiligi yok; ama "azim" diye cevrilebilir) ve gaman (sebat) degerleriyle destekleniyor. insanlar cocukluktan itibaren yaptiklari her ne ise onun için azmetmeleri ve caba harcamalari yonunde tesvikle yetistiriliyorlar. kisi yeterince ve duzenli olarak caba harcarsa, yani sebat ederse basarili olacagina ilişkin bir algıya sahip oluyor. soz gelimi; insanlar burada cocukluktan itibaren piyano calmayi ogreniyorlar, futbol oynamaya basliyorlar, resim yapiyorlar ve bunu tum yasantilari boyunca surdurebiliyorlar. kendilerine bir eylem belirliyorlar ve ona sadik kaliyorlar. kuskusuz ki bu eylemler zaman icinde degisiyordur ya da belki yenileri ekleniyordur; ama burada asil mesele japonlarin bir seyi cok iyi yapana kadar ya da o seyi ayrintilariyla ogrenene kadar surdurmeleri. ikigai anlayisi da bununla ilgili.

    ikigai, yasami bir deger icin yasamak, yasami guzellikle bezemek, bize verilen (gorece) bos bir sayfayi ozene bezene doldurmak gibi bir anlama geliyor. gözlemlediğim kadariyla japonlar, sonuctan ziyade surece odaklaniyorlar. kişinin azmederek basladigi ve kendini adadigi bir surec sonunda ortaya cikan sonuç da guzel oluyor zaten. vardigin yer degil, nasil gittigin onemli. yolculuk onemli. ugrasmak, caba harcamak onemli. elbette burada dissal zorlama degil icsel istek olmasi gerekiyor. kisi sevdigi bir sey bulacak, duzenli olarak, kendi hizinda o sey icin ugras verecek -ki japonlari dusununce bunu bir omur surdurebiliyorlar. ben japonlar icin motivasyonun cok onemli olduğunu sanmiyorum; cunku cok disiplinliler. kendilerini bir seye adiyorlar ve onu gerceklestirmeye cabaliyorlar. bu, bizim kulturumuzde yer almayan bir anlayis ne yazik ki. (bence ikigai bir sonuc. ortaya cikan surece de ikigai dendigini dusunuyorum. ganbari ve gaman degerleri sayesinde ortaya ciktigini dusunuyorum.)

    konumuza geri dönelim. “yapacagim sey bu; bitirmem gereken tarih de bu/yapmam gereken zaman araligi bu/calismam gereken zaman su kadar.” demek ve baslayip bitirmek gerekiyor. ben anladim ki insan bu anlayisi kendisine yerlestirebildigi olcude sebat edebiliyor ve yaptigini surdurebiliyor. bir isi yapmayi surdurmek icin surekli olarak motivasyon aramanin usenmeye, ertelemeye ve hatta tembellige giydirilen bir kilif oldugunu dusunuyorum.

    bir seye motivasyonla baslanir, dogru; ama o seyi surdurmek sorumluluk, gorev bilinci ve disiplin ile olur. zaten surekli yuksek motivasyonla kim dolaniyor ki? bu anlayisin gercekci oldugunu dusunmuyorum.

    kisacasi, oturup calisin ya da gidip kosun (bunu kendime soyluyorum). bir seyi yapmak istemediginizde ise yapmamak icin urettiginiz gerekce “motivasyonum yok” gibi durust olmayan bir gerekce olmasin. kendimden bildigimi buraya da yazayim ki daha iyi aciklayabileyim. soz gelimi, kosmaya gitmemek icin oturup kendimle muzakere ederken buluyorum kendimi arada. kendime “bana durust ol; gerizekali yok karsinda.” diyorum. “peki tamam, hava soguk ve ben bu soguk havada ust bas degistirip disari cikmaya eriniyorum.” diye acikca soyluyor bana. “hah soyle!” diyorum. kosmayi istiyor ancak tembellige meylediyor oluyorum; cunku o sogukta agzim yuzum yamula yamula kosmaya baslamak zor geliyor. bazen de oturup calismam gerekirken bilgisayarin basinda saatlerce surunuyorum; cunku dikkatimi yapmam gereken ise vermek ve okudugum bilgileri irdelemek, elimdeki veriyi duzenleyip anlamli bir butun olusturmak dusunmemi gerektiriyor ve dusunmek icin de caba harcamam gerekiyor. yaptigim isi seviyorum ve yapmak istiyorum; ama ben tembellige meylediyorum; cunku caba harcamak beynimi zorlamami gerektiriyor. ben bazen buna girismekten kaciniyorum. basbayagi eriniyorum iste. demek istedigimi anlatabildigimi umarim.

    motivasyonu ask, disiplini ise sevgi olarak dusunebilirsiniz. asik olmak icin caba harcamaz insan; ama askin omru kisadir ve biter. sevgi ise ozveri ister ve beslendikce surer ve buyur. ask biter; sevgi surer. motivasyon gider; disiplin kalir. bence fena bir ornek olmadi. aklima kosarken gelince bunu da yazayim dedim.

    ozetle; herhangi bir seyi surdurmek icin motivasyon beklerseniz sonsuza kadar beklersiniz. basari; sorumluluk, gorev bilinci ve disiplin urunudur. bir sey elde edenler, -fiziksel, psikolojik ya da bilissel fark etmeksizin- zorlanmayi goze alip duzenli olarak caba harcayanlardir. kalkip yapin, oturup calisin, cikip kosun ya da yapmaniz gereken her ne ise baslayip ugrasin ve bitirin. sizin yerinize kimse yapmayacak cunku (bunlari kendime de siklikla soyluyorum).

    bir kere basladigimda gerisi geliyor ve ben o seyi yaptikca daha az zor hale gelmeye basliyor. yapmaya basladiktan sonra kendimi iyi hissetmeye basliyorum. bitirdigimde ise erindigim halde bile kalkip yaptigim icin kendimle gurur duyuyor oluyorum. bu anlayisimin bicimlendirdigi calisma aliskanliklarimin kendime duydugum sayginin olusmasinda buyuk katkisi oldugunu soyleyebilirim. tek bir seyi bile duzenli surdurebiliyor olmanin insanin ozsaygisina katki yaptigini dusunuyorum. o seyi duzenli yapmanin getisi olan iyi olmak/uzmanlasmak ise kiside ozguven olusturucu/ozguven artirici bir etkiye sahip ki tum bunlar da kisinin iyi olus haline olumlu katkida bulunuyor. bunlari da not duseyim.
  • itici, harekete gecirici guc, etken..guzel bisi, her eve lazim..
  • sıfıra yaklaştığında; insanı her türlü aktiviteden soyutlayan, mental gücünü donduran, kaati bir kötümserlik yaratan kavram..
hesabın var mı? giriş yap